İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 05.07.2023 tarih ve 461 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 20.06.2023 tarihinde saat 20:00’da yayınladığı “4 Soru 4 Yanıt” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntılarıyla belirtildiği üzere, Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 20.06.2023 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan, sunuculuğunu Evren Özalkuş ve Merdan Yanardağ’ın yaptığı “4 Soru 4 Yanıt” adlı programda, Merdan Yanardağ tarafından; “Şimdi İmralı'ya baktığımız zaman yani 70 yaşını geçmiş bir Abdullah ÖCALAN ve kabul etmek gerekir ki çok uzun süredir yani 25 yıldır hapiste, kesintisiz hapiste ve tecritte olan bir kişiden söz ediyoruz. Türkiye'de en uzun süre yatan siyasi mahkumdur. En uzun süre yatan. Normal infaz yasaları geçerli olsa aslında serbest bırakılması gerekiyor, ev hapsi vesaire. Çünkü demokrasiler tutukluların ve hükümlerin de haklarının olduğu rejimlerdir. Abdullah ÖCALAN'a uygulanan tecridin hukukta hiçbir yeri yoktur, kaldırılması lazım. Biz görmüyoruz, duymuyoruz, tartışamıyoruz. O izliyor mu izlemiyor mu bilmiyoruz ama orada elinde rehin olarak tutmuşsun adamla pazarlık yapıyorsun. Onun üzerine tehdit savuruyorsun. Ne pazarlık yapıldı ne teklif edildi bunun karşılığında ne alındı ne verildi bunu bilen kimse yok. Ailesiyle bile görüşemiyor, avukatlarıyla görüşemiyor. Böyle bir infaz düzeni olabilir mi ya? Türkiye'de yasa gereği, infaz yasası gereği her tutuklu ya da hükümlü haftada bir gün telefon görüşmesi hakkına sahiptir. O telefon dinlenir, önemli değildir. Ben konuştum. Ben annemle konuştum, ben yakınlarımda konuştum hapishanede. Ben biliyorum bu hakların olduğunu. Mektuplaşma hakkı vardır, avukatları ile görüşme hakkı vardır, yakınlarıyla görüşme hakkı vardır. Üç kişiyi seçersiniz onlarla serbest ve açık görüşme yapma hakkınız vardır ve seçim sadece size aittir. Bunu mahkûm seçer. Üç kişinin adını verir ve bunları arada bir değiştirebilir. Şimdi bunların hiçbirini uygulamıyorsunuz Abdullah ÖCALAN için”, “Abdullah ÖCALAN hafife alınacak birisi değil. Çok okuyan, neredeyse ceza evinde filozof olmuş, - çünkü okumaktan başka bir şey yapmıyor- siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir." şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.", 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan; "Terörü övemez ve teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz." hükümlerinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Uzman raporu ve raporu esas alan Üst Kurul kararına konu “4 Soru 4 Yanıt” programı, Merdan Yanardağ’ın katıldığı ve dört farklı konuda görüşlerini açıkladığı 20.06.2023 tarihli yayındır. Tele 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın bu programdaki, PKK terör örgütünü kuran ve terör sucundan müebbet hapis cezasına mahkûm edilen Abdullah Öcalan ile ilgili kimi ifadeleri nedeniyle, Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa, 6112 sayılı Yasa’nın 8’inci maddesinin birinci fıkrasının “b” ve “d” bentlerinin ihlal edildiği gerekçesiyle bir idarî tedbir, bir de idarî para cezası olmak üzere iki adet cezai yaptırım uygulanmıştır.
Yaptırıma neden olan Merdan Yanardağ’ın sözleri incelendiğinde, birinci bölümde; AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun açıklamaları bağlamında iktidarın Abdullah Öcalan ile yeniden bir çözüm süreci başlatacağı iddiası dile getirilmekte ve eleştirilmekte, ikinci bölümde de seçim dönemlerinde Abdullah Öcalan üzerinden yürütülen algı faaliyetleri ile birlikte Öcalan’ın hukuki durumu ve kişiliğine ilişkin kişisel değerlendirmeler paylaşılmaktadır.
Merdan Yanardağ’ın konuşmasının ikinci bölümü ile ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmış, soruşturma sonucunda Yanardağ hakkında "terör örgütü propagandası yapmak" ve "suçu ve suçluyu övmek" suçlarından hazırlanan iddianame, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir.
İddianamede yer alan iddialar doğrultusunda, 6112 sayılı Kanun’da tanımlanmış ilkeler bulunmasına rağmen, Üst Kurul, savcılığın iddiasından farklı olarak, Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluş için daha ağır yaptırımın yolunu açacak şekilde; 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz" hükmünün de ihlal edildiği tespitini yapmıştır. Somut gerekçelere dayanmayan, Uzman raporu ve Kurul Kararında da net olarak tarif edilmeyen bu tespit nedeniyle, Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa, 8-1-(b) bendinin bir yıl içinde ikinci kez ihlal edildiğinden hareketle 7 gün süreyle yayın durdurma yaptırımı uygulanması; haksız, orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracaktır.
Şöyle ki;
1- Merdan Yanardağ’ın katıldığı ve dört farklı konuda görüşlerini ifade ettiği “4 Soru 4 Yanıt” programında işlenen konulardan birisi de AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun açıklamalarına ilişkindir. Ancak gerek Uzman raporunda ve gerekse Üst Kurul kararında yer almayan konuşmaların bütününe baktığımızda, Merdan Yanardağ’ın ihlal niteliğinde değerlendirilen konuşmalarının, Galip Ensarioğlu’nun açıklamalarına eleştiri mahiyetinde olduğu görülecektir. Çünkü yayının bu bölümündeki esas konu; AK Parti milletvekilinin açıklamaları doğrultusunda, “hükümet politikalarının zamana ve zemine göre değişiklik göstermesi” şeklinde özetlenebilecektir.
Programın bu bölümü sunucu Evren ÖZALKUŞ’un; “(20.23.55) AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun açıklamaları var. Çok dikkat çekici açıklamalar. Diyor ki; “Çözüm sürecini eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Kandil bitirdi. Abdullah Öcalan daha samimiydi.” Galip Ensarioğlu bu açıklamayı neden şimdi yaptı ve neden bu şekilde yaptı? Özellikle AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş’a yaklaşımı düşünüldüğünde, tabi pek çok anlam çıkıyor ama bir de neden şimdi? Tekrar HDP’nin, Kürtlerin oyunu almaya çalışan bir AKP’yle karşı karşıya gelecek miyiz? Arayı yumuşatmayı mı düşünüyor? Yani pek çok soru beraberinde geliyor aslında Galip Ensarioğlu’nun bu çıkışıyla beraber. Şimdilik başka insanlar tarafından herhangi bir destek açıklaması yapılmadı bu konuya ilişkin ama Ensarioğlu’nun açıklaması başlı başına zaten dikkat çekici. Ne söylüyorsunuz Sayın Yanardağ?” şeklindeki sorusu ile başlamış ve “ENSARİOĞLU: KÜRT SORUNU YÜZDE 95 ÇÖZÜLMÜŞTÜR / “ÖCALAN SAMİMİYDİ, DEMİRTAŞ SÜRECİ BİTİRDİ” alt yazısı eşliğinde devam etmiştir. Yayının devamındaki konuşmaların bazı bölümleri aşağıda sunulmuştur:
“Merdan YANARDAĞ: Şimdi arkadaşlarımız yazmışlar Ensarioğlu diyor ki Kürt sorununun %95’i çözülmüştür. Hadi oradan ya sahtekârlığa bak yani var mı böyle bir şey nerede çözdünüz niye hala kan akıyor? Niye hala sorun var? Niye yüzün üzerinde belediye başkanlığı görevden alıp seçilmiş belediye başkanını kayyum atadınız? Böyle bir şey yok bu tam bir palavra. İki tane ihtimal var Evren 2 tane ihtimal var. Ya Galip Ensarioğlu Apocu oldu, ya da Adalet ve Kalkınma Partisi Abdullah Öcalan’la yeni bir çözüm süreci hazırlıyor. Fakat bu çözüm sürecine Kandil’in yani PKK’nın dışarıdaki kanadının ve Selahattin Demirtaş’ın karşı çıkabileceği varsayımıyla onun önünü kesmeye çalışıyorlar. Çünkü ağzına geleni söylediler ve bunları haksız ve hukuksuz bir şekilde Selahattin Demirtaş’ı hapiste tutuyorlar. Ayıptır ya. Ben iktidarda kaldığım sürece bunlar çıkamayacak dedi, ne dedi Erdoğan? O dedi ‘Edirne’deki İmralı’dakine hesap verecek.’ Ya siz İmralı’daki ile işbirliği mi yapıyorsunuz? ....
Evren ÖZALKUŞ: (Merdan Yanardağ’ın sözünü keserek) Ama 2019 yerel seçimlerinde de Abdullah Öcalan’ı çok rahat kullanmışlardı ama bu seçimlerde hiç adı geçmedi üstelikte neredeyse kötüleyecek niyette ifadeler kullandılar, en azından Selahattin Demirtaş’a neler yaptıklarını biliyoruz.
Merdan YANARDAĞ: Yahu şunu şunu söylediler. CHP gelince hani Abdullah Öcalan’ı serbest bırakacaktı affedecekti? Hani PKK’lılara af çıkaracaktı? AKP af çıkarmaya hazırlanıyor. Bakın ciddi bir şey söylüyorum. /Sunucu: Evet/ Önemli bir şey söylüyorum. Çünkü AKP iktidarının iki yıldan fazla devam etmesi, Erdoğan iktidarının iki yıldan fazla devam etmesi, mevcut koşullar altında mümkün görünmüyor. Ekonomik kriz, siyasi tıkanıklık, hileyle alınmış bir seçim, baskıyla alınmış bir seçim Türkiye bunu taşıyamaz. Burada ne yapacaksınız? İktidarı sınırlayan güçlerden biri de Abdullah Öcalan’ın temsil ettiği siyasal hareket. Onla anlaşmaya çalışıyor, öyle anlaşılıyor. Abdullah Öcalan çok daha sağduyuluymuş (gülerek) Hani bebek katiliydi? Terörist başıydı? Bakın yakında Sayın Öcalan diyecekler, tekrar diyecekler. Niye siz CHP’ye saldırdınız bu kadar?
Evren ÖZALKUŞ: Bakın diyor ki Galip Ensarioğlu diyor ki; ‘Demirtaş geçmişte Kandil’le doğru orantılı ilerliyordu Abdullah Öcalan’la değil. Ve bu fark çok bariz bir şekilde çözüm sürecinde ortaya çıktı, Öcalan daha samimiydi. Kandil’in ve Selahattin Demirtaş’ın sürecin bitmesinde günahı var. Kandil’e isteyerek veya istemeyerek boyun eğdi. Öcalan’ı ve çözüm sürecini boşa çıkarmada irade ortaya koyamadı. Ayrıca Öcalan seni başkan yaptırmayacağız çıkışını desteklemiyordu. Bu laf batının lafıydı.” Baya, baya, baya baya konuşmuş yani Galip Ensarioğlu.
Merdan YANARDAĞ: ... Ve ben AKP’nin AKP iktidarının PKK ile ama Öcalan üzerinden yeni bir çözüm süreci başlatmayı denediğini ama bunda başarılı olamayacağını düşünüyorum. Çünkü Abdullah Öcalan hafife alınacak birisi değil. Çok okuyan, neredeyse cezaevinde filozof oldu çünkü okumaktan başka bir şey yapmıyor. Siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir. Çünkü daha önceki geçmişine ve manevralarına baktığım zaman bunu görüyorum. Bu kez, kendisine bir kere kazık attılar, iki kere attılar, üçüncüsünde buna izin vermeyecek. Böyle bir şansları yok aslında ama deneyecekler ama gördünüz mü değerli seyirciler! CHP gelirse biliyorsunuz sahte afişler asmışlardı. ‘SANA SÖZ İKTİDARA GELİRSEK ABDULLAH ÖCALAN’A AF ÇIKARACAĞIZ’ broşürlerini kim bastı? Bu ahlaksız broşürleri kim bastı, AKP’liler. Altında imza da yok, altı ok, Kemal Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafı. Eeee şimdi, sağduyuluydu akıllıydı çözüm istiyordu Abdullah Öcalan. Abdullah Öcalan iyidir diyen kim, AKP’liler. Bunlar bu kadar derin bir siyasi sahtekârlık içindeler. Takiyedir bu işte, bu bütün siyasal İslamcıların siyaset yapma tarzıdır.
Görüleceği üzere, Merdan Yanardağ AK Parti Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun açıklamalarına dayanarak, iktidarın hükümlü Abdullah Öcalan üzerinden yeni bir çözüm süreci başlatma ihtimaline ilişkin eleştirilerde bulunmakta ve kendi fikirlerini açıklamaktadır.
2- Ancak önemli olan bir husus da; Merdan Yanardağ’ın “İktidarı sınırlayan güçlerden biri de Abdullah Öcalan’ın temsil ettiği siyasal hareket. Onla anlaşmaya çalışıyor, öyle anlaşılıyor. Abdullah Öcalan çok daha sağduyuluymuş (gülerek) Hani bebek katiliydi? Terörist başıydı? Bakın yakında Sayın Öcalan diyecekler, tekrar diyecekler. Niye siz CHP’ye saldırdınız bu kadar?” şeklindeki ve “… değerli seyirciler! CHP gelirse biliyorsunuz sahte afişler asmışlardı. “SANA SÖZ İKTİDARA GELİRSEK ABDULLAH ÖCALAN’A AF ÇIKARACAĞIZ” broşürlerini kim bastı? Bu ahlaksız broşürleri kim bastı, AKP’liler. Altında imza da yok, altı ok, Kemal Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafı. Eeee şimdi, sağduyuluydu akıllıydı çözüm istiyordu Abdullah Öcalan. Abdullah Öcalan iyidir diyen kim, AKP’liler. Bunlar bu kadar derin bir siyasi sahtekârlık içindeler. Takiyedir bu işte, bu bütün siyasal İslamcıların siyaset yapma tarzıdır.” şeklindeki eleştirilerinin, Kurul kararına dayanak oluşturan Uzman raporunda da, dolayısıyla Üst Kurul kararında da yer almamasıdır. Oysaki bu konuşmalara bakıldığında, daha önce hükümet tarafından Öcalan için “bebek katili” ve “terörist başı” gibi tanımlamalar yapılırken, şimdi iktidarın bir milletvekili tarafından “sağduyulu” tanımlaması yapılmasının eleştirildiği görülecektir.
Dolayısıyla yapılan konuşmaların, bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde; nefret, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olmadığı, yerel seçim sürecinde yaşanabilecek siyasi gelişmelere ve iktidar politikalarına ilişkin, düşünce açıklamaları sınırları içinde kalan, eleştirel görüş ve düşünceler olduğu görülecektir.
3- Üst Kurul çoğunluğunun; Merdan Yanardağ’ın konuşmasının farklı bölümlerinden yaptırıma dayanak olarak aldığı “...Türkiye'de en uzun süre yatan siyasi mahkumdur...aslında serbest bırakılması gerekiyor....Abdullah ÖCALAN'a uygulanan tecridin hukukta hiçbir yeri yoktur, kaldırılması lazım...elinde rehin olarak tutmuşsun adamla pazarlık yapıyorsun....Abdullah ÖCALAN hafife alınacak birisi değil...Çok okuyan, neredeyse ceza evinde filozof olmuş… çünkü okumaktan başka bir şey yapmıyor…siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir." ifadelerini, “hukuk sisteminin eleştirildiği bölüm” ve “hükümlü Abdullah Öcalan’ın övüldüğü bölüm” şeklinde iki grupta değerlendirmek mümkündür.
Uzman raporu ve Üst Kurul kararı incelendiğinde de "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz" ilkesi yerine; bu iki konunun öne çıktığı açıkça görülecektir.
a-Uzman raporu ve raporu esas alan Kurul Kararına bakıldığında, Merdan Yanardağ’ın ifadeleri ile ilgili 5 tespit cümlesi ile karşılaşılacaktır.
Uzman raporu ve Kurul Kararı’nın ilgili bölümleri:
1-“... Merdan YANARDAĞ tarafından dile getirilen ‘O izliyor mu izlemiyor mu bilmiyoruz ama orada elinde rehin olarak tutmuşsun adamla pazarlık yapıyorsun.’ şeklindeki ifadeler bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından verilen mahkeme kararını ve hukukun üstünlüğünü göz ardı eder niteliktedir.
2- “... Buradan hareketle ÖCALAN hakkında Türk yargısının vermiş olduğu kararın güvenirliği noktasında söz konusu ilke dayanak oluşturmaktadır. Ancak, Merdan YANARDAĞ'ın sözleri Türk yargı sistemini eleştirmekte ve aldığı kararları dayanaksız olarak nitelemektedir.”
3- “... Bu sözleriyle Merdan YANARDAĞ, bağımsız Türk mahkemelerine karşı toplumu kin ve düşmanlığa tahrik etmekte ve terör suçunu siyasi suç şeklinde ifade ederek halkı yanıltmaktadır.”
4- “... Ayrıca Merdan YANARDAĞ, terör suçuyla yargılanmış, 30.000 kişinin ölümüyle suçlanmış ve suçu kesinleşmiş ÖCALAN için ‘Abdullah ÖCALAN hafife alınacak birisi değil. Çok okuyan, nerede ise ceza evinde filozof olmuş, - çünkü okumaktan başka bir şey yapmıyor- siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir.’ sözleriyle bir suçluyu filozof olmuş, son derece zeki birisidir gibi ifadelerle övmüştür.
5- “... Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda sözde öz yönetim kurmayı amaçlayan bir terör örgütünün kurucu liderine ‘siyasi mahkum’ ve ‘filozof’ gibi ifadeler kullanması toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edecek açıklamalar olarak nitelendirilmiştir.”
Merdan Yanardağ’ın sözleri ile ilgili yapılan beş tespitten üçü, hukuk sisteminin hedef alınmasıyla ilgilidir. Ancak, Kurul Kararında bu bölümdeki ifadelerle ilgili suç tanımı, ilgili maddeden değil, Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun daha ağır bir yaptırım ile karşı karşıya kalmasına dönük şekilde, farklı bir maddeden yapılmıştır.
“Bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından verilen mahkeme kararının ve hukukun üstünlüğünün yok sayılarak Türk yargı sistemimizin aldığı kararların dayanaksız olarak nitelendirildiği görülmüştür” şeklindeki sözlerle eğer yayında ‘hukukun üstünlüğü’nün yok sayıldığı iddia ediliyorsa, bu gibi durumlarda Üst Kurul tarafından her zaman uygun görülen, 6112 sayılı Yasa’nın 8. Maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde belirlenen; yayınların “Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz.” hükmü bulunmaktadır.
Dolayısıyla Üst Kurul kararında, yaptırım uygulanmasına dayanak gösterilen ifadelerin gerekçelendirildiği bölümdeki yorumlar ile bu yorumlar doğrultusunda uygun görülen yaptırım hükmü örtüşmemektedir. Hukuk sisteminin eleştirildiği bölüm için (6112/8/1-(b) bendi) “Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.” ilkesinin çiğnendiği belirlemesi yapılmaktadır ki; söz konusu ifadelerle bu ilkenin ihlal edildiği iddiası zorlama bir yorum olacaktır.
Üst Kurul’un, kendi kararında gerekçelendirdiği şekilde “hukukun üstünlüğü” ilkesinin ihlal edildiğini tespit ettiği halde, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” maddesinden de hüküm kurması, açık bir çelişki oluşturacaktır. Bu çelişki üzerinden, somut olarak gerekçelendirilmeyen ihlal nedeniyle Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa, 8-1-(b) bendinin bir yıl içinde ikinci kez ihlal edildiğinden hareketle 7 gün süreyle yayın durdurma yaptırımı uygulanması; haksız, ölçüsüz bir cezalandırma ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte olacaktır.
b-Üst Kurul kararında terör suçundan hüküm giymiş ve ömür boyu hapis cezasına mahkum edilmiş Abdullah Öcalan’ın övüldüğüne ilişkin tespit; “... ‘Ayrıca Merdan YANARDAĞ, terör suçuyla yargılanmış, 30.000 kişinin ölümüyle suçlanmış ve suçu kesinleşmiş ÖCALAN için ‘Abdullah ÖCALAN hafife alınacak birisi değil. Çok okuyan, nerede ise ceza evinde filozof olmuş, - çünkü okumaktan başka bir şey yapmıyor- siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir.’ sözleriyle bir suçluyu filozof olmuş, son derece zeki birisidir gibi ifadelerle övmüştür” şeklindedir.
Eğer yayında bir terör örgütü üyesi ya da yöneticisinin veya bir suçlunun övüldüğü ve mağdur/masum gösterildiği iddia ediliyorsa; bu gibi durumlarda da Üst Kurul tarafından dikkate alınan ve 6112 sayılı Yasa’nın 8’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan bentler şöyledir:
“(d) Terörü övemez ve teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz.
(g) Suç işlemeyi, suçluyu ve suç örgütlerini övücü, suç tekniklerini öğretici nitelikte olamaz.
(t) (Ek: 2/1/2017-KHK-680/18 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7072/17 md.) Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet edecek sonuçlar doğuracak şekilde sunamaz.”
Nitekim Üst Kurul “terör suçundan hüküm giymiş ve ömür boyu hapse mahkûm edilmiş bir terörist elebaşını överek, mağdur ve masum gösterilerek terör örgütünün propagandasının yapıldığı” tespitiyle 6112 sayılı Yasa’nın 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi doğrultusunda, Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yüzde 5 idarî para cezası yaptırımını uygulamıştır.
Üst Kurul çoğunluğu, ek olarak, aynı ifadelerin “toplumun bir kesimi tarafından tahrik unsuru olarak değerlendirilebilecek ve toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edebilecek ve toplumun bir kesimine karşı nefret duyguları oluşturabilecek nitelikte olduğu” gerekçesiyle 6112 sayılı Yasa’nın 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında 7 gün yayın durdurma şeklinde ikinci bir yaptırım daha uygulamıştır.
Ancak Üst Kurul kararı ve Uzman Raporu incelendiğinde; yayında “terör örgütü liderini övücü/mağdur gösterici” ifadelerin kullanılması ile (b) bendinde belirlenen; “Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.” hükmünün nasıl ve ne açıdan ihlal edildiğine ilişkin hiçbir açıklamanın yer almadığı görülmektedir. Dolayısıyla gerek Üst Kurul kararında gerekse Uzman Raporunda, (b) bendi çerçevesinde sunulan iddianın dayanaktan yoksun olduğu açıktır. Oysaki yayıncı kuruluşa daha önce (b) bendinden bir kez cezai yaptırım uygulanmış ve ikinci kez bu hükümden ceza aldığı için, en üst seviyeden idarî para cezasının yanı sıra, 7 günlük de yayın durdurma yaptırımına tabi olmuştur. Ayrıca bir yıl içinde yine (b) bendinden bir kez daha ceza alması durumunda, yayın lisans iptaliyle karşı karşıya kalacaktır. Dolayısıyla böyle ciddi sonuçlara yol açabilecek durumda, oluşturulan uzman raporunun da, Kurul Kararının da gerekçelendirildiği zemininin sağlam ve net argümanlara dayandırılması gerekmekte ve beklenmektedir.
Özetle; hukuk sisteminin eleştirildiği bölüm için de suç örgütü liderinin övüldüğü bölüm için de 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasında karşılık gelen maddelerin bulunmasına karşın, 7 günlük YAYIN DURDURMA yaptırımının uygulanabileceği tek bent olan (b) bendi kapsamında ihlal olduğunun değerlendirilmesi, hem haksız, hem orantısız hem de hukuki olmayacaktır.
4- Ayrıca, düşünce ve ifade özgürlüğü ile kamu otoritelerine eleştiri sınırı konusunda Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı örnek niteliğindedir. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 26/7/2019 tarihinde, Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri (B. No: 2018/17635, R.G. Tarih ve Sayı: 19/9/2019 - 30893) başvurusunda; Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Kararı’nın, “Kamu Otoritelerinin Eleştirilmesi” bölümündeki bazı hükümler şu şekildedir:
“104. Kamu otoritelerine veya kamu politikalarına yönelik eleştirilerde Mahkememiz bazı ilkeler benimsemiştir. İlk olarak, sarf edilen bazı görüş ve ifadeler kamu gücünü kullanan organlar nazarında kabul edilemez görülse bile hukukun üstünlüğüne dayanılarak oluşturulan demokratik bir toplumda kurulu düzene, politikalara ve uygulamalara karşı çıkan veya kamu gücünü kullanan organların eylemlerini eleştiren, onları kabul edilemez bulan fikirler serbestçe açıklanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 69;Ayşe Çelik, § 53).
106. Üçüncü olarak ise kamu otoritelerinin -kamu gücünü kullandıkları için- kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel bireylere nazaran çok daha geniş olduğu unutulmamalıdır. Demokratik bir sistemde, kamu otoritelerinin eylemlerinin ve ihmallerinin yalnızca yasama ve yargı organlarının değil aynı zamanda kamuoyunun da sıkı denetimi altında olduğu her zaman gözönünde bulundurulmalıdır (Ayşe Çelik, § 54; Bekir Coşkun, § 66; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 69).
107. Dördüncü olarak, kamu otoriteleri kendilerine yönelik saldırı ve eleştirilere farklı araçlarla cevap ve tepki verme imkânına sahiptir. Bu imkânların varlığı nedeniyle kamu gücünü kullanan otoriteler haksız sözel saldırılar karşısında -şiddete teşvik içermedikçe- ceza soruşturma ve kovuşturmasına başvurma hususunda kendilerini sınırlandırmalıdır.”
İlgili Kararın “Nihai Değerlendirmeler” bölümünde ise şu hükümlere yer verilmektedir:
“128. Açıklanan bir düşüncenin salt ağır olması, yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, keskin bir dil kullanılarak ifade edilmesi ve hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması şiddete tahrik ettiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak kişileri kanunlara aykırı eylemler yapmaya teşvik ettiği anlamına gelmez.
129. En geniş siyasi özne olan devlete yönelik eleştirinin sınırlarının bireylere yöneltilen eleştirilere göre çok daha geniş olduğunda bir tereddüt olamaz…”
İlgili Kararın “Orantılılık” bölümündeki değerlendirmelerde de şu hüküm yer almaktadır:
“134. Kamu gücünü kullananların eylemleri hakkındaki açıklamaların rahatsız edici de olsa cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bilhassa cezalandırılmaları hâlinde ülkede kamu yararına ilişkin konuların tartışılmasına yönelik katkılarına ciddi şekilde engel oluşturacağı muhakkak olan akademisyenler gibi kişiler güçlü nedenler olmadan cezalandırılmamalıdır. (gazeteciler bağlamında bkz. Orhan Pala, § 52; Bekir Coşkun § 58; Ali Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 46)
137. Demokratik bir toplumda otosansür refleksine hizmet eden bir cezaya maruz kalınması, kamu gücünü kullanan organların karar ve eylemlerini sorgulanamaz hâle getirir. Oysa demokratik bir toplumda devletin, kamusal faydası yüksek olan bir tartışmanın yürütülmesini ceza tehdidi yoluyla engellemek yerine bilgi kaynaklarına ve iletişim araçlarına erişim imkânlarının genişliğinden yararlanarak kendisine yönelik eleştirileri etkili bir biçimde yanıtlamak suretiyle bu konudaki kamusal tartışmaya katkıda bulunması beklenir.”
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/17635 (Erişim Tarihi:14.07.2023)
Anayasa Mahkemesi kararı da dikkate alındığında; Üst Kurul kararında getirilen sınırlama ile sağlayacağı yarar arasında hakkaniyete ve kamu yararına uygun bir dengenin sağlanmadığı, dolayısıyla elverişlilik, gereklilik ve orantılılık ilkeleri bağlamında ölçülülük ilkesi gözetilmeksizin 7 GÜN YAYIN DURDURMA gibi ağır bir yaptırımın uygulanmasının, hukuken kabul edilebilir olmadığı açıktır. Gazetecilerin, siyasetçilerin, hukukçuların bir tartışma programındaki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği şekliyle “güçlü nedenler” olmaksızın ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracaktır.
5- Bu konuya ilişkin, AİHM kararlarına bakıldığında da görülecektir ki; hükümete karşı eleştirinin sınırları, bir vatandaşa hatta bir politikacıya göre daha geniştir. Demokratik bir sistemde, Hükümetin eylemleri ve ihmalleri sadece yasama ve yargı makamlarının değil aynı zamanda basın ve kamuoyunun da yakın incelemesine tabi tutulmalıdır. (AİHM Castells/İspanya, Başvuru No: 11798/85, Para. 46)
Dolayısıyla, yukarıda örnekleri verilen Anayasa Mahkemesi ile AİHM kararlarından da görüleceği üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde bir yandan medyanın eleştiri sınırları geniş çerçevede değerlendirilirken, diğer yandan da kamu otoritelerinin eleştirilere karşı daha tahammüllü olmaları gerektiği vurgulanmaktadır.
6- Ayrıca, söz konusu yayındaki ifadeler nedeniyle, konunun yargıya intikal ettiği ve yargı sürecinin devam ettiği bilinmektedir. Üst Kurulun uymakla ve uygulamakla yükümlü olduğu 6112 Yasa’da, yargı süreci devam eden hususlara ilişkin hükümler de bulunmaktadır. 6112 Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde; “Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilân edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz.” hükmü bulunmaktadır. Kaldı ki, Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında da : “…suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” hükmü bulunmaktadır.
Sonuç itibarıyla; söz konusu yayındaki açıklamalar nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede yer alan iddialar doğrultusunda, 6112 sayılı Yasa’da farklı hükümler bulunmasına rağmen, gerek Uzman raporunda gerekse raporu esas alan Kurul Kararında; “6112 sayılı Yasa’nın (b) bendinde belirlenen; ‘Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.’ hükmünün de ihlal edildiği” şeklindeki değerlendirmenin gerekçelendirildiği zemininin sağlam ve net argümanlara dayandırılmadığı, dolayısıyla (b) bendinin ihlal edildiği gerekçesiyle uygulanan 7 GÜN YAYIN DURDURMA cezai yaptırımının da hukuki olmadığı, ayrıca söz konusu ifadelerin, Anayasa ile güvence altına alınmış olan “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” ile bu hürriyetin uzantısı olan ve Anayasa’nın 28/2. maddesinde düzenlenmiş olan “basın hürriyeti” kapsamında değerlendirilmesine ilişkin görüşlerin varlığı bilinirken, yayın lisans iptaline gidecek bir cezai yaptırımın uygulanmasının, haksız ve orantısız olacağı gerekçeleriyle, söz konusu Üst Kurul kararına karşı oy kullandım.