İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 16.11.2023 tarih ve 63089 sayılı yazısına konu; SHOW TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 10.03.2023 tarihinde saat 20:47’de yayınlanan “Kızılcık Şerbeti” adlı dizi film yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin Ankara 23. İdare Mahkemesinin 13.07.2023 tarih ve 2023/595 Esas, 2023/1289 sayılı kararına istinaden tekrar incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
SHOW TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, 10.03.2023 tarihinde saat 20:47’de yayınladığı, "Gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır." ifadesiyle ekrana getirilen, farklı kültürlere ve yaşam tarzlarına sahip iki ailenin çocuklarının evlenmesiyle gelişen olayların anlatıldığı “Kızılcık Şerbeti” adlı dizi filmde, dizi film karakterleri arasında geçen diyaloglarda;“...Hiç konuşmaz mısın sen? Konuşmuyorsun bari soyun. - Dokunma bana. - Ne demek dokunma lan? Ha? Ne demek dokunma? Manyak mısın lan sen? Karımsın sen benim artık. Soyun lan hadi. - Dokunma bana.- Kusurlu musun lan sen? Ha? Kusurlu musun? Tabii ya, öyle yangından mal kaçırır gibi kız evlendirmeler filan. Ha? Ailen resmen kakaladı seni bana. Madem kusurlusun, bir eksik bir fazla fark etmez. Soyun lan hemen. Ben seninle babam istedi diye evlendim. Ama seni de şimdi niye evlendirdikleri anlaşıldı. Resmen keklediniz lan bizi. Bu yüzden şimdi bana burada hiç naz niyaz yapma, yemem. Soyun lan! (İlgili sahne boyunca fiziksel şiddet vardır.) Gel lan buraya. (Nursema pencereye çıkar.)- Ne yapacaksın lan? Atlayacak mısın? Ha? Atlayacak mısın lan? - Yaklaşırsan atarım kendimi.- Gel lan buraya. Ne yapıyorsun lan ruh hastası? Ölmek mi istiyorsun? (İbrahim Nursema'yı iter. Nursema'nın yerde yatan görüntüsü ekrana getirilir.)” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (s) bendinde yer alan; "Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez." ilkesinin ihlali gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Genel olarak dizi filmlerin veya sinema yapımlarının, toplumsal hayata dair önemli etkileri arasında, içerisinde eğitici/öğretici unsurları barındırabilme olasılığı çerçevesinde; “davranış modeli” oluşturabilme gibi bir işlevinin de bulunduğu varsayılmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu yaptırım kararı, Uzman raporunda da Kurul Kararında da bu kapsamda gerekçelendirilmiştir.
Ancak, kabul edilmesi gereken ve göz ardı edilen önemli bir husus; bu tür yapımların etkisinin, bir belgesel ya da haber, haber programları kadar, eğitici/öğretici/bilgilendirici/yol gösterici nitelikte olamayacağıdır. Filmlerin iç dinamiğinde yer alabildiği varsayılan bu etkiler nedeniyle, bir belgesel yapımı gibi değerlendirilerek; izleyici kitlesi üzerinde öğretme amacını taşıdığı gibi kesin bir yargıya varılması doğru bir yaklaşım değildir. Dizi filmler reyting amaçlı yapımlardır ve içlerinde ilgi çekecek, eğlendirecek veya izleyicinin tepkisini çekerek gündem yaratacak niteliklerin yer alması, ön planda tutulmaktadır.
Bununla birlikte; dizi filmlerin içerik olarak değerlendirilmesi kapsamında; sinema filmlerinden ayrılan nokta; dizi filmlerin süreklilik özelliğinin bulunması nedeniyle, verilen mesajın anlaşılabilmesi için, ele alınan konunun işleniş şeklinin, senaryo bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerekliliğidir. Dizi filmlerde; “iyi” ve “kötü” karakterlerin sunumu açısından, denge sağlanabilme zorunluluğu bulunmamakla birlikte, senaristler tarafından bu konuda hassasiyet gösterildiği dolayısıyla, bir dizinin tek bir bölümüne değil, olayın ilerleyen bölümlerdeki gelişimine de bakılması gerekliliği ortadadır. Bu noktadan hareketle; dizi filmin tek bir bölümünde yer alan yaptırıma konu olayda da; “kadının istismar edildiği”, “toplumsal cinsiyet eşitliği” ilkesinin ihlal edildiği şeklinde bir kanaate varılması, bu açıdan son derece zorlama bir yorum olacaktır. Kaldı ki, dizinin ilerleyen bölümlerinde; şiddet olayının ortaya çıkmasıyla dizideki tüm karakterler dehşete düşerek, şiddete karşı duruş sergilemekte, bu duruş birçok diyaloğa yansımakta, erkek tarafı aile itibarlarının yok olacağı endişesiyle korku yaşamakta, şiddete uğrayan kadın kolaylıkla boşanıp, işe girerek kendi ayakları üzerinde durabilmekte ve sevdiği adamla evlenerek mutlu olmaktadır. Kadına şiddet uygulayan erkek karakter ise, gerçekten sevdiği kızla evlenmek üzereyken, ilk eşiyle zorla birlikte olmaya çalıştığı ve olamayınca camdan attığı ortaya çıktığı için evlenememekte, diğer karakterler tarafından sert şekilde kınanmakta ve yaptığı kötülüğün cezasını bulmaktadır.
Bu yönüyle bir dizi filmin; bir sahne, bir diyalog ya da bir karakter üzerinden yapılacak değerlendirme ile irdelenmesi ve yaptırıma tabi tutulması, haksız, orantısız ve sanatsal ifade özgürlüğünü daraltıcı sonuçlar doğuracaktır.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları, gerekse de Türkiye’nin taraf olduğu “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi”nin 15. maddesinde yer alan, “...taraf devletler... yaratıcı faaliyetler için zorunlu olan özgürlüğe saygı göstermeyi taahhüt ederler.” yükümlülüğü dikkate alındığında, söz konusu yaptırım kararının isabetli olmadığı değerlendirilmektedir.
1- Bilindiği üzere; bir dizi filmde sadece “iyi” karakterlerin yer alamayacağı da, “kötü” karakterler olmasa “iyi” karakterlerin yeterli etkiyi yaratamayacağı da açıktır. Aksi halde, “iyi” olanın daha iyi anlatımında ve/veya “kötü” olanın “iyi” olana dönüşebileceği gerçeğinin izleyiciye aktarılmasında, sinemanın yedinci sanat olarak insanlığın sanatsal değerleri arasındaki yerini aldığı tarihten bu yana kullanılan ve “Tez- anti tez” üzerinden şekillenen sinematografik diline hiçbir koşulda yer verilememesi sonucunu da doğurur. Ayrıca, bu çerçevede bakıldığında “Kızılcık Şerbeti” dizisinin ilerleyen bölümlerinin; özellikle erken yaşta aile baskısıyla evlendirilmeye çalışılan genç kızlara, örnek gösterilebilecek bir “davranış modeli” üzerine kurgulandığı da kabul edilmelidir. Yaptırıma konu olay, dizide hayatı işlenen karakterlerden sadece bir tanesidir ve diziye geniş bir perspektiften bakıldığında ise; çok sayıda karakterin yer aldığı, dolayısıyla farklı bakış açılarının sunulduğu da görülmektedir. Diziye ilişkin önem taşıyan bir diğer husus da, seküler ve muhafazakâr kesimleri canlandıran ve keskin çizgileri olan bazı karakterlerin, dizinin ilerleyen bölümlerinde hayatı birbirlerinin gözlerinden görebilmeye başlamaları ve bakış açılarının bu anlamda genişletilmesidir. Dizinin, farklı bakış açıları sunabilme kapasitesine sahip olması, gerek kamuoyundaki tepkilerden gerekse reytinglerden anlaşılabilmektedir. Çünkü dizi filmlerde bu tarz uç noktaları temsil eden karakterlere ilişkin, aşk, nefret, kin gibi güçlü evrensel duyguları anlatılarının merkezine konulması, izleyici kitlesi tarafından her daim kabul görmektedir.
Ülkemizde kadına yönelik şiddet olaylarının can yakıcı boyutlara ulaştığı bir gerçektir. Bu noktada; konunun, hayatın diğer alanları ile birlikte medyada da nasıl yer bulduğu, elbette büyük önem taşımaktadır. Ancak, haber ya da belgesel niteliği taşımayan bu tür yapımlarda yer alan şiddet içerikli olayların sunumunun engellenmesi de -aşağıda örnek gösterilen mahkeme kararlarında da görüleceği üzere- film yapımlarının doğası gereği mümkün olamamaktadır. Bu doğrultuda; yapımlarda yer alan bu tarz içerikteki yayınların sunumunda; şiddetin meşrulaştırılıp/meşrulaştırılmadığı veya sıradanlaştırılıp/sıradanlaştırılmadığına ilişkin saptamalar önem kazanmaktadır. Yani kritik eşik; olay örgüsünün tamamı ele alındığında, şiddetin olumlanmamış olmasıdır. Bu kapsamda bir kez daha tekrar etmek gerekirse, ihlal olduğu gerekçesiyle yaptırım uygulanan sahnenin devamındaki gelişmeler izlendiğinde; kadına şiddet olgusunu olumlayan hiçbir ifade ve davranışın bulunmadığı, aksine şiddete karşı duyarsız kalınmaması gerektiğine ilişkin her türlü tepkisel yaklaşımın, dizi karakterlerinin jest, mimik ve konuşmaları yoluyla izleyiciye yansıtıldığı görülmüştür.
Bu kapsamda, bir diğer önemli nokta da; dizinin ihlal olarak nitelendirilen olay üzerine kurgulanmış olmadığı gerçeğidir. Yaptırıma konu olay, senaryonun yan unsurlarındandır ve izleyici kitlesine bu bölümle verilmek istenilen mesajın ana fikri olarak; genç kızların ailelerinin isteğiyle zorla evlilik yaptırılmaya çalışılmasına, bir karşı duruş sergilenmesi bakımından da önemli bir sosyal yaraya parmak basmaktadır ki kadınlara “çaresiz değilsiniz” mesajı verilmektedir.
Konuya ilişkin bir diğer husus da; söz konusu dizi reklamlar hariç, yaklaşık 2 saat 35 dakika sürmüştür. Bir dizinin yaklaşık 2.5 saat sürdüğü düşünüldüğünde, filmin bir bölümünün izleyeni farklı gerekçelerle rahatsız edecek unsurlar içermesi normal kabul edilmelidir. Dizinin yaptırıma gerekçe olarak gösterilen bölümü de yaklaşık 3 dakika 40 saniye (23:43:02-23:46:42) sürmüştür. Ancak yaptırıma gerekçe olan bölümün devamında, yukarıda da açıklandığı üzere, olayların süreci, pozitif bir yöne doğru evrilmiştir.
Ayrıca; gerek Uzman raporunda, gerekse Kurul Kararında, ihlalin gerekçelendirildiği bölümde, net bir şekilde açıklamaların bulunmadığı, “kadını istismar eden davranışların örnek alınma olasılığının var olabileceği” gibi, subjektif bir değerlendirmenin yapılarak, yaptırım kararı alındığı görülmüştür. Oysaki dizi filmlerde izleyici kitlesinin tepkisi doğrultusunda reytingin artması amacıyla sıklıkla rastlanılan bir diğer unsur da; iyi karakterlerin kötü karaktere, kötü karakterlerin de iyi karaktere dönüşebilme özelliğidir. Bu yönüyle de, senaryodan ibaret bir yapımdaki tek bir sahnenin varlığı nedeniyle ve “güçlü sebepler” olmaksızın, öznel yaklaşımlarla yaptırım uygulanması, haksız olacaktır. Ayrıca; dizide işlenen bir sahnenin ya da bir bölümünün; izleyici üzerinde hangi etkiye yol açacağı, izleyici kitlesinin yaş, eğitim, gelir düzeyi ve benzeri özelliklerine göre değişeceği de kuşkusuzdur. Sağlıklı bir ölçüm yapılmadan ve toplumun geneli tarafından kabul görecek bulgularla desteklenmeden, küçük ve marjinal grupların oluşturduğu algı üzerinden sonuca varılması, ifade özgürlüğüne ket vuracaktır.
Bu nedenlerle, kurgusal yayınların özellikle dizi filmlerin içerik olarak değerlendirilebilmesi için; yaptırıma konu olayın gelişimine bakılması, olayın akışının tamamlanmasının beklenmesi ve konunun senaryo bütünlüğü içinde ele alınması gerekmektedir.
Sonuç itibarıyla; dizi filmin bütün olarak değerlendirilmesi ve “kitlelere verdiği mesajın” da tüm diyaloglar bağlamında ve olayın gelişim evreleri gözlenerek ele alınması gerekirken, bu husus Uzman tarafından göz ardı edilmiş, kadının şiddete uğradığı sahne raporlaştırılırken, bu olaydan ders çıkararak işe girdiği, ayaklarının üzerinde durduğu, kimseye mecbur yaşamak zorunda olmadığı ve mutlu bir hayata başladığı bölümlere yönelik bir izlem ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu yönüyle de rapor eksik, raporu dayanak alan Kurul Kararı da isabetli değildir.
2- Dizi filmlere uygulanan RTÜK cezaları kapsamında; “yapımın kurgusal bir ürün olduğu ve gerçeklik algısı oluşturan programlardan farklı değerlendirilmesi gerektiği”ne ilişkin bir Danıştay kararı, örnek niteliğindedir. İlk mahkemeden itibaren, yargı süreci şu şekilde ilerlemiştir:
Üst Kurulun, 17.02.2020 tarih ve 2020/08 sayılı toplantısının, 6 numaralı kararıyla; FOX logolu kuruluşta yayınlanan bir diziye, 6112 sayılı Yasa’nın birinci fıkrasının (f) bendinde belirlenen, “Toplumun milli ve manevi değerlerine…” aykırılıktan yaptırım uygulanmıştır. Konunun yargıya taşınması üzerine; Ankara 6. İdare Mahkemesi, 18/12/2020 tarih ve E:2020/901, K:2020/2040 sayılı kararıyla, “…dava konusu işlemin iptaline” kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde;
“…dava konusu işleme esas alınan ‘dizi’ yayınının izleyiciyi bilgilendirme, düşündürme, eğitme, öğretme gibi saiklerle yapılan kültür-sanat, eğitim, siyaset, haber vb programlar gibi gerçeklik algısı oluşturan programlardan farklı olarak, belirlenen yaş grupları üzerindeki izleyiciler yönünden, ilgili yayın kuruluşunun ticari gaye ile yaptığı, kurgu ürünü olan yayın niteliği taşıdığı, dava konusu yayının, bir senaryoya bağlı olarak oluşturulmuş kurgusal bir ürün olduğu ve bu tür yayınların pek çoğunda benzer konuların işlendiği hususları göz önünde bulundurulduğunda… dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır..” şeklinde hüküm bildirilmiştir.
Üst Kurulun başvurusu üzerine; Ankara Bölge İdare Mahkemesi, 7. İdari Dava Dairesi tarafından, RTÜK’ün istinaf başvurusunu reddedilmiş, son olarak; Danıştay’a yapılan başvuru neticesinde de; Danıştay 13. Dairesi, 29/03/2023 tarih ve 2022/586 E., 2023/1516 K. sayılı ilamı ile “…BİM kararının ONANMASINA” kararı vermiştir.
3- Dizi filmlere ilişkin, yaptırıma konu, 6112 Sayılı Yasa’nın birinci fıkrasının (s) bendi kapsamında uygulanan yaptırımlara yönelik alınan Danıştay kararlarından bir örnek vermek gerekirse de; yine benzer kararlar alındığı görülecektir:
Üst Kurul tarafından, bir dizi filme 6112 sayılı Yasa’nın birinci fıkrasının “Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez.” şeklinde belirlenen (s) bendi kapsamında uygulanan yaptırıma ilişkin, hem Bölge İdare Mahkemesi, hem de Danıştay tarafından –Bilirkişi Raporu doğrultusunda- “dava konusu işlemin iptaline” kararı verilmiş, böylece kurgu ve hayal ürünü senaryodan ibaret olan dizi filmlere bu tarz bakış açısıyla yaptırım uygulanmasının uygun olmadığı hüküm altına alınmıştır.
Danıştay 13. Dairesinin 2017/3097 E., 2021/761 K. nolu ilamında;
“Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ... uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için gerekli görüldüğünden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, bilirkişi raporunda özetle; İzlenme oranlarını arttırma ya da üretilen programlara talep yaratmak için TV yapımlarında gerçek hayatın içindeki çatışma alanlarının konu edinildiği, kadın-erkek eşitsizliği, istismar ve aldatma/aldatılma konularının bunlar arasında yer aldığı, bütün bunlar genel anlamda değerlendirildiğinde, toplumsal cinsiyet eşitliğini sarsan ve içerisinde şiddet barındıran durumlar olduğu, ancak belirtilen bu durumların hemen hemen tüm dizi ve programlarda tema olarak kullanıldığı, ne var ki bu tür konuları işleyen programları tamamen yasaklamanın da mümkün olmadığı, dolayısıyla tek bir diziyi ya da programı bu bağlamda sorumlu tutmanın rasyonel görünmediği, sonuç olarak, ... 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (s) bendindeki ‘Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez.’ hükmünün ihlâl edilmediği görüş ve kanaatlerine yer verildiği, anılan raporun Dairece hükme esas alınabilecek nitelikte bulunduğu, bu durumda, anılan dizide kadınların erkeklerle eşit ve aynı haklara sahip olmadığı, kadınlara yönelik baskı yapıldığı, baskının teşvik edildiği, kadınların aşağılandığı, yine kadının iyi niyetinin kötüye kullanılarak rızası alınmadan iradesinin kötüye kullanıldığı, istismar edildiği yönünde bir tespitin varlığından söz edilemeyeceği, dolayısıyla gerçek bir hikayeye dayanmayan, bir kurgu ve hayal ürünü senaryodan ibaret olan dizinin… ilişkin Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile ....dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ: Açıklanan nedenlerle;1. Davalının temyiz isteminin reddine… 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Bölge İdare Mahkemesi kararının ONANMASINA…”
hükmü verilmiştir.
4- Konuya ilişkin ayrıcalıklı bir karar da, Anayasa Mahkemesi tarafından alınmıştır. Mehmet Ali Gündoğdu ve Mustafa Demirsoy Başvurusu; (B. No: 2015/8147, 8/5/2019) bir sinema filminin kaydı ve tescili talebinin reddedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi;
“23. AİHM, 10. maddenin -özellikle bilgi ve fikir edinme ve yayma özgürlüğü kapsamında- sanatsal ifade özgürlüğünü de içerdiğine ve bu durumun her tür kültürel, siyasi ve sosyal bilgi ve fikrin değiş-tokuşuna katılma fırsatı yarattığına dikkat çekmektedir. AİHM sanat eserleri yaratan, dağıtan veya sergileyen kişilerin fikir ve görüşlerin yayılmasına katkıda bulunduklarını, bunun da demokratik bir toplum için büyük önem taşıdığını vurgulamıştır. Bu nedenle devletin ifade özgürlüğüne gereksiz müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü bulunduğunu belirtmiştir (Alınak/Türkiye, B. No: 40287/98, 29/3/2005, § 42).
24. Bunun yanı sıra AİHM, 10. maddenin sadece ifade edilen fikir ve bilgilerin özünü değil aynı zamanda ifade ediliş şekillerini de koruma altına aldığı ifade etmiştir. Nitekim Karataş/Türkiye (B. No: 23168/94, 8/7/1999) kararında başvuruya konu şiir kitabındaki şiirlerin bazı bölümlerinin agresif olmasına ve şiddet kullanmaya davet etmesine rağmen, doğası açısından şiirlerin sanatsal olmasının ve sınırlı bir etkiye sahip olmanın bir ayaklanmaya davetten ziyade zor siyasi konum itibarıyla derin bir üzüntü ifadesini içerdiğini belirlemiştir (Karataş/Türkiye,§§ 49-52). AİHM, Arslan/Türkiye (B. No: 23462/94, 8/7/1999) kararında, ‘Türklerin Türkistandan gelerek, anadoluda yaşayan yerleşik kavimleri (Rum, Kürt, Ermeni, Laz vs.) egemenliği altına alarak yurtlarını istila ettiği, Türklerin genelde barbar bir ırk olduğu, bu barbarlıklarını da hala devam ettirdikleri, özellikle doğudaki Kürt halkına baskı ve zulüm uyguladıkları, bu sayede onları mevcut sistem içinden tarihinden ve kimliklerinden koparılmış bir millet olarak yaşamaya zorladıkları’ gibi iddiaları içeren kitabı düşüncelerin sanat yoluyla ifadesi olarak kabul etmiştir (Arslan/Türkiye, §§ 45-48).
48. Eserlerin sinema çalışanları ve izleyicisi olmak üzere iki ögesi vardır. Bir tarafta bu eserler aracılığıyla düşünceyi yayma, diğer tarafta ise düşünceden yararlanma özgürlüğü yer almaktadır. Devletin görevi ise bu özgürlükler ile kamu düzeni ve anayasal ilkeleri dengede tutmak, başka bir anlatımla sinematografik özgürlükleri düzenleyip korumaktır.
49. …Eser, izleyiciye ulaştığında o kişide anlamını bulmaktadır. Bu yönü itibarıyla her bireyin farklı düşüncelerden yararlanma ve bu fikirlerin olumsuz etkilerine katlanmayı seçme hakkı vardır. Bu durum birey açısından bir risk olarak nitelendirilse de riskin alınıp alınmayacağına karar vermek de bireyin sorumluluğundadır.
54. Bundan başka söz konusu eserde ileri sürülen düşüncelerin içeriğine ve hangi bağlamda dile getirildiğine dikkat edilmesi, müdahalenin arzulanan hedeflere uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, § 64; Mehmet Ali Aydın, § 76; Bejdar Ro Amed, § 76; Murat Türk (2), § 72; Ali Gürbüz, § 66).
55. …Bir konu film aracılığıyla ifade edilirken senaryonun yanı sıra teknik bir dil de kullanılmaktadır. Bu sayede çoğu zaman asıl anlatılmak istenen, birtakım biçimsel yöntemlerle değiştirilerek izleyiciye sunulmaktadır. Bu anlatım; farklı kamera açıları, kostümler, sahnelerde vurgulanan renk tonları ve ışıklandırmalar, seçilen objeler gibi farklı bileşenler bir arada kullanılarak yapılmaktadır. Öte yandan filmlerin kendi izleyici kitlesi ile bir bütün hâlinde değerlendirilmesi gerekir. Film belirli bir zaman diliminde meydana getirilmektedir. Ancak izleyiciye ulaştıktan sonra artık zaman sınırlaması söz konusu değildir. Nitekim her bir izleyici izlediği dönem, yaşadığı coğrafya ve kişisel birikimleri çerçevesinde filmi kendi içinde anlamlandırır.
58. Devletin sanatsal ifade özgürlüğüne müdahalesinin çok sınırlı olması gerektiği kuşkusuzdur…
61. …eser bir bütün olarak değerlendirilmemiş; eserin anlatım tarzı, eserde kullanılan ifadeler ve sahneler tartışılmamıştır. Başvuruya konu eserin bağlamından ve ifadelerin bütünlüğünden kopartılarak ele alınması suretiyle ortaya konan gerekçenin ilgili ve yeterli kabul edilmesi mümkün değildir.”
tespitlerini yaparak, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini oy birliğiyle hüküm altına almıştır.
5- Anayasa’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında; “herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu” belirtildikten sonra, 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmüne yer verilerek ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğü yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının Anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde; ifade özgürlüğünün radyo, televizyon ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı ifade edilerek radyo ve televizyon yayınlarının da 26. maddenin koruması altında olduğu belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Bu noktada, “sanatsal ifade özgürlüğü”nün de, ifade özgürlüğünün tartışmasız ayrılmaz bir parçası olduğu ve Anayasamızın 26. maddesi kapsamında koruma altında olduğu açıktır.
Özetle; ifade özgürlüğüne sağlanan koruma, yalnızca içerik açısından değil bilgi ve düşüncelerin dile getirildiği, iletildiği ve bunlara ulaşıldığı farklı biçim ve araçlar açısından da geniş kapsamlıdır. İfadenin yazılı veya sözlü ya da görüntülü veya sesli olarak yaygınlaştırılması, resim, kitap, gazete, film, müzik, pankart, broşür gibi herhangi bir araçla ve herhangi bir içerikte dile getirilmesi mümkündür
6- Ayrıca; sanat ve sanatçının korunması kapsamında, Anayasa’nın 26. maddesinin yanı sıra, farklı maddelerde de düzenlemeler bulunmaktadır. Anayasa’nın “Bilim ve sanat hürriyeti” başlıklı 27. maddesinde; “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.” hükmü ve 64. maddesinde; “Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.” hükmü getirilerek, sanatsal ifade özgürlüğünün alanı genişletilmiştir.
Görüleceği üzere; sanatsal ifade özgürlüğü, insan hakları alanında ifade özgürlüğü ve kültürel haklar bağlamında koruma altına alınmıştır. Sanat özgürlüğü söz konusu olduğunda; ifade özgürlüğü, sanatçının özgürce çalışmalarını yürütebilmesini veya sanat eserlerinin yaygınlaştırılmasını ve bunun devlet veya başka bir kişi tarafından müdahaleye uğramamasını, kültürel haklar ise sanatçının veya sanat eserlerinin devlet tarafından desteklenmesi ve sanat eserlerine ulaşmak isteyen kişilerin eserlere erişim hakkını güvence altına almaktadır.
7- Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2’de, “sanatsal ifade özgürlüğü” hususu şu şekilde açıklanmaktadır:
“Sanatsal çalışmalar birden çok anlama gönderme yapmaları nedeniyle kurgusal olmayan açıklamalardan farklılaşmaktadırlar. Bir sanat eserinin ortaya koyduğu mesajın tespiti kolay değildir ve kişiden kişiye değişebilmektedir. Bu durum sanatsal çalışmalarda ortaya çıkan yaratıcılığın bir sonucudur ve aksinin kabulü yaratıcılığa bir müdahale anlamına gelebilecektir (Farida Shaheed, Right to freedom of artistic expression and creativity, Report of the Special Rapporteur in the field of cultural rights, A/HRC/23/24, para 37.).
Sanatsal ifade ile ilgili en açık düzenleme Türkiye’nin de taraf olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 15. maddesinde yer almıştır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre “Bu sözleşmeye taraf devletler... yaratıcı faaliyetler için zorunlu olan özgürlüğe saygı göstermeyi taahhüt ederler.” Genel olarak ifade özgürlüğüne dair düzenlemeler ise Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19. maddesinde ve AİHS’in 10. maddesinde yer almıştır. Bu düzenlemeler doğrudan sanatsal ifade özgürlüğüne gönderme yapmasalar dahi ortaya konulan yaklaşım sanatsal ifade özgürlüğünün ifade özgürlüğüne içkin olduğu yönündedir. AİHM’e göre “…10. madde, özellikle bilgi ve fikir edinme ve yayma özgürlüğü kapsamında, kültürel, siyasi ve sosyal bilgi ve fikirlerin değiş tokuşuna katılma fırsatı yaratan sanatsal ifade özgürlüğünü de içermektedir. Sanat eserleri yaratan, sergileyen veya dağıtan kişiler demokratik bir toplum için büyük önem taşıyan fikir ve görüşlerin yayılmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bu nedenle Devletin yazarın ifade özgürlüğüne gereksiz müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü söz konusudur.” (AİHM, Alınak/Turkey, Appl. No: 40287/98, 29.03.2005, § 42.).
https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf (E.T. 02.01.2024)
8- İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemekte ve bir ifadenin sert olması da, bu nedenle doğal karşılanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 1976 tarihli Handyside v. Birleşik Krallık kararı, ifade özgürlüğü açısından dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu kararda gençleri toplumsal normları sorgulama yönünde teşvik etmeyi amaçlayan ve içerisinde cinsellik, uyuşturucu, alkol ve sigara ile ilgili bilgilere de yer veren “Küçük Kırmızı Okul Kitabı” adlı kitap için uygulanan yaptırımların, ifade özgürlüğünün ihlali olup olmadığı değerlendirilmiş, Mahkeme ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir. Ancak o tarihte kurulu bulunan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu tırnak içinde yer alan ifade özgürlüğü tanımını kullanmıştır. Bu tanım o nedenle diğer AİHM kararlarında da kullanılmaktadır.
Söz konusu kararda ifade özgürlüğü; “toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun asıl temellerinden birini oluşturmaktadır.” ve “İfade özgürlüğü... yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi veya düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz” hüküm altına alınmıştır (Handyside v. Birleşik Krallık, Başvuru No. 5493/72, Karar tarihi 07.12.1976, paragraf 49).
Yukarıda atıfta bulunulan karar; sanat eserlerinin “saldırgan, şok edici veya rahatsız edici” olsa da ifade özgürlüğünün korumasından yararlanması gerektiğini anlatmaktadır. Sanatsal çalışmalar birden çok anlama gönderme yapmaları, ortaya koydukları mesajın tespitinin kolay olmaması ve yorumunun kişiden kişiye değişebilmesi gibi nedenlerle ifade özgürlüğünün diğer kategorilerinden farklılaşabilir. Siyasi, akademik veya ticari ifadeler söz konusu olduğunda ifadenin taşıdığı anlam çoğunlukla farklı yorumlara izin vermeyen bir içeriğe sahiptir. Ayrıca sanatsal ifadeler belirtilen ifade türlerine göre çoğunlukla daha “kışkırtıcı” veya “rahatsız edici” olabilir. Bu nedenle ifade özgürlüğü kavramının yanı sıra sanatsal ifade özgürlüğü kavramı kullanılabilir.
https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2016/03/23/Sanatsal_Ifade_Ozgurlugu_Kilavuzu_.pdf (E.T.02.01.2024)
9- Anayasa’nın 28. maddesinde ise basın özgürlüğü güvence altına alınmış, maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmü yer alırken, ikinci fıkrada “Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” düzenlemesine yer verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise basın özgürlüğünün sınırlanmasında, Anayasa’nın 26. ve 27. maddeleri hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; Danıştay ve AYM Kararları, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, AİHM kararları ile Anayasa ve Basın Kanunu’nda, dolayısıyla hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğü kapsamında “sanatsal ifade özgürlüğü”nün de açıkça güvence altına alındığı görülmektedir.


