İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.03.2020 tarih ve 423 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda "HALK TV" logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 20.03.2020 tarihinde saat 11:00’de yayınlanan "Medya Mahallesi" isimli program sunucusu Ayşenur Arslan ve konuğu Şeyda Taluk'un;
“Şeyda Taluk: Ben Faruk Bey de bahsetti hakikaten en önemli şeylerden birinin medyanın gerçekten bu sefer sorumluluğu, bu konunun uzmanı, bu bir kamu sağlığı, bu iş İdlip'de kaç kişi öldü ölmedi, terör var mı, o var mı meselesi değil anlatabildim mi? Belki kamunun önemli bir bölümü ya da seçmeni AKP seçmeni bununla ilgilenmiyor olabilir, ama bu virüs herkesi, yani virüsün siyasi bir şeyi yok sen osun sen busun kayırmayacak, ağırlıklı olarak yaşlılara vuruyor ve Ak Parti'nin zaten seçmeni yaşlı bir seçmen. Yani ben olsam çok ciddi titizlik yaparım. Yani medyaya uzmanlar çıksın istiyorum, bilim insanları çıksın konuşsun artık.
Ayşenur Aslan: Dahası Diyanet Cuma Namazları ve Kandillerde camiler kapalı dedi. Daha önce dediler ki açık kalacak ama gitmeyin. Olur mu öyle hani insafına bırakacaklar, gitmeyin giderseniz de mesafe koyun olmadı, olmadığını görünce de gecikmiş bir karar. Mesele zaten bu, halk dalkavukluğu diyeceğiz buna herhalde. Değil mi çok kısaca bu konuda yorumunu alayım.
Şeyda Taluk: Umre meselesinde de bence öyle bir şey oldu, büyük bir ihtimalle ben kesin bir bilgim yok ama, herkes Bilim Kurulu'nun ve Fahrettin Koca'nın umreden gelenlerin karantinaya alınması muhakkak gerektiğini söylediğini ancak ancak bunu siyasi gruba kabul ettiremediğini söylediler.
Ayşenur Aslan: Sağlık Bakanı?
Şeyda Taluk: Sağlık Bakanın ya ben tabi ki söylenti o nedenle kaynak veremem böyle bir söylenti olduğunu söylüyor, ama Bilim Kurulu'nun eminim, büyük bir ihtimalle demişlerdir, çünkü sen o kadar güzel bir laf ettin ki; bilgi, yani bilgi ne işe yarar, veridir bilgi. Sizin bundan sonra ki yolculuğunuzu, gerçeği görmek kötü bir şey değil, kötü olan o gerçeği değiştiremeyeceğinize dair inançsızlık ve psikolojinizin düşmesidir. O gerçeği görüp işte bununla Angela Merker örneğini, Macron örneğini ya da liderlik dediğimiz şeyin örneğini, orada çok iyi görüyoruz. Faruk Bey çok doğru bir şey söyledi, benim de kafama takıldı, yani siz paydaşlarla toplandık toplandık Çankaya'da diyorsunuz ve bırakın Türk Tabipler Birliğini Türkiye'nin bu alandaki risk altındaki en önemli iki şehri Ankara ve İstanbul'un Büyük Şehir Belediye Başkanları'nı ki burada gerçekten Mansur Yavaş bence ders verir. Ben bu sürecin başından beri artık biz bir Yılmaz Büyükerşen Belediyeciliği diyorduk, valla yavaş yavaş bir Mansur Yavaş belediyeciliğinden de konuşmaya bence başlayacağız ve gerçekten belediyenin malları olan yerlerde kiraları iki ay erteliyorum dedi, kumanya işine girdi, dezenfektasyonlar kısmını falan anlatamıyorum, orada şunu görüyoruz siz bunları niye bir kere bu paydaşları, bu iki önemli paydaşı, yine bunu bir AKP toplantısına çevirip almıyorsunuz, bu şehrin ve büyük bir ihtimalle şu anda bir pandeminin ağırlıklı olarak ki İstanbul'u biliyoruz ağırlıklı olarak vuracağı şehirler bu şehirler ve bu şehirlerin yönetimindeki ve bunu da başarıyla İmamoğlu da keza bu süreci başarıyla yöneten iki belediye başkanını, Tabipler Birliğini, başka bir tek bunlar değil, paydaş dediğiniz bu alanda çalışan o kadar bilim insanı, yerel yönetici, siyasetçi, muhalefeti. Yani bu eğer bir seferberlik ise milli seferberlik ilan ediyorsanız, bu milli seferberliği bütün toplumun bütün katmanları ile yaparsınız. İkinci bir şeyin altını çizmek istiyorum o toplantıda beni en rahatsız eden şey bir siyasi miting havasında olmasıydı Erdoğan'ın. Bağıra çağıra insanların zaten korkuları var, can korkusu kadar büyük bir korku var mı? Sevdiğini, canını ya sevdiğini kaybetmek, kendi canını kaybetmekten büyük bir korku var mı dünyada, yaşamlarımızda. Bu ülkeniz yarısından fazlası neredeyse yüzde yetmişi böyle bir korku içerisinde. Ve siz hala bağıra çağıra insanlara, o arada da birine bak, hoşuna gitti mi, diyerek daha böyle hani nasıl diyeyim bir mahalle diliyle konuşamazsınız. Bir geminin kaptanıysanız konuşamazsınız. Ben Faruk Bey gibi düşünüyorum, iletişi stratejisi bence kuruluyor, ama o eski zamanlardaki gibi o başarılı ekibin olmadığı çok ortada ve her tarafından dökülen...”
Yukarıda yer alan ifadeler nedeniyle, 6112 sayılı Yasanın 8. Maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan ,"Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasi ve felsefi düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez." hükmüne aykırı olduğu gerekçesiyle yayın kuruluşuna yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğuyla” verilen karara aşağıda belirttiğim nedenlerden dolayı katılmadım:
Söz konusu programda ki ifadeler ve yorumlar eleştiri sınırları içinde olup her hangi bir hakaret, tehdit, aşağılama içermemektedir. Bütün Dünyayı saran korona salgınının henüz başladığı bir tarihte yapılan programda yer alan ifadelerin ne kadar doğru saptamalar olduğu zaman içinde ortaya çıkmıştır. Bu ifadeler halkı korku ve paniğe sürükleyen değil aksine konunun ciddiye alınarak alınması gereken tedbirler ve bu konuda halkın şeffaf olarak bilgilendirilmesinin önemi vurgulanmaktadır.
Öyle ki, yaptırıma gerekçe gösterilen yaşlı vatandaşlarımız konusunda daha koruyucu tedbirlerin alınması görüşünün haklılığını iktidar da ilerleyen zamanlarda kabul ederek, 65 yaş üstü kişilerin sokağa çıkmasını yasaklamıştır. Bu bile programda konuşulanların ne kadar haklı eleştiriler olduğunu göstermiştir.
İfade özgürlüğü; çoğulcu ve anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. Farklı tanımlara yer verilmekle birlikte genel kabule göre, ifade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve serbestisidir. İfade özgürlüğü, sadece “düşünce ve kanaat sahibi olmayı” değil, “düşünce ve kanaatlere ulaşma” ve “düşünce ve kanaatleri açıklama, yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük kapsamındadır.
AİHM’ye göre ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. (Handyside/Birleşik Krallık, 5493/72, 07.12.1976).
Pandemi salgınında yöneticiler tarafından alınması gereken tedbirlerin konu edildiği ve doğruluğu zaman içinde ortaya çıkan programdaki bu ifadeler nedeniyle yaptırım uygulanmasının hukuki olmadığı görüşündeyim. 01.07.2020