İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 21.03.2023 tarih ve 327 sayılı yazısına konu FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 17.03.2023 tarihinde saat 22:33’te yayınlanan "Orta Sayfa" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 17.03.2023 tarihinde saat 22:33’te yayınlanan moderatörlüğünü Doğan Şentürk'ün yaptığı, Nevşin Mengü, Deniz Zeyrek, Murat Yetkin ve Çiğdem Toker’in yorumcu olarak katıldığı, "Orta Sayfa" adlı programda, geçen diyaloglarda; “Bağıra bağıra gelmiş ya, hakikaten 2021 yılında rapor hazırlanıyor, dere yatakları az öncede söylediğim gibi dere yatakları meselesi, derelerin ıslah edilmemesi, şehrin alt yapısı...- Aslında şeyde de görmüştük, bu depremde de aynı şekilde Kahramanmaraş depremiyle de ilgili öncesi bir tatbikat yapılmış biz de burada işledik bunu bu deprem şöyle olursa ne yapılması lazım diye, yine aynı şekilde burada tam üç tane bu taşan üç tane derenin taşabileceği öngörülmüş, bürokratlar işini yapmış yani bilim insanları, neden taşacağına ilişkin rapor da yazmışlar, dedikleri gibi taşmış bile bile hiç bir önlem alınmamış. Şanlıurfa Belediyesi bildiğim kadarıyla bununla ilgili bir ödeneğinin olmadığını söylemiş, zamanında işte bu rapor değerlendirirlirken, Japonya'dan bir ödenek alınmış.- İyide can pazarının yaşandığı Abide Kavşağı'na üst geçit yapmışlar, üç buçuk ay önce Sayın Cumhurbaşkanı açmış. - Afganistan'a da bir yardım gitmiş Şanlıurfa Belediyesi'nden Talibana, Taliban iktidara geldiği zaman bir de öyle bir şey var. - Ödenek yok diyorlar ama.- Ödenek yok, keşke Taliban'a yardım edene kadar şu hale bak yani şu alt yapıyı yapsalardı.- ... - He belediyenin ödeneğini gönderiyorlar. - Başka bir şeyde var yani. Şanlıurfa Belediyesi Avrupa Birliği'nden kredi alıyor, Avrupa Yatırım Bankası'ndan kredi alıyor, kredinin bir kısmını Taliban'a veriyor ya. Çünkü kafa Taliban kafası. - ... - Sonra da Vali çıkıyor yok rahmetmiş, zahmetmiş işte insanların ölüşünün adı zahmet yani, kafa bu yani Taliban kafası işte. Taliban kafası işte bu.- Ona göre rahmetin zahmeti 18 vatandaş. 18 vatandaşımızın ölmesi.- Benim aklıma diktatörün lafı geliyor yani insanları istatistik olarak görmeye başlayanlar, bu otoriterleğin bir sonucu bu yani, 18 bir yönetici için sadece bir rakamdan ibaret ise yani 18 kişinin bir hayatı olduğu, bir ailesi olduğu, sevenleri olduğu geride yaslı insanlar bıraktığı düşünmemeye başlamışsa yöneticiler o otoreter bir yönetim tarzının bir sonucu yani. Sayın Vahit Kirişçi 18 kişinin ölümünü bu kadar rahat konuşabiliyorsa yani ama canım ne olmuş ölmüşlerse ölmüştür toprak da suya kavuşmuş diyebiliyorsa orada insanı ve vicdani bir sorun da var. - Ama o vicdani sorun Çiğdem'in dediği gibi yüzlerine yansımıyor. Yani o samimiyeti göremiyoruz.- O da işte onun sonucu. - İşte vicdansızlıkları yansıyor. - Evet.-...- Şu anda Cumhurbaşkanı yapamaz. Yapamaz altında kalır, çünkü para yok, o paraları yemişler, o 128 milyar dolar gibi deprem vergileri de ortada yok. Yapamazlar yani. - Depremde toplanan vergiler gitti. - Gitti işte son 115 milyarın akıbeti neyse deprem için toplanan vergilerin akıbeti de o yani. Ya memleket öyle bir şeye dönmüş ki hiç bir şeyin kaydı yok...” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
Demokratik idare biçimi siyasal anlamda bireylerin haklarını yasayla koruma altına alan değerler bütününü ifade ederken, sosyolojik anlamda ise bu değerler bütününün uygulamaya yönelik içeriğinin düzenlenmesini ifade etmektedir. Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin ifade bulduğu mecra yani kitle iletişim araçları marifetiyle başka bireylerin de korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir. Bu noktada program sunucu ve yapımcılarından bu sorumluluk çerçevesinde yayın yapmaları beklenmektedir. Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir zorunluluktur.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, yorum programlarında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca yayınlarda eleştiri hakkı kullanılırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilerek kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek unsurlara yer verilmemelidir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karsın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi, basının yayımladığı haberlerin kişilerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda, özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır.
Gazetecilerin ilgili konu ile alakalı, programlarında ve bültenlerde çeşitli yorumlarda bulunması olası ve gerekli bir durumdur. Ancak haberciliğin temel gereğinin kamuoyunda kafa karışıklığı ve hedef gösterme değil aksine olgu ve olaylara netlik kazandırabilmek olduğu unutulmamalıdır. Haberi veren de elde ettiği bilgileri doğrulatmak için çaba göstermelidir. Bu nedenle haber verme hakkının dışında kalan durum, haber verenin hiçbir araştırma yapmaksızın, salt duyuma veya tahmine dayalı olarak haber yapmasıdır. Basın mensubunun haberin gerçekliğini araştırmadaki özenin ölçüsü her olay bakımından farklılık gösterebilecektir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.01.2003 tarihli 4-56 E. ve 44 K. sayılı bir kararında da belirtildiği üzere yapılan haber üçüncü kişilere ağır zararlar verebilecek nitelikteyse, doğruluğun denetlenmesi görevi, daha katı ölçütlere bağlanmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.07.2010 tarihli 2010/4-377 E., 2010/365 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere basının kamusal görevi, toplum yararları ile doğrudan veya dolaylı ilgili tüm olaylar hakkında halkı, objektif kurallar içinde kalarak en önemlisi de gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmaktır. Basının haber verme fonksiyonunu yerine getirirken kullanacağı hakkın, özel hukuk alanında sınırı; gerçeklik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık kuralları ile çizilmiş ve belirlenmiştir. Hemen belirtelim ki bu koşullardan biri dahi bulunmazsa, yayım hukuka aykırı duruma düşer ve üstün görülüp korunamaz. O nedenle bir yayımın içerik ve kapsam bakımından değerlendirilmesi ve uygun bir araç olup olmadığının saptanmasında öncelikle gerçeğe uygun olup olmadığının araştırılıp tespit edilmesi zorunludur. Yayımın gerçeğe uygunluğunu kanıtlama yükümü (Beyyine Külfeti) yayından sorumlu bulunanlara düşer.
Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsadığı bir hak da olaylar ya da kişilerin eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için eleştiri ile bu konunun kamuoyuna açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılığın olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yayında kullanılacak ifadeler ölçülü bir dille ekrana getirilmelidir. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haberleri verirken eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu hak yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun daha ileriye götürülmesine yardım amacıyla yapılmalıdır. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Medya mensuplarının siyasi kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur. Ancak bu hakları kullanırken kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılar canlı yayın gerçekleştirirken yayın sırasında kullanılan ifadelerin dürüst, kişi ve kurumları zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen göstermeli; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Bu ilkelere göre yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Ayrıca, Bir yayın sırasında yayına konu olan net ve doğru bilgilere erişim izleyici kitle nezdinde çok önemlidir. Kesinlikten uzak bilgilerle yapılan haberler, habere ve haberciye karşı güven kaybına neden olmaktadır. Haber unsurlarından ve ögelerinden en önemlisi doğruluk ve gerçekliktir. Bir program yayınlanmadan önce teknik hazırlık, stüdyo içerik hazırlığı vb. birçok ön denetimden geçmektedir. Yayın kuruluşları tarafından tüm kamuoyunu ilgilendiren böylesine hassas haber ya da yorumların meslek ilkeleri uyarınca teyit edilmeksizin yayınlanmaması gerekir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda; "Yapamaz altında kalır, çünkü para yok, o paraları yemişler, o 128 milyar dolar gibi deprem vergileri de ortada yok. Yapamazlar yani. ","Depremde toplanan vergiler gitti. ","Gitti işte son 115 milyarın akıbeti neyse deprem için toplanan vergilerin akıbeti de o yani. ", "Afganistan'a da bir yardım gitmiş Şanlıurfa Belediyesi'nden Talibana, Taliban iktidara geldiği zaman bir de öyle bir şey var. " şeklinde yer verilen iddialar ve yapılan ithamlara ilişkin herhangi bir dayanak gösterilmemesine rağmen kesin bir gerçeklik gibi şüpheden uzakmışcasına kullanılan ifadelerin tarafsızlık, gerçeklik, doğruluk ilkeleriyle bağdaşmadığı, bununla birlikte, Şanlıurfa ilinde meydana gelen sel felaketi sonrasında mezkur programda, "...Çünkü kafa Taliban kafası.", "...Sonra da Vali çıkıyor yok rahmetmiş, zahmetmiş işte insanların ölüşünün adı zahmet yani, kafa bu yani Taliban kafası işte. Taliban kafası işte bu", "...Ama o vicdani sorun Çiğdem'in dediği gibi yüzlerine yansımıyor. ...", "...İşte vicdansızlıkları yansıyor. ...", " o paraları yemişler, o 128 milyar dolar gibi deprem vergileri de ortada yok." şeklinde sarf edilen ifadelerin medyaya yüklenen kamuoyunu bilgilendirme işlevinden ziyade makam ve kamu görevlilerini suçlayıcı, zan altında bırakan, tarafsızlıktan uzak ve yargılayıcı çeşitli ithamlar içeren nitelikte ifadeler olduğu, yorumcu tarafından yapılan "Taliban kafası" benzetmesinin sahip olduğu ulusal ve uluslararası kanı göz önüne alınarak kurulan özdeşimler ile hüküm veren ifadeler ve isnatların yöneldiği kişi ve kurumların şahsiyet ve itibarlarına zarar verebilecek nitelikte eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ve itibarsızlaştırıcı nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu itibarla;
-6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." İlkesi ile,
-6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan; "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
Bu itibarla; aynı yayınla, birden fazla yayın ilkesi ihlali olduğundan ve her iki ihlalin de idari para cezası yaptırımını gerektirdiğinden, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 15’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü gereğince, bahse konu ihlallerden en ağır (tek) cezanın verilmesi öngörüldüğünden,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Şubat 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 18.813.328,93 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 564.400,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi İlhan TAŞCI’nın karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi.