İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 15.11.2023 tarih ve 569 sayılı yazısına konu SHOW TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 13, 14.09.2023 tarihlerinde saat 15:40’ta yayınlanan "Didem Arslan Yılmaz'la Vazgeçme" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
SHOW TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 13, 14.09.2023 tarihlerinde saat 15:40’ta yayınlanan, "Didem Arslan Yılmaz'la Vazgeçme" adlı programda, “Seher diyorsun ki ben oraya gittim, ben oraya gittim. Yuvarlandık. Ben onu ısırdım, o beni ısırdı. Bilmem ne oldu, şöyle oldu böyle oldu. Ben kadının beyanını esas alıyorum. Ama gözünü seveyim İsmail'in bu tişörtünün hali ne ya? Gelsin bir ekranlara lütfen. İzleyelim. (Görüntüler müzik eşliğinde ekrana gelir ve bu sırada sunucu ile ölen şahsın sevgilisi olduğu ifade edilen Seher arasında tartışma devam eder). Bak 20 dakika boyunca 15 dakika boyunca yuvarlandığını söylüyorsun. Oradaki lekeler kan lekesi! Bak bir dakika lütfen Mehmet bey bir anlatayım ben, bilgileri aktarayım izleyicilere. Kan lekesi üzerindekiler toprak değil. 29 Nisandan bahsediyoruz. Dağlık bir arazidesin. Toprak yok tertemiz ya! Sırtı mırtı tertemiz çocuğun ya! Nasıl oluyor bana bunu açıkla gözünü seveyim ya!- Abla ben daha ne açıklayayım ya boğuştum diyorum. Tertemizse ben boğuştuğumu hatırlıyorum ya, ben boğuştuğumu söylüyorum ben ne diyeyim daha! Ben ne anlatayım Didem ablam ne diyeyim daha ne anlatayım?- Ya bak kan lekeleri var yırtıklar var (Ekranda gösterir)- Ne anlatayım ya! - Ama sırtı bak toprak yok yani. Boğuşma şeyi yok. O sırada tişört... - Ablam hiç bir şey yok zaten hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok dediğiniz gibi hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok zaten Didem ablam anlatmayacağım ben susacağım artık!- Ey gidi oğlum benim (Anne ekranın başında oğlunun görüntülerine bakmaktadır.)- Ne olduğunu söyle bana orada.- Ben anlatıyorum da iki haftadır aynı şeyi anlatmaktan... ben ne anlatayım daha ya! Anlatıyorum aynı aynı aynı...- Peki kurban olayım burada nasıl toprak olmaz üzerinde çocuğun?- Ben boğuştuğumu anlatırım. Niye toprak ne olduğunu ben şey yapmam!- Altlı üstlü yuvarlanmışsınız. O seni itmiş. Birazdan, olay yerine biz Seher'i götürmüştük o görüntüleri de getireceğim ekranlara. Boğuşuyorsunuz aşağı iniyorsun bilmem ne yapıyorsun çocuğun buralarında kan var. Bıçakladım diyorsun. Sende oluk oluk kan var buralarında, onda yok. (Göğsünü gösterir)- Çıkarın abla hepsini de araştırın bak! - Allah gari. Şuna bak ya Allah ya! İnsan mısın sen ya?- O fotoğrafları getirsene ekrana. Bir tezatlığını gösterelim. Lütfen fotoğrafı da getir.(Bediye ile Seher tartışmaya devam ederler.)- Merak ettim, sen bıçakladığında, bir dakika bir dakika ne olur! Sen bıçakladığında yüzüstü mü yatıyordu en son?- Bilmiyorum abla şöyle yatıyordu işte- Bir göster yüzüstü mü yatıyordu?- Yüzüstü yatmıyordu- Nasıl yatıyordu bir göster. Çok önemli bir şey soracağım. Acaba sonrasında Faruk ya da başkası ya da Taner gidip onu orada boğduğu için sonra yüzüstü sürüklemiş, sırtında bir şey yok çünkü yüzüstü sürükleyip ağaca asmış olabilirler mi?- Bilemem abla bilemem. Yaptılarsa çıksınlar, bilemem!- Sen şimdi bıçaklıyorsun ya bak bıçaklıyorsun, ölmüş halde bırakıyorsun, kendini kurtarıyorsun. Çok üzgünüm onları yaşamışsan eğer- Yaşamamışım işte yaşamamışım!- Ben senin beyanını esas alıyorum çok üzgünüm. Oradan kaçarak gittiğini söylüyorsun. Bu çocuk yüzüstü yatıyorsa, o zaman sırtında bir şey yoksa yani orada boğdular arkasından geldiler boğdular iple ayakkabı bağcığıyla arkasından sürükleyerek ağaca mı götürdüler? Sırtında hiç bir şey yok kurban olayım ya!”, (Klibin devamında söz konusu görüntüler ekranda kalmakta olup sunucu Didem Arslan Yılmaz, Seher isimli şahsa sorular sormaya devam eder.) “Ve bir görüntü var ekranlara getireceğim o görüntüyü. İsmail’in ayakkabılarından biri ayağında biri yerde. Cesedi bulunduğu sırada. Hatırlıyor musun o anları? Bir gelsin lütfen ekranlara. (Görüntü izlenir ve anne oğlunu görünce fenalaşır) Şimdi bu görüntüde, gel Bediyeciğim, Bediyeciğim gel bir tanem. (Duygusal bir müzik eşliğinde annenin ağlama anları ekrana getirilir). - Oğlum! Dayanamıyorum Didem abla dayanamıyorum.- Çok önemli bir görüntü olduğu için getirmek zorunda kaldım.- Dayanamıyorum.- Çok özür dilerim.- Hiç görmediydim, eşim gördü de ben hiç görmediydim. Dayanamıyorum.- Çok özür dilerim.- Yok önemli değil, artık içim taş oldu.- Ah ah Bediyeciğim. Bediye benden bir şey istedi. Onu yeri ve zamanı gelince öğreneceksiniz. Bana söylediğin istediğin bir şey var. Şok olacaksınız, inanamayacaksınız. (Bu sırada Bediye’ye sarılmaktadır ve son cümlesini kameraya bakarak söyler)- İnşallah, inşallah.- Dur tamam onu zamanı gelince açıklayalım şimdi değil.- Oğlum oğlum.- Ah bir tanem.”- Ben ne yaparım şimdi abla varım yoğum bir çocuktu. Bir çocuk değil kayınımın da çocuğu yoktu. İki evin bir oğluydu ben ne yaparım şimdi. Bu yaştan sonra ben ne yaparım. Çok zor. Evlere giremiyorum.- İsmailsiz o evlere giremiyorum diyorsun.- Giremiyorum. Her şeysi olduğu yerde duruyor yani … Allah kimseye tattırmasın evlat acısını. Annem babam öldü de bu kadar koymadıydı. Bu çok farklı.” şeklinde ifadelerle, sunucunun İsmail isimli şahsın ölüm sürecine dair çözümlemeler yapmak için Seher isimli şahsa ölüm anından önce maktul/müntehir tarafından gerçekleştirildiği ifade edilen cinsel saldırı ve onun bu saldırıya karşı gösterdiği reaksiyon sırasında meydana gelen olayların sorulduğu görülmüştür.
Bilindiği üzere, çocukların ve gençlerin dış dünyayı tanıması ve anlamlandırmasında televizyonun hala güçlü bir etkisi olduğu açıktır. Televizyondaki bazı programlar çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimine olumlu etkilerde bulunurken bazıları ise son derece olumsuz etkilere yol açabilmektedir. Örneğin çocuklar iletişim araçlarında sunulan şiddeti kolaylıkla içselleştirebilir ve bunu kendilerine örnek alıp taklit edebilirler.
Türk hukukunda yer alan düzenlemelerde; çocuk ve gençlerin korunmasına yönelik söz konusu yayın ilkesinin dayanağı olan 1982 Anayasası'nın "Ailenin Korunması ve Çocuk Hakları" başlıklı 41. maddesinde "Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar". hükmü yer almaktadır.
Diğer taraftan 1989 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve Türkiye'nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 1. maddesi, 18 yaşına kadar her insanın çocuk olarak kabul edilmesi gerektiğini hüküm altına almakta, üçüncü maddesi ile de çocukları ilgilendiren tüm faaliyetlerde toplumun tüm kurumlarının çocuğun öncelikli yüksek yararını dikkate alacağını hüküm altına almakta 17. maddesinde ise "Taraf devletler kitle iletişim araçlarının önemini kabul ederek çocuğun; özellikle toplumsal, ruhsal ve ahlaki esenliği ile bedensel ve zihinsel sağlığını geliştirmeye yönelik çeşitli ulusal ve uluslararası kaynaklardan bilgi ve belge edinmesinin sağlar" hükmünü getirerek, çocukların bilgi edinme ve haberleşme hak ve özgürlüklerinin medya aracılığıyla gerçekleşebileceğini vurgulamakta ve sözleşmeyi imzalayan taraf devletlerdeki medyaya ve medya yöneticilerine çocuk haklarının özenli bir biçimde korunabilmesi için özel bir sorumluluk yüklemektedir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi Nisan 1997'de UNESCO Merkezinde bir araya gelerek çocuk ve medya başlığı altında on iki tavsiyeden oluşan birinci aşama eylem planını kabul etmiş olup bu tavsiyelerinden birisi de çocukların zararlı etkilere karşı korunması için medya kuruluşlarıyla yapılan çalışmalara ilişkindir. Önemle belirtmemiz gerekir ki medyanın sorumluğunun yalnızca sözleşme ile sınırlı olmadığı, bütün yayınlarında çocuğun öncelikli yüksek yararı temelinde çocuğa karşı sorumlu olduğu dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Medyanın insanların duyguları, davranışları ve tutumları üzerindeki etkisinin büyüklüğü birçok araştırmanın konusu olmuştur. Bununla birlikte medyanın intihar davranışı üzerine etkisi de uzun yıllar sorgulanmış ve bu ilişki üzerine de araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalardan elde edilen sonuçlarda, intihar haberlerinin belli bir tarzda ve dramatize edilerek verilmesinin insanların intihar davranışında tetikleyici faktör olabildiğine işaret edilmiştir. Dünya ülkelerinde, medyanın intihar olayları üzerindeki etkisini ölçebilmek için çalışmalar yapılarak televizyondaki intihar sunumlarında nelerin, hangi ögelerin izleyiciyi etkilediği tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu incelemeler sonucunda bazı kelimelerin, vurguların, ekranda olaya ilişkin açıklamaların yerlerinin, olayı aktarırken kullanılan üslubun izleyici üzerinde önemli tesirleri olduğu hususunda mutabakata varıldığı görülmüştür. Buna göre; intihar yöntemlerinin ayrıntılı verilmesi, intihar olayının romantik cümlelerle sunulması, intihar olgusunun basite indirgenmesi ve ölen kişinin resminin gösterilmesi gibi etmenler de söz konusu tesiri artıran diğer unsurlardır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, şahsın ağaca asılı olduğu görüntülerin yayınlandığı anda annesi ve babasının da stüdyoda olduğu ve bu görüntüleri izledikten sonra annenin fenalaştığı, söz konusu programa oğullarının ölüm sebebinin aydınlatılması gayesiyle çıktığı anlaşılan anne ve babanın yaşadığı üzüntüyü dikkate almadan, izleyici kitlenin ilgisini yüksek seviyede tutma amacına matuf olarak böyle bir görüntünün yayınlanması ve ardından annenin yaşadığı üzüntünün bile reyting malzemesi olarak kullanılmasının sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmadığı, ayrıca söz konusu vaka incelemesinin hala devam ettiği, önceki ve sonraki bölümlerinde de İsmail isimli şahsın öldüğü sırada üzerinde olan kıyafetlerin sık sık stüdyoda ekrana getirildiği, sunucunun bu kıyafetler üzerinden ölme/öldürülme anına dair çıkarımlar yapmak amacıyla ölen şahsın sevgilisi olduğu belirtilen Seher isimli şahsa sorular sorduğu ve bu sırada annenin büyük bir üzüntü yaşadığı görülmektedir. Dramatik bir etki oluşturmak için müzik eşliğinde ekrana getirilen görüntülerin çocuk ve gençlerin ekran başında olabileceği bir saatte (15:40) yayınlandığı dikkate alındığında son derece olumsuz tesirleri olacağı tebarüz etmektedir.
Söz konusu programın dramatize edilip çocuk ve genç kitle üzerinde bırakabileceği psikolojik etki ve yaratabileceği travma konusunda gerekli hassasiyet gösterilmeden ekrana yansıtılarak, bu kitlenin zararlı içeriklere maruz bırakıldığı, kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; "Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlakî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılsa dahi yayınlanamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ağustos 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 94.940.277,63 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 2.848.208,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Oy birliği ile karar verildi.


