İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 26.09.2023 tarih ve 551 sayılı yazısına konu BEYAZ TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 20.08.2023 tarihinde yayınlanan “Beyaz Futbol”, 21.08.2023 tarihinde saat 23:39’da yayınlanan "Derin Futbol", 24.09.2023 tarihinde yayınlanan “Beyaz Futbol” adlı program yayınlarına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
BEYAZ TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 21.08.2023 tarihinde saat 23:39’da yayınlanan sunuculuğunu Ertem ŞENER'in yaptığı ve Ahmet Çakar, Rasim Ozan Kütahyalı, Abdülkerim Durmaz ve Sinan Engin'in konuk olarak katıldığı "Derin Futbol" isimli programda, geçen diyaloglarda; “…tüm siteler. Kalem, kağıt alın elinize. Aralarında Türkiye Futbol Federasyonu, Merkez Hakem Komitesi, hakemler ve VAR hakemlerinin bulunduğu oda iki büyük takımımıza operasyon çekmek için amade, parantez aç, hazır bekliyorlar. Tekrar söylüyorum aralarında Türkiye Futbol Federasyonu, Merkez Hakem Kurulu, hakemler ve özellikle o VAR hakemleri odası Beşiktaş ve Fenerbahçe'ye ağır operasyon çekmek için hazırlar, niye? Bazı pozisyonlar olur, sana göre penaltıdır, bana göre değildir... Bugün maçı Fenerbahçe maçı 1-0 bitebilirdi, 2-0 bitti, peki ya 1-0'dan sonra sayılmayan gol sonrası Samsun beraberliği yakalasa ne olurdu. Sayılmayan golü VAR hakemleri bilerek, isteyerek, bu kadar cahil olamazlar... Bu kasıt, kasten yapılmış, hakemin burda suçu var mı, var, Volkan Bayarslan da adam olsa bir dakika der o kadar kolay değil, bir de ben göreyim der... Bu tür ofsaytta Volkan diyecek ki bir dakika kardeş sen ne dersen de bir de ben bakayım, hadi lan diyecek ofsayt yok, golü verdim... Bu VAR hakeminin ve Volkan'ın, yüzde yüz suçlu diyemem ama ona da suç rücu eder. Allah'tan dua etsinler Fener maçı kazandı. Dün akşam Beşiktaş, bu akşam son dakikada 1-0'dan sonra Samsun atıp 1-1 olsaydı şu anda burada matem müziği çalıyordu…Yani Fenerbahçe'nin golünü yediler diyorsun…Bak, daha kötüsü. Bugün hakem hataları oluyor…Kötü yönetim…Kötü yönetim de değil…Onu deseler iyi, kasıt…Adamın koşusu, havada vuruşu, o koşuyu yapışı hepsini çöpe atıyorlar ya yani böyle hakemler olur mu ya. Futbolun katili Türk hakemleri arkadaş ya…Türk hakemleri, bunu hep söylüyoruz abi…Seyir zevkimizi bozdular ya…Yanlış konuşuyorsunuz. Futbolun katili değil, futbolun bilinçli hata yapan tetikçileri Türk hakemleri…Katil demek işte hocam…Kasıtlı katil işte taammüden…bu kadar mükemmel iki takım olmuş, bu Türk hakemleri bize bu güzelliği yaşatamayacak diye böyle tetikçilikler yaparak, bu tür rezil yönetimlerle, kötü yönetimlerle…”,
20.08.2023 tarihinde yayınlanan, “Beyaz Futbol” adlı programda geçen diyaloglarda; “... Türkiye Futbol Federasyonu kendisine oy vermeyen Ahmet Nur Çebi Başkanlığındaki Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nden tetikçi hakemleriyle intikam almaya başlamıştır.”, “Hepimiz uzlaşıyoruz kardeşim. Beşiktaş'a operasyon yapıldı. Söylüyorum, kötü niyet. Hakemde kötü niyet var.”, “... Beşiktaş'ın aleyhine bir kötü niyet vardır. Beşiktaş'a bana göre de bir operasyon yapılmıştır. Beşiktaş'ın puanı yenmiştir.”, “Şuna katılıyor musun, futbolun katili Türk hakemleri.”,
24.09.2023 tarihinde yayınlanan “Beyaz Futbol” adlı programda geçen diyaloglarda ise; “Kadir Sağlam'a ... çok büyük bir sürpriz olmazsa FİFA kokartı verilecekmiş hocam.- Verirler, tetikçi olursan verirler....-...,.- MHK başkanı olmak için bunu Ahmet için söylemiyorum sistemsel söylüyorum, kucakta olman lazım. ...” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Düşünmek insana özgü bir kavramdır ve bu eylem sonucunda sürecin ürünü olarak da düşünce ortaya çıkmaktadır. Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda yön gösterir. Muhakkak ki medya mensuplarının kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, hukuk ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasinin olmazsa olmazı çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların ilgili Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün de kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2017/1848 E. ve 2018/545 K. sayılı kararında belirtilen; "Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, milletvekilleri, politikacılar, bürokratlar, diplomatlar, bilim adamları, sanatçılar, sporcular gibi kamuoyu tarafından tanınan kişilere yönelik eleştirilerin izin verilen sınırlarının, toplumda yer alan diğer kişilere oranla daha geniş olmasının, bu kişilerin özel hayatlarına, onur, şeref ve saygınlıklarına ağır ve haksız saldırılarda bulunulabileceği anlamına gelmediği de gerek iç hukukumuzda gerek AİHM kararlarında yerleşmiş bir ilkedir. Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmamaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilebilmektedir." hükmünde kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin
sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hükümler çerçevesinde belirlenmiştir.
Spor, sadece fiziksel sağlık değil aynı zamanda ruh ve beden sağlığının korunmasının yanı sıra, bireysel, toplumsal ve uluslararası ilişkilerin geliştirilmesinde, hoşgörü, liderlik ve arkadaşlık gibi değerlerin pekiştirilmesinde, sağlıklı ve kollektif bir çalışma bilincine sahip nesillerin yetiştirilmesinde rol oynayan sosyal bir olgudur. Sporun sunduğu bu faydalardan en üst düzeyde yararlanabilmek ve sporun olumlu yönlerini ortaya çıkarabilmek için geçmişten günümüze kadar oluşturulan kurallara ve eşitlik, erdem, saygı ve centilmenlik gibi temel ilkelere bağlı kalmak gerekmektedir. Fair play (adil oyun) kavramı altında toplanan bu ilkeler bütünü sadece sporcuları değil, seyircilerden yöneticilere, sağlık görevlilerinden yayıncı kuruluşlara kadar organizasyonun içinde yer alan herkesi kapsamakta ve sporun sadece fiziksel yetenekleri değil, aynı zamanda etik değerleri de içerdiğini vurgulamaktadır. Ancak sporun bu olumlu ilkelerinden uzaklaşıldığında, kazanma hırsı ve rekabet anlayışının yerini negatif duygular alabilmekte ve nefret, öfke, şiddet ve ırkçılık gibi olumsuz ögeler, etik ilkelerden uzaklaşmanın sonucu olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu nedenle, sporun temelindeki olumlu değerleri korumak ve yaygınlaştırmak için toplumun her düzeyinde ve her kesiminde bu ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalmak gerekmektedir.
Diğer taraftan spor, toplum içinde birliği, rekabeti ve sağlıklı yaşamı teşvik eden önemli bir aktivite iken sporda şiddet, sporun olumlu imajına zarar veren ve sporu amacından uzaklaştıran unsurlardan biridir. Spor müsabakalarında yaşanan şiddet olayları, sporun temel değerlerine zarar verirken, toplumda olumsuz bir algı yaratmaktadır. Bu sorunun kökeninde seyircilerin davranışları olduğu gibi, kulüp yönetimlerinin tutumları, spor basınının dil kullanımı ve medya organlarının etkisi de bulunmaktadır. Özellikle televizyonda yayınlanan spor programlarına katılan konuk ve yorumcuların taraflı ve hırçın açıklamaları da atmosferi gerginleştiren bir etki yaratmaktadır. Kitle iletişim araçlarının geniş kitlelere ulaşma gücü göz önüne alındığında, bu tür programlarda kullanılan ifade ve tavırların sporun ruhuna uygun olması büyük önem taşımaktadır. Spor programları, seyircilere sporun olumlu yanlarını göstermek, fair play ve centilmenlik gibi değerleri vurgulamak amacı gütmesi gerekirken bazı programlarda görülen taraflı yorum ve provokatif açıklamalar sporun ruhunu zedelemekte, seyircileri ve taraftarları şiddet ve olumsuz davranışlara yönlendirebilmektedir. Bu noktada, medya ve spor kuruluşlarının sorumluluğu ön plana çıkmaktadır. Spor programlarının içeriği, konukların tavırları ve dil kullanımı, seyircilere örnek olma potansiyeli taşıdığından spor programlarında pozitif ve olumlu bir dil kullanılması sporun temel değerlerini vurgulamak, fair play ruhunu yaymak ve şiddetin önüne geçmek adına önemlidir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yayıncı kuruluşlara yönelik 09.08.2023 tarihli ve E-54777 sayılı yazısında yayınlanan spor programlarında federasyon yetkilileri, kulüp yöneticileri, futbolcular ile görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından kamu görevlisi sayılan hakemlere yönelik; taraftarları kışkırtıcı, sağduyudan uzak, fanatizm içeren, eleştiri sınırlarının ötesinde, argo ve kaba ifadelere yer verildiği, reyting kaygısıyla kişilerin özel hayatlarıyla ilgili çeşitli ithamlarda bulunulduğu ifade edilmiş ve bu tarz ithamların, destekledikleri takımlar beklenen sonucu alamadığında bazı taraftarların hakemleri hedef alarak onlara yönelik kolektif şiddet uygulamalarına, saha içi ve saha dışı şiddet eylemlerinin ortaya çıkmasına ve Türk sporunun olumsuz kavramlarla anılmasına sebep olabileceği belirtilmiştir. Ayrıca, söz konusu programlarda, sporun evrensel değerlerine saygılı, sporda pozitif bir atmosferin oluşturulmasına yönelik barışçı, şiddet içermeyen bir dilin kullanılması, sporun güzelliklerinin ön planda tutulduğu içeriklere yer verilmesi, reyting uğruna toplumu şiddete sevk edebilecek ifadelerden ve özellikle çocuk ve genç olarak nitelendirilen kesimin ağırlıklı olduğu taraftarları karşı karşıya getirebilecek türde yayınlardan kaçınılması ve buna rağmen yaşanan birtakım olumsuz durumlar karşısında da olayın sorumlu yayıncılık ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesi ilkelerine riayet edilmesinin önemine değinilmiştir.
Demokratik bir toplumda çok sesliliğin korunması hem kamusal alanı oluşturan kurumlar hem de bireyler açısından temel bir gerekliliktir. İfade özgürlüğü kapsamında eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplum doğasının gereğidir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu "Derin Futbol" ve “Beyaz Futbol” adlı programlarda, "... aralarında Türkiye Futbol Federasyonu, Merkez Hakem Kurulu, hakemler ve özellikle o VAR hakemleri odası Beşiktaş ve Fenerbahçe'ye ağır operasyon çekmek için hazırlar", "Sayılmayan golü VAR hakemleri bilerek, isteyerek, bu kadar cahil olamazlar... Bu kasıt, kasten yapılmış", "Futbolun katili değil, futbolun bilinçli hata yapan tetikçileri Türk hakemleri", "Futbolun katili Türk hakemleri arkadaş ya", "Katil demek işte hocam", "(Futbolun katili ifadesinin devamı olarak) Türk hakemleri, bunu hep söylüyoruz abi", "Kasıtlı katil işte taammüden", "bu Türk hakemleri bize bu güzelliği yaşatamayacak diye böyle tetikçilikler yaparak, bu tür rezil yönetimlerle, kötü yönetimlerle" şeklinde eleştiri sınırlarını aşacak nitelikte ağır ifadelerin, Türkiye Futbol Federasyonu, Merkez Hakem Kurulu ve hakemlerin toplum nezdindeki itibarını sarsabileceği, sağduyudan uzak, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte olduğu, ayrıca herhangi bir yargı kararı olmaksızın tamamen yoruma dayalı, doğruluğu ispatlanmamış değerlendirmelerin hüküm verir biçimde sistematize edilerek sunulması suretiyle futbolun yönetiminden sorumlu kurumların futbol takımlarına operasyon yapan kurumlar, hakemlerin ise bu operasyonun tetikçileri olarak nitelendirildiği, programda bahse konu kişi ve kuruluşlar hakkında somut bir delile dayanmaksızın itham edici ve zan altında bırakıcı ifadelerin kullanılması ve sunucunun programdaki katılımcıların sözlerine herhangi bir müdahalede bulunmamasının sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığı gibi eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ve itibarsızlaştırıcı nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ağustos 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 9.168.203,68 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 275.046,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Oy birliği ile karar verildi.


