17.11.2023 tarihli Üst Kurul Toplantısında, Tele 1 logolu ve ABC RADYO TELEVİZYON VE DİJİTAL YAYINCILIK A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun; 09.10.2023 tarihinde saat 20:00’de yayınlanan Dr. Merdan Yanardağ ve Prof. Dr. Emre Kongar’ın birlikte güncel ekonomik ve siyasi konuların değerlendirdiği "18 Dakika" adlı yorum program yayınına ilişkin 15.11.2023 tarih ve 571 sayılı uzman raporunda, Osman Gökçek’e yönelik yorumlarına dair, 6112 sayılı Kanunun 8. Maddesinin 1. Fıkrası (ç) bendi bağlamında yaptırım kararı istenmiştir. Osman Gökçek Vekili Av. Zeynep Arısan Dişçi ilgi dilekçesinde söz konusu programda; müvekkili hakkında ithamlarda bulunulduğunu, programda kullanılan ifadelerle müvekkilinin toplumda hedef olarak gösterildiğini, müvekkiline hakaret ve ağır iftiralarda bulunulduğunu belirtmiştir.
Bahsi geçen programda (20:49:32)’de Merdan Yanardağ: Beyaz TV diye bir televizyon var değerli seyirciler. Melih Gökçek'in oğlu Osman Gökçek oranını sahibi. O kanalı nasıl kurduğu, o kanalın kaynağının nereden alındığı bile belli değil. Bülent Arınç’ın deyimiyle Ankara'yı parsel parsel sattığını söyledi Bülent Arınç ve Tayyip Erdoğan tarafından da görevden kovuldu, atıldı. Fakat iki aile arasında bir anlaşma var galiba Bilal Erdoğan'la ve Melih Gökçek ailesiyle. Sonra oğlu Osman Gökçek'i milletvekili yaptı. Şu anda AKP milletvekili. Benim tahliye edilmemi kaldıramamış beyefendi. Bir kere bilgisiz, görgüsüz, zavallı bir adam yani şeyi yok yani saldırgan. Efendim ben terör sevicisiymişim falan. Ya biz, bu kavramlardan da çok habersiz. Yani bilgisi eksik, görgüsü eksik, birikimi eksik, eğitimi eksik. Nerelerden eğitimi aldığına bir bakalım. (Ekrana Osman Gökçek'in Fethullah Gülen hakkındaki bir tweeti ekrana getirilmiştir.) Arkadaşlar bir tweeti var bu, kim terör örgütü ile ilişkiliymiş göreceğiz. Ne diyor, "Ben Samanyolu Kolejinden mezun oldum. Fethullah Gülen Hocamız çok saygı ve sevgi duyduğum değerli bir büyüğümdür. Kimi menşınlamış? Emre Uslu. Kim bunlar? Birisi terör örgütü lideri Fethullahçı Terör Örgütü'nün, öteki de onun operasyon kanadında Emniyetteki operasyon kanadındaki bir isim.
Merdan Yanardağ: Osman Gökçek senin bilgin, görgün, birikimin, müktesebatın benimle tartışmaya yetmez. Ben kimseyi aşağılamak ya da küçük görmekten yana değilim. Ama bizim yurtseverliğimizi sakın tartışmaya kalkmayın. Bu ülkede kontrgerillanın, NATO'nun, Amerika'nın çocukları, CIA'm beslemeleri bizim yurtseverliğimizi sorgulayamaz. Biraz önce Deniz Gezmişlerden, Dev Gençlerden Filistin'e gittiler onların bayrakları, hala o kimlikleri bir bayrak gibi dalgalanır orada dediğim zaman bizim oralarda arkadaşlarımız öldü. Oralarda arkadaşlarımız öldü, palavraya gerek yok. Biz Amerikan 6. Filosuna karşı "Bağımsız Türkiye" sloganı ile yürürken senin abilerin 6. Filo Kıble'de duruyor, Kıble'ye karşı namaz kılmak lazım diye 6. Filo önünde secde ettiler. Kimse bizim yurtseverliğimizi sorgulamasın. O yüzden önce baban parsel parsel sattığı Ankara'nın bir hesabını versin. Şimdi 14-28 Mayıs seçimlerinin çok tartışmalı sonuçları nedeniyle bu fırsat ertelenmiş, kaçmış değil kaçmış değil. Osman Gökçek sana da gelecek sen benim muhatabım değilsin. Hadi sen başka kapıya! Önce siz Ankara'yı nasıl parsel parsel sattınız onun hesabını verin. Melih Gökçek, Bülent Arınç'a versin onun hesabını. Kurduğun televizyon kanalının, sahibi olduğun televizyon kanalının kaynağını bir açıkla. Ondan sonra gel benimle bunları tartış. Ben mahkemede mahkeme ile hesaplaştım.’ İfadelerinde bulunmuştur.
Merdan Yanardağ, bahsi geçen programda Osman Gökçek ile aralarında daha önceye dayanan bir diyaloğa dair yukarda deşifre edilen söylemleri sarf etmiştir. Merdan Yanardağ’ın verdiği bu cevapların öncesinde aşağıda deşifre edilen söylemler Osman Gökçek tarafından Merdan Yanardağ hedef alınarak 09.10.2023 tarihinde Beyaz TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta kanalda yayınlanmıştır. Osman Gökçek’in bahse konu konuşmaları aşağıda deşifre edilmiştir.
09.10.2023 Tarihinde Beyaz TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta sunuculuğunu Duygu Çuhadar’ın yaptığı Sürmanşet başlıklı programa konuk olan AKP Ankara Milletvekili Osman Gökçek ile birlikte yaptığı yorumlarda saat: 19:54:40’ta Merdan Yanardağ’ın tutukluluğunun son ermesi ile ilgili habere dair yorumlarda bulunmuşlardır. Bahsi geçen yayında; saat: 20:02:53’te CHP İzmir milletvekili Tuncay Özkan’ın Merdan Yanardağ’a yönelik ‘Merdan bir Yurtseverdir. Merdan atfedilen suçu asla işlememiştir. Merdan’a linç girişiminde bulunulmuştur. Hukuk eliyle.’ Söylemleri ekrana getirilmiş ve ardından da saat: 20:03:25’te Osman Gökçek ‘ Yurtsevermiş. Bu ülkede yurtsever kelimesi ile terörist Abdullah Öcalan’a filozof yakıştırmasını yapan iki kelime nasıl yan yana geliyor. Tuncay beye soruyorum. Tuncay Bey, Abdullah Öcalan denilen teröriste filozof dedi. Onu övdü. Şimdi bunu kalkıp da siz yurtsever olarak adlandırıyorsunuz. Valla size diyecek kelime bulamıyorum. Sonra gidiyorsunuz şehit cenazelerinde çelenkleriniz parçalanıyor. Sonra gidiyorsunuz vatandaş sizi yuhlayarak kovuyor. Ya bunun da bir nedenini düşünün.’ Şeklinde açıklamalarda bulunmuş ve bu ifadelere karşı da Dr. Merdan yanardağ, ihlale konu olduğu düşünülen ifadeleri kendi programında ele almış ve yapılan yorumlara karşı kendi düşüncelerini ekrana getirmiştir.
Bunun üzerine Merdan Yanardağ, bahse konu Üst Kurul Kararına konu olan söylemlerle ekran karşısında yukarıda deşifre edilen ifadelerde bulunmuştur.
Bahsi geçen yayında Osman Gökçek’e dair yapılan yorumların en temelinde de, Osman Gökçek’in 2013 yılında, Türkiye Cumhuriyeti tarafından terör örgütü olarak kabul edilen bir örgüt başı için yayınladığı Fethullahçı Terör Örgütü’ne dair şahsi hesabından attığı bir Tweeti ekrana getirilmiştir. Bu Tweet’te ‘Ben Samanyolu Koleji’nden mezun oldum. Fethullah Gülen hocamız çok saygı ve sevgi duyduğum değerli bir büyüğümdür.’ İfadeleriyle Emre Uslu’yu etiketleyerek paylaştığı Tweet ekrana getirilmiş ve Merdan Yanardağ bahse konu yorumlarla Osman Gökçek’in bu söylemlerine karşı cevaben söylemlerini dile getirmiştir.
9 Ekim 2023 tarihinde Osman Gökçek yine kendi Tweeter hesabından ‘Merdan Yanardağ ekrana çıkıp hakkımda konuşma cesaretin varsa karşıma çıkıp konuşacaksın. Biraz önce Merdan Yanardağ’ı cep telefonundan arayıp terörist başı Abdullah Öcalan’a filozof dediğini ve bu hainliğini ekranda yüzüne haykırmak istediğimi söyledim ancak beni yayına bağlama cesaretini gösteremedi bunların nasıl korkak insanlar olduğunu aziz milletimizin takdirine bırakıyorum. Korkaksınız.’ Şeklinde açıklamaları da ekrana getirilmiş ve Dr. Merdan bu söylemlere istinaden bahse konu yayında fikirlerini dile getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" başlıklı 26. maddesinde, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.
Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir." Hükmü yer almaktadır.
5187 sayılı Basın Kanunun "Basın özgürlüğü" başlıklı 3. Maddesinde de, "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç islenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir." kuralına yer verilmiştir.
Düşünceyi açıklama özgürlüğüne yönelik sınırlamalar konusunda devletin ve kamu makamlarının sahip olduğu takdir yetkisi bakımından, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk, ölçülülük ve öze dokunmama kriterleri çerçevesinde yapılacak denetimde genel ya da soyut bir değerlendirme yerine, ifadenin türü, şekli, içeriği, açıklandığı zaman, sınırlama sebeplerinin niteliği gibi çeşitli unsurlara göre farklılaşan ayrıntılı bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır (AYM kararları, Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/07/2014, § 33; Emin Aydin, B. No: 2013/2602, 23/01/2014, § 48).
Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni isin gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/06/2015, §35, Bekir Coşkun, §52).
Anayasa Mahkemesi yine birçok kararında ifade özgürlüğünüm bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102) (AYM kararı, Burak Akbay (2) B. No:2020/1322, Karar Tarihi 08/02/2023, §16).
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarin korunmasını isteme hakkı ile Anayasanın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasındaki adil dengenin gözetilip gözetilmediği belirlenirken, ifadelerin kim tarafından dile getirildiği ile tarafların toplumsal konumları, hedef alınan kişinin kim olduğu ilgili kişinin önceki davranışları, ifadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu bilgilendirme değeri toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı, müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı, ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı, basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri, ifadelerin hedef alınan kişinin hayati üzerindeki etkisi açısından tek tek incelenerek bir neticeye ulaşılması gerekmektedir. (AYM kararı, Burak Akbay (2) B. No:2020/1322, Karar Tarihi 08/02/2023, §10).
Anayasa Mahkemesi kararlarında, kullanılan söz ve ifadelerin içinde geçtiği konuşmanın bütünü ile birlikte ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın, olayın bütünselliği içerisinde değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. AYM kararlar, Durmuş Fikri Sağlar [GK], B. No: 2015/2769, 30/05/2019, § 25; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184,16/7/2014, § 52).
İfade özgürlüğü, bireylerin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelmekte olup ifade özgürlüğü sadece "düşünce ve kanaate sahip olma" özgürlüğünü değil ayni zamanda sahip olunan "düşünce ve kanaati (görüsü) açıklama ve yayma", buna bağlı olarak "haber veya görüş alma ve verme" özgürlüklerini de kapsamaktadır.
Bu kapsamda Yargıtay’ın pek çok kararında yaptığı değerlendirme de aynı yöndedir. "Kamuya mâl olmuş kişilerle karşılaştırıldığında özel kişilere yönelik eleştirilerin sınırları daha dardır. Diğer yandan bürokrat olarak eleştiri ağır dahi olsa eleştirilere olağandan daha fazla katlanabilmelidir." (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 04/12/2014 tarih ve E:2014/1846, K:2014/16594 sayılı kararı)
Kişinin üstlendiği görevin, toplumdaki önemine göre yapılan eleştirilerin sayısı çoğalacağı gibi gerektiğinde içeriği de çok sert olabilir. Çünkü basın, kamu adına, eleştiri yapmaktadır. Demokrasilerde eleştirilmeyecek kurum, kuruluş, fikir ve düşünce yoktur. Siyasal yasamda görev yapmak, bu görevin gerektirdiği sorumluluk ve sonuçları kabul etmek demektir. Siyasi kişileri, yöneticileri, genel müdürleri eleştirmek ve onlarla ilgili sürekli haber yapmak basın için bir hak değil, ayrıca bir görevdir. Özellikle siyasal yasamda görev alan kişilerin, basının her yönüyle kendisi ile ilgileneceğini, eleştireceğini, uyaracağını ve hatta bazen çok sert eleştirilerle muhatap olacağını önceden bilmesi ve hesaba Katması! Gerekir. Siyasal figürlerin davranışları, yasalara uygun olsa ve yasalara aykırı hiçbir eylem İçermese dâhi, basın tarafından değer yargılarına ters düsen davranışlarının sorgulanacağını bilmesi ve bilebilecek durumda olması gerekir. (Kişilik Hakları-Medya Etik Yargı Kararları, Fikret İlkiz ve Barış Günaydın, Küresel iletişim Dergisi, Sayi:2, Güz-2006)
"Sonuç olarak kabul etmek gerekir ki, hükümet yetkililerimiz ve diğer politikacılarımız, üst düzey bürokratlarımız görevleriyle ilgili olarak görsel ve/veya yazılı basında yapılan eleştirileri, yer alan karikatürleri, sade vatandaşlara göre, çok daha geniş bir 'hoşgörüyle' karşılamalıdırlar. Politik alandaki bir ölçüde sert ve kırıcı tartışmalar, eleştiriler, demokratik rejimlerde 'kamu yarar' kapsamı içinde değerlendirilmesi gereken olgulardır." (Türk Borçlar Hukuku, Prof. Dr. Safa Reisoğlu, s.254)
Yargı kararlarında ve doktrindeki görüşler itibarıyla, devlet adamı, politikacı, yazar ve sanatkâr gibi topluma mal olmuş veya kamuoyunda tanınmış kişilere yönelik eleştiri sınırının, normal bireylerden daha geniş olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir.
Bu noktada, Avrupa İnsan Haklar Mahkemesinin yerleşik hale gelen içtihadında, sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya zararsız gördüğü "haber" ve "düşüncelerin" değil, devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerektiği; ifade özgürlüğünün, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olduğu ve bu özgürlük olmaksızın "demokratik toplumdan" bahsedilemeyeceği ifade edilmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 07/12/1976).
AİHM, verdiği pek çok kararında basının önemi üzerinde durmaktadır. Castells/İspanya kararında basının önemini şu şekilde belirtmektedir; "... Hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir Devlet içinde basının seçkin rolü unutulmamalıdır. Gerçi basının "düzensizliğin önlenmesi" ve "başkalarının haysiyetlerinin korunması" için konan sınırları aşmaması gerekir; ancak basın, siyasi sorunlar hakkında ve kamu yararıyla ilgili konularda haber ve düşünceleri yayma görevini üstlenmiştir. Basın özgürlüğü halkın siyasi liderlerin düşünceleri ve davranışları hakkında fikir sahibi olmalarını sağlamaktadır. Ayrıca siyasetçilere, kamuoyunun zihnini meşgul eden sorunlar hakkında düşünceleri ve yorumlarını belirtme fırsatı vermektedir. İfade özgürlüğü herkesin, demokratik bir toplumun özünde yer alan serbest siyasi tartışmaya katılmasının mümkün kılmaktadır."
AİHM, Sunday Times/Birleşik Krallık davasında da, basın özgürlüğünün halk içinde, siyasi liderler hakkındaki düşüncenin şekillenmesini sağladığını ve siyasi tartışma ortamının demokrasinin temel taşı olduğunu vurgulamıştır. Buna göre, "bir politikacı hakkında yapılan eleştirinin sınırı sıradan vatandaşlara nazaran daha geniş olmalıdır. Çünkü politikacı, sıradan vatandaşlardan farklı olarak her söz ve davranışını bilerek ve isteyerek basının ve kamuoyunun yakın denetimine açmıştır. Sözleşmenin 10. maddesinin ikinci fıkrası, başkalarının, bu arada politikacıların da itibar ve haklarını korumaktadır. Ancak politikacılar söz konusu olduğunda, bu koruma, siyasi konuların tartışılmasındaki yarar ile dengelenmek zorundadır."
AİHM, Müslüm Gündüz/Türkiye davasında, ifade özgürlüğünüm, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birini ve bu toplumlardan her birinin ilerlemesi ve gelişmesi için vazgeçilmez şartlardan birini oluşturduğunu, Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün, sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen bilgi ve düşünceler için değil ayni zamanda devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, sok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu, demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan, çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülüğün bunu gerektirdiğini ifade etmiştir. (Karar tarihi: 04/12/2003, Başvuru No:35071/97)


