İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 20.09.2021 tarih ve 1331 sayılı yazısına konu HALK TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 25.07.2021 tarihinde saat 20:00’da yayınladığı “Açıkça” ve 26.07.2021 tarihinde saat 21:00’da yayınladığı “Sözüm Var” adlı program yayınlarına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; HALK TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 25.07.2021 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan, sunuculuğunu Can Coşkun’un yaptığı, Gamze Pamuk Ateşli, Ruşen Gültekin, Barış Pehlivan, Ahmet Yavuz, Sezin Öney, Kadri Gürsel ve Prof. Dr. Kayıhan Pala'nın konuk olarak katıldığı "Açıkça" adlı programda, “Buton kimin elinde olacak? İktidarın elinde olacak. Onların gerçekleri topluma dayatma çabası olacak ama muhalefetin bakın bu yanlış dediği anda bir şekilde kellelerini koparmak isteyecekler; yani aslında tam da süreç bu. Kendilerine bir dikensiz gül bahçesi yaratmak istiyorlar. Bu dikensiz gül bahçesinde hem RTÜK benzeri yapılarla, hem bazen RTÜK eliyle, bazen Basın İlan Kurumu’nun yaptırımlarıyla bunu zaten uyguluyorlar. Bunun devamını getirmek istiyorlar. Yani sindirme politikası dediğim şey aslında tam da buydu ama burada her kurum fon aldığı kurumu açık şeffaf bir şekilde paylaşıyor. Yani biz burada fonlanmayı tartışırken bir yandan bağımsızlığı da konuşacaksak bağımsızlık sadece söylenerek, bakın biz bağımsızız fon da almıyoruz diyerek olmuyor. Eğer sendika hakkını tanımıyorsanız, şeffaf yönetim biçimini tanımıyorsanız, demokratik bir işleyişiniz yoksa zaten bağımsız değilsiniz. Yani işin etik tartışmasını bırakalım gazeteciler yapsın. Keşke öyle bir zeminimiz olsa ve bunu tartışabilsek ama bu tartışmanın hemen devamında Fahrettin Altun tartışmaya dâhil oluyor ve tartışmayı çok başka bir boyuta çekiyor. Yani 5. kol demek, geçmiş tarihlerde Erdoğan'ın açıklamalar vardı Alman vakıflarına ilişkin. Onların da casusluk yaptığına ilişkin bazı söylemlerde bulunmuştu. Şimdi onlara yönelik tekrar bir hatırlatma veya kan kabartma için söylemiyorum ama AKP'nin bu süreçteki samimiyetsizliğini hatırlatmak için söylüyorum.”,
26.07.2021 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan, sunuculuğunu Emin Çapa ile Barış Terkoğlu’nun yaptığı, Faruk Bildirici, Metin Gürcan, Esedullah Oğuz, Cengiz Erdinç, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu'nun konuk olarak katıldığı "Sözüm Var" adlı programda, “Erken seçim vaktinde bile yapılsa. Ben bütün bu hazırlıkların medyayı boğma, medyayı susturma hazırlıklarının biraz da ona dönük olduğunu ve önümüzdeki dönemde daha da artacağını düşünüyorum. Örneğin Halk TV üzerindeki KRT gibi, FOX TV gibi kanalların üzerindeki baskıların da daha da artacağını, çok ciddi boyutlara varacağını düşünüyorum. Dolayısıyla dijital medyanın da sosyal medyanın da bu baskıdan nasibini alacağını düşünüyorum. Son sözlerinizle size teşekkür ederim, siz de böyle bir sürecin içerisinde baskının daha da artacağını düşünür müsünüz?... Evet evet yani onu bekliyorum zaten giderek de artıyor yani bir yandan RTÜK bir yandan Basın İlan Kurumu cezaları artırıyor, sulh ceza hâkimliklerinin engelleme kararları artıyor. Ama bunlarla da yetinmeyip yeni birtakım yasal düzenlemeler yapıp onun üzerinden yürüyecekleri gözüküyor.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Medya mensuplarının siyasi kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur. Ancak bu hakları kullanırken kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılar canlı yayın gerçekleştirirken yayın sırasında kullanılan ifadelerin dürüst, kişi ve kurumları zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen göstermeli; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Bu ilkelere göre yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Anayasamızın 26. maddesinde; düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasının serbest olduğu ancak başkalarının şöhret veya haklarının korunması amacıyla bu hürriyetin kanunla sınırlandırılabileceği düzenlenmiş bulunmaktadır.
Anayasa'nın 90. maddesinde ise, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunlar arasında çatışma olması durumunda milletlerarası anlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanabilirliği açıkça anayasal güvence altına alınmış bulunduğundan, iç hukukta doğrudan uygulanma kabiliyeti kazanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin konuya ilişkin düzenlemelerinin de bu kapsamda irdelenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin İfade Özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde; "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHS ve AİHM'in içtihatlarına göre, ülkelerin yetkili mercilerince ifade özgürlüğünün kullanımına getirilen müdahale, şu üç koşulun hepsi birden yerine geldiği takdirde meşru olacaktır. Bunlardan birincisi; müdahalenin, yani sınırlama veya yaptırımın yasalarda öngörülmüş olması, ikincisi; müdahalenin, Sözleşmenin metni yukarıda belirtilen, 10. maddesinin 2. fıkrasında sayılan, çıkar veya değerlerden birini veya birkaçını korumaya yönelik olması, üçüncüsü; müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olması koşullarıdır.
AİHM'in Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir, bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini geliştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Sadece basının bu tür bilgi ve fikirleri açıklama görevi yoktur; halkın da bunlara ulaşma hakkı vardır.
Buna karşın, AİHM'in Times Newspapers Limited No1-2 -Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10.maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi, basının yayımladığı haberlerin bireylerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda, özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'in birçok kararında da, kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Benzer şekilde 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde, basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Özetle, demokratik idare biçimi siyasal anlamda bireylerin haklarını yasayla koruma altına alan değerler bütününü ifade ederken, sosyolojik anlamda ise bu değerler bütününün uygulamaya yönelik içeriğinin düzenlenmesini ifade etmektedir. Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin ifade bulduğu mecra yani kitle iletişim araçları marifetiyle başka bireylerin ya da kurumların korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak kamuya yönelik yayıncılık yapan bir yayın organında bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir. Dolayısıyla kişileri rencide etmeyecek ve toplumsal kutuplaşmaya neden olmayacak yayınlar yapmak gerçek demokratik bilince sahip kamusal sorumluluğu ifade etmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programlarda; “Kendilerine bir dikensiz gül bahçesi yaratmak istiyorlar. Bu dikensiz gül bahçesinde hem RTÜK benzeri yapılarla, hem bazen RTÜK eliyle, bazen Basın İlan Kurumu’nun yaptırımlarıyla bunu zaten uyguluyorlar.", "bir yandan RTÜK bir yandan Basın İlan Kurumu cezaları artırıyor, sulh ceza hâkimliklerinin engelleme kararları artıyor.” şeklindeki herhangi bir bilgi ve belgeye dayanmayan, Kurumu suçlayıcı nitelikteki ifadelerin çeşitli iddia, suçlama, iftira ve ithamlar ile bir kurumu zan altında bırakarak suçluymuş gibi gösterecek nitelikte ve eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve itibarsızlaştırıcı olduğu değerlendirilmiştir. Diğer taraftan hukuki olarak hükme bağlanmayan çeşitli suç isnatlarında bulunularak yargının görev alanına dair hüküm veren iddia düzeyindeki söz konusu ifadelerin kişilerin şahsiyet ve itibarlarına zarar verebilecek nitelikteki sözlerin belirtilen kuruma yönelik suçlayıcı ifadeler olması nedeniyle ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğinin yanında, herhangi bir somut delile dayanmaksızın belirtilen ithamlar kapsamında açıklamalar yapılmasının kişi ve kuruluşların onurlarını zedeleyeceğinden söz konusu programlarda kesin hükümlerle çeşitli konulara dair beyanlarda bulunulmasının yayıncının editoryal bağımsızlığı saklı kalmak kaydıyla sorumluğunu ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. …” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Haziran 2021 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.883.435,38 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 56.503,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 27.10.2021 tarih, 2021/42 sayılı toplantısında alınan 18 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.