İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 11.08.2020 tarih ve 1494 sayılı yazısına konu KRT logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 19.06.2020 tarihinde saat 21:00’da yayınlanan "Gündem Özel" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; KRT logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 19.06.2020 tarihinde saat 21:00’da yayınlanan sunuculuğunu İnan Demirel’in yaptığı, Dr. Serdar Savaş’ın konuk olarak katıldığı "Gündem Özel" adlı programda; program sunucusu ile program konuğu arasında geçen diyaloglarda; “Sınavlar yapılmak zorunda mıydı sizce? Dr. Serdar SAVAŞ: Kesinlikle yapılmak zorunda değildi. Tam tersi yapılmamak zorunda idi. Hala daha yapılmamak zorunda. Ben bir devletin aklını bu kadar kaybetmiş olacağına, devleti yönetenlerin bu kadar umursamaz ve öngörüsüz olacağına ihtimal vermek istemiyorum…Tabi yani çünkü bir cinayet işleniyor. Devlet eliyle cinayet işleniyor ve ben bu cinayetin işlendiğini ekranlardan anlatıyorum. Kolluk kuvvetlerini göreve çağırıyorum. “Cinayet işlenecek burada” diyorum, “İnsanlar öldürülecek burada” diyorum…En iyi ihtimalle yarın 30 kişi öldürülecek, ben bunu buradan savcılara, polise, Cumhurbaşkanı’na, İç İşleri Bakanı’na ihbar ediyorum, yarın bu ülkede 30 tane cinayet işlenecek. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan yarın sizin emrinizle 30 kişi öldürülecek…Yoldan ne zaman çıkıldı ya da öyle söyleyeyim? Bu tabi aşamalı aşamalı, kademeli oldu. Mesela işte sokağa çıkma yasaklarında oldu. İlk başta bilim kurulundan sokağa çıkma yasağının getirilmesi talebi Sayın Bakan tarafından da makul bulundu ama bu Cumhurbaşkanı tarafından desteklenmedi. Daha sonra 10 Nisan akşamı İç İşleri Bakanı’nın ani açıkladığı, 2 saat kala açıkladığı tabi. Ya İç İşleri Bakanı böyle bir karar alabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti’nde İç İşleri Bakanı çıkıp da “Bir dakika ben Bakan olarak karar verdim. Yarın sokağa çıkma yasağı var.” Ya böyle bir Bakan var mı? Şimdi bu talimatın Sayın Cumhurbaşkanı’ndan geldiği son derece açık. Sayın Cumhurbaşkanı ülkeyi devlet yönetir gibi değil de hakikaten bakkal dükkânı yönetir gibi yönetiyor. “Bugün uykum var geç açayım dükkânı”, yahu böyle devlet yönetilir mi kardeşim?...Yarınki 30 kişinin öldürülmesi hadisesinden, yarın işlenecek cinayetten sorumlu kişi bu kararı veren Sayın Cumhurbaşkanı’dır…Gerçek sebebi ülkenin kötü yönetilmesi. Yani Sayın Cumhurbaşkanı bu ülkeyi yönetemediğini gösterdi. Cumhurbaşkanlığı sisteminin bu ülkenin yönetimi için kötü bir model olduğu, tek adamın Türkiye’yi yönetecek. Bu tek adam kim olursa olsun…Ya dalga mı geçiyorsunuz ya? Yani Aziz Nesin'in bize söylediği bir laf vardı genel olarak. Aziz Nesin'in öngördüğü zeka seviyesi için bile bu çok aptalca bir şey. Yani süper aptal. Az buz değil…Ya göz göre göre cinayet işlemez herhalde ya…Yoksa televizyondan konuşmakla olmuyor bu işler. Bunun kanunla, bunun kolluk kuvvetleriyle yapılması lazım. Sen halka şirin görüneceğim diye halkın ölmesine göz yumamazsın. Devlet adamısın ya. İşini yap...hem Sayın Cumhurbaşkanının hem bakanların hem Bilim Kurulu'nun hem de halkımızın anlaması gereken bir şey var. Biz virüse göre hareket etmeyeceğiz. Biz direksiyona virüsü oturtmayacağız. Şu anda virüs direksiyonda. Türkiye'deki bütün olayları virüs yönlendiriyor. Herkes zavallı bir durumda Cumhurbaşkanı da dahil, herkes zavallı bir durumda virüsün arkasında böyle kafası kesik tavuk gibi gidiyor…Hepsi palavra, hepsi palavra…İlkokul üç, dört civarında bir zeka bir muhakeme bana desin ki "Üç ay bu çocukları eve kilitledin. Çünkü süper bulaştırıcılar vardı.Şimdi ne oldu da çıkartıyorsun?" Ama bunun Sayın Bakanla bir alakası yok, Sayın Bakan bunu biliyor. Adam bunun ızdırabını da çekiyor. Ama adam istifa da edemiyor. İstifa etse hastanesini batırırlar, mahvederler. Benim üstüme nasıl geliyorlarsa onun da üstüne giderler. Adamın hayatını karartırlar. Adamın üniversitesini kapatırlar. Adamın canını okurlar. Adam istifa edemiyor. Adam Bilim Kurulu'na gidip "Ya sizin diyeceğinizi söyleyemem. Aman arkadaşlar ya işte böyle olur da aman şunu şöyle yazın. Siz de şöyle deyin. Artık idare edin canım." filan…Şimdi bak bu çocuklar ya bu hastalığı alacak ve ölecek ya da hastalığı almayacak ve ölmeyecek. Hastalığı almayacak ve ölmeyecekse aynı koşullara ben, Cumhurbaşkanı’nı davet ediyorum. Bakanları davet ediyorum, Bilim Kurulu üyelerini. Aynı koşullara. Mesela bu sınıflardan birine Recep Bey’i oturtacağım. Birine Sağlık Bakanı’nı oturtacağım. Birine Milli Eğitim Bakanı’nı oturtacağım. Çocuklar kaç dakika duracaksa, iki tane 180 dakikadır bu, iki tane 180 dakika, ben bir sınıf seçeceğim. Sınıfı ben seçeceğim ama. Diyeceğim ki “Şu sınıfta Recep otursun. Bu sınıfta Fahrettin otursun. Bu sınıfta öbür Milli Eğitim Bakanı otursun.” Çocukları dağıtacağım 55 numaralı Recep 4-5 bilmem 48 numaralı Fahrettin. Oralara oturtacağım. Eğer bunu yapabiliyorlarsa bu sınavı yapalım. Bunu yapamıyorlarsa bu sınavı yapma hakları yok. Hakları yok…Çıkarttığım anda 60 santimden bana virüs gelecek ve ben öleceğim. Beni öldürmeye Cumhurbaşkanının yetkisi yok. Cumhurbaşkanı Azrail'in yeryüzü şubesi değil. Bu kararı değiştirsin…çocukların hayatını tehlikeye atma. Öldürme…"Ölmek istemeyenler sınava girmesin. Hayatta kalsın ama okumasına gerek yok. Okumak isteyecekler, "Ben hayır hayat mücadelesi vereceğim" diyecekler sınava girsin ama ölürseniz ben karışmam." Bak, "Ben elleşmem" diyor, "Ben elleşmem" diyor…Şimdi bu vakaların hepsi palavra. Palavra olduğunu da Sayın Bakan kendisi söylüyor zaten…Dünya Sağlık Teşkilatı'nın diyor ki ülkelere sevgili ülkeler diyor iki çeşit Covid vakası vardır diyor…Dünyada bunları birleştirmeden söyleyen tek ülke Türkiye Cumhuriyeti'dir…Yani biz gerçek vaka sayısının ne olabileceğine dair bir tahmin yürütürken bu tabloyu ikiyle mi çarpalım mesela? En az…Ya ben buna hangi organımla güleceğimi bilemiyorum yani…Biz şu anda salakça bir sürü bağışıklığı yapıyoruz…Niye açıklamıyorlar bunu? Çünkü açıklarlarsa yaptıkları bütün yanlışları, bak şu anda ben hiçbir bilgim olmadan kimsenin itiraz edemediği yanlışları bam bam bam söylüyorum. Şimdi, beni sevmiyorlar. Nefret ediyorlar, nefret etmese, şey kurdular Sağlık Bakanlığı'nda Serdar Savaş'ı izleme genel müdürlüğü kurdular. Adam her gün bana ceza gönderiyor. Şimdi, öyle bir genel müdürlüğe ihtiyaç kalmaz o zaman. Şimdi, bunun sonucunda hatalar ortaya çıkacak diye korkuyorlar. Ya çıktı kardeşim, takke düştü kel göründü. Artık kralın çıplak olduğunu herkes biliyor. Bunların şimdi bu Goebbels'in tekniği, şeyde diyor ki yalanımız o kadar büyük olacak ki kimse onun yalan olduğunu sorgulayamayacak bile. Yani o kadar büyük yalan var. Ya palavra ya. Palavra. Kral Çıplak. Bunu anlayın artık. Aynen. Bakın biz sizi düşünüyoruz. Niye? Onu biz biliriz, bizim hikmetimizden sual olmaz. Palavra. Goebbels. Ya bunlar Hitler'in taktikleri, bırakın bunları ya. Hitler'in ne hale geldiğini gördük, bırakın bu Hitler numaralarını. Yemezler. şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Anayasa'nın 26'ncı maddesi “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” şeklinde özgürlükçü demokratik sistem açısından düşünce özgürlüğüne getirilebilecek ve genel kabul gören düşünce özgürlüğünü sınırlama nedenlerini hüküm altına almaktadır.
Diğer taraftan düşünce özgürlüğünün sınırının tüm özgürlüklerde olduğu gibi başkalarının özgürlüğü olduğu, açıklanan düşünce ile başkalarının yaşamı, kişiliği ya da düzeni olumsuz bir biçimde etkileniyorsa, yani hakaret, iftira, sövme ve benzeri nitelikli bir düşünce açıklaması söz konusu ise böyle bir düşünce açıklanmasının “düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendirilemeyeceğine rağmen, ihlale konu yayında, Toplum Sağlığı Uzmanı Dr. Serdar SAVAŞ’ın, koronavirüs ve yapılacak olan sınavlara ilişkin endişelerini dile getirmesi ve sınavın yapılmasının olumsuz etkileri olacağını ifade etmesi düşünce özgürlüğü olarak değerlendirilse de, bu endişeleri dile getirirken kullandığı "Ben bir devletin aklını bu kadar kaybetmiş olacağına, devleti yönetenlerin bu kadar umursamaz ve öngörüsüz olacağına ihtimal vermek istemiyorum", "Sayın Recep Tayyip Erdoğan yarın sizin emrinizle 30 kişi öldürülecek", "Bilim Kurulu, Sağlık Bakanı... İşin bir tiyatro kısmı var bir gerçek kısmı var", "Sayın Cumhurbaşkanı ülkeyi devlet yönetir gibi değil de hakikaten bakkal dükkânı yönetir gibi yönetiyor. “Bugün uykum var geç açayım dükkânı”, yahu böyle devlet yönetilir mi kardeşim?", "Yarınki 30 kişinin öldürülmesi hadisesinden, yarın işlenecek cinayetten sorumlu kişi bu kararı veren Sayın Cumhurbaşkanı’dır", "Yani Sayın Cumhurbaşkanı bu ülkeyi yönetemediğini gösterdi", "Ya dalga mı geçiyorsunuz ya?", "Aziz Nesin'in öngördüğü zeka seviyesi için bile bu çok aptalca bir şey. Yani süper aptal. Az buz değil", "Ya göz göre göre cinayet işlemez herhalde ya", "Sen halka şirin görüneceğim diye halkın ölmesine göz yumamazsın. Devlet adamısın ya. İşini yap", "Türkiye'deki bütün olayları virüs yönlendiriyor. Herkes zavallı bir durumda Cumhurbaşkanı da dahil, herkes zavallı bir durumda virüsün arkasında böyle kafası kesik tavuk gibi gidiyor", "Hepsi palavra, hepsi palavra", "Sayın Bakan bunu biliyor. Adam bunun ızdırabını da çekiyor. Ama adam istifa da edemiyor. İstifa etse hastanesini batırırlar, mahvederler. Benim üstüme nasıl geliyorlarsa onun da üstüne giderler. Adamın hayatını karartırlar. Adamın üniversitesini kapatırlar. Adamın canını okurlar. Adam istifa edemiyor", "Şimdi bak bu çocuklar ya bu hastalığı alacak ve ölecek ya da hastalığı almayacak ve ölmeyecek, Beni öldürmeye Cumhurbaşkanının yetkisi yok. Cumhurbaşkanı Azrail'in yeryüzü şubesi değil. Bu kararı değiştirsin", "Çocukların hayatını tehlikeye atma. Öldürme", "Şimdi bu vakaların hepsi palavra. Palavra olduğunu da Sayın Bakan kendisi söylüyor zaten", "Ya ben buna hangi organımla güleceğimi bilemiyorum yani", "Biz şu anda salakça bir sürü bağışıklığı yapıyoruz", "Ya bunlar Hitler'in taktikleri, bırakın bunları ya. Hitler'in ne hale geldiğini gördük, bırakın bu Hitler numaralarını. Yemezler." gibi söylemlerin başkalarının yaşamı, kişiliği ya da kamu düzeni olumsuz etkilemesi bakımından "düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "…, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı… ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %1 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Mayıs 2020 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 84.868,67 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2020 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 25.881 (yirmibeşbinsekizyüzseksenbir) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP, İlhan TAŞCI ve Ali ÜRKÜT’ün karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 13.08.2020 tarih, 2020/33 sayılı toplantısında alınan 16 no.lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.
Üst Kurulun 13.08.2020 tarih, 2020/33 sayılı toplantısında alınan 16 no.lu karara karşı oy yazısı.
Ali ÜRKÜT Şerhidir.