17.11.2023 tarihli Üst Kurul Toplantısında, h halk logolu ve Halk Radyo Ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun; 21.10.2023 tarihinde saat 20:02 yayınlanan, sunuculuğunu Bengü Şap Babaeker ve Bahadır Özgür’ün yaptığı Nasıl Olacak adlı program yayınına ilişkin, Türkiye ile IŞİD arasında yaşanan olaylara karşı yapılan yorumlara istinaden 6112 sayılı Kanunun 8. Maddesinin 1. Fıkrası (ç) bendi bağlamında yaptırım kararı istenmiştir.
Bahsi geçen yayında İsrail ve Filistin arasında yaşanmakta olan savaş ile ilgili yorumlar yapılmakta, bu olayla ilgili olarak Türkiye’nin ve dünyanın tutumu ile ilgili yorumlar yapılmaktadır. Savaşın dünya çapında nasıl ses bulduğu ve konu ile ilgili dünyanın yaklaşımı ile ilgili yorumlar yapılmaktadır. Bahse konu programda sunucuların konukları olarak diyaloğa katılan isimler gazeteci Nuray Sancar ve Musa Özuğurlu isimleri görülmektedir.
İsmi anılan gazeteciler ve programın sunucuları küresel düzeyde etkileri bulunan savaşın hem dünya çapında hem de ülkeler genelinde yürütülen siyasi ve askeri tutuma karşı yorumlarını dile getirmektedirler.
Bahse konu programda terör kavramı üzerinde durulmuş değişen bu kavram üzerine ve İsrail’in bir coğrafi temizlik ile bir nüfus güçlendirme politikası anlamında nasıl bir devlet terörüne dönüştüğüne dair yorumlar da yapılmıştır.
Bu yaşanan süreç 2. dünya savaşı sonrası kurulan düzenin bittiğini gösteriyor yorumlarına karşı sunucu Bengü Şap Babaeker tarafından Bahadır Özgür’e ‘Katılır mısın buna?’ şeklinde bir soru yöneltilmiş ve Bahadır Özgür de (22:22:50): ‘’Çoktan bitti aslında. 2009 krizi. Nuray çok güzel bir şey çizdi aslında. Bütün savaşların altında aslında bir çıkar yoğunlaşması yatar. Yani, durup dururken kimse savaşa girmiyor. Onun arkasında bir petrol savaşı oluyor, bilmem ne. Bütün dünyada bu savaşların arkasında böyle bir şey yatıyor. Bugünkü bütün o tablonun arkasındaki şeyi de görmek lazım. O kurulu dünya düzeni hani o 2. Dünya Savaşı’ndan sonra nedir işte BM, NATO, güvenlik şemsiyesi. Çünkü karşıda işte bir de soğuk savaş işte bir sosyalist blok var diyorsun. Bir dünya düzeni ilan ediyorsun. Batı burada bir takım toplumsal mücadeleler de vardır. Bu dünya düzeninin getirdiğini birtakım avantajlar da vardır. İşte parlamenter rejimleri güçlendirmiş, anayasalar yapmış, kendi toplumunu bir arada tutabilmek için. Bir savaş etiği oluşturmuş, bir Cenevre kuralları çıkmış, işkenceye karşı. Bütün bunlar aslında karşı tarafın bunları yaptığını düşünerekten kendi tarafına birtakım standartlar, kurallar getirmişsin. Ama bu refahla birlikte oluyordu. Atlanan şey de bu. Dünyada o zaman batı ülkeleri sanayi ile gelişiyor ve kendi toplumuna bir refah sunabiliyordu 2009 krizi tüm bu şeyleri dağıttı aslında.2009’dan sonra ilk defa batı finans kapitalini kaybettiğinde o şey çöktü. 2000’lerden sonra oluşturulan finansal sistem çöktü aslında. Faizle oyna, enflasyon nasıl düşer filan bunlarla yürümüyor artık. Bugün batıda baktığınız zaman 2000’li yıllarda bütün üretiminizi Çin’e kaydırmışsınız ucuz emek var diye. (…) İsrail şimdi Filistin’in tepesine çöküyor. Yani bu mu? Bütün dünyayı rahatsız eden şey değil. Arkasında yatan şey belli. Pandemi ortaya çıkarttı. Kardeşim diyor. Bütün üretimi buraya kaydırdık, değer zinciri denen şeye bağımlı hale geldik. Arada ir Çin Hong Kong limanında Covid var diye dünyanın boğazını sıkıyor. Gemileri göndermiyor, burada sen otomobil üretemiyorsun. Şöyle bir şeye geçiliyor. Bu savaşla geçilir başka bir şeyle geçemezsin. Ben artık diyor batı, bunları kendi stratejik sektörleri kendi içime alayım. Çünkü bu enerji bağımlılığının zararını da Ukrayna Savaşında gördü. Rusya’ya bağımlı. Bunlara bir çare arıyor şimdi. Enerjide ben kendimi güvenliğe alayım, tedarikte güvenliğe alayım. Nasıl alacaksınız bunu artık dünyanın bir ucundaki ülkelere bağımlılıkla olmuyor bu. Kendi bölgesel kutuplaşmalarınızı yaratıyorsunuz. ‘’
(22:25:26) ‘’Türkiye’nin aslında Erdoğan’ın yarattığı batıyı için mucize bu. Yani niye bu kadar destekliyor. Sadece mülteci meselesi değil ki. O çok önemli bir şey ama Erdoğan sana 2018’de ben Çin’in yerini alırım dedi. Ben kendi halkımı fakirleştiririm yoksullaştırırım sana burada arazi de veririm, nükleer yaparım senin enerjini de karşılarım. Türkiye’nin elinde olmayan kaynakla Avrupa’nın üretim ucuz üretim tedarikini karşılaşabilmek için her tarafa baraj yapıyorsunuz, yenilenebilir enerji diye oraya buraya tarım arazilerini yok ediyorsunuz. İki tane üç tane nükleer santral yapmaya çalışıyorsunuz büyün bunlar işte bu değişen dünyanın ihtiyaçları. Türkiye buna uyum sağlayabilmek için bunları yapmak zorunda kaldı. Böyle bir değişim demokratik kurumlarla demokratik yollarla olmaz. Anayasaları askıya alarak olur. Bu kadar lojistik ağı büyük projeler yapılması ancak anayasayı askıya alarak, doğayı katlederek, ona karşı çıkan insanını döverek yapabilirsiniz. Başka türlü yapamazsınız bunu. Bunu niye yapıyor niye yaptı sadece yolsuzluk meselesi mi? Değil. Dünya oraya gitti. Yani Avrupa kendi çeperinde bir istemediği bir kirli üretim deyim tırnak içerisinde ucuz emek, iş güvencesiz emek, doğayı katleden, doğal kaynakları tüketen üretimi buralara kaydırayım ben de temiz hava alayım. Bütün şey buraya kaldı 2000’li yıllarda şöyle düşündüm; Türkiye 1999’da Helsinki Zirvesi ile Avrupa adaylığına, aday adaylığına şey yapmıştır ve Ankara’da İstanbul’da kutlamalar olmuş. Yani topluma sen dedin ki ben de Avrupa’ya bütünleşmiş olucam. Niye? İnsan hakları, demokrasi, liberal demokrasinin standartlarına geçeceğiz bir de dedin burada ekonomiye refah üreten bir şeye çekeceğiz. Bunun için buraya katılmam lazım. O zaman dünya buna ihtiyaç duyuyordu Avrupa. O olmadı. Peki, şimdi neye ihtiyaç duyuyor. Sen mülteci hapishanesi ol, aman benim ülkeme gelmesin, benim demir-çelik sektörüme ben askeri sanayinin ihtiyacı olan demir çeliği ben üretmeyeyim çok enerji tüketiyor ve Rusya’ya bağımlı oluyorum. Sen üret. Sen her yere demir-çelik şeyi açıyorsun. Her yere enerji santrali kuruyorsun. Niye kuruyorsun? Her yere endüstri bölgesi kuruyorsun. Bütün toprakların Ege’de 6-7 tane tekele kiralamışsın. Tarım tekeline. Bunların bir kısmı Birleşik Arap Emirlikleri, bir kısmı Suudi Arabistanlı, Katarlı, İngiliz, Alman hepsi, var. Daha kaliteli, daha ucuz daha sağlıklı ürün diye ihraç ürünü diye Avrupa istiyor. Bu çok geniş bir şey ama işte bunlar savaşla oluyor. Böyle çatışmalar olmasaydı, otoriter rejimler kurulmasaydı kendi halklarına yönelik bir takım, yani Nuray’ın da söylediği gibi bir kısmını terörist ilan edip oraya bu kadar tepesine çökmeseydi. Bunları yapamazdın. Toplumlar bunları kabul etmez çünkü. Bu tür bir değişimi kabul etmez. Reddeder. İsrail bunu yapma halkını dünyadan bu ehliyeti alırsa gözümüzün önünde her devlet alır. Herkes o zaman kendi ihtiyacı çerçevesinde bir bölgeye bunu yapma hakkı alır yani nolcak ki? Yani her taraf Nuray’ın dediği gibi terör örgütü diyebileceğin örgüt dolu. Bir yerde bir saldırı.
(22:29:27):Bahadır OZGUR: Türkiye IŞID saldırısına uğradı. Suriye'den sonra en çok saldırıya uğrayan ülkedir Türkiye. Evet, bak Suriye'den sonra en çok saldırıya uğrayan ülke. Ne yaptınız, ne yaptınız? Niye o zaman tepesine binmediniz. Kendi halkını değil işte yani o bahaneydi, hem kendi halkını öldürdü yüzlerce kişiyi öldürdü IŞID bu ülkede ya. En çok Suriye'den sonra en çok insanı öldürdüğü yer.’’
Bengü ŞAP BABAEKER: ‘’Hatta şu anda Türkiye, Suriye'de Amerika'nın IŞID'le mücadelesini baltalamakla suçlanıyor.’’
Bahadır OZGUR: ‘’Savaş mı açtınız? Çözüm süreci olarak masaya oturduğunuz bir örgüt PKK ile barış süreci çözüm süreci yürüttüğünüz bir şeyi şimdi birdenbire şeye çevirdiniz yani. Hani bütün saldırılar oradan geliyormuş. IŞID ne oldu? Hâlâ mahkemelerde bırakıyorsunuz, hâlâ besliyorsunuz, hâlâ Türkiye'de yaşıyor.’’ ‘’Çünkü şuna lazım işte seni oralarda tutuyor bu. Bununla sen toplumu korkutuyorsun. Toplumu zapturapt altına almanın terör yöntemi oluyor bu. Tam Nuray Sancar'ın söylediği şey yani terörü böyle kullanıyorsun. Evet, dünya buraya geldi o yüzden de II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurumlar dağıldı mı çoktan geçtik, biz o nehri geçtik. Dünya orayı çoktan geçti. Türkiye en erken geçen ülkelerden. Türkiye 2007'den sonra o suları geçti. 2007'den sonra kendi rejimini, buna uygun re]imi inşa etti.’’ ‘’Yani bu kolay değil insanlara şimdi şunu giydiremezsiniz. Bakın dünyada piyasa ekonomisi dediğimiz neoliberalizm çok tartıştığımız bunu bu gömleği bu deli gömleğini giydirmek için darbeler yaptınız. Onu bile kabul etmedi toplum. Onu giydirmek için Türkiye'de iki tane darbe yaptınız, Şili'de darbe yaptınız, Arjantin'de her yerde darbe yaptınız katliamlar yaptınız. Türkiye'de ekonomik rejimi değiştirmek için geçmişten bu yana katliamlar yaparaktan ekonomik rejimi değiştirdiniz. AKP bunu en başarılı şekilde yaptı. Bütün yaşadığımız aslında o kutuplaşma dediğimiz o cinayetler dediğimiz o katliamlar..’’ ‘’Rejimi, sadece rejimi değiştirmek için bu zor gücünü kullanıyorsunuz. Bütün bunların arkasında yatan da öyle veya böyle eninde sonunda dünyadaki yeni oluşan bu artık ben kardeşim kendi pazarımı düşünürüm, kendi ihtiyacımı düşünürüm geri kalan da ne olursa olsun, cehenneme gitsin benim dışında kalan. Tam bir klasik sömürgecilik mantığıdır bu. Batı artık böyle bakıyor bunu kabul etmek lazım. Öyle doğu, batı, İslam, Hristiyan meselesi değil. Benim güvenliğim ve refahım için her şeyi yaparım. Geri kalan herkes de bu refahı sağlayan kaynaktır diyor. Artık demokrasi ihraç edeyim, oralarda insan haklarını tesis edeyim şey yok. O yüzden Avrupa’da sağ iktidarlar, neofaşist iktidarlar, hareketle yükseliyor yani tekrar başa dönüp noktalarsam, yani sizin sorduğunuz soruyu biz 10 yıl önce 15 yıl önce aştık aslında. Böyle bir şey inşa edilmeye çalışılıyor ve bu onun sancıları, onun şeyi yaşanıyor. ‘’
Bahse konu program ve ilgili uzman raporu, yukarıda deşifreleri verilmiş olan yayına dair 6112 sayılı kanunun 8. Maddesinin 1. fıkrasındaki (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle yaptırım istemektedir.
Yukarıda ilgili rapor dışında kalan ve deşifre edilen metinlere bir bütün olarak bakıldığında görülmektedir ki, sunucu Bahadır Özgür’ün sarf ettiği dünya genelini etkileyen bir sorun karşısında, bir zaman çizelgesi çıkararak, yaşanan olaylara karşı bir ışık tutmak hedeflenmektedir. Tüm dünya genelinde yaşanan askeri ve siyasi gelişimlerin genel bir yorumu yapılmakla beraber, Türkiye’de de yaşanan birtakım gelişmelerin hangi siyasi ve ekonomik temellere dayandığı ifade edilmeye çalışılmıştır. Bir yorum programının gerektirdiği ölçüde eleştiri sınırlarını aşmadan, argo kelimeler kullanmadan, aşağılayıcı herhangi bir cümle sarf etmeden dile getirilen bu cümleler, Bahadır Özgür’ün konuya yaklaşımını içeren yorumlar ve eleştirilerdir. Doğrusunu, yanlışını tartışmadan kendi ifadeleriyle konuyu ele almaya çalışan Bahadır Özgür, herhangi bir kötü niyeti olmadan, bir zaman çerçevesi çizerek konuyu ele almakta ve gördüğü gerçeklere karşı ifade ve basın özgürlüğünü kullanarak kendi yorumlarını dile getirmektedir. Programda dile getirilen ifadeler incelendiğinde, bu ifadelerde terör örgütlerini övmek, ya da onların kitlelerini hedef almak, medya yönlendirmek ya da etki altına almak gibi bir amaç görülmemektedir. Terör örgütlerine motivasyon sağlanacak herhangi bir ifade yer almayan bu yorumlar, kişi ya da kuruluşlara karşı da herhangi bir tehdit içermemekte ve toplumun hassasiyet gösteren konularına karşı genel bir çerçeve çizilmesi hedeflenmektedir. Bir yorum programında yapılan bu tür yorumlar için sözcükler cımbız misali çekilmeden, yorum yapan kişinin mesleği gereği konuyu nasıl ele aldığı gözetilerek ve konu bütünlüğü korunarak yorumların değerlendirilmesi gerekmektedir. 15.11.2023 tarihli 568 sayılı uzman raporunda ele alınan deşifre metinleri, yayınlanan programın bütünlüğünü sergileyen ifadeleri içermemektedir. Bu tür değerlendirmelerde ise ifadeleri bağlamından koparmamak gerekmektedir. Program geneline bakıldığında, terör kavramı üzerinde durarak, değişen dünya düzeninde terörün nasıl yorumladığını aktarmaya çalışan bir gazeteci görülmektedir.
T.C. Anayasası’nın ‘Kişinin Hakları ve Ödevleri’ başlıklı İkinci Bölümü’nde düzenlenmiş olan 25. Maddesinde, herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu, her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimsenin, düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamayacağı ve suçlanamayacağı hükme bağlanmakta, 26. Maddesinde ise, herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu hürriyetin Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsadığını, bu fıkra hükmünün, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı, bu hürriyetlerin kullanılmasının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabileceği hükmü bulunmaktadır.
İlgili uzman raporunda da belirtildiği gibi 5187 sayılı Basın Kanunun "Basın özgürlüğü" başlıklı 3. Maddesinde de, "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç islenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir." kuralına yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. Maddesinde de;
1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakin, başkalarının şöhret ve haklarımın korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasını önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kural yer almaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AIHM) göre, siyasi tartışma özgürlüğü, "tüm demokratik sistemlerin temel ilkesidir (AlHM kararı, Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, Karar tarihi: 08/07/1986, §41-42). Mahkeme'ye göre, hükûmetler yalnızca yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmemelidirler, hükûmetlerin aynı zamanda halk ve kitlesel medya tarafından da denetlenmeleri gerekmektedir AHM kararı, Şener/Türkiye, B. No: 26680/95, Karar tarihi: 18/07/2000, §40).
‘’İfadelerde kullanılan söylemlerin polemik nitelikte olduğu düşünülebilir. Ne var ki, yazar bu ifadeleri nesnel bir açıklamayla desteklediğine göre, bunlar asılsız bir kişisel saldırı olarak görülemez. Bu bağlamda, Mahkeme bu alanda siyasi tahkirin sık sık kişisel alana taştığına işaret eder; bunlar demokratik bir toplumun güvenceleri olan siyasetin ve fikirlerin özgürce tartışılmasının taşıdığı risklerdir. Bu bakımdan başvurucu, basında haber yorumculuğu yapan Bahadır Özgür’ün siyasi görüşleri tarafından biçimlendirilmiş bir kanaati dile getirmiştir. Eğer ortada hiçbir olgusal temel olmamış olsaydı, kabul etmek gerekir ki bu tür bir kanaat ifadesi aşırı görünürdü. Ama saptanan olguların ışığında burada durum böyle değildir. Son olarak, basın özgürlüğünün bir derecede abartmaya, hatta kışkırtmaya başvurmayı içerdiğini yeniden hatırlatmak gerekir (bkz. Prager ve Oberschlick-Avusturya davası kararı, 26 Nisan 1995, Seri A No. 313, s. 19, paragraf 38).’’
Bahsi geçen ifadelerin, bilgi ve düşüncelerin izleyici kitlesine aktarılması olduğu, bu bilgi ve fikirlerin aktarılmasının Anayasa’nın basın hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında kaldığı, açıklamada geçen ifadelerin ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün araçlarından birinin de eleştiri yapmak olduğu, siyasetçiler ve basın mensupları tarafından ifade hürriyetinin daha geniş kullanıldığı keza hükumetlere ve siyasetçilere yöneltilen eleştirinin sınırının da diğer kişilere göre daha fazla olduğu dikkate alındığında, programda canlı yayın sırasında kullanılan siyasi nitelikli ifade ve yorumların ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, nitelik ve ağırlığı itibariyle ilke ve kuralların ihlali olarak değerlendirilemeyeceği; kanala uygulanan yaptırım basın ve düşünce özgürlüğüne müdahale niteliğinde olduğunu düşündüğümden karara katılmadım.


