İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 18.03.2020 tarih ve 372 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda "HALK TV" logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 24.02.2020 tarihinde saat 07:15’te yayınlanan "Günaydın Türkiye" isimli program sunucusu Ezgi Yeşiltepe ve konuğu Dr. Ali Haydar Fırat’ın;
“Ezgi Yeşiltepe: İran'da son olarak koronavirüsten ölenlerin sayısı 8'i buldu. Daha da yüksek olabileceği ifade ediliyor. Zaten ilk andan itibaren, koronavirüs denildiği andan itibaren çok korktuk yani Türkiye olarak. Çünkü o kadar hazırlıksız bir ülkeyiz ki her konuda işte az önce de ifade ettiğin gibi depremden tutun işte bu tarz salgın hastalıklar olsun. Şimdi 27 gün kuluçka süresi olduğu ifade edilen bir hastalıkla siz havaalanlarında ateş ölçer cihazlarla önlem almaya çalışıyorsunuz. Yani o kadar vatandaşta korku hali var ki. Çünkü gerçekten ne yapılacak? Sağlık Bakanlığı'nın önlemi ne? Bunu bilmiyoruz. Açıklamalar yapılıyor işte karantinaya alınan 5 kişi var, 10 kişi var. Baktık rastlanmadı bu insanlarda, bırakıldı deniliyor vs. Sadece bu tarz açıklamalar oluyor ama gerçekten bu virüs Türkiye'ye geldiği zaman ne olacak, ne olacak, ne kadar kişi etkilenecek, nasıl korunacağız, neler yapılıyor, şu anda ne gibi önlemler alınıyor? Hiçbir şey bilmiyoruz.
Dr. Ali Haydar Fırat: Yani umuyoruz ve diliyoruz ki Sağlık Bakanı bir biçimiyle gerçekleri söylüyordur. Bence bu tür süreçlerde olması gereken şey şeffaflıktır. Yani ne olup bitiyorsa halka açıklanması lazım. Bir, Türkiye'de böyle bir durum var mı? İkincisi, Türkiye bu konularda ne tür önlemler aldı? Herhangi büyük bir kriz ya da işte büyük bir bu salgının yayılımını engelleme konusunda ne tür bir çabanın, ne tür bir önlemin alındığının bütün herkesle paylaşılması lazım. Yani şu güne kadar şunu duyduk. Türkiye'de herhangi bir koronavirüs yok ama şunu biliyoruz. Bu bir salgın hastalık ve bunun Türkiye'ye gelmemesi diye bir şey söz konusu olamaz… Çünkü bu sadece havaalanını kapatarak olabilecek bir şey değil yani. Dünyanın herhangi bir yerinden başka bir turist herhangi bir yere gittiği zamanda son derece dediğiniz gibi o kuluçka sürecinin öncesinde bunu taşıyabilir ve bu yayılabilir. Mesela hala biz, Çin kapalı bir toplum olduğu için Çin'de ne kadar insanın bundan etkilendiğini ve ne kadar insanın hayatını kaybettiğini bilmiyoruz. Bilmediğimiz için de çok çeşitli tevatürler var. Yani binlerce insanın hayatını kaybettiğini biliyoruz ama bu rakamın çok daha büyük olduğu söyleniyor. Türkiye'de mesela buna karşı olarak ne yapıldığına dair, yani işte hastanelerin belli bölümlerinin bunun için ayrıldı falan deniliyor ama şöyle bir şey, ben çok hazırlıklı olduğumuzu düşünmüyorum. Yani olası çok büyük bir yayılımda, bir salgın yayılımında Türkiye'nin bunu kaldırabilecek bir altyapısının olduğunu çok zannetmiyorum. Çünkü hastaneleri biliyoruz, yani hastaneleri biliyoruz. Şundan dolayı biliyoruz. Hep şu söyleniyor ya yani, şu eleştiri getiriliyor ki haklı bir eleştiri. Yani siz liyakate uygun olarak kurumsal süreçleri belirlemediğiniz müddetçe, tamamen eş, dost, akraba üzerinden bir yönetim sergilediğiniz müddetçe ya da bakanlıkları belli tarikatlara vs. cemaatlere bir biçimiyle onlara açtığınız müddetçe, siz herhangi bir sorununuzu çözemezsiniz. Yani bugün Sağlık Bakanlığı'nın bir takım tarikatların elinde olduğunu biliyoruz, atamaların vs. falan, bunların isteği doğrultusunda yapıldığını biliyoruz. O yüzden yani şehir hastanesi modelinden tutun da ki zaten bu model çağa uygun bir model değildir. Çünkü çağ artık daha küçük hastaneler ve daha hastalığa uygun olarak tasarlanmış bir model üzerine inşa edilirken, siz korkunç, devasa hastaneler, soğuk savaş dönemindeki işte Sovyet dönemindeki yapıları andırıyor. Bu yapılar, bu tür hastalıkları engelleyemez tersine bir tür hastane virüsünün bu tür ortamlarda çıkma olasılığı daha yüksektir. O yüzden de aslında süreç, biraz önce ilk konuşmada da söyledim; bu ülkeyi nasıl yönettiğiniz sizin aynı zamanda hastalıklara, aynı zamanda depreme, aynı zamanda herhangi bir olumsuzluğa nasıl müdahale ettiğinizin yöntemini, aklını ve mantığını da ortaya koyar. Biz o mantıktan daha doğrusu bilimsel dayanağı olmayan ya da akılla hareket etmeyen bir yaklaşımdan çok çekiyoruz ve bence çekmeye devam edeceğiz. Umarım ve diliyorum ki bakan doğru söylüyordur ve hiçbir virüs Türkiye'ye bulaşmamıştır ya da ulaşmamıştır. Yoksa Türkiye'nin yani ben çok bununla mücadelede çok büyük bir çaba sarf edeceğini, insan olarak söylemiyorum ama devlet ya da kurumlar olarak söylüyorum çok baş edebileceğini zannetmiyorum, böyle bir endişem var bir yurttaş olarak…
Ezgi Yeşiltepe: Yani mesela şimdiye kadar bence birçok noktada eğitim verilmeye başlanmalıydı bu virüsle ilgili, bilgilendirme yapılmaya başlanmalıydı. Birçok kişi ne olduğundan habersiz.
Dr.Ali Haydar Fırat: Sadece şunu duyuyoruz değil mi ellerinizi yıkayın Ama bu zaten bütün gripler ya da influenza virüsleri için söylenen bir şey yani bu ekstradan bir şey değil bilmediğimiz bir şey değil yani. Buna dönük olarak da bir çalışma hani evet mesela şunu takdir ederim bir kit belirlemiş hani bu işte hastalığın tespiti için. Bu iyi bir şeydir hani bakanlığın yapmış olduğu iyi bir şeydir. Ama hani ne kadar gerçekten işe yarayıp yaramayacağını süreç içerisinde göreceğiz. Şöyle bir dünyada yaşıyoruz yani herhangi, her an çok ciddi bir biçimde belli salgınların çıkabileceği bir dünyada yaşıyoruz. O yüzden toplumun, kurumların sağlık meselesiyle ilgili olarak çok iyi örgütlenmesi gerekiyor. Yani depremde de iyi örgütlenmek gerekiyor çünkü bunun anahtarı bence örgütlüktür, sağlam bilinçli bir örgütlüktür. İnsanları paniğe sevk etmeden, insanları bu sürecin sağlıklı bir biçimde idare etmesini sağlayacak bir tür zemin hazırlamak devletin görevidir. Sadece bakanların açıklama yapması yetmiyor yani çünkü biz bu ülkede şöyle bir bizim siyasi geçmişimiz var yani efendim suda hiçbir şey yoktur deyip su içen insanlar gördük değil mi? Hani ama olduğunu biliyorlardı insanlar ve onun da hakikaten öyle ya da böyle insanlar hayatlarıyla ödediler onun bedelini. O yüzden de sadece bakanlık açıklaması yetmiyor, bakanın açıklaması yetmiyor bu ülkede bir eylem planının, bir stratejinin mutlak suretle halkla paylaşılması gerekiyor, zorunlu bir durum. Zaten şeffaf olmadığınız zaman bütün süreçleri o daha büyük bir paniğe neden oluyor.
Ezgi Yeşiltepe: Tabii, kaos yaratıyor.
Dr. Ali Haydar Fırat: Tabii aynen öyle”
Yukarıda yer verilen ifadeler nedeniyle, 6112 sayılı Yasanın 8. Maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan “"Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz…" hükmüne aykırı olduğu gerekçesiyle oy çokluğu ile yayın kuruluşuna yaptırım uygulanması yönünde alınan karara aşağıda belirttiğim nedenlerden dolayı katılmadım:
Söz konusu programdaki ifadeler ve yorumlar eleştiri sınırları içinde olup her hangi bir hakaret, tehdit, aşağılama içermemektedir. Bütün Dünyayı saran korona salgınının henüz başladığı bir tarihte yapılan programda yer alan ifadelerin ne kadar doğru saptamalar olduğu zaman içinde ortaya çıkmıştır. Bu ifadeler halkı korku ve paniğe sürükleyen değil aksine konunun ciddiye alınarak alınması gereken tedbirler ve bu konuda halkın şeffaf olarak bilgilendirilmesinin önemi vurgulanmaktadır.
İfade özgürlüğü; çoğulcu ve anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. Farklı tanımlara yer verilmekle birlikte genel kabule göre, ifade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve serbestisidir. İfade özgürlüğü, sadece “düşünce ve kanaat sahibi olmayı” değil, “düşünce ve kanaatlere ulaşma” ve “düşünce ve kanaatleri açıklama, yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük kapsamındadır.
AİHM’ye göre ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. (Handyside/Birleşik Krallık, 5493/72, 07.12.1976).
Pandemi salgını başlangıcında yöneticiler tarafından alınması gereken tedbirlerin konu edildiği ve doğruluğu zaman içinde ortaya çıkan programdaki bu ifadeler nedeniyle yaptırım uygulanmasının hukuki olmadığı gibi demokratik toplumlarda da kabul edilemez bir karar olduğu görüşündeyim. 01.07.2020