İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 30.06.2020 tarih ve 1097 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda "TELE 1" logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 25.06.2020 tarihinde saat 20:01’de yayınlanan "18 Dakika" isimli program sunucuları Emre Kongar ve Merdan Yanardağ’ın;
“(…) 1895 İttihat Terakki'nin programında kadın ve erkek eşitliği vardır. 1908'de Abdülhamit despotizminin, emperyalizm uşağı aşağılık bir diktatör olan, Mithat Paşa'yı Taif'de boğduran, Osmanlı-Türk aydınlanmasını modernleşmesini savunan bütün aydınlara zulmeden, Namık Kemallere, Tevfik Fikretlere, Mizancı Muratlara, Ahmet Rızalara hepsine İbrahim Temolara diğerlerine, harp okulu öğrencilerine, tıbbiyelilere, askeri veteriner okulu öğrencilerine, mühendishane öğrencilerine, maarif memurlarına zulmeden, despot, hilafeti ve İslam dinini, …halife unvanını kullanan ilk padişahtır… Şimdi Abdülhamit despotizmine karşı mücadele eden ve Cumhuriyet'e giden yolu açan Jön Türkler, Türkiye'nin o ilerici devrimci damarına mensup aydınlar, entelektüeller, ulema içinde din adamları vardır ve daha sonra geniş bir toplumsal tabana oturan bu kesim ki Erzurum'dan Trabzon'a, Trabzon'dan Basra'ya, Basra'dan Beyrut'a, Beyrut'tan Selanik'e, Selanik'ten Manastır'a ve İstanbul'a kadar Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun bir çok bölümünde dağıtılan gazeteleri vardır İttihatçıların. Büyük vergi ayaklanmaları, halk ayaklanmaları yaşanmıştır… Kadınların bırakın seçme ve seçilme hakkının olmasını, kadınların sayılmadığı, nüfusa dâhil edilmediği, nüfus sayımında dahi dikkate alınmadığı bir çağdan söz ediyoruz. Şimdi onlar Abdülhamit'çi. Kadının adı bu topraklarda yüzlerce yıldır yoktu. Kadının adını getirip erkeğin yanına yazan, onunla eşitleyen bu ülkenin Cumhuriyetçi, ilerici damarıdır. Geleneğidir. Tek tek koyduk, 1934'te kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren Cumhuriyet devrimidir. Hem de İsviçre'den ve Fransa gibi ülkelerden daha önce. Cumhuriyet bu nedenle bu toprakların devrimci bir atılımıdır. Bütün eksiklerine ve kusurlarına karşın böyledir. Şimdi biraz önce sözünü ettik ya… Kültürel ve ideolojik hegemonya kuramadıkları için sahte bir tarih yazmaya çalışıyorlar…Tunalı Hilmi'nin broşürlerinden biri kadın ve erkek eşitliğini açıkça savunur ve bütün imparatorluk halklarının, kadınlarının ve erkeklerinin eşit olduğunu ilan eder. Kime karşı? Abdülhamit zulmüne, Abdülhamit gericiliğine, Abdülhamit despotizmine karşı.1908 devrimi nedeniyle nitekim kadın ve erkeklerin eşit olduğu belirtilir, sansür kaldırılır vs. Şimdi böyle bir tarihten geliyorsunuz. Bırak Cumhuriyet'i Osmanlı'da bile böyle bir tarihten geliyorsunuz. Ama öğreniyoruz ki, AKP'den önce Türkiye'de kadının adı yokmuş. Acayip bir durum olduğunu düşünüyorum, kadının adının olmamasını. Şimdi hemen hemen her konuda böyle bir sahte tarih yazdıklarını düşünüyorum. ...”
şeklindeki ifadeleri nedeniyle, 6112 sayılı Yasanın 8. Maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." hükmüne aykırı olduğu gerekçesiyle yaptırım uygulanmasına “oy çokluğuyla” karar verildi.
Söz konusu programda ki yorumlar eleştiri sınırları içinde olup ifade özgürlüğü kapsamındadır. İfade özgürlüğü; çoğulcu ve anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. Farklı tanımlara yer verilmekle birlikte genel kabule göre, ifade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve serbestisidir. İfade özgürlüğü, sadece “düşünce ve kanaat sahibi olmayı” değil, “düşünce ve kanaatlere ulaşma” ve “düşünce ve kanaatleri açıklama, yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük kapsamındadır.
AİHM’ye göre ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. (Handyside/Birleşik Krallık, 5493/72, 07.12.1976).
Bugüne kadar Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’e yapılan hakaret, aşağılama ve saygısızlığı ifade özgürlüğü kapsamında sayarak yaptırım uygulamaktan ısrarla kaçınan Üst Kurulun, hiçbir hakaret ve aşağılama içermeden sadece tarihi gerçekler ışığında eleştiri ve ifade özgürlüğünün kullanıldığı söz konusu programa uyguladığı yaptırım kararının hukuki olmadığı, muhalif basının susturulması gibi demokratik toplumlarda kabul edilemez bir amaca yönelik karar olduğu görüşünde olduğum için katılmadım. 22.07.2020