17.11.2023 tarihli Üst Kurul Toplantısında, KRT logolu ve KÜLTÜR RADYO VE TELEVİZYON YAYINCILIĞI A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun; 25, 26.10.2023 tarihlerinde saat 11:07’de yayınlanan, ‘Zafer Arapkirli ile Medyaterapi’ adlı program yayınına ilişkin 15.11.2023 tarih ve 573 sayılı uzman raporunda, sunucu tarafından ekrana getirilen ve aşağıda deşifresi verilen ifadelere istinaden 6112 sayılı Kanunun 8. Maddesinin 1. Fıkrası (ç) bendi bağlamında yaptırım kararı istenmiştir.
Sunucu Zafer Arapkirli, bahse konu programda, 25.10.2023 tarihinde (11:11:53) ‘’… Çünkü devletin en tepesinde, en yüce makamında oturan kişi bu milletin, 80 küsur milyon vatandaşın gözünün içine baka baka, kameralarda canlı yayında açıkça yalan söyledi.’’ İfadelerini sarf ettikten sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2023 yılının Ocak ayında ekran karşısına geçerek, ‘Bir de müjde vermek istiyorum. Heyecanlanmayın. Bu artık AKP iktidarının biliyorsunuz sürekli milletine olan müjdeleridir. Otoyol ve köprü hizmetlerinin fiyatlarında yıl boyu herhangi bir artışa gidilmeyecektir. Bilindiği gibi büyük bölümü kamu özel ortaklığı modeli ile hayata geçen ulaştırma projelerimiz daha plan ve yatırım aşamasındayken birileri tarafından yalandı.’ şeklindeki ifadelerine yer vermiştir. Bu ifadeler ihlale konu olduğu söylenen programda sunucu Zafer Arapkirli, bahse konu haberin sunumunu yaparken de ekrana getirilmiştir. Sunucu haberin sunumuna devam ederken yukarıda belirtilen ifadelerden sonra; ‘Evet, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı dinlediniz. Ne zaman söyledi bu lafı? Ocak ayında söyledi. Ocak ayında çıktı ve dedi ki ‘Bu yıl bir daha köprü ve otoyollara zam yapmayacağım.’ Şimdi bugün aynı şahsın, Cumhurbaşkanı’nın çıkıp, yani, olasılıkları söylüyorum. A- Milletten özür dilemesi lazım. Ben size kameraların önünde zam yapmayacağım dedim, özür diliyorum, yapmak zorunda kaldım ve şu nedenlerle yapmak zorunda kaldım demesi lazım. B olasılığı sessiz kalıp ya bunlar nasıl olsa ne yapsak yerler tavrına başvurması lazım. Hangisini yapacak merak ediyoruz.’ cümleleri ile eleştirilerini ekrana getirdiği görülmektedir.
Haber sunumuna devam ederken sunucunun (12:35:51) ‘Şimdi soru şu: Tekrarlayarak soruyorum. Devlet vatandaşına böylesine utanmadan yalanı nasıl söyler? Alınmak gücenmek yok, biz Sayın Cumhurbaşkanı'nın ağzından duyduk. Az önce dedi ki "bu yıl içinde bir daha zam yok" dedi. Hatta müjde olarak sundu bunu… O zaman niye kandırıyorsunuz milleti seçimde oy alacağız diye? Ayıp değil mi? Günah değil mi? Yazık değil mi? Bu milletin haysiyetiyle bu kadar oynanır mı? Sayın Cumhurbaşkanı'na soruyorum, direkt olarak Recep Tayyip Erdoğan'a soruyorum. Recep Bey? Bir devlet insanına, koskoca bir devleti temsil eden birine böylesine bir konuda vatandaşı kandırmak yakıştı mı?... Devleti birinci dereceden temsil eden bir şahıs böylesine bir konuda milleti kandırmaya, o konuda gerçekleri saklamaya yapmayacağım deyip yapmaya utanmıyor mu? Bu soruları sormamız lazım, vatandaş olarak sormamız lazım. Çünkü bir kaç nedenden dolayı sormamız lazım. Çünkü biz devletimizin, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin itibarlı bir devlet olması gerektiğini savunduğumuz için bunu dert ediniyorum. Yoksa Recep Tayyip Erdoğan, kendi kişisel itibarına özen gösterir göstermez, o kendisini ilgilendirir. Ama kendisi şu anda herhangi bir sivil şahıs değil, devleti temsil ediyor… Yani diyorsun ki ben senden bir kez alma sözü vermiştim ama o sözümden vazgeçtim, yani sizi kandırdım, size yalan söyledim diyor. ...Ayıp değil mi? Devlet vatandaşını böyle ters köşeye yatırır mı? Devlet vatandaşına 9 Ocak günü almayacağım deyip de 29 Ekim gecesi "yapacağım” diyebilir mi zammı? Devletin itibarını ayaklar altına alan bir yönetimle karşı karşıyayız. Bu da tabi ki devletin itibarıyla ilgili ne kadar hassasiyet gösterdiğini yönetenlerin, bizlerin onlardan daha fazla hassasiyet gösterdiğinin bir göstergesidir.’’ İfadelerini ekrana getirmiştir.
Yukarıda deşifre metinleri aktarılan, bahse konu raporda 6112 sayılı kanunun 1. Maddesinin ç bendinde yer alan kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım kararı istenmektedir.
Bahsi geçen programda sunucu Zafer Arapkirli, yukarıda deşifresi verilen yayında, 9 Ocak 2023 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrasında verdiği demeçte ‘otoyol ve köprülere zam yapılmayacağını müjdeledi.’ şeklindeki, ifadelerini içeren yayını tekrar yayına getirmektedir. Ancak 24.10.2023 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü’nün yaptığı açıklama ile birlikte ’25.10.2023 tarihi saat: 00:00 itibariyle otoyol ve köprü ücretlerinde yeniden düzenleme yapıldığı’ duyurulduğu ancak İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un da 25.10.2023 tarihinde yaptığı bir duyuru ile bu zamların geri alındığını duyurdu şeklindeki ifadelerini ekrana getirmiştir.
Malumlarınız olduğu üzere, demokrasinin en temel önceliklerinden biri de halkın haber alma özgürlüğünün sağlanmasıdır. Demokratik ülkelerde medyanın yasama, yürütme ve yargı organlarından sonra gelen dördüncü büyük güç olduğu kabul edilmektedir. Bu durumda medya mensuplarının sorumlulukları da göz önünde bulundurulmaktadır. Medya mensuplarının kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi doğal bir durumdur. Medya mensuplarının kişi, kurum ve kuruluşları eleştirirken, onların kişilik haklarına saygılı davranması medya mensuplarının ahlaki ve toplumsal bir sorumluluğudur.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3.maddesinde, basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunlar arasında çatışma olması durumunda milletlerarası anlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanabilirliği açıkça anayasal güvence altına alınmış bulunduğundan iç hukukta doğrudan uygulanma kabiliyeti kazanan Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin konuya ilişkin düzenlemelerinin de bu kapsamda irdelenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde;
1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik hale gelen içtihadında, sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü "haber" ve "düşüncelerin" değil, devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onlar rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerektiği; ifade özgürlüğünün, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olduğu ve bu özgürlük olmaksızın "demokratik toplumdan" bahsedilemeyeceği ifade edilmektedir. (Handyside/Birlesik Krallik, B.No: 5493/72, 07.12.1976)
Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni isin gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/06/2015, §35, Bekir Coşkun, §52).
Anayasa Mahkemesi yine birçok kararında ifade özgürlüğünüm bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102) (AYM kararı, Burak Akbay (2) B. No:2020/1322, Karar Tarihi 08/02/2023, §16).
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarin korunmasını isteme hakkı ile Anayasanın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasındaki adil dengenin gözetilip gözetilmediği belirlenirken, ifadelerin kim tarafından dile getirildiği ile tarafların toplumsal konumları, hedef alınan kişinin kim olduğu ilgili kişinin önceki davranışları, ifadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu bilgilendirme değeri toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı, müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı, ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı, basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri, ifadelerin hedef alınan kişinin hayati üzerindeki etkisi açısından tek tek incelenerek bir neticeye ulaşılması gerekmektedir. (AYM kararı, Burak Akbay (2) B. No:2020/1322, Karar Tarihi 08/02/2023, §10).
Anayasa Mahkemesi kararlarında, kullanılan söz ve ifadelerin içinde geçtiği konuşmanın bütünü ile birlikte ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın, olayın bütünselliği içerisinde değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır AYM kararlar, Durmuş Fikri Sağlar [GK], B. No: 2015/2769, 30/05/2019, § 25; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184,16/7/2014, § 52).
Bu itibarla, uyuşmazlık konusu yayında Zafer Arapkirli tarafından kullanılan ifadeler, yayının gerçekleştirildiği tarihteki koşullar ve konuşmanın bütünü ile birlikte ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın, olayın bütünselliği içerisinde değerlendirildiğinde, otoyol ve köprü zamlarına yönelik eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı bir söylemin bulunmadığı, bu hâliyle yayında geçen söz konusu ifadelerin, 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan yayın ilkesini ihlâl etmediği, dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı değerlendirilmektedir.
İfade özgürlüğü, bireylerin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelmekte olup ifade özgürlüğü sadece "düşünce ve kanaate sahip olma" özgürlüğünü değil ayni zamanda sahip olunan "düşünce ve kanaati (görüsü) açıklama ve yayma", buna bağlı olarak "haber veya görüş alma ve verme" özgürlüklerini de kapsamaktadır.
İfade özgürlüğüne müdahalenin, demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının incelenmesi bakımından, Mahkemeye, bu müdahalenin toplumsal ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığı, meşru amaçla orantılı olup olmadığı, müdahaleyi haklı kılmak için ulusal makamlar tarafından gösterilen gerekçelerin Sözleşmenin 10. maddesinin ikinci fıkrası açısından ilgili ve yeterli olup olmadığını araştırma görevi yüklenmektedir. (Sunday Times/Birleşik Krallık, (no1), B.No:6538/74, 26/05/1979).
AIHM, basın özgürlüğünüm halk içinde, siyasi liderler hakkındaki düşüncenin şekillenmesini sağladığını ve siyasi tartışma ortamının demokrasinin temel taşı olduğunu vurgulamıştır. Buna göre, "bir politikacı hakkında yapılan eleştirinin sınırı sıradan vatandaşlara nazaran daha geniş olmalıdır. Çünkü politikacı, sıradan vatandaşlardan farklı olarak her söz ve davranışını bilerek ve isteyerek basının ve kamuoyunun yakın denetimine açmıştır. Sözleşmenin 10. maddesinin ikinci fıkrası, başkalarının, bu arada politikacıların da itibar ve haklarını korumaktadır. Ancak politikacılar söz konusu olduğunda, bu koruma, siyasi konuların tartışılmasındaki yarar ile dengelenmek zorundadır."
Mahkeme ifade özgürlüğünün, özellikle basın aracılığıyla genel yararı ilgilendiren ve kamunun edinme hakkı bulunan bilgi ve fikirleri aktarmaya hizmet ettiği durumlarda, demokratik bir toplumda oynadığı asli rolü sık sık vurgulamış bulunmaktadır (örneğin bkz. gerekli değişikliklerle Observer ve Guardian Birleşik Krallık davası kararı, 26 Kasım 1991, Seri A No. 216, s. 29-30, paragraf 59). Bu tür bir yükümlülük çoğulculuk ilkesine dayandırılmadıkça layıkıyla yerine getirilemez. Çoğulculuğun güvencesi ise son tahlilde Devlet’tir. Bu gözlem özellikle, programları geniş kitlelere yönelik olarak yayınlanan görsel-işitsel medya için geçerlidir.
Demokrasilerde eleştirilmeyecek kurum, kuruluş, fikir ve düşünce yoktur. Siyasal yasamda görev yapmak, bu görevin gerektirdiği sorumluluk ve sonuçları kabul etmek demektir. Siyasi kişileri, yöneticileri, genel müdürleri eleştirmek ve onlarla ilgili sürekli haber yapmak basın için bir hak değil, ayrıca bir görevdir. Özellikle siyasal yasamda görev alan kişilerin, basının her yönüyle kendisi ile ilgileneceğini, eleştireceğini, uyaracağını ve hatta bazen çok sert eleştirilerle muhatap olacağını önceden bilmesi ve hesaba katması gerekir. Siyasal figürlerin davranışları, yasalara uygun olsa ve yasalara aykırı hiçbir eylem İçermese dâhi, basın tarafından değer yargılarına ters düşen davranışlarının sorgulanacağını bilmesi ve bilebilecek durumda olması gerekir. (Kişilik Hakları-Medya Etik Yargı Kararları, Fikret İlkiz ve Barış Günaydın, Küresel iletişim Dergisi, Sayi:2, Güz-2006)
"Sonuç olarak kabul etmek gerekir ki, hükümet yelerimiz ve diğer politikacılarımız, üst düzey bürokratlarımız görevleriyle ilgili olarak görsel ve/veya yazılı basında yapılan eleştirileri, yer alan karikatürleri, sade vatandaşlara göre, çok daha geniş bir 'hoşgörüyle' karşılamalıdırlar. Politik alandaki bir ölçüde sert ve kırıcı tartışmalar, eleştiriler, demokratik rejimlerde 'kamu yarar' kapsamı içinde değerlendirilmesi gereken olgulardır." (Türk Borçlar Hukuku, Prof. Dr. Safa Reisoğlu, s.254)
Yargı kararlarında ve doktrindeki görüşler itibarıyla, devlet adamı, politikacı, yazar ve sanatkâr gibi topluma mal olmuş veya kamuoyunda tanınmış kişilere yönelik eleştiri sınırının, normal bireylerden daha geniş olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere, demokratik ülkelerde çok sesliliği sağlamak adına, ekrana çıkan bir basın çalışanının sunuculuğunu üstlendiği bir programda, örneklerini ekrana getirerek, hükümet yetkililerine ve Cumhurbaşkanına yönelttiği eleştiriler nedeniyle idari yaptırım ile değerlendirilmesine gerek duyulmamalıdır. Kamuoyunu ilgilendiren konular üzerine örnekleri ve gerekçeleri verilerek, ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanına sorular yöneltmesi çok sesliliği sağlamak amacıyla kaçınılmaz görülmelidir. Sunucunun sorduğu sorular ve yönelttiği eleştiriler hakaret, küfür ya da aşağılayıcı ifadeler içermemekte, eleştiri sınırları içerinde değerlendirilmektedir. Ayrıca bir demokratik toplumda yaşayan, ülke içi gündem hakkında bilgi sahibi olan her birey, ülke yönetiminin en üst basamağında bulunan bireyin ekranlar karşısında müjdelediği bu tür açıklamalarını dinledikten sonra, aynı soruları akla getirecek ve aksi olması durumunda ise yine demokratik toplumda yaşayan her bir birey bu değişiklik için aynı açıklamaları duymak isteyecektir.
Bu itibarla bahse konu programda gerçekleşen ifadelerin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşündüğümden karara katılmadım.