İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 07.08.2023 tarih ve 483 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 15.07.2023 tarihinde saat 10:01’de yayınladığı "Forum Hafta Sonu" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 15.07.2023 tarihinde saat 10:01’de yayınlanan, sunuculuğunu Namık Koçak’ın yaptığı, Emekli Amiral Türker Ertürk ve Cumhuriyet Gazetesi Yazarı, Şair Özdemir İnce’nin konuk olarak katıldığı "Forum Hafta Sonu" adlı yorum programında program sunucusu ve konukları arasında geçen diyaloglarda “Bugün 15 Temmuz. 15 Temmuz kimine göre önlenmiş bir darbe girişimi, kimine göre gerçekleşmiş bir darbe…Yani 15 Temmuz’da başlatılan girişim 20 Temmuz’da tamamlandı, olağanüstü hâl ilan edilerek. Ve Türkiye’de çok çok büyük bir değişim yaşandı. Öncelikle müthiş bir kıyım yaşandı…FETÖ’yü bu iktidar destekliyordu ama 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yapılan sizin de ifade etmeye çalıştığınız bu hukuksuzluklar. Kabul edemiyorum biliyor musunuz? Evet bir insan darbe girişimine katılmıştır, katılmamıştır. Cemaate destek… Bunları normal hukuki yöntemlerle yargılamak zorundasınız ama ne yazık ki bu iktidar hukuk dışı işler yaptı, işkence yaptı. Bakınız işkence yaptı ve işkenceyi sanki bir halt etmiş gibi kitle iletişim araçlarıyla yayınlamakta da pervasızlık gösterdi…Mesela siz yargılarsınız bir insanı. Eğer idam cezası sizin hukukunuzda varsa, yargılama sisteminizde varsa onu idama mahkûm edersiniz ama hastaysa tedavi edersiniz. Ne bileyim ona hakaret edemezsiniz. İnfazdan önce hakaret edemezsiniz, dövemezsiniz, tokat atamazsınız, hakaret edemezsiniz…Bir de 15 Temmuz, yedinci yıl. Yaşamını kaybedenlere, şehit olanlara rahmet diliyorum yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum ve şunu da söylemek istiyorum: 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşananlar şimdi gazetede bakınca görüyorum. Bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi değildir…Olmadığı ortaya çıktı…Bu esasında aynı dünya görüşten başka bir darbenin vizyona konmasaydı. Ve Yenikapı ruhu denen ruh gerçekte Cumhuriyet'e, kurucu ideolojiye, Atatürk önderliğinde yapılan aydınlanma devrimlerini eritmeye yok etmeye çalışan adeta bir tuz ruhuydu. Tuz ruhuydu…Tankın üzerinden insanlar var. Doğru değil biliyor musunuz bu?...Darbeyi Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine sızdırılan demiyorum yerleştiren, konulan imamın, imamın askerleri yaptı. Darbeyi Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin o genetik kodları olan Atatürkçüler engelledi. Gerisi var ya yalan ve dolandır. Bakın tekrar söylüyorum. Darbeyi imamlar kotarmaya çalıştı. Kimin desteğinde işte bu iktidarın namütenahi destekleriyle. Ben ve benim gibi insanlar bu yüzden tasfiye oldu. Darbeyi kim durdurdu? Türk Silahlı Kuvvetleri durdurdu. Bu tankın üstüne çıkanlar filan değil. Türk Silahlı Kuvvetleri durdurdu. Hangi Türk Silahlı Kuvvetleri o? Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, o mazisi şan ve şerefle dolu Atatürkçü Silahlı Kuvvetleri durdurdu gerisi yalan ve dolandır…FETÖ bitişik gövde ikizine karşı bir darbe yaptı. Darbeyi efendim milli iradenin zaferi falan kazanmadı. Ne milli iradesi? Öyle belediyeler ilan veriyorlar. Efendim milli irade zafer kazanmış. Hayır efendim. Milli irade yok oldu o gün…Bizi ilgilendirmiyordu. Biz sadece ölen 251 kişiye çok üzüldük…Amiralin de dediği gibi bu ayaklanmayı asker bastırdı. Asker bastırmasaydı FETÖ’nün askerleri efendim, bit gibi ezerdi AKP’yi. Böyle çat çat çat. Bereket versin şey araya girdi, disiplinli ordu, baştan çıkmamış ordu…Evet, disiplinli ordu…Tarihinden bile nefret ediyorum. Tarihi yani Türkiye'nin, Türklerin tarihinin en karanlık günlerinden biridir. Efendim milli iradenin zaferiymiş. Hayır efendim milli iradenin yok edilmesidir ve tek adam rejiminin efendim, yelken açmasıdır okyanusta…Yahu İslam'da başörtüsü diye bir şey yok. 31. Ayet'in ben bütün dillerdeki karşılığını yazdım. Başlardaki örtü binlerce yıldır Arapların başında olan şey ya. İndir diyor, göğsü açık çünkü Arap kadınları o sırada göğüslerini falan örtecek bir örtüleri yok. İndir de diyor o görünmesin. Vaziyet bundan ibaret. Bunu şey için söylüyorum CHP için söylüyorum, diğer muhalefet partileri için söylüyorum. Biraz okusunlar, donanım sağlasınlar ve karşılarına bilgi ile çıkıp ve tarumar etsinler bu zırvalıkları. Bunlar zırva ya Türkiye 2023'te yaşıyor…4 yaşındaki kızcağızları, çocukcağızları alıp, efendim Elif üstünde bilmem ne diye zart zurt şeyler öğretiyorlar. Ya Allah'tan kitaptan ne anlar çocuk ya. Allah, din, kitap soyut şeylerdir…Türkçe bilmeyen çocuğa işte Kur'an kursu. Çocuk ne anlayacak ondan, o dili bilmiyorsa…Faydası şu; aklı sıra, aklı sıra gelecekteki seçmenlerini devşiriyor o yaşta. Anlatabiliyor muyum? Bu burada bazı sıfatlar kullanmak istiyorum ve o sıfatları kullanmama özgürlüğümü de ilan ediyorum. O sıfatları kullanmayacağım. Bu kadar budalalık olmaz yahu! Dünyadan haberdar değiller, neler oluyor dünyada, neler oluyor…Peki kadınlar edepsiz diyelim. Erkekler p… mi? Peki kadınlar edepsiz. O erkekler, Müslüman erkekler o rezalete nasıl tahammül ediyor... Yani mesele bu, mesele bu kardeşim ülkeye yalan söylüyorlar.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati derecede öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Genel olarak dördüncü güç unsuru olarak kabul edilen medyanın bilgilerin vatandaşlara ulaşmasında önemli bir rol üstlendiği de dikkat çekilmesi gereken bir husustur. Medyanın dördüncü güç rolüne ilişkin klasik değerlendirme, hükumet hakkında enformasyon toplayan ve tüm yurttaşlara hükumet hakkında enformasyon dağıtan bağımsız medyanın, bir denge unsuru ve hayati önem taşıyan bir kontrol mekanizması olarak hizmet ettiği yönündedir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Muhakkak ki medya mensuplarının olayları, siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilmemeli, kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek yayınlardan sakınılmalı, milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliği, başkalarının şöhret ve hakları korunmalı, kişi, kurum ve kuruluşların hakları da gözetilmelidir. Medya hizmet sağlayıcılar, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla kanunlarda yer alan ilkelere ve basın meslek ilkelerine uygun olarak sunmalıdır.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, programlarında eleştirilere ve önemli yorumlara yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılığın kamusal bir sorumluluk olduğu gerçeğinden yola çıkarak gazetecilik olanakları içerisinde üretilen haberlerin tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas alması beklenmektedir. Kitle iletişim araçlarının fiziksel ve kâr amaçlı durdurulamayan yükselişi ve etkileri karşısında güçsüz kalan kişinin korunması gereği daha çok benimsenmektedir.
Televizyon, toplumun haber almasında ve haberdar olmasında yıllarıdır öncü bir role sahip olmuştur ve bu noktada hala büyük bir güce sahiptir. Televizyon yayıncılığında toplumsal değerleri ve toplumun yapısını da tanıyarak, bilerek ve göz ardı etmeyerek yayıncılık yapabileceği gibi etik anlayışın dışında, sarsıcı içeriklerle de yayın yapılabilmektedir. Ancak gerçekliğin, toplumsal yapı ve değerlerin dışında yapılan yayınların toplumdaki en büyük iki etkisini şu şekilde ifade edilebilir: Medyaya olan güvenin azalması ve toplumsal değerlerde yozlaşma. Yapılan yayınların özellikle de toplumsal zeminde önemli olayların aktarımında verilen bilgilerin tarafsızca, gerçekliği ve doğruluğu ile paylaşılması toplumun medyaya olan güveni noktasında belirleyici bir unsurdur. Yapılan yayınların hitap edilen kitlenin, toplumun değerleri ile uyum içinde daha doğru bir ifade ile toplumun farkında olarak yapılması toplumsal yapının korunması noktasında önem taşımaktadır. Toplumun milli ve manevi değerleri ile çatışan ve uyuşmayan yayınlar kültürel yapının yozlaşmasına ve toplumsal dinamiklerin bozulmasına sebep olabilmektedir.
Bilindiği üzere 15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemizde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından bir darbe girişiminde bulunulmuştur. Demokrasinin ve hukuk devletinin bir gereği olarak toplumda bu darbe girişimine bir tepki oluşmuş ve halk darbecilere karşı sokaklara çıkmıştır. Asker, polis, siyasetçiler ve halk hep birlikte darbecilere karşı mücadele etmiş ve darbe girişimi bastırılmıştır. Ancak çok sayıda vatandaşımız bu darbe girişiminde şehit ve gazi olmuştur. 29 Ekim 2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 6752 sayılı yasa ile 15 Temmuz günü "Demokrasi ve Millî Birlik Günü" ilan edilmiştir.
Din ve vicdan hürriyeti kapsamında herkes dinî inanç hürriyetine sahiptir. Bu bağlamda bireylerin başörtüsü kullanması veya kullanmaması ve bunu dini inancının bir gereği olarak görmesi veya görmemesi de dinî inanç hürriyetinin bir sonucudur. İnsanlar dinî inançlarında özgürdür. Bu bakımdan insanların herhangi bir dine inanıp inanmamaları veya bir inancın gereğini yerine getirip getirmemeleri tamamen hür iradeleri ile verecekleri bir karardır. Ancak dinî inanç hürriyeti bireyin başka insanların dinî inançlarını ve ibadetlerini reddetme bu nedenle onları kınama, suçlama ve rencide etme özgürlüğünü kapsamamaktadır. Bu nedenle bireylerin başka insanların inançlarına saygı göstermeleri, onları kınamamaları ve suçlamamaları din ve vicdan hürriyetinin doğal sonucudur.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda; program konukları tarafından sarf edilen “Darbeyi kim durdurdu? Türk Silahlı Kuvvetleri durdurdu. Bu tankın üstüne çıkanlar filan değil.” ifadesi ile tankın üstüne çıkan, şehit ve gazi olan insanların darbeye karşı mücadelesinin yok sayıldığı ve küçümsendiği, “Bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi değildir.” ifadesi ile de toplumun darbe girişimine karşı yaptığı mücadelenin değersizleştirildiği ve önemsizleştirildiği görülmektedir. Elbette Türk Silahlı Kuvvetleri darbeye karşı mücadele etmiş ve darbenin bastırılmasında önemli rol almıştır. Ancak bu husus darbe girişiminin bastırılmasında yer alan halkın ve diğer kurumların ortaya koyduğu mücadeleyi yok saymayı ve değersizleştirmeyi gerektirmemektedir. Aynı şekilde “Darbeyi efendim milli iradenin zaferi falan kazanmadı. Ne milli iradesi? Öyle belediyeler ilan veriyorlar. Efendim milli irade zafer kazanmış. Hayır efendim. Milli irade yok oldu o gün.”, “Tarihinden bile nefret ediyorum. Tarihi yani Türkiye'nin, Türklerin tarihinin en karanlık günlerinden biridir. Efendim milli iradenin zaferiymiş. Hayır efendim milli iradenin yok edilmesidir ve tek adam rejiminin efendim, yelken açmasıdır okyanusta.” ifadeleri ile ise darbe girişimine karşı ortaya çıkan millet iradesinin reddedildiği, 15 Temmuz tarihinden bile nefret edildiği ve Türkiye ve Türklerin en karanlık günlerinden biri olduğunun ifade edilmesinin 15 Temmuz Darbe Girişiminde şehit olanların manevi hatıralarını, gazileri, şehit ve gazi yakınlarını incitici nitelikte olduğu değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan “Yahu İslam'da başörtüsü diye bir şey yok.” ifadesinin kullanılarak başörtüsünün bir tabu ve yıkılması gereken bir yalan olduğu ifade edilerek “Bunlar zırva ya Türkiye 2023'te yaşıyor.” ifadesi ile de başörtüsünün zırvalık olarak görüldüğünden hareketle başörtüsü kullanmak veya kullanmamanın inancın bir gereği olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunun kişinin din ve inanç hürriyetinin bir sonucu olarak dini inancı gereği başörtüsü takmayı tercih eden insanlara bunun İslam’da yerinin olmadığını, yalan olduğunu söylemenin ve bir zırvalık olarak görmenin insanların manevi değerlerine saldırı niteliğinde ve bu bireyleri rencide edici olduğu görülmektedir. Ayrıca, “4 yaşındaki kızcağızları, çocukcağızları alıp, efendim Elif üstünde bilmem ne diye zart zurt şeyler öğretiyorlar.” ifadesi ile çocuklara Kuran-ı Kerim öğretiminin küçümseyici ve alaycı bir ifade ile anlatılmasının manevi değerlere aykırı ifadeler olduğu düşünülmekte olup; hangi dine mensup olursa olsun ailelerin çocuklarına dinini öğretmesinin en doğal hakları olduğu gerçeği göz önüne alındığında, “Faydası şu; aklı sıra, aklı sıra gelecekteki seçmenlerini devşiriyor o yaşta.” ifadeleri ile din eğitimi alan çocukların gelecekte bir parti seçmeni olacağı ön kabulünün ortaya konmasının ise kişinin iradesini yok sayan, doğrulanmamış genelleyici bir yargı olduğu düşünülmektedir. Konuklardan birisi tarafından arap prenseslerin başörtüsü takmadığı belirtilerek bazılarının bikinili fotoğraflarının ekrana getirilmesinin başörtüsünün yalan olduğunun bir göstergesi olarak sunulup; “Peki kadınlar edepsiz diyelim. Erkekler p….mi?” ifadelerinin kullanılması bireylerin inançlarında özgür ve hiç kimsenin inançları nedeni ile küçümseyici, alaycı ve hakaret içeren söylemlere maruz kalmaması, bireylerin manevi değerlerinin aşağılanmaması ve bu değerlere saygı gösterilmesi gerçeğini değiştirmemektedir. Millî ve manevi değerler; toplumun birlik, beraberlik ve bütünlüğünü sağlayan, huzurlu bir toplumsal yaşam için önemli ve korunması gereken değerler olduğundan yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında ilgili programda 15 Temmuz ve dinî inançlara yönelik olarak kullanılan ifadelerin toplumun milli ve manevi değerlerini incitici nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle söz konusu yayında, 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Anılan yayın kuruluşu hakkında;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %3 oranında idari para cezası uygulanmasına ve idari tedbir olarak program yayınının takdiren üç (3) kez durdurulmasına, karar verilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; "Toplumun millî ve manevî değerlerine, ... aykırı olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası ve program yayını durdurma idari tedbirinin uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Haziran 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 612.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) İdarî tedbir olarak, ihlale konu PROGRAM YAYINININ TAKDİREN 3 (ÜÇ) KEZ DURDURULMASINA, bu idari tedbirin uygulanma zamanının kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
d) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “… Yükümlülük veya yasağa aykırılık dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi halinde, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.” hükmü uyarınca, işlem yapılması hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
e) İdari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programın yerine, Üst Kurulca gönderilen programların, programın başında; “Bu program, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 09.08.2023 tarih ve 2023/31 sayılı toplantısında alınan 24 No’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 15.07.2023 tarihinde saat 10:01’de yayınladığı "Forum Hafta Sonu" adlı program yayınında, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan, yayın hizmetleri ‘Toplumun millî ve manevî değerlerine, ... aykırı olamaz.’ ilkesinin ihlali nedeniyle idari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan program yerine yayınlanmaktadır.” metninin anlaşılır şekilde okunarak DVD/CD’de yer aldığı şekliyle ticari iletişim yayını içermeksizin yayınlanmasına, ayrıca anılan metnin program yayını süresince ekranın altında akar yazı ile verilmesine,
f) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “ (…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir... Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Tuncay KESER ve İlhan TAŞÇI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 09.08.2023 tarih, 2023/31 sayılı toplantısında alınan 24 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.


