İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 05.06.2023 tarih ve 410 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 18.04.2023 tarihinde saat 19.57’de yayınladığı “18 Dakika” isimli program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenerek Üst Kurul’da değerlendirmeye ilişkin yapılan görüşmeler sonucunda;
Tele 1 yayın kuruluşunda canlı olarak yayınlanan, "18 Dakika" adlı programda, sunucu Merdan Yanardağ ile programın daimi konuğu Emre Kongar arasında geçen diyalogda; Merdan Yanardağ’ın “Dün Tuncay Mollaveisoğlu'nun dün bir haberi vardı. Almanya'dan yurtdışından para kâğıtları geliyor para basmak için para kağıtları geliyor. 200 liralık. Orada ben bir şey ekleyeceğim. Bunun belli bir bilgiye, benim bir istihbaratıma dayalı olduğunu düşünün lütfen. Yani bir varsayım değil, bir tahminde bulunmuyorum. Gelen kâğıtlar içinde bir oy pusulası kâğıtları olmasın. Özel dijital. Orda başka bir hikâye var. Ciddi iddialar var ortada. Yani Erdoğan'dan başkasına basılacak evet mührünün silineceği, Erdoğan'a ilişkin bir şeyde yuvarlakta, mühür basılacak noktada ise evetin saat 17'den sonra ortaya çıkacağına dair çok ciddi acayip iddialar var. Yani bu özelliklere sahip kâğıtların olduğu belirtiliyor. Ve bizi arayabilirler, masaüstü yayıncılık yapan ozalitçiler diye bildiğimiz, dijital yayınlar yapan, yayıncılık yapan, çeşitli broşürler basan, tez basan vesaire bir sürü yer vardır. Özellikle Beşiktaş'ta üniversitelerin yakınlarından bunlar çok olur. Bunların tamamının bu özelliklere sahip kağıt kullandığı söyleniyor. Yani bu çok ileri bir teknoloji değil, çok müthiş bir illegal bir teknolojik bilginin devreye sokulması, yani herkes tarafından bilinmeyen bir teknolojik bilginin devreye sokularak bir işlem yapılması anlamına gelmiyor… Bir dakika ben şimdi anlamadım. Siz başka bir yere damga basıyorsunuz oy pusulasında, ama sonra bir şekilde o kağıt üzerinde o sizin damganız siliniyor. Evet, damgası başka bir yerde çıkıyor yani… Evet. Diyelim ki Erdoğan'da çıkıyor… Evet.” şeklinde ifadeleri nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan; "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR.
1-Söz konusu program; Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcısı kuruluşta 18.04.2023 tarihinde saat 19.57’de yayınlanmıştır. Söz konusu 18.04.2023 tarihi, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından belirlenen seçim dönemi içinde kalmaktadır. Bu nedenle de söz konusu yayınla ilgili tespitlerin, Üst Kurul tarafından herhangi bir yaptırım uygulanmaksızın, YSK’ya iletilmesi ve değerlendirmenin YSK tarafından yapılması yasal zorunluluktur.
Şöyle ki; ulusal iradenin sağlıklı ve serbest biçimde oluşabilmesi amacıyla Anayasa'nın 79’uncu maddesiyle; seçimlerin yargı yönetim ve denetimi altında yapılması kurala bağlanmış; seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama görevi Yüksek Seçim Kuruluna verilmiştir.
YSK’nın yetki alanına, seçim dönemine özel olarak radyo ve televizyon yayınları da girmektedir. Bu yetki; 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un "Seçim döneminde yayınlar" başlıklı 30’uncu maddesinin "Seçimlerle ilgili olarak seçim dönemlerinde yapılan yayınlara ilişkin usul ve esaslar Yüksek Seçim Kurulu tarafından düzenlenir." şeklindeki birinci ve “Üst Kurul, medya hizmet sağlayıcılarının seçim dönemlerindeki yayınlarını Yüksek Seçim Kurulunun kararları doğrultusunda izler, denetler ve değerlendirir.” şeklindeki ikinci fıkrası ile hüküm altına alınmıştır.
YSK bu çerçevede; medya hizmet sağlayıcıları için yayın ilkeleri, propaganda yayınları ve siyasi parti reklamları ile ilgili esasları; 15.03.2023 tarih ve 2023/126, 2023/127 ve 2023/128 nolu kararları ile belirlemiştir. Radyo televizyon yayınları ile ilgili 15.03.2023 tarih ve 2023/126 nolu kararının Sonuç Bölümünün ilgili kısımları şöyledir:
“S O N U Ç:
Açıklanan nedenlerle; 18 Mart 2023 tarihinde başlayan seçim döneminde;
1- Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu ile özel radyo ve televizyon kuruluşlarının, seçim takviminin başlangıç tarihi olan 18 Mart 2023 tarihinden oy verme gününün bitimine kadar yapacakları yayınlarda;
a) 2954 sayılı Kanun'un 5’inci maddesinde öngörülen genel yayın esasları ile 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinde yer alan yayın hizmet ilkelerine titizlikle uymaları gerektiğine,
b) Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uygun davranmakla yükümlü radyo ve televizyon kuruluşları ile yazılı, sözlü ve görsel basının, tek yönlü, taraf tutan yayınlar yapamayacaklarına, bu kuruluşların yayınlarında demokratik kurallar çerçevesinde Cumhurbaşkanı adayları, siyasi partiler ve bağımsız adaylar arasında fırsat eşitliğini sağlamak zorunda olduklarına”.
Görüleceği üzere, 18.03.2023 tarihinde başlayan ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun yapıldığı 28.05.2023 tarihine kadar olan dönem, seçim dönemidir ve YSK’nın yayınlara ilişkin belirlediği ilkelerin ihlal edilmesi durumunda yaptırım yetkisi YSK’da olmalıdır.
YSK’nın belirlediği ilkeler dışında; 6112 sayılı Kanun’da yayınlar için belirlenen diğer ilkelerin ihlali noktasında, seçim döneminde de olsa, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun sorumlu olacağı da kuşkusuzdur.
Üst Kurul çoğunluğu, kurul kararına dayanak olan uzman raporu doğrultusunda; Tele 1 yayın kuruluşunda "18 Dakika" adlı programın sunucusu Merdan Yanardağ’ın ifadeleriyle; 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan; "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur.” hükmünün ihlal edildiğini belirleyerek, yaptırım uygulamıştır.
Üst Kurul çoğunluğunun ihlal edildiğini savunduğu, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının “ı” bendinde belirlenen ilke ile YSK’nın yayınlar için belirlediği 2023/126 sayılı kararın sonuç bölümünün birinci maddesinin “b” fıkrası ile çerçevesi çizilen ilke; birbiriyle örtüşen niteliktedir. Radyo ve televizyon yayınlarının “tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine” uygun olması temel koşuldur.
Burada tartışılması gereken; “tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine” aykırı yayınların, hangi kurul tarafından yaptırıma tabi tutulacağıdır.
İhlal tespiti yapılan yayının tarihi 18.04.2023’tür. Bu tarihin seçim dönemi içinde olduğuna ve ihlal konusunun da YSK’nın belirlediği ilke ile örtüştüğüne kuşku yoktur. Ayrıca yaptırıma neden olan sözlerin oy pusulaları ile ilgili iddialar olduğu, konunun da doğrudan seçimle ilgili olduğu açıktır.
Anayasa’nın 79’uncu, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un "Seçim döneminde yayınlar" başlıklı 30’uncu maddesi dikkate alındığında, seçim döneminde gerçekleşen yayın ihlali ile ilgili yetki, Yüksek Seçim Kurulundadır. Dolayısıyla Üst Kurulun, konusu YSK’nın belirlediği yayın ilkeleri kapsamında olan bir yayın ile ilgili ihlal tespitlerini, YSK’ya göndermesi gereklidir.
Nitekim Üst Kurul, bu seçim döneminde gelen şikâyet ve ihlal iddiaları üzerine hazırlanan birçok izleme raporunu, gerekli değerlendirmenin yapılabilmesi için Yüksek Seçim Kuruluna iletmiştir.
Seçim dönemi yayınına ilişkin olması nedeniyle Yüksek Seçim Kuruluna gönderilmesi gereken raporun Üst Kurul tarafından değerlendirilip cezai bir yaptırıma konu edilmesi nedeniyle karara muhalefet ediyorum.
2- Kaldı ki, söz konusu programda Merdan Yanardağ’ın konuşmaları “iddia” niteliğindedir. Hatta konuşmalara bakıldığında, “Ciddi iddialar var ortada/ Çok acayip iddialar var” şeklinde, konuşmalara dair özellikle iddia niteliğinin vurgulandığı belirtilmekte ve “Ve bizi arayabilirler, masaüstü yayıncılık yapan ozalitçiler diye bildiğimiz, dijital yayınlar yapan, yayıncılık yapan, çeşitli broşürler basan, tez basan vesaire bir sürü yer vardır.” şeklindeki sözlerle, bu iddiaların doğruluğu noktasında bilgi alabilmek için dijital yayıncılıkla uğraşan ozalitçilerden bilgi isteminde bulunulduğu görülmektedir.
Gazetecilerin ve yorumcuların; kamuoyunun sağlıklı bilgiye erişebilmesi için kamuoyunda tartışılan bazı iddiaları gündeme taşıması, sorular sorması ve bunlara cevap beklemesi; basın, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır. Bu yönüyle bakıldığında, iddiaların gündeme taşınması ve iddialara ilgili kurumlardan yanıt beklenmesi, gazetecilik faaliyeti olarak değerlendirilmelidir.
Nitekim Kurul Kararında da atıf yapıldığı şekilde, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından yayınlanan 63 sayılı bülten ile iddiaların gerçeği yansıtmadığı açıklanmıştır. Görüleceği üzere; 18.04.2023 tarihli programda dile getirilen iddialar hakkında, yetkili kuruluş tarafından 21 Nisan 2023 tarihinde açıklama yapılmış, dolayısıyla kamuoyunda tartışılan iddiaların ekran yoluyla aktarılması ve daha geniş kitlelere duyurulması sonucunda, yetkililerin harekete geçmesi ve konuya ilişkin ayrıntılı açıklama yapılması sağlanmıştır. Söz konusu olayda medya, bir yandan toplumun endişelerinin yayın yoluyla duyurulmasına aracılık ederken, bir yandan da muhatap kuruluşun bu iddialardan haberdar olarak toplumu aydınlatmasına vesile olmuştur. Bilindiği üzere demokratik toplumlarda medya, iktidar sahiplerinin eksik/yanlış ve hatta bazen yasalara aykırı olabilecek faaliyetlerini sorgulayabilecek, denetleyebilecek “dördüncü kuvvet” olarak tanımlanmaktadır. Bu yayında da medyanın, “halkın sorunlarını kamuoyuyla paylaşmak ve çözüm önerileri bulunmasına katkıda bulunmak” şeklinde, asli görev tanımıyla uyumlu hareket ettiği görülmektedir.
3- Kurul Kararının sonuç bölümünde, söz konusu “18 Dakika” adlı programı ile ilgili yer alan “...Dolayısıyla söz konusu program her ne kadar yorum programı olsa da aktarılan bilgilerin ve yorumların kamuoyu açısından taşıdığı önemi ve haber niteliğinde olduğu göz önüne alındığında, mezkur yayında sarf edilen ifadelerin tarafsızlık, gerçeklik, doğruluk ve soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberlerin soruşturulmaksızın ve doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz ilkeleriyle bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.” şeklindeki değerlendirme dikkat çekicidir.
Bu değerlendirmeden yola çıkılarak, yorum programı, haber programı niteliğinde değerlendirilmiş ve yaptırım uygulanması yoluna gidilmiştir. Oysaki yayında Gazeteci Tuncay Mollaveisoğlu’nun haberi verilerek, bu habere ilişkin kamuoyundaki iddialar sunulmaktadır. İddia olduğu özellikle belirtilen konuşmaların, “haber” olarak değerlendirilmesi ve haber/haber programlar için düzenlenmiş bir maddeden müeyyide uygulanması, bir yandan mevzuatımıza aykırılık teşkil edecek, diğer yandan da canlı yayınlara katılan gazeteci ve yorumcuların düşünce ve ifade özgürlüğünü daraltıcı bir sonuç doğuracaktır.
Bu noktada Danıştay 13. Dairesi’nin 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 sayılı kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır. Danıştay 13. Dairesi tarafından onaylanan ve aşağıda ayrıntıları yer alan kararda; kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda, doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir.
Şöyle ki;
Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu kararıyla;
“… Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, ''…'' logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 20/03/2020 tarihinde yayınlanan "…" adlı programına, 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
A-Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
B-RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir.
C-Ardından RTÜK, BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, Danıştay Onüçüncü Dairesi, 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 No.lu kararında da; “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” şeklinde hüküm bildirerek davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir.
Danıştay kararından da anlaşılacağı üzere; canlı yayınlarda sadece doğrulanmış bilgilerin kullanılması gibi bir zorunluluk yoktur. Çeşitli iddialar ve sorular gündeme taşınabilir ve sorulara yanıt beklendiği ifade edilebilir. Aksi görüş,
a-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...”
b-Anayasa’nın “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlıklı 25’inci maddesinde yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde yer alan “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
c-“Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.”
d-5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümlerine aykırılık oluşturacaktır.
Sonuç olarak; ifade özgürlüğünün güvencesi altında yayıncının eleştirel görüş ve düşüncelerini açıklaması ile 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır…” hükmü doğrultusunda cezai yaptırıma maruz kalan söz konusu yayının, esasen 6112 sayılı Kanun'un; "Seçim döneminde yayınlar" başlıklı 30’uncu maddesinin; birinci ve ikinci fıkrasında yer alan hükümler doğrultusunda Yüksek Seçim Kuruluna gönderilmesi gerekirken Üst Kurul tarafından değerlendirilip cezai bir yaptırıma konu edilmesinin kabul edilemez olması ve yayında “iddia” çerçevesinde gündeme getirilen söylemlerin Anayasamız ile güvence altına alınan ifade/basın özgürlüğü kapsamında kalması gerekçeleriyle, Üst Kurul kararına karşı oy kullandım. 17.07.2023