İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 07.11.2023 tarih ve 562 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 23.10.2023 tarihinde saat 09:57’de yayınlanan “Başkentte Gündem” isimli program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 23.10.2023 tarihinde saat 09:57’de yayınlanan sunuculuğunu Fatih Ertürk’ün yaptığı, Fahrettin Fidan, Vecdet Öz ve Namık Kemal Çalışkan’ın konuk olarak katıldığı, "Başkentte Gündem" isimli programda, program sunucusu ve program konukları arasında geçen diyaloglarda; “İsraillilerin televizyonlara, Türk televizyonlarına karşı “Defolun. Gidin buradan.” ya da “Durmayın burada.” şeklinde bir tepkisi başladı. Bu tepkinin iki nedeni var. Birincisi, bizdeki çok fazla sorumlu olmayan siyasetçiler var, ağzına geleni söyleyen. Bunlardan biri Devlet Bahçeli. Ne demişti? "24 saat içinde ateşkes sağlanmazsa Türkiye devreye girmeli." Tuttu bunu bir tweet attı, 24 saat süre verdi İsrail’e. 24 saat sonra ne yaptığını anladı, düştüğü hatayı da anladı, dedi ki “Entegre olarak bütün ülkelerin bir araya gelmesiyle bir çözüm aranmalı.” Yani, yumuşatmaya çalıştı ama bu İsrail’e, Türkiye İsrail’e müdahale edecek şeklinde ki bundan o çıkıyor zaten. Yani niye bunu yapar Bahçeli? Yani hakikaten bir insanın zarar verme kapasitesi ne kadar yüksek onu tahmin edemiyorum ben dış politikada”, “…Hiçbir Arap ülkesinin siyasetçisi “24 saat İsrail’e süre veriyorum, yoksa Türk askeri oraya gider.” gibi bir imada bulunmadı. Yani bu, bu tür, kusura bakmayın da geri zekâlılıklar yüzünden İsrail halkı yavaş yavaş Türk halkını karşısına almaya başladı”, “Ee tabi, bulmuşlar öyle bir kitleyi... Öyle kitle derken acı acı gülmek için…İçeride eğitimsiz, cahil bir kitleye hitap ediyorlar. Onların oy tabanı bu, güç tabanı…Türkiye’de belli bir kesim var ki cehaletin zirvesini yaşıyor ve AK Parti’nin, MHP’nin tabanı bunlar”, “…Şimdi Fatih Türkiye'de böyle bir kitle var maalesef. Ve o kitleye siz her türlü hamasi nutku atarsınız ve o yer. Amiyane deyimle yer ve yiyorlar da…O pankartı asanlara bunu söyle sana başka bir şey söyler, ayet okur. Yani, sokaklarda eylem yapan insanlara bakıyorum, Filistin bilmem ne diye yırtınan insanlara. Ya sorsan "Filistin’in dünya haritasında yerini göster", gösteremez. ‘Gazze’yi göster’, gösteremez. Ama bu kitle oy kullanıyor, Türkiye’nin kaderini belirliyor, Türkiye’nin bugün ne halde olduğunun sebebi de o kitle. Bu kitleyi yarattılar ve o kitle şimdi bu iktidarları yaratıyor…” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Filistin - İsrail savaşının başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden sonra, dünya kamuoyunun dikkati bu savaşa yönelmiş, gerek dünya basınında, gerekse ülkemiz medyasında Türkiye’nin stratejik konumu ve Ortadoğu politikası, sürekli tartışılan ve değerlendirmeler yapılan gündem maddelerinin ana başlığı haline gelmiştir.
Üst Kurul tarafından yaptırım uygulanan söz konusu yayında da; hükûmetin Ortadoğu politikası bağlamında, dış politikasına dair çeşitli değerlendirmeler ve eleştiriler yapılmış, Gazeteci Fahrettin Fidan’ın yayın içinde geçen bazı ifadeleri, yaptırıma dayanak gösterilmiştir.
1-Uzman Raporunda, program moderatörünün Filistin-İsrail savaşına ilişkin iktidarın tutumu ve bu çerçevede gündeme gelen, "24 saat içinde ateşkes sağlanmazsa Türkiye devreye girmeli." şeklinde ki açıklama ile 24 saatlik süre bitiminde bu açıklamanın “çözüm aranmalı” şeklinde yumuşatılmasına ilişkin eleştiriler; “Kişi ve kuruluşları… eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı” olarak değerlendirilmiştir. Ancak Üst Kurul toplantısında bu yönde bir karar alınmamış, konuk gazetecinin diğer söylemlerinin, “kin ve düşmanlığa tahrik edici, toplumda nefret duyguları uyandırıcı” olduğuna karar verilerek bir cezai yaptırım yoluna gidilmiştir.
2-Bilindiği üzere, bir yayının içerik yönünden ihlal teşkil edip etmediğinin tespiti, konuşmaların geniş çerçevede ele alınması, ayrıntılı deşifrenin sunulması, yapılan konuşmaların amacının, hedefinin ve verilmek istenilen mesajın içeriğine bakılarak, konuşmaların bütün olarak değerlendirilmesiyle mümkündür. Ancak Üst Kurul yaptırımına dayanak olan Uzman raporunda; konuşmalara bağlamından koparılacak şekilde yer verildiği, ihlal iddiasıyla sunulan konuşmaların öncesinde ve sonrasındaki ifadelerin değerlendirmeye alınmadığı görülmektedir. Oysaki bir yayında verilmek istenilen mesaj üzerinden yaptırım uygulanabilmesi, ancak yayının ilgili bölümündeki konuşmaların tamamının değerlendirilmesi ile mümkündür ve yayının başlangıcındaki konuşmalar, o yayının ne amaçla ekrana getirildiğinin göstergesidir.
Bu çerçevede; ihlal teşkil ettiği iddiasıyla düzenlenen Uzman raporunun ikinci bölümü ve raporu esas alan Kurul Kararı incelendiğinde, iki önemli husus dikkati çekmektedir:
I. Gazeteci Fahrettin Fidan’ın ihlale konu edilen ifadelerinden önceki söylemlerin deşifre metne ve dolayısıyla değerlendirmeye alınmadığı, konuşmasının bütünlüğü ve bağlamı ile birlikte değerlendirilmediği, bu nedenle söz konusu ifadelerin neye istinaden ve ne amaçla dile getirildiğinin anlaşılamadığı,
II. Üst Kurul kararında da, karara dayanak oluşturan Uzman raporunda da; “konuğun sarf etmiş olduğu sözler üzerine sunucunun herhangi bir müdahalede bulunmamasının sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığı” belirtilmesine rağmen, Flash Haber TV Ankara Temsilcisi ve programın moderatörü Fatih Ertürk’ün, yaptırıma gerekçe söylemlerin hemen bitiminde, uygun bir şekilde açıklamasını yaptığı,
görülmektedir.
Dolayısıyla, yayına ilişkin aşağıda ayrıntılı olarak verilen konuşmalara daha geniş perspektiften bakıldığında ve konuşmalar bütünsellik içinde değerlendirildiğinde, ifadelerin hükûmetin dış politikası ekseninde, kamuoyunda yaşanan tartışmaların, eleştirel düzeyde değerlendirilmesi olduğu ve basın/ ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı netleşecektir. Bu kapsamda, sağlıklı bir değerlendirmenin yapılabilmesi için, programın ilgili bölümünün tam deşifresinin dikkate alınması yerinde olacaktır. Uzman raporunda ve Kurul Kararında yer almayan ilgili bölümün tam deşifresi aşağıda sunulmuştur:
Fahrettin Fidan: (11.11.14) Daha geçenlerde, Amerika SİHA’mızı düşürdü üstelik de doğrudan Türkiye’ye yönelik bir tehdide karşı o SİHA görevlendirilmişti. Gazze’deki olay doğrudan Türkiye’ye yönelik bir şey değil. Sen doğrudan Türkiye’ye yönelik bir terör eylemine karşı SİHA’nı görevlendiriyorsun ve Amerika düşürüyor. Ne yaptın? Orada bölgeyi kollama görevi lafını etmedin. Bölgeyi kollama görevi insana derler ki önce sen Yunanistan’ın işgal ettiği Türk adaları konusunda bölgeyi kolla kendi ülkenin çıkarlarını, toprağını işgal etmiş sen orada hiçbir hareket yapmıyorsun bir şey söylemde bulunmuyorsun, Filistin’deki olayla ilgili bölgeyi kollama görevi sanki varmış gibi öyle bir söylemde bulunuyorsun. Toprakların işgal edilirken bir şeyler yap da ondan sonra başkalarına yönelik bir tecavüz söz konusu olduğunda konuşmaya hakkın olsun. Sana derler ki ya senin toprakların işgal edildiğinde sen sesini çıkaramıyorsun ne konuşuyorsun derler ama tabi Türkiye’de belli bir kesim var ki onlara hitap ettiğiniz zaman pirim yapıyorsunuz… E sen böyle düşmanların konusunda bu kadar hassassın ama kendi toprakların, adaların işgal edildiğinde hiç sesini çıkarmıyorsun. Amerika SİHA’mızı düşürdü, nota bile veremedik ya neymiş tarihsel hafızamıza kaydettik, bütün tepkimiz bu. Tayyip Erdoğan’ın lafı tarihsel hafızamıza kaydettik. Tabi onu kaydettik, Amerika askerlerimizin başına çuval geçirince biliyorsun müzik notası mı demişti, nota niye vermiyorsun dendi, müzik notası mı bu işler öyle kolay değil demişti. Orada yutkunduk. Onun dışında Muavenet gemimizi bombaladı, sözüm ona yanlışlıkla bombaladı orada yutkunduk, askerlerimizin başına çuval geçirildi orada yutkunduk, doğrudan sana yönelik Amerika’nın eylemleri ne sen bir şey yapamıyorsun yutkunmaktan başka, ama İsrail’deki olaya bölgeyi koruma kollama görevi. Gülerler ama tabi konuşuluyor… Din hala Türkiye’de pirim yapıyor. Din üzerinden siyaset yapmak hala pirim yapıyor bir de şu Hakan Fidan’ın lafı var Amerika’nın İsrail’e desteği metafizik inanca dönüştü. Fizik ötesi bilim ötesi akıl ötesi inanca yani din kökenli bir desteğe dönüştü. Ya senin dış politikan tamamen metafizik üzerine dayanıyor, din üzerine dayanıyor, yani ulusal çıkarlarını sen gözetsen, Kıbrıs Rum kesiminde işbirliği yapan Ermenistan‘la işbirliği yapan Filistin’e karşı biraz daha mesafeli olursun, ama din kardeşliği diyorsun her şey bitiyor. Din kardeşliği sadece senin açından söz konusu oluyor geçerli oluyor öteki din kardeşlerinin öyle bir yükümlülüğü yok onlar her şeyi yapabiliyor sadece Müslümanlık bizim işlerimize vecibe. Tabi bulmuşlar öyle bir kitleyi.”
Görüleceği üzere; söz konusu yayında işlenilen esas konu; hükûmetin İsrail-Filistin politikası özelinde, dış politikasına ilişkin görüş ve eleştirilerden oluşmaktadır. Yaptırıma konu söylemler, bu eleştirilerin ardından söylenmiş, gazetecinin örnek bir olaydan yola çıkarak yaptığı analize ilişkindir ve konuk kendi fikrini beyan etmiştir.
Kaldı ki, Gazeteci Fahrettin Fidan’ın yaptığı bu analize ilişkin, konuşmasının hemen bitiminde, program moderatörü; “(11.20.29) Peki, Sayın başkanım, sevgili hocam tabi soru şu; Fahrettin çok açık, detaylı Fahrettin hep analiz yapar ve bu analizlerin üzerinden gider, kendi tespitleri var.” şeklindeki ifadeleri ile söz konusu ifadelerin ve analizin konuğuna ait görüş ve düşünceler olduğunu belirtmiş, dolayısıyla izleyici kitlesine muhakeme etme imkânı tanımıştır.
3-Gazeteci Fahrettin Fidan’ın, bir örneklemden yola çıkarak, belli bir partiye yönelik seçmen kitlesini “cahil” olarak nitelendirmesi, Uzman raporunda da, Kurul kararında da; “toplumsal huzur ve barışı zedeleyici olduğu, bu nedenle toplumu kin ve düşmanlığa sevk edeceği” savı üzerinden temellendirilmiştir. Oysaki birçok Yargıtay kararında; “cahil” kelimesinin hakaret olmadığı hüküm altına alınmıştır. “Cahil” kelimesinin hakaret olarak kabul edilmediğine dair mezkûr Yargıtay kararlarından bazı örnekler aşağıda sunulmuştur:
I. Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2019/6889 E., 2020/864 K.
“…Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Olay günü sanığın ‘…senin gibi cahilleri 2000 lira maaş vererek burada oturtuyorlar, terbiyesiz herif...’ şeklindeki ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun yasal unsurlarının somut olayda oluşmadığı gözetilmeden yetersiz gerekçe ile sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı ve sanık ...'in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA…”
II. Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2017/565 E. , 2019/3443 K.
“Sanığın müşteki …’a hitaben söylediği ‘sizin gibi cahilleri buraya koyuyorlar ondan sonra böyle oluyor’ şeklinde kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, mahkumiyet kararı verilmesi,….Kanuna aykırı, sanık …’ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA,”
III. Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2015/5041 E. , 2015/6283 K.
“…Polis memurları ile sanık arasında çıkan tartışmada, katılan polis memuruna hitaben söylediği ‘siz kimsiniz, lise mezunları, cahiller’ şeklindeki sözlerinin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu gözetilmeden hükümlülük kararı verilmesi, Kanuna aykırı ve sanık ...’ün temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA…”
Görüleceği üzere; “cahil” kelimesi hakaret niteliği taşımamakta ve suç sayılmamaktadır. Hakaret niteliği taşımayan bir ifadenin; “toplumsal huzur ve barışı zedeleyici / toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edici” olduğu iddiası da, bu kapsamda son derece zorlama bir yorum olacaktır.
4- Ayrıca, bir yayının kin ve düşmanlığa tahrik edici ve nefret duyguları oluşturabilmesi hususu, yayında genel anlamda verilen/verilmek istenilen mesajın içeriğiyle ve mesajın sunuş şekliyle doğru orantılıdır. Söz konusu programda verilmek istenilen mesajın; belli bir siyasi partiye oy veren kitle özelinde kurgulanmadığı, yayının esas konusunun daha önce de belirtildiği gibi, hükûmetin dış politikasına ilişkin eleştirilerden oluştuğu ve yaptırıma konu ifadenin, konuk gazetecinin konuşması esnasında kullandığı bir nitelendirme olduğu ve moderatörün de bunun konuğunun analizi olduğunu özellikle belirttiği göz önüne alındığında, hakaret niteliği taşımayan bir ifadenin tahrik unsuru da, siyasal nefret söylemi de sayılamayacağı kabul edilmelidir.
5- Ayrıca; bu konuya ilişkin, hükûmet kanadından da bazı açıklamaların zaman zaman basına yansıdığı görülmektedir. Örneğin; bu konuda dikkati çeken bir örnek vermek gerekirse; “Berat Albayrak’tan AKP seçmeni için ilginç analiz” başlığıyla yer alan haberde, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Kocaeli’nde Sondaj Gemisi için düzenlenen törende konuştu. Albayrak konuşmasında AKP’nin icraatlarını anlatırken, bir AKP’li seçmenin söylediklerini aktardı. AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı da olan Albayrak şöyle konuştu ‘Geçenlerde seçmen vatandaşlarımızla konuşurken, biri dedi ki, ‘Valla Ak Parti’ye o kadar güveniyoruz ki Sayın Bakanım. Cumhurbaşkanımız çıksa, şuradan Ay’a kadar 4 şeritli yol yapacağım dese, vallahi inanırız.” şeklinde, “her söylediklerine inanacak bir seçmen kitlesi”ne sahip oldukları açıklamasının yapıldığı görülecektir. https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/berat-albayraktan-akp-secmeni-icin-ilginc-analiz-2441854/ (Erişim tarihi:24.11.2023)
6- Ayrıca, ihlal teşkil ettiği düşünülen ifadeler, konuşma bütünlüğü içinde ve bağlamı ile birlikte ele alındığında ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken üslubun bir parçası olarak nitelendirilebilir.
Türk Dil Kurumu; “bağlam” kelimesini “bir dil birimini çevreleyen, ondan önce veya sonra gelen, birçok durumda söz konusu birimi etkileyen, onun anlamını, değerini belirleyen birim veya birimler bütünü, kontekst” olarak tanımlamaktadır. Hangi ifadelerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamı dışında olacağının belirlenebilmesi için ifadelerin geçtiği konuşma ya da yazılı metinlerin bütünlüğü ve bağlamı içinde değerlendirilmesi zorunluluktur.
Nitekim Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2’de, bu husus şu şekilde açıklanmaktadır:
“AİHM, bu tür ifadelerin bağlamından koparılarak ve soyut olarak değil, dile getirildiği yazı veya sözlerin bütünü içerisinde ve yazıldıkları bağlam içerisinde ele alınması gerektiğini kabul etmektedir.¹ Anayasa Mahkemesi de konuya aynı şekilde yaklaşmaktadır.² Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğüne ilişkin bireysel başvurularda, ifadelerin bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13., 26. ve 28. maddelerinde yer alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul edilebilir bir değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bu çerçevede, söz gelimi bir düşünce açıklamasının ifade edildiği bağlamdan koparıldığında ‘milli güvenlik’ için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir müdahaleyi tek başına haklı çıkartmamaktadır.³” (1: (AİHM, Özgür Gündem/Turkey, Appl. No: 23144/93, 16.03.2000, § 63; Sürek/Turkey, Appl. No: 24762/94, 08.07.1999, § 58.), (2: (‘4 AYM, Bejdar Ro Amed Kararı, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 77; Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 77.), (3: AYM, Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 76) (43. ve 44. sayfalar). https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf (E. Tarihi:24.11.2023)
Bu kapsamda; Fahrettin Fidan’ın sözlerinden parça parça alıntılar yapılarak, bütünlüğü ve bağlamından koparılarak hazırlanan rapor üzerinden ihlal oluştuğu kanaatiyle uygulanan yaptırım, AYM ve AİHM’nin yerleşik içtihatlarına aykırıdır.
7-Gazetecilerin görevi, toplumu bilgilendirmek, farkındalık yaratmak ve olayların gerçeklerini açıklamaktır ki gerçekleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan, sansürlemeden aktarmak esastır. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde bile bu husus; “Gazeteci önce halka ve gerçeğe karşı sorumludur. Bu sorumluluk kamu otoritelerine olan sorumluluklarından önce gelir.” şeklinde belirtilmektedir. Gazeteci Fahrettin Fidan’ın konuşmasının bütünü ve bağlamı incelendiğinde, ihale konu edilen sözlerin düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığı, ayrıca moderatörün söz konusu sözlerinin ardından yaptığı açıklamalar da dikkate alındığında; uygulanan yaptırımın haksız, orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici nitelikte olduğu açıktır.
8- İnsan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda da ifade özgürlüğü, temel haklar ve ödevler kategorisinde birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. Bireylerin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelmekte olan ifade özgürlüğü; sadece "düşünce ve kanaate sahip olma" özgürlüğünü değil aynı zamanda sahip olunan "düşünce ve kanaati açıklama ve yayma”, buna bağlı olarak "haber veya görüş alma ve verme özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
9- Anayasa’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında; “herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu” belirtildikten sonra, 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmüne yer verilerek ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğü yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının Anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde; ifade özgürlüğünün radyo, televizyon ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı ifade edilerek radyo ve televizyon yayınlarının da 26. maddenin koruması altında olduğu belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır.
10- Anayasa’nın 28. maddesinde ise basın özgürlüğü güvence altına alınmış, maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmü yer alırken, ikinci fıkrada “Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” düzenlemesine yer verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise basın özgürlüğünün sınırlanmasında, Anayasa’nın 26. ve 27. maddeleri hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir. İfade ve basın özgürlüğüne sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
11- Anayasa Mahkemesinin de yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
12- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, kamuoyunu bilgilendirmekle ve kamuoyunun bir görüş oluşturmasına imkân sağlamakla görevli medyanın, özgürlük ve hak alanı çok daha geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Bunun nedeni, dile getirilen olgu, düşünce ve kanaatlerin engellenmesinin ayın zamanda kamuoyunun haber alma ve kanaat oluşturma hakkını engelleyecek olmasıdır.
13- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir.
14- AİHM’ye göre; ifade özgürlüğünün, toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için, AİHM’nin de ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında sıkça belirttiği gibi yalnızca toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşüncelerin değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın demokratik toplumdan bahsedilemez (AİHM Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, Para. 49).
15- Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında, gerekse Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında, ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Dolayısıyla; yayın konuğu bir gazetecinin, herhangi bir konuda yaptığı analizler nedeniyle, üstelik moderatörün de gerekli açıklamayı yapmış olmasına rağmen programın cezalandırılması, hem zorlama bir cezalandırma şekli olacak, hem de ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici etkiler doğuracaktır. Bu konuya ilişkin Danıştay Onüçüncü Dairesinin aldığı bir karar, canlı yayınların hukuki değerlendirmesine ilişkin örnek karar niteliğindedir:
Danıştay tarafından onaylanan ve aşağıda ayrıntıları yer alan bir kararda; Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda, doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki;
Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu kararıyla;
“… Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, ''…'' logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 20/03/2020 tarihinde yayınlanan "…" adlı programına, 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
a) Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
b) RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir.
c) Ardından RTÜK, BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, Danıştay Onüçüncü Dairesi, 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 No.lu kararında da; “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” şeklinde hüküm bildirerek davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir.
16- Bununla birlikte; Uzman Raporu doğrultusunda uygulanan müeyyide, Üst Kurulun uygulamakla yükümlü olduğu 6112 sayılı Yasa’nın en ağır yaptırımlarından birini kapsamakta, devamındaki ihlaller yayın lisans iptaline götürmektedir. Dolayısıyla böyle ciddi sonuçlara yol açabilecek durumda, oluşturulan uzman raporunun da, Kurul Kararının da gerekçelendirildiği zemininin sağlam ve net argümanlara dayandırılması gerekmektedir. Dolayısıyla, program konuğunun üstelik de hakaret unsuru taşımayan bir nitelendirmesi nedeniyle, yayın kuruluşunun, televizyon yayıncılığı açısından en ağır yaptırımlardan birisi ile cezalandırılması, orantısız olacak, kamusal faydası yüksek tartışmaların yapılmasını imkânsız hale getirecektir.
Ayrıca ihlal edildiği öne sürülen "Irk dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz” hükmü, Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı maddesinde düzenlenmiş, koşulları belirlenmiş ve istisnası da 218’inci maddede, “Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Yapılan konuşma, bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde; kin ve düşmanlığa tahrik edici ve nefret duyguları oluşturmaya yönelik olmayıp, iktidar politikalarını eleştiren, ifade özgürlüğü sınırları içinde kalan ve hakaret unsuru taşımayan söylemlerdir.
Sonuç olarak, müeyyide uygulanmasına dayanak gösterilen ifadelerin hakaret unsuru taşımadığı, ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığı, moderatörün yayın içinde gerekli açıklamayı yaptığı da dikkate alındığında, medya hizmet sağlayıcı kuruluşa uygulanan yaptırımın haksız, orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici nitelikte olduğu ve yayında, 6112 sayılı Yasa kapsamında aykırılık teşkil eden bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle karara karşı oy kullandım. 05.12.2023