İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 15.11.2023 tarih ve 571 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 09.10.2023 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan "18 Dakika" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 09.10.2023 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan, Merdan Yanardağ ve Prof. Dr. Emre Kongar’ın birlikte güncel ekonomik ve siyasi konuların değerlendirdiği "18 Dakika" adlı yorum programında geçen diyaloglarda “…Bir kere bilgisiz, görgüsüz, zavallı bir adam yani şeyi yok yani saldırgan….Yani bilgisi eksik, görgüsü eksik, birikimi eksik, eğitimi eksik…Osman Gökçek senin bilgin, görgün, birikimin, müktesebatın benimle tartışmaya yetmez…” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara katılmadım.
AK Parti Ankara Milletvekili Osman Gökçek vekili tarafından, 10.10.2023 tarihinde Üst Kurula gönderilen şikâyet dilekçesi doğrultusunda yapılan inceleme sonucunda; Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcıda, 09.10.2023 tarihinde yayınlanan “18 Dakika” isimli programda kullanılan bazı ifadelerin, “Eleştiri sınırları ötesinde olduğu” değerlendirilerek rapor düzenlenmiş ve kuruluşa cezai yaptırım uygulanmıştır.
Öncelikle şikâyet dilekçesi incelendiğinde, dilekçenin son paragrafında; “Tele 1 televizyonu tarafından 09/10/2023 tarihli ‘Artı 18’ isimli program 6112 sayılı Kanunun 8. maddesini açık bir şekilde ihlal etmiştir…” ifadeleri kullanılmıştır. Ancak söz konusu yayın kuruluşunda böyle bir program yoktur. Ancak Uzman, “18 Dakika” isimli programı değerlendirerek rapor düzenlemiştir. Dolayısıyla, şikâyet dilekçesinde yer alan program ismi ile yaptırım uygulanan program ismi örtüşmemektedir.
Yayında kullanılan ifadelerin, eleştiri sınırları ötesinde olup/olmadığı noktasında ise; yayının bu bölümünün ayrıntılı olarak incelenmesi gerekmektedir. Programın bu bölümüne Merdan Yanardağ; “(20:49:32) Beyaz TV diye bir televizyon var değerli seyirciler. Melih Gökçek'in oğlu Osman Gökçek oranın sahibi. O kanalı nasıl kurduğu, o kanalın kaynağının nereden alındığı bile belli değil. Bülent Arınç'ın deyimiyle Ankara'yı parsel parsel sattığını söyledi Bülent Arınç ve Tayyip Erdoğan tarafından da görevden kovuldu, atıldı. Fakat iki aile arasında bir anlaşma var galiba Bilal Erdoğan'la ve Melih Gökçek ailesiyle. Sonra oğlu Osman Gökçek'i milletvekili yaptı. Şu anda AKP milletvekili. Benim tahliye edilmemi kaldıramamış beyefendi. Bir kere bilgisiz, görgüsüz, zavallı bir adam yani şeyi yok yani saldırgan. Efendim ben terör sevicisiymişim falan. Ya biz, bu kavramlardan da çok habersiz. Yani bilgisi eksik, görgüsü eksik, birikimi eksik, eğitimi eksik. Nerelerden eğitimi aldığına bir bakalım. (Ekrana Osman Gökçek'in Fethullah Gülen hakkındaki bir tweeti getirilir.) Arkadaşlar bir tweeti var bu, kim terör örgütü ile ilişkiliymiş göreceğiz. Ne diyor, ‘Ben Samanyolu Koleji’nden mezun oldum. Fethullah Gülen Hocamız çok saygı ve sevgi duyduğum değerli bir büyüğümdür.’ Kimi menşınlamış? Emre Uslu. Kim bunlar? Birisi terör örgütü lideri Fethullahçı Terör Örgütü'nün, öteki de onun operasyon kanadında Emniyetteki operasyon kanadındaki bir isim… Evet, Beyaz TV'nin sahibi. Bu kanalın kaynağının nereden geldiği bile belli değil. Osman Gökçek belediye başkanlığına aday olduğu zaman orta halli, mütevazı denilebilecek bir aile yapısına, bir mali güce sahipken bugün Ankara'nın en zenginlerinden biri… Melih Gökçek babası Melih Gökçek. Güya Osman Gökçek senin bilgin, görgün, birikimin, müktesebatın benimle tartışmaya yetmez. Ben kimseyi aşağılamak ya da küçük görmekten yana değilim. Ama bizim yurtseverliğimizi sakın tartışmaya kalkmayın.” şeklindeki sözleri ile başlamıştır.
Merdan Yanardağ’ın söz konusu ifadelerine bakıldığında; “Beyaz TV diye bir televizyon var değerli seyirciler/ Benim tahliye edilmemi kaldıramamış beyefendi/ Efendim ben terör sevicisiymişim falan/ Kim terör örgütü ile ilişkiliymiş göreceğiz.” şeklindeki söylemlerin, “cevap verme” niteliğinde ifadeler olduğu görülmektedir.
Uzman raporunda ve Kurul Kararında, Merdan Yanardağ’ın bu ifadeleri neden ve neye istinaden kullandığının belirtilmemesi nedeniyle; Beyaz TV’nin aynı tarihli (09.10.2023), aynı zaman dilimindeki yayınına bakılmış, Osman Gökçek’in “Sürmanşet” isimli canlı bir yayın yaptığı ve Merdan Yanardağ’ın tahliye edilmesi görüntülerinin ekrana getirilmesinin ardından; “(19.54.53) Adaletin verdiği karara saygılıyız ama bence az bir ceza verildi… Ama bence az bile ceza aldı. (19.57.25) Keşke içerde kalsaydın, ben de öyle diyorum. (19.59.39) Merdan Yanardağ ne diyor? Abdullah Öcalan denilen teröriste filozof dediği için içeri girdi. Aman aziz milletimiz sakın bunları masum falan görmeyin, bunlar teröristleri övdüğü için içeriye girdi Merdan Yanardağ.” şeklindeki sözlerle, Merdan Yanardağ’ın hapisten çıkmasına ilişkin olumsuz duygu ve düşüncelerini aktardığı izlenmiştir.
Dolayısıyla, Osman Gökçek’in, Beyaz TV’de saat 19.54.53’te Merdan Yanardağ’a ilişkin söylemlerine, Merdan Yanardağ’ın Tele 1’de 20.49.32’de cevap verdiği ortadadır.
Merdan Yanardağ’ın yayın esnasında sarf ettiği; “bilgisiz, görgüsüz, zavallı bir adam yani şeyi yok yani saldırgan….Yani bilgisi eksik, görgüsü eksik, birikimi eksik, eğitimi eksik…Osman Gökçek senin bilgin, görgün, birikimin, müktesebatın benimle tartışmaya yetmez.” şeklindeki ifadelerinin, eleştiri sınırları ötesinde, küçük düşürücü ve aşağılayıcı olduğu değerlendirilmiş ve cezai yaptırım uygulanmıştır. Oysaki yayın içinde Merdan Yanardağ net bir şekilde; “(20.51.30) Ben kimseyi aşağılamak ya da küçük görmekten yana değilim. Ama bizim yurtseverliğimizi sakın tartışmaya kalkmayın.” diyerek, amacının şahsına yönelik ifadelere cevap vermek olduğunu ortaya koymuştur.
Bununla birlikte; cezai yaptırım uygulanan “bilgisiz/ görgüsüz/ zavallı bir adam/ saldırgan ifadelerin hiçbirisinin hakaret niteliğinde olmadığı, Yargıtay kararları ile hüküm altına alınmıştır.
“Bilgisiz” demek hakaret değildir. Bir kimseye yönelik “bilgisiz” şeklindeki söz, onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı davranış niteliğindedir ve hakaret suçunun unsurları oluşmamıştır. (Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2013/6563 E. , 2014/32600 K.) “Görgüsüz” demek hakaret değildir. Görgüsüz gibi sıfatları atfetmek de nezaketsiz ve kaba söz sayılıp hakaret olarak kabul edilmemektedir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2016/7550 E. , 2018/3851 K.)
“Zavallı” demek hakaret değildir. Nezaketsizlik teşkil ettiğinde şüphe bulunmamakla birlikte; muhataplarını aşağılamaya, namus, şeref ve saygınlıklarını rencide etmeye yönelik olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurları oluşmamıştır. (Yargıtay 19. Ceza Dairesi, 2019/28366 E. , 2019/13556 K. )
“Saldırgan” demek hakaret değildir. Onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, kaba hitap tarzı niteliğindedir ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmamıştır. (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2015/8945 E. , 2015/10905 K. Tarih: 11.01.2015)
Görüleceği üzere; söz konusu kelimeler Türk Ceza Kanunu’na göre hakaret niteliği taşımamakta ve suç sayılmamaktadır. Hakaret niteliği taşımayan ve suç sayılmayan ifadelerin, “eleştiri sınırları ötesinde olduğu” iddiası da, bu kapsamda son derece zorlama bir yorum olacaktır.
Burada önem arz eden nokta ünlü ve kamuoyunca tanınmış kişilere, politikacılara, sanatçılara yapılan eleştirilerin herhangi bir kişiye yapılan eleştiriden daha ağır olabileceği ve bunun da hakaret sayılamayacağıdır.
Uzman raporunun gerekçelendirme bölümünde de söz konusu söylemler için; “Merdan Yanardağ'ın ‘...bilgisiz, görgüsüz, zavallı bir adam’, ‘...bilgisi eksik, görgüsü eksik, birikimi eksik, eğitimi eksik’ şeklindeki ifadelerinin bir eleştiri olarak değerlendirilemeyeceği, bilgisiz, görgüsüz ve özellikle de zavallı adam ifadelerinin KABA VE İNCİTİCİ SÖZLER NİTELİĞİNDE OLDUĞU, ADLİ BOYUTU FARKLI BİR DEĞERLENDİRME SÜRECİ OLMAKLA BİRLİKTE BİR KİTLE İLETİŞİM ARACINDA BİREYLERE YÖNELİK OLARAK BU İFADELERİN KULLANILMASININ ELEŞTİRİ SINIRLARI ÖTESİNDE KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ VE AŞAĞILAYICI NİTELİKTE OLDUĞU DEĞERLENDİRİLMEKTEDİR.” şeklinde, öznel bir yaklaşım sergilenerek, Uzmanın düşünce ve duygularına dayanan, subjektif kriterlerle yaptırım uygulanmasının uygun görüldüğü anlaşılmaktadır. Oysa, Uzman Raporunda yer alan bu ifadelerden, söz konusu söylemlerin suç niteliği taşımadığı ve zorlama bir yorumla raporun gerekçelendirildiği de açıktır.
Bununla birlikte, siyasilere ilişkin eleştiriler kapsamında, ulusal ve uluslararası hukuki kararlara baktığımızda da, basın özgürlüğünün ayrı bir yeri ve öneminin bulunduğu görülmektedir:
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin, 2014/8386 Esas, 2015/3689 Karar sayılı ve 26.03.2015 tarihli ilamında; davacının siyasi kimliği sebebiyle normal koşullardan daha ağır eleştiriye açık olması gerektiğinden bu şartlar altında ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmesini gerektirir demokratik bir toplum için gereklilik bulunmadığı kararı verilmiştir. Söz konusu kararda;
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre; siyasetçilere yönelik eleştirinin sınırı özel kişiler için olandan daha geniştir ve siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere de katlanması gerekir. Çünkü siyasetçi zorunlu ve bilinçli olarak eylem ve davranışlarını gazetecilerin ve vatandaşların kontrolüne açık bırakmakta, kamuoyuna mal olmuş kişiler haline gelmeyi bilerek tercih etmektedir. Somut olaya gelince; Davacı ... milletvekilidir. Davalı da ... il teşkilatından olup ... Barosuna kayıtlı avukattır. Birlikte ... TV'nin ‘A.’ adlı programına konuk olmuşlar ve genellikle Bolu ilinin sorunları ile ilgili görüşlerini dile getirmişlerdir. Ne var ki davacı, davalının program sırasındaki tutum ve davranışlarını, ifadelerini programın arkasından gazetelere verdiği açıklamalar ile eleştirmiş, davalı ile ilgili kendi kişisel değer yargıları olan ifadeler kullanmıştır. Davalı ise davacının beyanlarına cevap mahiyetinde olmak üzere... Gazetesine dava konusu edilen açıklamayı yapmıştır. Dava konusu açıklamalarda, davalı ile davacının TV programındaki karşılıklı konuşmalarına ve bundan sonra davacının davalı hakkındaki açıklamalarına gönderme yapılarak tek tek cevaplar verildiği görülmektedir.
Şu durumda, davacının davalı hakkında yaptığı açıklamalara cevap mahiyetinde davalı tarafından dava konusu edilen ifadelerin kullanıldığı, Mahkemece, hakaret olarak kabul edilen ifadelerin davalının kişisel değer yargısı niteliğindeki görüşleri ve davacının kendisi ile ilgili değerlendirmelerine karşılık cevapları olup, ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamı sınırları içinde kaldığı, davacının siyasi kimliği nedeniyle normal koşullardan daha ağır eleştiriye açık olması gerektiğinin kabulü gerekir. Mahkemece, demokratik bir toplum için düşünceyi açıklama özgürlüğünün sınırlanmasını gerektirir bir durum bulunmadığı, davacının kişilik değerlerinin ihlal edilmediği sonucuna varılarak, istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA,…” değerlendirmeleri yer almıştır.
6- Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde; Demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır.
Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28’inci vb. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasası'nın 3’üncü maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur… Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslupla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler 'polemik' niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
İfade özgürlüğünün, toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için, AİHM’nin de ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında sıkça belirttiği gibi yalnızca toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşüncelerin değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın demokratik toplumdan bahsedilemez (AİHM Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, Para. 49).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Lingens-Avusturya kararında da, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir.
Yargıtay kararları, Anayasa Mahkemesi Kararı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere; ulusal ve uluslararası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramları demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlanmakta, medyada bireylere yönelik olarak hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Dolayısıyla, bu nitelikte haber ve iddiaların, basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi esastır.
Türk Ceza Kanunu’na göre hakaret sayılmayan ve suç niteliğinde olmayan yaptırıma konu olan ifadeleri; eleştiri sınırları içinde ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdiğim için, söz konusu yaptırım kararına katılmadım ve karşı oy kullandım.

