İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 03.10.2022 tarih ve 1501 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 20.09.2022 tarihinde saat 21:00’da yayınladığı “Ayrıntılar” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntılarıyla belirtildiği üzere, Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 20.09.2022 tarihinde saat 21:00’da canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Enver Aysever’in yaptığı, Sinan Meydan, Sera Kadıgil ve Namık Kemal Zeybek'in konuk olarak katıldığı, dinî, tarihî, siyasi vb. konuların ele alındığı “Ayrıntılar” adlı programda geçen diyaloglarda; “Çok ilginç meseleler var. Bunlardan birkaçını soralım hızlıca: Mesela Diyanet meselesi Türkiye'nin temel sorunlarından biri. Ne düşünüyorsunuz o konuda?- Kapatılsın derhâl. Yani o konularda biz o kadar rahatız ki ve bunları bu kadar rahatlıkla söylemek beni çok mutlu ediyor. Diyanet nedir ya! Yani Diyanet diye bir şey olabilir mi abi! Burada hepimiz insanız. İnançlı var, inançsız var, Alevi var, Sünni var, -işte- Hristiyanı var, Musevisi var. Biz bunların hepsinden vergi topluyoruz. Orada Diyanet diye bir kurum var. Yalnızca bir mezhebin -üstelik doğru düzgün bile değil-, yani bunu da rahat söylüyorum. Benim hani babaannemler falan hacı. Böyle bir şey yok. Bir mezhebin kara propagandasını yapmak için kullanılan bir kuruma biz milyarlar ödüyoruz ya. Bütçe görüşmelerinde benim en delirdiğim şey bu. Eğitimden kesiyoruz, sağlıktan kesiyoruz, götürüyoruz imam hatibe veriyoruz. Niye! Onun başındaki dayılar milyarlık, milyonluk Mercedeslere binebilsinler diye. Biz bunu kabul etmiyoruz. Elbette bir düzenleyici kurum konuşulabilir. Ama bu düzenleyici kurumun muhakkak ve muhakkak bütün inançlara eşit mesafede olması ve asla herhangi bir inancı devletin yönetimine enjekte etmeye çalışmaması gerekir. Diyanet bu hâliyle bir dinî kurum falan değil, bir siyasal İslamcı gereçtir ve kapatılmalıdır. - Peki geçen de bir tartışma oldu. Bu Gülşen meselesi üzerinden oldu. İmam hatipler konusu ha bire dönüp dönüp gündeme geliyor. İmam hatiplere bir kutsiyet atfediliyor. hâlbuki imam hatipler diğer meslek okullarının statüsündeydi. Şimdi pek öyle değil, her yer imam hatip olduğu için biraz "Anadolu İmam Hatip" var vs.. İmam hatipler hakkında ne düşünüyorsun?- Onları da bak, şöyle söyleyeyim: Sadece AKP'nin iktidara geldiği günden bugüne kadar imam hatip sayısı 7 kat artmış durumda, 7 kat! 7 kat yükseldi ve sadece bunu imam hatiplerden de bakmıyorum ben. Ta anaokulundan almak lazım Enver bu durumu. İnanılmaz: Her köşede bir sıbyan mektebi var. Kim farkında bunun, çok kişi farkında değil. Kur'ân kursları açılıyor patır patır ki bak: 2012 yılında bir kanun değişikliği yaptılar. Eskiden Kur'ân kursları MEB denetimindeydi. Bundan çıkarttılar. Daha sonra Türk Ceza Kanunu'nda bir değişiklik yaptılar: Normalde böyle eğitim kurumu açana hapis cezası vardı, onu kaldırdılar. Pıtrak gibi şu an. Ta anaokulundan al! Kreş açmıyorlar ya kreş! Devlet kreşi yok. Kadınlardan, her 4 kadından yalnızca biri hayata katılabiliyor bu ülkede, istihdam hayatına. Niye: Çocuğu koyacak yeri yok; evin bütün bakımı onda; yaşlısı, engellisi varsa bütün bakımı onda. Bilerek ve isteyerek kreş açmıyor, bunun yerine sıbyan mekteplerini destekliyor. Öbür taraftan ilkokul seviyesine gelelim: Köy ilkokulları ya Enver. 20.000 tane köy ilkokulunu kapattı 20 senede. Neden, işte o Karaman'daki çocuk Ensar Vakfı'nda, köyünde gidecek okul olmasın, merkeze gitsin, merkeze gittiğinde Ensar gibi, İlim Yayma gibi ne kadar dinci, şeriatçı kurum varsa onların yurtlarına mahkûm kalsın istiyorlar. Lise aşamasına geldiğimiz o ayağı da -işte senin söylediğin- imam hatipler oluşturuyor. Doğru düzgün lise açmıyorlar ya.- Kalsın mı kapatılsın mı?- Kapatılsın, tabii ki kapatılsın. Yani şöyle: İmam ve hatip olmak isteyen arkadaşlarımız elbette vardır. Üniversite düzeyinde gidip bunu okuyabilirler. Ülkenin ihtiyacı kadar, doğru düzgün bir eğitim planlaması yapılır. Burada alınabilir bunun eğitimi. Ama dertleri imam ya da hatip yetiştirmek falan değil. Dertleri çok net bak: Tabloyu tamamlayalım istersen. Lise sürecinde böyleyiz, üniversiteye geç. Yurt yok, yurt. 8 milyon üniversite öğrencisi var, 800.000 kapasite var. Orada da ortada. Yemekleri falan da gördün değil mi KYK'nın hallerini. Geçen bir arkadaşım şaka yaptı: Hakikaten Çanakkale kumanyası gibi yemek veriyorlar çocuklara orada. Niye: Üniversiteye gidecek yine yoksul çocukları bak. Yoksul çocukları gidecek bir yer bulamasınlar; bu tarikat, cemaatlerin yurtlarına mahkûm kalsınlar diye. Yani bu olay sadece ne imam hatip meselesi ne yurt meselesi. Bu olay çok sistematik bir laiklik meselesi.” şeklinde ifadelere yer verilmesinin, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
1- Eğitim sektöründe yaşanan eksiklikler ve yetersizliklere ilişkin sorunlar, sıklıkla ülke gündeminde yer almakta, çözüm önerilerine dayalı tartışmalar da haber ve haber programlarına taşınmaktadır. Söz konusu programda da, TİP Milletvekili ve Sözcüsü Sera KADIGİL, yaklaşık 45 dakikalık bir süre ile yayına konuk edilmiş, ihlal teşkil ettiği gerekçesiyle rapor düzenlenen bölümde de, iktidarın eğitim politikalarındaki yanlış uygulamalar nedeniyle karşılaşılan sorunlardan bahsetmiştir.
2- Uzman Raporunda TİP Milletvekili Sera KADIGİL’in; "Orada Diyanet diye bir kurum var. Yalnızca bir mezhebin -üstelik doğru düzgün bile değil-, yani bunu da rahat söylüyorum... Böyle bir şey yok. Bir mezhebin kara propagandasını yapmak için kullanılan bir kuruma biz milyarlar ödüyoruz ya. Bütçe görüşmelerinde benim en delirdiğim şey bu. Eğitimden kesiyoruz, sağlıktan kesiyoruz, götürüyoruz İmam hatibe veriyoruz", "Diyanet bu hâliyle bir dinî kurum falan değil, bir siyasal İslamcı gereçtir ve kapatılmalıdır", “(İmam hatipler) kapatılsın tabi ki kapatılsın” şeklindeki söylemlerinin, toplumu kin ve düşmanlığa tahrik ettiği veya toplumda nefret duyguları oluşturduğu gerekçesiyle müeyyide önerilmiştir.
3- Oysa Diyanet İşleri Başkanlığına dair konuşmasının devamına baktığımızda; “Elbette bir düzenleyici kurum konuşulabilir. Ama bu düzenleyici kurumun muhakkak ve muhakkak bütün inançlara eşit mesafede olması ve asla herhangi bir inancı devletin yönetimine enjekte etmeye çalışmaması gerekir.” şeklindeki sözleriyle, “kapatılsın” derken kastının tamamen yok edilmesi olmadığı, Diyanet’in sadece “İslam” dinine sahip olanlara değil, toplumda var olan tüm inançlara hizmet vermesi gerektiğini düşündüğü anlaşılmaktadır.
4- Aynı şekilde İmam Hatipler konusunda da; “Kapatılsın, tabii ki kapatılsın. Yani şöyle: İmam ve hatip olmak isteyen arkadaşlarımız elbette vardır. Üniversite düzeyinde gidip bunu okuyabilirler. Ülkenin ihtiyacı kadar, doğru düzgün bir eğitim planlaması yapılır. Burada alınabilir bunun eğitimi.” ifadeleriyle de, imam-hatiplerin yetiştirilme şekli konusundaki düşüncelerini dile getirmiştir.
5- Konuşmaların tamamına bakıldığında ise Sera KADIGİL’in; “Devletin kreş açmadığı, bu nedenle kadınların çalışma hayatına katılamadığı, köy okulları kapatıldığı için çocukların Ensar Vakfı gibi İlim Yayma Vakfı gibi dinci, şeriatçı kurumların yurtlarına mahkûm edildiği, İmam Hatip dışında gidilecek liselerin yetersiz olduğu, üniversite öğrencilerine ayrılan yurtların talebi karşılamadığı, bu nedenle yoksul kesimin çocuklarının tarikat-cemaat yurtlarına mahkûm edildiği” gibi söylemlerle, söz konusu sorunların kaynakları hakkındaki fikirlerini ekrandan aktarmaya çalıştığı görülmektedir.
6- Ayrıca, Uzman Raporunda yer almayan ve deşifre edilmeyen bölüme bakıldığında ise; “(22.50.54) Sera Kadıgil: Ve laikliği de artık bunu söylediğimizde şey gibi düşünüyordu insanlar; bir grup bi eli yağda bir eli balda elitist insanın derdi laiklik. Yok değil onlar zaten özel okula yolluyor çocuğunu şu anda. Onların bu derdi sizden bizden çok daha fazla. Biz çocuklarımızı yollayacak okul bulamıyoruz ya mahallede. Ya da benim arkadaşlarım yani illa en yoksul kesimden bahsetmiyorum mesela. Biraz daha orta gelir düzeyinde insanlara git.. /E. Aysever: Artık herkes yoksul./ Sera Kadıgil: İnanılmaz Enver yani çocuğu gönderecek mahallede okul yok. Verse dini eğitime mahkûm kalacak, bütün arkadaşlarım kredi çekiyor benim ya. Banka kredisiyle çocuk okutmaya çalışıyoruz. Bu kadar rezalet bir noktaya geldik, uzattım kusura bakma ama mesele sadece imam-hatip meselesi değil, doğrudan ve cepheden laikliğe saldırı. Bunun da tek bir sebebi var, Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzıyla söylediği; “Dindar ve kindar nesil yetiştirme aşkı.(22.51.43)…” Sera Kadıgil’in, tüm sorunların temelinde yatan nedeni, “laikliğe saldırı” olarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
7- Görüleceği üzere; Uzman Raporunda yer almayan ve ihlal olduğu gerekçesiyle müeyyide uygulanan konuşmaların devamında, eksik deşifre yapılmış olması nedeniyle, söylemlerin ana fikri netleşmemektedir.
8- Ayrıca sunucu Enver Aysever’in de, Sera Kadıgil’in söylemlerini tasdik ettiğine, onayladığına ilişkin herhangi bir ifadesi bulunmamaktadır. Bölümün sonunda yaptığı -uzman tarafından deşifre edilmeyen- “…dikkat ederseniz efendi efendi de dinledim. İtiraz da etmedim, çok teşekkür ederim.” şeklindeki sözleriyle, yayında tarafsız kaldığını belirtmiştir.
9- Milletvekilleri, kendilerini seçenleri, yani halkı temsil etmekle görevlidirler. Belirli bir ilden seçimi kazanmış olsalar da seçildikleri ili, bölgeyi veya salt kendilerini seçen seçmenleri değil, bütün milleti temsil ederler. Dolayısıyla, halkın sorunlarını kamuoyuyla paylaşmak ve çözüm önerileri bulunmasına katkıda bulunmak, bir milletvekilinin, en asli, en önemli görevlerinden kabul edilir ve bu görevi ifa ederken medya kuruluşları en hızlı şekilde en büyük kitleye ulaşabilmelerine aracılık eder. Kaldı ki, medyanın “kurumların işleyişindeki eksik yönleri ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir.
10- Ayrıca, milletvekilleri görevleri gereği yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı gibi iki ayrı ayrıcalığa sahiptirler. Yasama sorumsuzluğu; milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerindeki oy ve sözlerinden ve bunları Meclis dışında tekrarlamalarından dolayı hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacaklarını ifade etmektedir. Yasama sorumsuzluğu mutlak ve süreklidir, milletvekilliği görevi sona erse de o kişi, görevi sırasındaki oy, söz ve düşüncelerinden dolayı sorumlu tutulamaz. (Milletvekili Seçimi Görev ve Sorumlulukları, TBMM Kütüphanesi, Tanıtım Kitapları Serisi 6, S.10)
https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/bitstream/handle/11543/2325/200606593.pdf?sequence=1&isAllowed=y#:~:text=Milletvekillerinin%20TBMM'deki%20g%C3%B6revleri%20belirli,de%C4%9Fil%2C%20b%C3%BCt%C3%BCn%20milleti%20temsil%20ederler. (Erişim Tarihi: 03.03.2023)
11- Üst Kurul aldığı bu kararla; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, halkın oylarıyla temsil yetkisi kazanmış bir milletvekilinin, neredeyse bütün toplumun ortak paydada buluşabileceği eğitimle ilgili sorunlara dair açıklamaları üzerinden, fikir ve ifade özgürlüğü hakkıyla, siyaset yapma özgürlüğü hakkına müdahale etmiş, öte yandan halkın da, temel sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez. Çünkü medya, iktidar sahiplerinin eksik/yanlış ve hatta bazen yasalara aykırı olabilecek faaliyetlerini, bir tür “denetleme” şeklinde belirlenebilecek görev tanımı nedeniyle, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ek dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilmektedir.
12- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
13- Anayasa Mahkemesinin de yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35).
14- Anayasa’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında; “herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu” belirtildikten sonra, 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmüne yer verilerek ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
15- Dolayısıyla, ifade özgürlüğü yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının Anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde; ifade özgürlüğünün radyo, televizyon ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı ifade edilerek radyo ve televizyon yayınlarının da 26. maddenin koruması altında olduğu belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır.
16- Anayasa’nın 28. maddesinde ise basın özgürlüğü güvence altına alınmış, maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmü yer alırken, ikinci fıkrada “Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” düzenlemesine yer verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise basın özgürlüğünün sınırlanmasında, Anayasa’nın 26. ve 27. maddeleri hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir. İfade ve basın özgürlüğüne sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
17- Üstelik ifade özgürlüğü fikirlerin sadece içeriğini değil iletilme usulünü de korur (Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 79). Bu noktada ifade özgürlüğünün sadece haber ve fikirlerin içeriğini korumadığı, haber ve fikirlerin iletilme usulünü de koruduğu gözetilmelidir (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., §§ 41, 42; Ergün Poyraz (2), § 77; İlhan Cihaner (2), § 59, 86; Kadir Sağdıç, § 52, 76).
18- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkûr Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslararası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir.
19- AİHM’ye göre ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. (Handyside/Birleşik Krallık, 5493/72, 07.12.1976).
20- Ayrıca yine aynı karara atfen, AİHM kararına göre; ifade özgürlüğünün, toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için AİHM’nin de ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında sıkça belirttiği gibi yalnızca toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşüncelerin değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın demokratik toplumdan bahsedilemez (AİHM Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, Para. 49).
21- Yine AİHM’ye göre hükümete karşı eleştirinin sınırları, bir vatandaşa hatta bir politikacıya göre daha geniştir. Demokratik bir sistemde, Hükümetin eylemleri ve ihmalleri sadece yasama ve yargı makamlarının değil aynı zamanda basın ve kamuoyunun da yakın incelemesine tabi tutulmalıdır.(AİHM Castells/İspanya, Başvuru No: 11798/85, Para. 46)
22- Öte yandan, AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay içtihatlarına bakıldığında da görülecektir ki kamu görevlilerine yönelik eleştiriler de fikir ve ifade özgürlüğünün geniş koruması altındadır. Örneğin, Anayasa Mahkemesi’ne göre “Belediye veya belediye başkanı kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır.” (AYM, Ali Rıza Üçer (2) Kararı, B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 55) Bununla birlikte Mahkeme kamu görevlilerine siyasetçiler gibi geniş koruma sağlamakla birlikte kamu görevlileri ile siyasetçiler arasında bir ayrıma gitmektedir.
23- Ayrıca, RTÜK 13.01.2021 tarihli ve 02 sayılı toplantısının, 10 nolu kararında; “TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hafta içi her gün saat 18:00'de yayınlanan sunuculuğunu Evren Özalkuş'un yaptığı "Ana Haber Bülteni" yayınına ilişkin 29.12.2020 tarihli bölümünde Maltepe'deki evinde öldürülen Üniversite Öğretim Üyesi Dr. Aylin Sözer ile ilgili bir haberin aktarımında sunucu tarafından; "Az sonra Diyanet İşleri Başkanlığının, bizim kadınlığımıza, yuvamıza, ailemize, çocuk sahibi olmamıza, iş yaşamımıza dair nasıl neye karıştığı ile ilgili haberi de getireceğiz ekrana. Öyle olduğu müddetçe bu cinayetler de devam edecek gibi görünüyor. Biz mücadelemizi ama sonuna kadar yapacağız. Bu kez yakılarak öldürülen bir kadın var. Neymiş sevgilisini terk etmiş. Ne oldu? Ya benimsin ya toprağın dendi. Bakış açısı bu ya o eski sevgili iddialara göre eski sevgili gitti gencecik kadını yakarak öldürdü. Bu hayattan kopardı. Muhtemelen çok kısa bir zamanda da cezaevinden çıkacaktır…" şeklinde ifadeler kullanılması nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan; "Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe kimse suçlu ilan edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz." hükmünün ihlali nedeniyle, yaptırım uygulanmasına karar verilmiştir.
- Kuruluş bu karar üzerine, Ankara 11. İdare Mahkemesine başvurmuş, Mahkeme 27.10.2021 tarihinde, 2021/380 E., 2021/1845 Karar No.su ile “dava konusu işlemin iptaline” kararı vermiştir.
- Üst Kurul kararı istinafa taşıyarak Ankara Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi, 2022/34 E., 2022/1624 Karar No.su ile istinaf başvurusunu reddetmiştir.
- Üst Kurul, bu kararı temyiz yoluna başvurmuş. Danıştay Onüçüncü Daire, 12.10.2022 tarihinde, Esas No:2022/3912, Karar No:2022/3622 ile temyiz istemini reddetmiştir.
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere, ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında, gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Sonuç itibarıyla, halkı temsil etmek ve her durumda çıkarlarını gözetmek amacıyla, halk tarafından seçilmiş ve TBBM çatısı altında görev yapan bir milletvekilinin, toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren eğitim sistemi hakkındaki sorunlara dayalı fikirlerinin ekranlardan yayınlanmasının, ihlal teşkil ettiği iddiasıyla müeyyide uygulanmasına, demokratik toplumların olmazsa olmazı düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne aykırı bulduğum için, söz konusu Üst Kurul kararına karşı oy kullandım. 03.03.2023