İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 05.06.2023 tarih ve 411 sayılı yazısına konu FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 28.05.2023 tarihinde saat 18:15’te yayınlanan “FOX Seçim 2023” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 28.05.2023 tarihinde saat 18:15’te yayınlanan sunuculuğunu Selçuk Tepeli ve İlker Karagöz'ün yaptığı, "FOX Seçim 2023" adlı programda geçen diyaloglarda; "Onun politikasından razı değil, değil yani. Bunun da altını çizmemiz lazım. İstemiyorlar, bundan sonra nasıl şey bekliyor, ortam bekliyor, iklim bekliyor derseniz bence şunları tartışmamız gerekiyor, Erdoğan'ın aslında Cumhurbaşkanlığı 3. kez aday olması bile yanlıştı. Anayasa'ya uygun değildi, Anayasa'ya aykırı idi. Biz bunu kabul ettikten sonra şimdi olup bitenleri tartışmanın ne kadar anlamı ve büyüklüğü var. Yani ağırlığı var. - İlk düğme yanlış iliklenmişti. - İlk düğme yanlış iliklenmişti. Zaten aday olamaması gerekiyordu Anayasa'ya göre. Onu kabullendikten sonra şimdi birtakım hukuksuzluklardan filan bahsediyoruz. Bence buradan sonra şuna bakmamız lazım, yani bir serbest seçimlerle bir siyasal iktidarın el değiştirmesi mümkün müdür? Bunu beklemek çok mu iyimserdir? Bizler açısından iyimser bir tutum mudur? - Peki bunun başka bir yolu var mıdır? Yani şimdi merak ettiğim bir başka soru. Böyle düşünüldüğünde artık buradan bir düşünce olarak bir yere varmak çok zor. Ben o yüzden şu kapıyı aralayayım istiyorum sürekli. Erdoğan'a hep diyorsunuz ya hep tekrar ediyorsunuz; efendim bu ülkenin yarısı politikalarını onaylamıyor. Ben de diyorum ki kalan yarısı Erdoğan'a oy veren yarısı da birçok politikasını onaylamıyor olabilir. Siyaset böyle ürer, bunu da düşünmek lazım, düşünmesi lazım muhalefetin de bir yandan. - Tabi ki, tabi ki yani oradan zaten şuna bağlayacaktım ben, biz işte bir demokrasiden bahsediyoruz ama biz aslında olması gerektiğini düşündüğümüz bir demokrasi üzerinden bir ön kabul yaparak, bir ön yükleme yaparak demokrasiden bahsediyoruz. Hukuk devletini de biz öyle kodluyoruz. Aslında şu an bir hukuk devletinin normlarını, standartlarını taşımıyor bu ülke. Bu yönetim taşımıyor yani. Dolayısıyla dediğim gibi serbest seçimlerle bir siyasal iktidar el değiştirebilir mi sorusu artık bir kritik bir soru haline gelmiştir. Bence bu bağlamda, biraz da aslında şunu demek istiyorum demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir. Yani seçmenin ve yurttaşların, siyasetin, politikanın diğer alanlarında da kendini ifade etmesini desteklememiz lazım. Bunun için çaba göstermemiz lazım, demokratik protestoları, hak arama özgürlüğünü kriminalize etmememiz lazım. Bunu siyasal aktörlere söylüyorum." şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Cumhurbaşkanlığı seçiminde, 14 Mayıs 2023 günü hiçbir adayın yeterli oy çoğunluğuna sahip olamaması nedeniyle, 28 Mayıs 2023 günü ikinci oylama yapılmış, YSK’nın seçim yasaklarını serbest bırakmasının ardından, ikinci tura ilişkin seçim verileri hızla yayın kuruluşlarından aktarılmaya ve üzerinde tartışılmaya başlanılmıştır.
1-FOX logolu medya hizmet sağlayıcının, Üst Kurul tarafından müeyyide uygulanan “FOX SEÇİM 2023” adlı seçim programı, seçim gecesi saat 18.15’te başlamış, Selçuk Tepeli ile İlker Karagöz’ün sunumlarıyla, Doğan Şentürk, Tülay Ünal Öçten, Murat Yetkin, Çiğdem Toker, Nevşin Mengü, Deniz Zeyrek ve Bekir Ağırdır’ın yorumlarıyla yaklaşık 6 saat 51 dakika sürmüştür. İhlal teşkil ettiği iddiasıyla düzenlenen uzman raporu ile raporu esas alan Kurul Kararı incelendiğinde;
A-Çiğdem Toker’in programda ihlale konu edilen konuşmalarından önce FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk’ün yaptığı konuşmaların dikkate alınmadığı,
B-Çiğdem Toker’in ihlale konu edilen sözlerinin, cümleler bölünerek rapora alındığı, konuşmasının bütünlüğü ve bağlamı ile birlikte değerlendirilmediği,
C-Çiğdem Toker’in konuşmasının hemen bitiminde program konuklarından gazeteciler Deniz Zeyrek ve Murat Yetkin’in, ihlale konu edilen ifadelerle ilgili, Çiğdem Toker’in söylemleriyle tezat oluşturan açıklamalarının da raporda ve Kurul Kararında değerlendirmeye alınmadığı görülmüştür. Dolayısıyla sağlıklı bir değerlendirmenin yapılabilmesi için, programın ilgili bölümünün tam deşifresinin dikkate alınması yerinde olacaktır.
Gazeteci Çiğdem Toker’in konuşmasının bütünü ve bağlamı incelendiğinde, ihale konu edilen sözlerin düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığı, diğer gazetecilerin Toker ile zıt görüşlerine de programda yer verildiği dikkate alındığında, uygulanan yaptırımın haksız, orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici nitelikte olduğu açıktır.
Bu çerçevede; rapor ve Kurul Kararında yer almayan ilgili bölümün tam deşifresi aşağıda sunulmuştur: (Altı çizgili yazılar, raporda bulunmayan bölümlerdir.)
“Doğan Şentürk: (20.48.20) Ben biraz önce Kısıklı’da izlediğim Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan mı, Cumhurbaşkanı Erdoğan mı? Şimdi burada AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ı gördük. Biraz sonra Ankara’ya gidecek ve belki orada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı göreceğiz. Aslına bakarsanız her seçimden sonra birazcık bu böyle oluyor… Şimdi bu seçim dönemlerinde genellikle biz propaganda yasaklarının olduğu dönemlerde Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığı Forsuyla görüyoruz ve eleştirdiğimizde diyoruz ki, ya kardeşim sen bu Devlet imkânlarıyla resmen siyaset yapıyorsun. O da diyor ki, ya da onu destekleyen insanlar da, biz Devletin Cumhurbaşkanıyız.. İkincisi; bu zemin üzerine, bu su basmanı üzerine Türkiye’de artık demokratik bir siyaset yapma olanağı kalmamıştır…. Cumhurbaşkanı olarak konuşma yapıyorsan bu tek millet, tek Devlet, tek bayrak, tek vatanın, bir 40 milyonu da olduğunu unutmamak gerekiyor. Demokratik siyasete böyle taruzkâr davranırsanız, bu ülkede hiçbir şey konuşamayız… Biz devamlı böyle farklı iki Erdoğan izliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan mı, AK Parti Lideri Erdoğan mı?...
Çiğdem Toker: Bence bir tane Erdoğan var, pragmatik bir Erdoğan var. Dünyanın belki de en pragmatik lideri. (Doğan Şentürk itiraz ederek; ‘bu pragmatizm değil bu artık pragmatizmin ötesinde başka bir şey’ der.) Sonuç olarak, başka cümlelerle ifade etmek gerekirse, ağır bir kara propaganda altında, ağır bir eşitsizlik altında Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu, aslında tırnak içinde Devletle yarıştı. Bir kere bunun altını çizmemiz lazım. Devlet ile yarıştı. Sonucu da buradan görmemiz gerekiyor ve aslında şunu da görmemiz gerekiyor. Bu ülkenin yarısı, seçmenlerin yarısı diyelim, Erdoğan’dan ve onun politikalarından razı değil. Değil yani. Bunun da altını çizmemiz lazım. İstemiyorlar. Bundan sonra nasıl bir bizi şey bekliyor ortam bekliyor, iklim bekliyor derseniz, bence şunları tartışmamız gerekiyor. Erdoğan’ın aslında Cumhurbaşkanlığı üçüncü kez aday olması bile yanlıştı. Anayasa’ya uygun değildi. Anayasa’ya aykırıydı. Biz bunu kabul ettikten sonra şimdi olup bitenleri tartışmanın ne kadar anlamı ve büyüklüğü var? Yani ağırlığı var? İlk düğme yanlış iliklenmişti. Zaten aday olamaması gerekiyordu Anayasa’ya göre. Onu kabullendikten sonra şimdi bir takım hukuksuzluklardan bahsediyoruz. Bence buradan sonra şuna bakmamız lazım. Yani serbest seçimlerle bir siyasal iktidarın el değiştirmesi mümkün müdür? Bunu beklemek çok mu iyimserdir? Bizler açısından iyimser bir tutum mudur?”
Görüleceği üzere, bu bölümde Cumhurbaşkanının ve iktidar partisi liderinin aynı kişi olmasından kaynaklı, seçim yarışında yaşanan adaletsizlikler ve eşitsizlikler üzerinden, mevcut hükümet politikaları sorgulanmakta ve Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi eleştirilmektedir. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, seçimde aday olduğu, aynı zamanda da görevine devam ettiği göz önüne alındığında, Çiğdem Toker’in; “Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu, aslında tırnak içinde Devletle yarıştı.” söyleminin, yayında işlenilen konunun ana fikri olduğu anlaşılacaktır.
Ayrıca bu konudaki tartışmalar ulusal medyanın yanı sıra uluslararası platformlarda da yer bulmuş, Türk makamlarının davetlisi olarak seçimleri gözlemlemek üzere gelen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) Çiğdem Toker’in bu konudaki fikirleriyle paralellik oluşturan bulguları, hazırladıkları gözlem raporlarında yer almıştır.
Organization for Security and Co-operation in Europe, (OSCE) https://www.osce.org/files/f/documents/2/6/544726.pdf (E.Tarihi:21.06.2023)
Parliamentary Assembly of the Council of Europe (PACE)
https://pace.coe.int/en/files/32842/html (E.Tarihi:21.06.2023)
Yayına ilişkin önem arz eden bir diğer husus da; -daha önce de belirtildiği gibi- Çiğdem Toker’in konuşmasının bitiminde, program yorumcusu ve gazeteci olan Deniz Zeyrek ile Murat Yetkin’in konuya ilişkin açıklamalarda bulunmaları ve bakış açılarının “seçimlerle siyasi iktidarın el değiştirebileceği” yönünde olmasıdır. Yine Uzman Raporunda ve Üst Kurul kararında yer verilmeyen bu açıklamaların deşifresi şu şekildedir:
“Deniz Zeyrek: “(20.56.33) Ben iktidarın değişebileceği kanaatindeyim. Yani doğru aday doğru politikalar, doğru söylem, doğru propaganda. Belki başka bir rakip olsaydı bugün başka bir şey olurdu sonuç olurdu. Yani dolayısıyla Türkiye hala demokrasinin son kalesi olan iktidarın seçimle değiştirilebileceği noktasında duruyor. Bunun bir adım, söylediğin şeylere katılıyorum yani Türkiye’de demokrasinin vatandaşlara sunduğu bütün haklara geçerli. Toplu gösteri hakkından tut, temel insan hak ve özgürlükleri hepsi geçerli ve bunlar sonuna kadar kullanılmalı. Fakat netice itibarıyla muhalefetin de şapkasını önüne koyup biz bu seçimi bunca olumsuzluğu rağmen neden kaybetmediği şey kaybettik sorusuna da yanıt bulmaları lazım.
Murat Yetkin: (20:59:11) Bu tablonun gösterdiği en önemli şey demokrasi mücadelesinin olanca hızıyla devam ettiğidir. Hani iddia edildiği gibi; başta öyle iddia ettiler ya, yüzde altmışı geçeceğiz, şöyle yapacağız, böyle yapacağız. Öyle olsaydı ya demokratik mücadeleyle hakikaten iktidar değişir mi? Seçimle değişir mi filan bunu o zaman belki yine de tartışmamak lazım.”
Bilindiği üzere, tarafsız bir yayıncılık, aynı konuda karşıt görüşlerin bir arada sunularak tartışılması ile mümkündür. Söz konusu yayında da yorumcuların aynı konuda farklı fikirlere sahip olduğu ve paylaştığı görülmektedir. Bu yönüyle de yayının, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağladığı düşünülmektedir.
2-Raporda ihlal olarak nitelendirilen bir diğer husus ise; Çiğdem Toker’in; “Demokrasi sandıktan ibaret değildir.” söylemidir. Oysaki bu cümle, başta Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere geçmiş dönemlerde birçok siyasi tarafından dile getirilmiş ve örnekleri aşağıda sunulmuştur:
-“-Erdoğan’dan Yargıtay’ın onadığı hapis cezası ve siyaset yasağına tepki-… Ülkemizde demokrasi giderek bir seçim metoduna dönüştürülmektedir. Hâlbuki demokrasi sadece seçimlerden ibaret değildir aynı zamanda yargı ve yargıç bağımsızlığı demektir. Eğer bu iki bağımsızlık çiğnenirse demokratik bir görüntü altında baskıcı bir düzen kurulmuş olur.… (Bu yazı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken 1997’de Siirt’teki mitingde okuduğu şiir nedeniyle 1998 yılında aldığı hapis ve siyasi yasak cezası sonrası yaptığı konuşmalardan derlenmiştir.)” https://serbestiyet.com/yazarlar/bu-yol-yol-degildir-91823/ (Erişim Tarihi 15.06.2023)
-"Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir. Doğrudur…." www.mhp.org.tr Devlet Bahçeli’nin 20 Ağustos 2014 tarihli konuşma metni. (Erişim Tarihi 15.06.2023)
-“(13.09.2014) CHP'nin 18. Olağanüstü Kurultayı'nda seçilen Parti Meclisi (PM) üyeleri, Genel Başkan Kılıçdaroğlu başkanlığında ilk toplantısını gerçekleştirdi. -Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir- Demokrasinin sadece sandıktan ibaret olmadığının altını çizen Kılıçdaroğlu, ‘Sandıktan çıkanların ülkeyi yönetirken hukukun üstünlüğüne uyması gerekir. Sandıktan çıktım, istediğimi yaparım... Bu demokrasi değildir, istediğimi yaparım. Beni seçenler beni denetleyecek. Denetimsiz bir yönetim olmaz’ diye konuştu.” https://www.haberler.com/guncel/kilicdaroglu-demokrasi-sadece-sandiktan-ibaret-6479096-haberi/ (Erişim Tarihi:15.06.2023)
-“(03.06.2013) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den Gezi Parkı protestolarına ilişkin açıklama geldi. ‘…Herkesin kendi ülkesinde en geniş şekilde kendisini özgür hissetmesi gerekir. Bu çerçeve içerisinde demokrasiler dediğimizde demokrasilerle tabii ki seçimlerle halkın iradesi ile her şey ortaya çıkar. Ama demokrasi demek sadece seçim demek de değildir. Seçimlerin dışında da farklı görüşler, farklı durumlar, itirazlar varsa bunların da çeşitli yollarla dile getirilmesinden daha tabi de bir şey olamaz. Barışçı gösteriler de tabi ki bunun bir parçasıdır.” https://www.ntv.com.tr/turkiye/gul-demokrasi-sadece-secim-degildir,_0A_1D3VKU2PZVyGX-ndfQ (Erişim Tarihi:15.06.2023)
Farklı siyasi görüşlere sahip siyasetçilerin de zaman zaman kullandığı bu cümle nedeniyle yayıncının cezalandırılması, demokrasi tanımının daha geniş şekilde yapılabilmesi için kullanılan ifadenin gazeteciler için yasaklı hale getirilmesi; düşünce ve ifade özgürlüğünü daraltıcı bir sonuç doğuracaktır.
3-Ayrıca, Çiğdem Toker’in bu konudaki ifadelerinin devamına bakıldığında; “…Dolayısıyla dediğim gibi, serbest seçimlerle bir siyasal iktidar el değiştirebilir mi sorusu artık kritik bir soru haline gelmiştir. Bence bu bağlamda, biraz da aslında şunu demek istiyorum; demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir. Yani seçmenin ve yurttaşların siyasetin, politikanın diğer alanlarında da kendini ifade etmesini şey yapmamız lazım, desteklememiz lazım, bunun için çaba göstermemiz lazım, demokratik protestoları, hak arama özgürlüğünü kriminalize etmememiz lazım. Bunu siyasi aktörlere söylüyorum.” şeklindeki sözlerinin hedefinin; demokratik hak ve özgürlüklerin de seçim sandığı kadar demokrasinin önemli bir parçası olduğu ve demokratik hakların yalnızca seçimlerle sınırlandırılmaması bağlamında kriminalize edilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır.
4-Demokrasinin çok çeşitli tanımı ve içerdiği ilkelere göre de çok sayıda değişik modeli/türü (doğrudan demokrasi, klasik demokrasi, temsili demokrasi, çoğunlukçu demokrasi, sosyal demokrasi, Marksist demokrasi, liberal demokrasi vb.) vardır. Bireylerin kendi önemsediği ilkeleri ön plana çıkararak demokrasiyi tanımlamaları düşünce ve ifade özgürlüğünün bir gereğidir.
Kurul Kararında da demokrasiye ilişkin değerlendirmelere yer verilirken, “Demokrasi kavramı tanım olarak her ne kadar çeşitlilik gösterse de demokrasinin evrensel olarak kabul gören ortak ilkeleri söz konusudur. Bu ilkelerden bazıları ise milli egemenlik ile seçme ve seçilme hakkıdır...” denilerek, seçim ilkesi ön plana çıkarılmıştır.
Demokrasi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Robert Alan Dahl, “Polyarchy” adlı eserinde “makul ölçüde duyarlı bir demokrasi” için 8 ilke saymaktadır. Bu ilkeler, “1-Örgüt kurma ve bunlara katılma hürriyeti, 2-İfade hürriyeti, 3-Oy verme hakkı, 4-Kamu görevlerine getirilebilme hakkı, 5-Siyasal liderlerin seçmen tercihini kazanmak için yarışabilme hakkı, 6-Değişik haber alma kaynaklarının varlığı, 7-Serbest ve âdil seçimler, 8-Hükümet politikalarını oylara ve diğer tercih belirtilerine dayandırmak için gerekli kurumların bulunması” şeklinde sıralanmıştır.
Bu çerçevede de demokrasinin niteliği; seçim öncesi, seçim günü ve sonrasında yaşanan süreçlerle belirlenmektedir. Siyasetçilerin, gazetecilerin, bu süreçlerde yaşananları bir bütün olarak değerlendirerek düşünce açıklamaları; yine Kurul Kararında yer verilen “Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir...” değerlendirmesiyle örtüşen bir durumdur. Kurul Kararında bile “çeşitlilik ve çoğulculuk” vurgulanırken, demokrasi ile ilgili farklı bir tanım yapılması nedeniyle yaptırım uygulanması bir çelişki oluşturacaktır.
5-Demokrasinin sandıktan/seçimden ibaret olup olmadığına ilişkin bilimsel açıklamalara baktığımızda; Av. Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu’nun, “Seçim Sistemlerinin Siyasi İstikrarın Sağlanmasındaki Rolü” başlıklı yazısında, bu hususun şu şekilde açıklandığı görülmektedir:
“...Seçim, demokrasiyi özümsemiş ülkelerde demokratik sürecin yalnızca başlangıcı ve gerekli şartıdır… Hükümet istikrarı önemlidir, ama istikrar demokrasi demek değildir. İstikrar adına demokrasi feda edilemezken, demokrasi adına istikrarsızlık ve yönetilemezlik de savunulamaz…”
https://ayam.anayasa.gov.tr/media/6311/meltem_caniklioglu.pdf (Erişim Tarini:15.06.2023)
Yine Karabük Üniversitesi İ.İ.B.F. Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Can Kakışım’ın; “Siyaset Bilimi Dersleri III: Demokrasi Sandıktan İbaret Değildir” başlıklı yazısında
“(14.07.2021) …Türk toplumunun, olumlu olarak gösterilebilecek bir özelliği iktidar olabilmek için seçim kazanmanın gerekliliğini kabul etmiş olmasıdır. Ancak ülkemizde demokrasi genellikle sadece sandıktan ibaret görülmekte ve seçimlerden zaferle çıkmanın kişilere her türlü yetkiyi verdiğine inanılmaktadır. Örneğin toplumumuzun önemli bir kısmının gözünde seçimi kazanan kişi ya da partinin erkler ayrılığı ilkesini ihlal etmesi yadırganacak bir durum değildir. Bundan dolayı da yürütme erkini elinde tutanlar, kanun hükmünde kararnamelerle yasama organının yetkisine el koyabilmekte ya da hukuk kadrolarını kendi partizanlarıyla doldurarak yargı organını herhangi bir güçlü itirazla karşılaşmadan tamamen siyasallaştırabilmektedir.
Oysaki çağdaş demokrasi teorilerinin en temel kabullerinden biri sınırlı iktidar düşüncesidir. Bu düşünceye göre, seçim kazanmak sizi iktidara taşır fakat size sınırsız yönetim yetkisi sunmaz. Örneğin, en başta erkler ayrılığını gözetmeniz ve yürütme erkini elinde tutan unsur olarak yasama ve yargı erklerinin işleyişine müdahil olmamanız gerekir. Diğerlerinden daha fazla oy almanız sizi, size oy vermeyenler üzerinde mutlak otorite sahibi yapmamalıdır. Demokrasi %51’in %49’a hâkimiyeti değildir, %1’in bile hakkı ve hukukunun çoğunluk karşısında korunması demektir. Zira demokrasi azınlık haklarının çoğunluğun oyuna sunulamaması demektir. Toplumdaki küçük bir azınlığın, toplumun geneli tarafından paylaşılmayan alışkanlık ve yaşam pratiklerinin korunması çağdaş demokrasinin temelidir. Demokratik bir devletin başlıca işlevi ise insanlara nasıl yaşamaları gerektiğini anlatmak ya da herkesi çoğunluğun yaşam pratiklerine yönlendirmek değil, insanların birbirlerinin hakkına tecavüz etmedikleri takdirde diledikleri gibi yaşam sürmeleri için gerekli yasal çerçeveyi kurmaktır. Bu hususun hala anlaşılamaması ve seçim kazanmanın toplum üzerinde mutlak otorite hakkı verdiğine inanılması Türkiye’nin demokrasi geleneğindeki en aslî sorundur…” değerlendirmeleri yer almaktadır. https://www.politikyol.com/siyaset-bilimi-dersleri-iii-demokrasi-sandiktan-ibaret-degildir/ (Erişim tarihi:15.06.2023)
6-Görüleceği üzere, bilimsel literatürde demokrasi kavramının sadece seçimleri değil demokratik kurumları ve demokratik hak ve özgürlükler temelinde demokratik süreçlerin işleyişini de kapsadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda ise, basın özgürlüğü önemli ve etkili bir yerde durmaktadır. Çünkü demokratik bir sistemde medyanın, “demokratik süreçlerin işleyişindeki eksik/yanlış yönleri ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir.
7-Söz konusu yaptırım kararıyla, bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın seçim dönemlerinde karşılaşılan temel sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez. Çünkü medya, iktidar sahiplerinin faaliyetlerini, bir tür “denetleme” şeklinde belirlenebilecek görev tanımı nedeniyle, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ek dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) göre, siyasi tartışma özgürlüğü, "tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi"dir (AİHM kararı, Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, Karar tarihi: 08/07/1986, §41-42). Mahkeme’ye göre, hükûmetler yalnızca yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmemelidirler, hükûmetlerin aynı zamanda halk ve kitlesel medya tarafından da denetlenmeleri gerekmektedir (AİHM kararı, Şener/Türkiye, B. No: 26680/95, Karar tarihi: 18/07/2000, §40). Keza bu konunun basına yansıması neticesinde, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından; “Kamu yararını gözetmek zorundaki gazeteciler halkın seçim dışındaki demokratik süreçlere katılımını, hukuk devletini ve adaleti de savunmak zorundadır…” açıklaması yapılmıştır.
8- Türk Dil Kurumu; “bağlam” kelimesini “bir dil birimini çevreleyen, ondan önce veya sonra gelen, birçok durumda söz konusu birimi etkileyen, onun anlamını, değerini belirleyen birim veya birimler bütünü, kontekst” olarak tanımlamaktadır.
Hangi ifadelerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamı dışında olacağının belirlenebilmesi için ifadelerin geçtiği konuşma ya da yazılı metinlerin bütünlüğü ve bağlamı içinde değerlendirilmesi zorunluluktur.
Nitekim Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2’de, bu husus şu şekilde açıklanmaktadır:
“AİHM, bu tür ifadelerin bağlamından koparılarak ve soyut olarak değil, dile getirildiği yazı veya sözlerin bütünü içerisinde ve yazıldıkları bağlam içerisinde ele alınması gerektiğini kabul etmektedir.¹ Anayasa Mahkemesi de konuya aynı şekilde yaklaşmaktadır.² Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğüne ilişkin bireysel başvurularda, ifadelerin bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13., 26. ve 28. maddelerinde yer alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul edilebilir bir değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bu çerçevede, söz gelimi bir düşünce açıklamasının ifade edildiği bağlamdan koparıldığında ‘milli güvenlik’ için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir müdahaleyi tek başına haklı çıkartmamaktadır.³” (1: (AİHM, Özgür Gündem/Turkey, Appl. No: 23144/93, 16.03.2000, § 63; Sürek/Turkey, Appl. No: 24762/94, 08.07.1999, § 58.), (2: (‘4 AYM, Bejdar Ro Amed Kararı, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 77; Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 77.), (3: AYM, Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 76) (43. ve 44. sayfalar)
https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf (E. Tarihi:15.06.2023)
Çiğdem Toker’in sözlerinden parça parça alıntılar yapılarak, bütünlüğü ve bağlamından koparılarak hazırlanan rapor üzerinden ihlal oluştuğu kanaatiyle uygulanan yaptırım, AİHM ve AYM’nin yerleşik kararlarına aykırıdır.
9-İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
10-Anayasa’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında; “herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu” belirtildikten sonra, 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmüne yer verilerek ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
11-İfade özgürlüğü yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının Anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde; ifade özgürlüğünün radyo, televizyon ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı ifade edilerek radyo ve televizyon yayınlarının da 26. maddenin koruması altında olduğu belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır.
12-Anayasa’nın 28. maddesinde ise basın özgürlüğü güvence altına alınmış, maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmü yer alırken, ikinci fıkrada “Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” düzenlemesine yer verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise basın özgürlüğünün sınırlanmasında, Anayasa’nın 26. ve 27. maddeleri hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir. İfade ve basın özgürlüğüne sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
13-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkûr Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslararası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir.
14-AİHM’ye göre ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. (Handyside/Birleşik Krallık, 5493/72, 07.12.1976).
15-Aynı karara göre; “ifade özgürlüğünün, toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için AİHM’nin de ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında sıkça belirttiği gibi yalnızca toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşüncelerin değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın demokratik toplumdan bahsedilemez.” (AİHM Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, Para. 49).
16-Yine AİHM’ye göre hükümete karşı eleştirinin sınırları, bir vatandaşa hatta bir politikacıya göre daha geniştir. Demokratik bir sistemde, Hükümetin eylemleri ve ihmalleri sadece yasama ve yargı makamlarının değil aynı zamanda basın ve kamuoyunun da yakın incelemesine tabi tutulmalıdır.(AİHM Castells/İspanya, Başvuru No: 11798/85, Para. 46)
17-Bu konuda, Anayasa Mahkemesi tarafından aşağıda alınan bir karar, örnek niteliğindedir:
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 26/7/2019 tarihinde, Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri (B. No: 2018/17635, R.G. Tarih ve Sayı: 19/9/2019 - 30893) başvurusunda; Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Kararı’nın, “Kamu Otoritelerinin Eleştirilmesi” bölümündeki bazı hükümler şu şekildedir:
“104. Kamu otoritelerine veya kamu politikalarına yönelik eleştirilerde Mahkememiz bazı ilkeler benimsemiştir. İlk olarak, sarf edilen bazı görüş ve ifadeler kamu gücünü kullanan organlar nazarında kabul edilemez görülse bile hukukun üstünlüğüne dayanılarak oluşturulan demokratik bir toplumda kurulu düzene, politikalara ve uygulamalara karşı çıkan veya kamu gücünü kullanan organların eylemlerini eleştiren, onları kabul edilemez bulan fikirler serbestçe açıklanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 69;Ayşe Çelik, § 53).
106. Üçüncü olarak ise kamu otoritelerinin -kamu gücünü kullandıkları için- kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel bireylere nazaran çok daha geniş olduğu unutulmamalıdır. Demokratik bir sistemde, kamu otoritelerinin eylemlerinin ve ihmallerinin yalnızca yasama ve yargı organlarının değil aynı zamanda kamuoyunun da sıkı denetimi altında olduğu her zaman gözönünde bulundurulmalıdır (Ayşe Çelik, § 54; Bekir Coşkun, § 66; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 69).
107. Dördüncü olarak, kamu otoriteleri kendilerine yönelik saldırı ve eleştirilere farklı araçlarla cevap ve tepki verme imkânına sahiptir. Bu imkânların varlığı nedeniyle kamu gücünü kullanan otoriteler haksız sözel saldırılar karşısında -şiddete teşvik içermedikçe- ceza soruşturma ve kovuşturmasına başvurma hususunda kendilerini sınırlandırmalıdır.”
İlgili Kararın “Nihai Değerlendirmeler” bölümünde ise şu hükümlere yer verilmektedir:
128. Açıklanan bir düşüncenin salt ağır olması, yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, keskin bir dil kullanılarak ifade edilmesi ve hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması şiddete tahrik ettiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak kişileri kanunlara aykırı eylemler yapmaya teşvik ettiği anlamına gelmez.
129. En geniş siyasi özne olan devlete yönelik eleştirinin sınırlarının bireylere yöneltilen eleştirilere göre çok daha geniş olduğunda bir tereddüt olamaz…
İlgili Kararın “Orantılılık” bölümündeki değerlendirmelerde de şu hüküm yer almaktadır:
134. Kamu gücünü kullananların eylemleri hakkındaki açıklamaların rahatsız edici de olsa cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bilhassa cezalandırılmaları hâlinde ülkede kamu yararına ilişkin konuların tartışılmasına yönelik katkılarına ciddi şekilde engel oluşturacağı muhakkak olan akademisyenler gibi kişiler güçlü nedenler olmadan cezalandırılmamalıdır. (gazeteciler bağlamında bkz. Orhan Pala, § 52; Bekir Coşkun § 58; Ali Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 46)
137. Demokratik bir toplumda otosansür refleksine hizmet eden bir cezaya maruz kalınması, kamu gücünü kullanan organların karar ve eylemlerini sorgulanamaz hâle getirir. Oysa demokratik bir toplumda devletin, kamusal faydası yüksek olan bir tartışmanın yürütülmesini ceza tehdidi yoluyla engellemek yerine bilgi kaynaklarına ve iletişim araçlarına erişim imkânlarının genişliğinden yararlanarak kendisine yönelik eleştirileri etkili bir biçimde yanıtlamak suretiyle bu konudaki kamusal tartışmaya katkıda bulunması beklenir.
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/17635 (Erişim Tarihi:15.06.2023)
Bu çerçevede; seçim sonuçlarının belli olduğu ve toplumun tüm kesimleri tarafından kabullenildiği bir zaman diliminde; seçimi kazanan iktidara; demokratik değerler konusunda hatırlatmada bulunulması ve çağrı yapılmasına yönelik ifadelerin, televizyon yayıncılığı açısından en ağır yaptırımlardan birisi ile cezalandırılması, orantısız olacak, kamusal faydası yüksek tartışmaların yapılmasını imkânsız hale getirecektir.
18-Ayrıca, Danıştay tarafından onaylanan ve aşağıda ayrıntıları yer alan bir kararda da; kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda, doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki;
Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu kararıyla;
“… Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, ''…'' logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 20/03/2020 tarihinde yayınlanan "…" adlı programına, 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
A-Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
B-RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir.
C-Ardından RTÜK, BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, Danıştay Onüçüncü Dairesi, 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 No.lu kararında da; “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” şeklinde hüküm bildirerek davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir.
19-Ayrıca; Uzman Raporu doğrultusunda uygulanan müeyyide, Üst Kurulun uygulamakla yükümlü olduğu 6112 sayılı Yasa’nın en ağır yaptırımlarından birini kapsamakta, devamındaki ihlaller yayın lisans iptaline götürmektedir. Dolayısıyla böyle ciddi sonuçlara yol açabilecek durumda, oluşturulan uzman raporunun da, Kurul Kararının da gerekçelendirildiği zemininin sağlam ve net argümanlara dayandırılması gerekmektedir. İlgili mevzuatta (b) bendinde; “Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.” hükmü yer almaktadır.
Oysaki Uzman Raporu ve Kurul Kararının “gerekçelendirme” bölümünde bu maddeyi karşılayacak net anlatımların yer almadığı, “…bu açıklamanın etkisinin hızlı ve ani olduğu düşünüldüğünde… kamu düzenini bozacak niteliğe ulaşabileceği, seçim sonuçları ile sevinen veya üzülen iki seçmen kitlesini de tahrik edecek, kutuplaştıracak, düşmanlık ve çatışma ortamına zemin hazırlayabilecek anlamları taşımakta olduğu…seçimlere ve seçim sonuçlarına saygı duyulmayarak…izleyicilerin yükleyebileceği anlamlar ile seçimin ardından toplumda oluşabilecek gerilim atmosferi ve kamu düzenini bozulma tehlikesinin yayın esnasında yorumcu tarafından göz önüne alınmadığı”” şeklinde muğlak ifadelerin kullanıldığı, ihlale konu ifadelerin halkı kin ve düşmanlığa nasıl ve ne açıdan tahrik edeceğine ilişkin bir açıklamanın yer almadığı görülmüştür.
Kaldı ki; ihlale gerekçe gösterilen ifadelerin, seçim sonuçlarının neredeyse belli olduğu, tüm tarafların ve toplumun seçim sonuçlarını kabullendiği, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kutlama konuşmasını bitirdikten sonra kullanıldığı da dikkatlerde tutulmalıdır.
Ayrıca ihlal edildiği öne sürülen "Irk dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz” hükmü, Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı maddesinde düzenlenmiş, koşulları belirlenmiş ve istisnası da 218’inci maddede, “Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Yapılan konuşma; bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde, nefret, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olmayıp; seçimden sonraki döneme ilişkin, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, basın ve ifade özgürlüğü, demokratik hakların kullanımı konularına dikkat çekmek amacıyla iktidar politikalarını eleştiren düşünce açıklamaları sınırları içinde kalmaktadır.
20-Bir yayının kin ve düşmanlığa tahrik edici ve nefret duyguları oluşturabilmesi hususu, yayında genel anlamda verilen/verilmek istenilen mesajın içeriğiyle ve mesajın sunuş şekliyle doğru orantılıdır. Programın konusunun, farklı düşüncelerle farklı fikirlerle tartışılabildiği, her görüşün temsil edilerek mütalaa edildiği yayınlarda, kamuoyunun tahrik edilebilmesi ve yönlendirilebilmesi çok zordur çünkü kamuoyunun yönlendirilebilmesi, her yorumcunun aynı fikri savunduğu tek taraflı yayınlar ile mümkündür.
Oysaki söz konusu programda olduğu gibi, her görüşün yer bulduğu, tartışıldığı, konunun tüm yönleriyle ele alındığı ve geniş bir fikir yelpazesinin sunulduğu yayınlarda, izleyici kitlesi temel sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme, kanaat sahibi olma, karşılaştırma yapabilme ve değerlendirebilme olanağına sahip olmaktadır. Dolayısıyla, yayının ilgili bölümünde de, tek bir görüş dayatılmamış, aksine bir yorumcunun görüşüne karşılık, hemen ardından iki yorumcunun -ilk yorumla tezat oluşturan- farklı görüşlerine yer verilerek izleyici kitlesine muhakeme etme imkânı tanınmıştır.
Sonuç olarak, müeyyide uygulanmasına dayanak gösterilen Gazeteci Çiğdem Toker’in konuşmasının bütünü ve bağlamı incelendiğinde, ihale konu edilen sözlerin düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığı, diğer gazetecilerin Toker ile zıt görüşlerine de programda yer verildiği dikkate alındığında da medya hizmet sağlayıcı kuruluşa uygulanan yaptırımın haksız, orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici nitelikte olduğu ve yayında, 6112 sayılı Yasa kapsamında aykırılık teşkil eden bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle karara karşı oy kullandım. 17.07.2023