İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 03.10.2023 tarih ve 556 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 02.10.2023 tarihinde saat 11:02’de yayınlanan "Medya Mahallesi" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 02.10.2023 tarihinde saat 11:02’de canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Ayşenur Arslan’ın yaptığı, gündemle ilgili çeşitli siyasi ve sosyal meselelerin konuşulduğu, "Medya Mahallesi" adlı programda, sunucu tarafından; “... Ben şöyle düşünüyorum yine tecrübeme, gazetecilik tecrübeme, tabii güvenlik uzmanı değilim ama gazetecilik tecrübeme dayanarak düşünüyorum, söylüyorum. Dünyada sadece Türkiye’de değil, bu dünyada da böyledir. Belki o kendisini patlattı denilen kişi, terörist, üzerinde ya da arabada patlayıcı, uzaktan kumandalı patlayıcı olduğunu bilmiyordu. Çünkü o kadar manasız ki, gelip hiçbir şey yapamadan, hiçbir şey yapamadan efendim, bir işte PKK’lı teröristin öcünü alıyorlarmış. Yahu hiçbir şey yapamadan ölünmez. Yani her şey bana sorarsanız aykırı, durup dururken kendisini patlatmış. Ama esas olarak geçin onu bu benim dediğim gibi, hani hem çok film izlerim hem de Türkiye’de yaşıyorum netice itibariyle, aklıma takılan şeylerden birisi, iddia da edemem elbette. Bir fantezi olarak görüp geçin. Ama bir arabanın şoförü öldürülerek, neden Ankara’da bir araba o kadar kolaydır ki, kilidi ile açacaksınız düz kontak çalıştıracaksınız, bombayı şey yapıp gideceksiniz. Ankara’da bunu yapmak varken, gecenin bir vakti diyelim ki, neden Kayseri’de birini öldürerek, hani ben geliyorum, heey bak ben yola çıktım bombalarımı, bombalar sırtımızda, tabanca belimiz... değil mi, nedir yani? Şimdi bunlar elbette konuşulup aydınlanmaya muhtaç sorular.” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (t) bendinde yer alan; “Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet edecek sonuçlar doğuracak şekilde sunamaz.” hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR.
1- TBMM’nin 28. dönem 2. yasama yılının açılacağı 1 Ekim 2023 tarihinde, açılıştan kısa bir süre önce, Emniyet Genel Müdürlüğünün giriş kapısı önünde, bölücü terör örgütü militanları tarafından bombalı ve silahlı bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Saldırganlardan birisi, üzerindeki bomba düzeneğini patlatırken, diğeri polislerle girdiği çatışmada öldürülmüş, olayda iki polis memurumuz da yaralanmıştır. İçişleri Bakanlığının, aynı tarihte saat 22.00’de konuya dair yaptığı basın açıklamasından; saldırı girişiminde kullanılan aracın, teröristlerce Kayseri’de öldürülen bir vatandaşın, gasp edilen aracı olduğu anlaşılmıştır. https://www.icisleri.gov.tr/basin-aciklamasi-01 (Erişim Tarihi: 30.10.2023)
Meclis’in açılışına saatler kala ve üstelik TBMM’ye çok yakın bir mesafedeki Emniyet Genel Müdürlüğünün önünde gerçekleşen saldırının, medyanın birinci gündem maddesi olması doğaldır. Özellikle, yer ve zaman ilişkisi göz önüne alındığında; sonuçları itibarıyla ciddi can ve mal kaybının yaşanabileceği bu terör girişiminin, iki polis memurumuzun yaralanmasıyla sonuçlanması son derece sevindirici olmakla birlikte, yol açabileceği olumsuz sonuçlar nedeniyle de, medya tarafından tüm yönleriyle irdelenmesini kaçınılmaz bir hale getirmiştir.
Dolayısıyla, saldırının ertesi günü ekrana getirilen söz konusu programda da, terör saldırısına ilişkin, yayındaki iki yorumcu tarafından, içerik itibarıyla “sorgulama” olarak nitelendirilebilecek konuşmaların yanı sıra, bazı yorum ve eleştiriler de yapılmış ve söylemlerin bir kısmının ihlal içerikli olduğu gerekçesiyle, ilgili programa Kurul kararıyla yaptırım uygulanmıştır. Ancak konuşmaların bütün olarak değerlendirilebilmesi adına, yaptırıma esas alınan ifadeler öncesinde, Kurul kararında yer almayan, karara dayanak oluşturan Uzman raporunda ise küçük bir bölümüne yer verilen konuşmaların, ayrıntılarına bakılması gerekmektedir. Programdaki konuşmaların bütünü ve bağlamı incelendiğinde, ihale konu edilen sözlerin düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığı, uygulanan yaptırımın haksız, orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici nitelikte olduğu görülecektir.
Bu çerçevede; Kurul Kararında yer almayan ilgili bölümün tam deşifresi aşağıda sunulmuştur:
“Ayşenur ARSLAN: (11.07.22) Gündem’e bugün, Ankara’da dün yaşanan saldırı damgasını vurdu. Önce bir haritayı görelim bunun mana ve ehemmiyetini daha iyi anlatacaktır. Şimdi bakın Ankara’nın kalbinde diyoruz ya hani gerçekten öyle gelişigüzel klişe bir şey gibi görünebilir. Çünkü görünebilir ama değil bakın, (görüntüye patlamanın olduğu bölgenin haritası getirilir) patlamanın olduğu yer İçişleri Bakanlığı, hemen karşısında TBMM, yanında da Genelkurmay Başkanlığı, biraz daha sola giderseniz Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Karargâh Destek Kıta Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı. Şimdi İçişleri Bakanlığının arkasında Vekâletler Caddesi yazısını göreceksiniz…
Emin Çapa: (11.15.48) Yani açıkçası çok ne döndüğünü tam olarak anlayabilmiş değilim normalde başkentin ortasında İçişleri Bakanlığı biliyorsun İçişleri Bakanlığı en önemli bakanlıklardan biri. Özellikle bu konuda en önemli bakanlık hatta. Onun önünde bu kadar önemli bir eylem gerçekleşiyor, bir saldırı gerçekleşiyor neyse ki saldırı saldırganların teröristlerin istedikleri sonuca ulaşamıyor. Ama bunu neden bu kadar çok konuşulmadığını bu kadar çok derken neden bu kadar bu soruların biraz önce senin sorduğun soruların sorulamadığını sorulmadığını ve yandaş medyada neden daha çok görülmediğini ben açıkçası anlamakta zorlanıyorum. Çünkü bugün teknolojik anlamda baktığımızda Ayşenur Arslan, her taraf kamera dolu, kameralar %97’lere 96’lara varan oranda yüz tanıma sistemlerine sahip artık. %96 -97 oranında, değiştirsen bile, makyaj bile yapsan, saçını bile kessen, sakal bile taksan %96 97 oranında seni tanıyorlar. Arabalar için arabanın rengi, plakası, işte diğer özellikleri neyse onlar girilebilir. Hani burada ne olmuş onu bilmiyorum mutlaka bunlar Emniyet bunlara bakacaktır. Çünkü tekrarını engelleme açısından çok önemli.
Ayşenur Arslan: Şimdi gerçekten ama senin de elbette altını çizdiğin soruyu yani aklına gelmeyen kendisini gazeteciyim ya da işte terörle mücadele ediyorum onun için hani güvenlik bürokrasisindeyim falan demesin. Bakın 30 Eylül günü akşam saatlerinde Mikail Bozdoğan diye bir genç adam yazık çok da gençmiş gerçekten, evli çocuklu kurşunla öldürülüyor. Ve sonra o araba ta Kayseri’den İstanbul’a geliyor. Şimdi bakın Gar Katliamında hatırlayın orada üs merkez üssü Malatya’ydı. Malatya’dan tıpkı Suruç Katliamında olduğu gibi canlı bomba aslında canlı bomba olduğu ya da olacağı bilinen bir kişi, ta oradan kalkıp Ankara’ya gelmiş Garın önünde bir katliam gerçekleştirmişti. Ve hatta hatırlayın o sırada yanılmıyorsam Davutoğlu Başbakandı demişti ki; ‘Yahu bir kişiyi henüz ortada bir eylem yokken nasıl yakalarız?’ demişti. Ya bombayla dolaşıyor ne demek nasıl yakalarız? Öldürdükten sonra ve kendisi de öldükten sonra zaten geçmiş olsun değil mi? Şimdi zihnimiz bu ülkenin yakın tarihi böyle olaylarla dolu iken gerçekten sormak istiyoruz. Gerçekten sormak istiyoruz. Şimdi bu sorunun muhatabı elbette YERLİKAYA. Fakat YERLİKAYA’nın kendisi bu soruyu araştırıyor bence. Birazdan neden olduğunu söyleyeceğim elbette. Neden böyle söylediğimi. Yani hakikaten çok enteresan. Ta Kayseri’den 4-4.5 saat yoldan gelecek, belki ondan fazla kontrol noktası falan geçilecek, Ankara’ya kadar buraya kadar ulaşabilecek. Bir, ikincisi bakın bana şunu söyleyecekler biliyorum peşin peşin konuşacağız. İşte bak terörü aklamaya çalışıyor. Hayır, assla. Tam da tersine terörle mücadele etmek için terörün kaynağını, piyonlarını, kuklalarını projelerini her şeyini bilmek zorunda değil miyiz?... Finansmanını bilmek zorunda değil miyiz?”
Görüleceği gibi; yaptırım uygulanan ifadeler öncesinde, terör girişimi bir yandan ihmal, zafiyet, kusur veya kasıt olasılıkları açısından sorgulanmakta, bir yandan da yorumcular tarafından amaçlarının terörü aklamak olmadığı özellikle belirtilerek, terörle mücadele edebilmek için konuya ilişkin her türlü bilginin önemine dikkat çekilmektedir. Kaldı ki, programda kullanılan ve Kurul kararında yaptırıma esas alınan ifadelere bakıldığında da; teröristlerce gerçekleştirilen bombalı saldırı konusunda; yurdun iç güvenliği, asayişi ve kamu düzenini sağlamakla görevli hükûmetin, güvenlik sisteminde uyguladığı politikalara ilişkin, siyasî nitelikli yorum ve eleştiriler olduğu görülmektedir.
2- Nitekim Uzman raporunda da, Kurul kararında da, yorumcu Ayşenur Arslan’ın yaptırım uygulanan sözlerine ilişkin, kesin yargı bildiren ifadeler kullanılamamış; “Ancak söz konusu yayında sunucu, bilgi aktarma amacının ötesinde terör saldırısına kuşkuyla yaklaşan, hiçbir yere zarar verilmeden ölmenin anlamsız olduğunu savunan; roketatar, el bombası, uzun namlulu silahlarla gelen teröristlerin araçtaki bomba düzeneğinden habersiz olabileceğini düşünen bir yaklaşımla, terör eylemini ve faillerini terörün amaçlarına hizmet edebilecek şekilde ima eden birtakım açıklamalarda bulunmuştur.” şeklindeki açıklamalarla, “ima” edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulandığı belirtilmiş, ancak söz konusu ifadelerin terörün amaçlarına nasıl ve ne şekilde hizmet edeceğine ilişkin bir net bir açıklamanın da yapılmadığı görülmüştür.
Ayrıca, “Tam da tersine terörle mücadele etmek için terörün kaynağını, piyonlarını, kuklalarını projelerini her şeyini bilmek zorunda değil miyiz?... Finansmanını bilmek zorunda değil miyiz?” ifadesiyle terörle daha etkin mücadele edilmesinin koşulları sıralanmaktadır. Terörle daha etkin mücadele çağrısı yapılan konuşmanın “terörün amaçlarına hizmet” gerekçesiyle cezalandırması açık bir çelişki oluşturacaktır.
Medyanın, özellikle üstün kamu yararı gerektiren durumlarda, “halkın gerçekleri, doğruları bilme ve öğrenme hakkı çerçevesinde, toplumsal meseleleri sorgulama ve bu doğrultuda iktidarın hesap vermesini sağlama” gibi hak, görev ve sorumlulukları bulunmakta ve bu haklar, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında bulunmaktadır. Bu doğrultuda; bir yayıncının program esnasındaki sorgulamalarının, somut bir gerekçeye dayanmayan, “ima edildi” gibi öznel bir yaklaşım sergilenerek, Uzmanın düşünce ve duygularına dayanan subjektif kriterlerle cezalandırılması, hem gücünü Anayasa’dan alan basın ve ifade özgürlüğüne, hem de 6112 sayılı Yasa’nın 37. maddesinin, “Üst Kurulun görev ve yetkilerini” belirleyen birinci fıkrasının, (a) bendinde yer alan; “Yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin..., korunması amacıyla gerekli tedbirleri almak.” hükmüne aykırıdır.
3- Bilindiği üzere, demokratik toplumlarda devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri bulunmakta, kamu otoritesinin devlet kurumlarını özellikle olağanüstü durumlara karşı hazırlıklı tutması ve halkın can ve mal güvenliğini koruyacak her türlü tedbiri alması gerekmektedir. Çünkü ani gelişebilecek terör saldırısı vb. durumlara hazırlıksız yakalanılması, öngörülemez sonuçlar doğurabilmekte ve telafi edilemez durumlara yol açabilmektedir. Bununla birlikte; medyanın da, “kurumların işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi hem asli görevleri, hem de gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir.
Basının en temel işlevinin, halkı ilgilendiren tüm konularda sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyu adına denetim yapmak ve değerlendirmelerde bulunarak kamuoyu oluşturmak olduğu göz önüne alındığında; söz konusu yaptırım kararıyla, bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın, var olan sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez. Çünkü medya, iktidar sahiplerinin eksik/yanlış ve hatta bazen yasalara aykırı olabilecek faaliyetlerini, bir tür “denetleme” şeklinde belirlenebilecek görev tanımı nedeniyle, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ek dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilmektedir.
4- Uzman raporunda ve Kurul kararındaki yaptırıma dayanak gösterilen diğer hususlar da; “…halkın derin üzüntü yaşadığı ve 2 polisimizin yaralandığı bir saldırıyı çocuk şarkısı melodisi eşliğinde, alaycı bir şekilde örnekleyerek devletimiz ve milletimizin sinir uçlarına dokunacak tavırlar sergilediği… konuşma boyunca sunucu Ayşenur Arslan’ın terör saldırısı hakkında sıklıkla varsayımlar üreterek terör saldırısından ziyade teröristlerin çalıntı araçla Ankara'ya nasıl gelebildikleri üzerinde durduğu… güvenlik güçlerimiz ile ilgili kuşku yaratmaya çalıştığı…” şeklinde açıklanmaktadır.
6112 sayılı Yasa ve ilgili Yönetmeliklerde, keza Türk Ceza Kanunu’nda, “sinir uçlarına dokunmak” gibi bir suç isnadı bulunmamakla birlikte, yorumcuların söylemlerinin tamamı birlikte ve bağlamından kopartılmadan değerlendirildiğinde, yorumcunun bu söylemden kastının; alay etmek değil, abartma (mübalağa) ve teşbih gibi söz sanatlarını kullanarak, olayın vahametini aktarmak olduğu görülecektir. İkinci cümlede geçen; “yorumcunun saldırıdan ziyade Ankara’ya nasıl gelebildikleri üzerinde durduğu” konusundaki ifadeler de, yine suç unsuru özelliğini taşımamakla birlikte, teröristlerin başkente gelemeden yakalanabilmeleri durumunda, bu eylemi gerçekleştiremeyecek olmalarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca diğer yorumcu Emin Çapa, bu konuların neden önemli olduğunu; “Çünkü tekrarını engelleme açısından çok önemli. “ sözleriyle net bir şekilde ortaya koymuştur. Kaldı ki, teröristlerin başkentin en kritik ve en önemli noktasına saatler süren bir yolculuk yaparak nasıl gelebildikleri, uzun bir süre medyanın en önemli gündem maddelerinin başında gelmiştir. Son olarak, yorumcunun söylemlerinin, “güvenlik güçlerimiz ile ilgili kuşku yaratmaya çalıştığı” iddiasına temel oluşturan ifadeler ise; güvenlik güçlerinin zafiyeti veya ihmali gibi olasılıklar kapsamında yapılan eleştiri ve sorgulamalara ilişkin olup, yapılan soruşturmada, Kayseri İl Jandarma Komutanının, zorunlu emekliliğe sevk edilmiş olması da, ayrıca önem arz etmektedir. Dolayısıyla, açıklanan nedenlerle; Uzman raporunda ve Kurul kararında yaptırımın gerekçesi olarak yer alan bu ifadeler; “suçu cezalandırmaktan ziyade, cezaya sebep bulmaya çalışmak” gibi bir olasılığın varlığını güçlendirmektedir.
5- İnsan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda da ifade özgürlüğü, temel haklar ve ödevler kategorisinde birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. Bireylerin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelmekte olan ifade özgürlüğü; sadece "düşünce ve kanaate sahip olma" özgürlüğünü değil aynı zamanda sahip olunan "düşünce ve kanaati açıklama ve yayma”, buna bağlı olarak "haber veya görüş alma ve verme özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
6- Anayasa’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında; “herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu” belirtildikten sonra, 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmüne yer verilerek ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğü yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının Anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde; ifade özgürlüğünün radyo, televizyon ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı ifade edilerek radyo ve televizyon yayınlarının da 26. maddenin koruması altında olduğu belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır.
7- Anayasa’nın 28. maddesinde ise basın özgürlüğü güvence altına alınmış, maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmü yer alırken, ikinci fıkrada “Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” düzenlemesine yer verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise basın özgürlüğünün sınırlanmasında, Anayasa’nın 26. ve 27. maddeleri hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir. İfade ve basın özgürlüğüne sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
8- Anayasa Mahkemesinin de yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
9- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, kamuoyunu bilgilendirmekle ve kamuoyunun bir görüş oluşturmasına imkân sağlamakla görevli medyanın, özgürlük ve hak alanı çok daha geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Bunun nedeni, dile getirilen olgu, düşünce ve kanaatlerin engellenmesinin ayın zamanda kamuoyunun haber alma ve kanaat oluşturma hakkını engelleyecek olmasıdır.
10- Gerek Anayasa Mahkemesi’nin, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında, kamu görevlilerine veya kamu kurumlarına yöneltilen ve kamu yararı taşıyan ya da siyasi tartışma konularını tartışan ya da yorumlayan ve eleştiri/hakaret sınırında kalan ifadeler için, öngördüğü alanı genişlettiği görülmektedir.
Örneğin; Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 26/7/2019 tarihinde, Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri (B. No: 2018/17635, R.G. Tarih ve Sayı: 19/9/2019 - 30893) başvurusunda; Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Başvurunun konusu; Bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bir bildiriye imza veren başvurucuların terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Bildiride; “.. Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını... fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak ... hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlâl etmektedir ...", "... Bu kasıtlı ve plânlı kıyım ...", "... Devletin ... tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini ...", "... Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini ...", "... Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp, bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor ..." ifadeleri yer almıştır.
a. Anayasa Mahkemesi’nin, bildiri ve bildiriye gerekçe gösterilerek gerçekleştirilen yaptırıma ilişkin kararının, “Kamu Otoritelerinin Eleştirilmesi” başlıklı bölümü şu şekildedir:
“104. Kamu otoritelerine veya kamu politikalarına yönelik eleştirilerde Mahkememiz bazı ilkeler benimsemiştir. İlk olarak, sarf edilen bazı görüş ve ifadeler kamu gücünü kullanan organlar nazarında kabul edilemez görülse bile hukukun üstünlüğüne dayanılarak oluşturulan demokratik bir toplumda kurulu düzene, politikalara ve uygulamalara karşı çıkan veya kamu gücünü kullanan organların eylemlerini eleştiren, onları kabul edilemez bulan fikirler serbestçe açıklanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 69;Ayşe Çelik, § 53).
105. İkinci olarak, terörle etkin mücadele, terörizmin yıkmak istediği demokratik hukuk devletinin temel ilkelerini koruyarak yapılabilir. Bu kapsamda, ne kadar ağır olursa olsun, devletin terörle mücadele politikalarını eleştiren görüş ve düşüncelerden dolayı kişilere yaptırım uygulanmamalıdır.
106. Üçüncü olarak ise kamu otoritelerinin -kamu gücünü kullandıkları için- kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel bireylere nazaran çok daha geniş olduğu unutulmamalıdır. Demokratik bir sistemde, kamu otoritelerinin eylemlerinin ve ihmallerinin yalnızca yasama ve yargı organlarının değil aynı zamanda kamuoyunun da sıkı denetimi altında olduğu her zaman gözönünde bulundurulmalıdır (Ayşe Çelik, § 54; Bekir Coşkun, § 66; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 69).
107. Dördüncü olarak, kamu otoriteleri kendilerine yönelik saldırı ve eleştirilere farklı araçlarla cevap ve tepki verme imkânına sahiptir. Bu imkânların varlığı nedeniyle kamu gücünü kullanan otoriteler haksız sözel saldırılar karşısında -şiddete teşvik içermedikçe- ceza soruşturma ve kovuşturmasına başvurma hususunda kendilerini sınırlandırmalıdır.
108. Beşinci olarak bildirideki ifadelerin son derece sert olduğu kabul edilse bile bildirinin bir bütün olarak herhangi bir kişiyi veya resmî görevliyi doğrudan hedef almadığı, kamuoyunu yakından ilgilendiren bir konuda büyük bir toplumsal tartışmaya yönelik ifadeler barındırdığı kabul edilmelidir. Bununla bağlantılı olarak ilk derece mahkemelerinin bildirinin ülkemizi uluslararası alanda küçük düşürme amacı bulunduğu (bkz. § 18) gerekçesine dayanmaları müdahalenin meşru sebebi olarak kabul edilemez. Başvurucuların ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin meşru sebebi kamu güvenliğinin sağlanmasıdır. Kamusal makamların şerefi veya saygınlığı gibi sebeplerle kişilerin varsayımsal değerlendirmeler üzerinden terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılması ve bu suretle ifade özgürlüklerinin sınırlandırılması anayasal olarak mümkün değildir.
109. Altıncı olarak bildiri -bir bütün olarak bakıldığında- yetkililere çatışmaların sona erdirilmesi ve yaşam hakkına ilişkin ilke ve kuralların korunması çağrısını içermektedir. Herhangi bir düşünce açıklamasının Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altında bulunan yaşam hakkı ile ilgili olması durumunda resmî otoritelerin eylemlerine ilişkin eleştirilere daha fazla hoşgörü gösterilmesi gerekir.”
b. İlgili Kararın, “Nihai Değerlendirmeler” başlıklı bölümünde ise şu hükümlere yer verilmektedir:
128. Açıklanan bir düşüncenin salt ağır olması, yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, keskin bir dil kullanılarak ifade edilmesi ve hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması şiddete tahrik ettiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak kişileri kanunlara aykırı eylemler yapmaya teşvik ettiği anlamına gelmez.
129. En geniş siyasi özne olan devlete yönelik eleştirinin sınırlarının bireylere yöneltilen eleştirilere göre çok daha geniş olduğunda bir tereddüt olamaz…
131. Bildirinin imzalanmasına neden olan operasyonları yürüten kamu gücüne karşı ağır eleştirilerde bulunulabileceğinin öngörülmesi ve demokratik çoğulculuk açısından bunlara daha fazla tahammül edilmesi gerekir…
c. İlgili Kararın, “Orantılılık” başlıklı bölümündeki değerlendirmeler ise şöyledir:
134. Kamu gücünü kullananların eylemleri hakkındaki açıklamaların rahatsız edici de olsa cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bilhassa cezalandırılmaları hâlinde ülkede kamu yararına ilişkin konuların tartışılmasına yönelik katkılarına ciddi şekilde engel oluşturacağı muhakkak olan akademisyenler gibi kişiler güçlü nedenler olmadan cezalandırılmamalıdır (gazeteciler bağlamında bkz. Orhan Pala, § 52; Bekir Coşkun § 58; Ali Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 46).
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/17635(Erişim Tarihi: 30.10.2023)
11- Ayrıca, yerleşik içtihatlar siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
12- Ayrıca, Yargıtay tarafından alınan bir karar da; "Kamuya mâl olmuş kişilerle karşılaştırıldığında özel kişilere yönelik eleştirilerin sınırları daha dardır. Diğer yandan davacı bürokrat olarak eleştiri ağır dahi olsa eleştirilere olağandan daha fazla katlanabilmelidir." şeklindedir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 04/12/2014 tarih ve E:2014/1846, K:2014/16594 sayılı kararı).
13- AİHM, Thorgeir Thorgeirson/İzlanda davasında, kamu görevlilerine yönelik eleştiriler bağlamında basın özgürlüğünü onaylamıştır. Mahkeme, kaleme alınış amaçları ve sahip oldukları etkiyi dikkate alarak, kullanılan dilin aşırı olarak değerlendirilemeyeceği görüşündedir. Üstelik mahkeme “Mahkûmiyet ve cezanın kamu yararı taşıyan konularda açık tartışma yapmaktan caydırabileceği” sonucuna varmıştır (Thorgeir Thorgeirson/İzlanda, 13778/88, 25 Haziran 1992).
14- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir.
15- AİHM’ye göre; ifade özgürlüğünün, toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için, AİHM’nin de ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında sıkça belirttiği gibi yalnızca toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşüncelerin değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın demokratik toplumdan bahsedilemez (AİHM Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, Para. 49).
16- Yine AİHM’ye göre hükümete karşı eleştirinin sınırları, bir vatandaşa hatta bir politikacıya göre daha geniştir ve hükûmetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, bir hükûmetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (AİHM kararı, Castells/İspanya, B. No: 11798/85, Karar tarihi: 23/04/1992, §46).
17- Hükûmetler yalnızca yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmemelidirler, hükûmetlerin aynı zamanda halk ve kitlesel medya tarafından da denetlenmeleri gerekmektedir (AİHM kararı, Şener/Türkiye, B. No: 26680/95, Karar tarihi: 18/07/2000, §40).
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında, gerekse Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında, ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Sonuç itibarıyla, yayında güncel bir konunun tüm yönleriyle irdelendiği, programda kullanılan ifadelerin şiddeti teşvik etmediği, terör eylemlerini haklı göstermediği, güncel bir tartışmaya ilişkin olarak yorumcu tarafından yapılan ve eleştiri içeren yorum niteliğinde olduğu, yorumların içeriği itibarıyla düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındaki eleştiri sınırları içerisinde kaldığı, eleştiri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği göz önüne alındığında da yaptırım kararında isabet bulunmadığı gerekçeleri ile söz konusu Üst Kurul kararına karşı oy kullandım. 13.11.2023


