İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 06.07.2021 tarih ve 992 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 01.07.2021 tarihinde saat 21:01’de yayınladığı "Türkiye’nin Gündemi" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 01.07.2021 tarihinde saat 21:01’de canlı olarak yayınlanan, moderatörlüğünü Gökhan Kazbek'in yaptığı, Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan'ın konuk olarak katıldığı "Türkiye'nin Gündemi" adlı programda; program konuğu tarafından; “...Ama önemli olan burada şu: AKP niye uğraşıyor kadınla? Evet, İslamcılık var işin içerisinde yüzyıllardan beri gelen bir eşitsizliği sürdürme isteği var. Bütün bunlar var ama başka bir mesele var burada. Türkiye’de AKP iktidarına kitlesel bir biçimde boyun eğmediğini ilk gösteren toplumsal kesimlerden birisi kadınlar oldu ve bir türlü çözemiyor bu problemi. Şimdi dolayısıyla AKP açısından toplumun yarısını oluşturan bir kesim bir biçimde tehdit. O yüzden de bu tehdide diz çöktürme için her tür çabayı gösteriyor AKP iktidarı ve ama başarı şansı gerçekten de yok. Şimdi burada tabi neden kadına diz çöktürmeye çalışıyor? Dediğim gibi bir kere bir yüzyıllardan gelen eşitsizliği benimsemiş, içselleştirmiş bir ideoloji var karşımızda bir. Ama ikincisi toplumun yarısına siz diz çöktürürseniz toplumun bütününe diz çöktürme şansınızı da artırıyorsunuz. Çünkü kadın evet kadın ama toplumun, emekçi sınıfların bir parçası. Türkiye’de milyonlarca ücretli emek sömürüsüne tâbi ve ek olarak sömürülen çünkü düşük ücretler alan her fırsatta işsizlik tehdidiyle daha fazla karşılaşan bir nüfus var kadın. Dolayısıyla Türkiye’de işçi sınıfını baskılamak için de kadını baskılamak gerekiyor. Yani kadını sindirirlerse işçi sınıfını sindirmekle de rahatlayacaklar. Toplumun bütününü eve tıkmak, toplumsal yaşantıyı daraltmak, bakın alkolle uğraşmaları, evet bir İslamcılık var ama onun ötesinde alkol, toplumsal mekânlar, kültür-sanat faaliyetleri bütün bunlar bir bütün. Kadın düşmanlığı hepsi bir bütün. Ya insanı yok etmeye çalışıyorlar. Taksim Meydanı’nın düzenlenmesi, o insansızlaştırıldı. Dolayısıyla bakın şort giyen kadın, özgürce gülen, kahkaha atan kadın, bu özgür bir toplumun işaretidir. O yüzden kadına saldırıyorlar.”, “ Şimdi Türkiye AKP ile Türkiye’de toplum, toplum derken AKP’li kitleler de var tabii ki ama, burada AKP’nin karşısında durmakta olan ya da yeni durmaya başlayan emekçiler, kadınlar, gençler yani Türkiye’de AKP’nin ne anlama geldiğini fark eden kesimlerle AKP arasında nihai bir hesaplaşmaya doğru gidiyoruz. Bu hesaplaşma kimilerinin iddia ettiği gibi sandığa sıkışmayacak. Hatta çok net söylüyorum. Sandıktan önce görülecek bu hesaplaşma. Sandık bir sonuç olacak. Yani bu son derece önemli. .... Ama AKP dikkatli olamayacak kadar sıkışmış durumda. Kadının üstüne gitmeye devam etmek zorunda, emeğin üstüne gitmeye devam etmek zorunda, çocuğun üzerine gitmeye devam etmek zorunda. .... Bunun bir tarafı da şu: AKP kendi şeyini tutabilmek için, iktidarını, kaynak yaratmak zorunda. Kaynak da halkın gırtlağını sıkıyorlar. ...” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Bu açıdan bakıldığında medyanın gücü ne kadar fazlaysa medya mensuplarının sorumluluğunun da o ölçüde arttığını söylemek mümkündür. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, yorum programlarında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca yayınlarda eleştiri hakkı kullanılırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilerek kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek ve toplumun belirli bir kesimini hedef göstererek kamuoyunu kin ve düşmanlığa sevk edebilecek unsurlara yer verilmemelidir.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 26'ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin kendine ifade alanı bulabildiği kitle iletişim araçlarında başka bireylerin korunma ve saygı duyulma hakkı kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır. Bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek aşağılayan, itham eden ve ayrımcılık yapan bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkaracaktır. Bu noktada program sunucu ve yapımcılarından bu sorumluluk çerçevesinde yayın yapmaları beklenmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, İhlale konu yayında, program konuğu tarafından; "“(…) dolayısıyla AKP açısından toplumun yarısını oluşturan bir kesim bir biçimde tehdit. O yüzden de bu tehdide diz çöktürme için her tür çabayı gösteriyor AKP iktidarı ve ama başarı şansı gerçekten de yok.” yahut “(…) emekçiler, kadınlar, gençler yani Türkiye’de AKP’nin ne anlama geldiğini fark eden kesimlerle AKP arasında nihai bir hesaplaşmaya doğru gidiyoruz. Bu hesaplaşma kimilerinin iddia ettiği gibi sandığa sıkışmayacak. Hatta çok net söylüyorum. Sandıktan önce görülecek bu hesaplaşma. Sandık bir sonuç olacak. Yani bu son derece önemli.” şeklinde ifadelerle, toplumda olumsuz yargı ve tutum geliştirebilecek, gerilime ve ayrışmaya sebep olabilecek nitelikte ayrıştırıcı söz, benzetme ve beyanların toplumsal iç barışı bozabileceği kanaatiyle, mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan; "Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasî ve felsefî düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %2 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Haziran 2021 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 715.234,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2021 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 28.238 (yirmisekizbinikiyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.