İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2023 tarih ve 617 sayılı yazısına konu FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 15.12.2023 tarihinde saat 23:34’te yayınlanan "Orta Sayfa" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 15.12.2023 tarihinde saat 23:34’te yayınlanan moderatörlüğünü Doğan Şentürk'ün yaptığı, Nevşin Mengü, Deniz Zeyrek, Murat Yetkin ve Çiğdem Toker’in yorumcu olarak katıldığı, "Orta Sayfa" adlı programda, geçen diyaloglarda; “(...) Türkiye artık suç ülkesi haline geldi ve uyuşturucu çeteleri cirit atıyor. Katiller cirit atıyor. Yani eskiden Türkiye jeopolitik olarak başka özellikleriyle anılırdı. Şu an jeopolitik olarak başka türlü anılmaya başladı. Bütün suç şeyleri stratejik olarak Türkiye'yi seçiyorlar, odakları…ama iki olayda da o kadar bariz görüntüler var ki, Faruk Koca'nın işte tokat değil yumruk attığı çok net. Yanındakilerin yerde tekmelediği o görüntüler de çok net. Yani burada basın da, muhalefet de temel görevini yerine getirmiş vaziyette. Bu ortaya çıktıktan sonra aynı Somali olayındaki gibi, o ortaya çıktıktan sonra kamuoyu bunları affetmeyeceğini gösterdi, tavır koydu, tepki gösterdi ve o aşamadan sonra iktidarın bunu kurtarma şansı yoktu. Nasıl ilk beş günde o Somalili katili kurtarmaya çalıştılar. Ama görüntüler çıkınca tornistan ettiler bütün söylemlerini. Burada da aynı şey, burada Allah'tan böyle canlı canlı hepimiz gördüğümüz için tevil etme şansları da kalmadı. Ben, normal şartlar altında bu görüntüler olmasaydı, bu deliller olmasaydı Faruk Koca'yı koruyacakları kanaatindeyim…Neden koruyacaklardı?...Çünkü Faruk Koca, AK Partinin kurucularından Cumhurbaşkanı'na muhteşem bir şekilde yakın…yani Bence Faruk Koca, koşarak o yumruğu atmadan önce, bana bir şey olmaz hissiyle yaptı…Doğrudur. Ben de aynı kanaatteyiz…Beni Cumhurbaşkanımız korur hissiyle yaptı, ama çok fazla tepki geldiği için Cumhurbaşkanı da koruyamadı.” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara, karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Kamusal bir görevi yerine getiren medya; kamu kurum ve kuruluşlarını, kamu adına denetleme ve eleştirme yetkisini elinde bulundururken, vatandaşın hakkını savunmak adına da, toplumun ve kamunun vicdanı vazifesini görmekte, halkı ilgilendiren her konuda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yayarak, kamuoyunu bilgilendirmektedir. Bu çerçevede; medyanın toplumsal meseleleri sorgulama ve iktidarın hesap vermesini sağlama görev, hak ve sorumluluğu bulunduğu, bu görev ve hakkın, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında olduğu kuşkusuzdur.
Olgusal temeli bulunan iddiaların ya da tartışma başlıklarının, televizyon programlarına konu edilmesi, bunların farklı görüşlere sahip gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için basın özgürlüğü yaşamsal bir öneme sahiptir.
FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 15.12.2023 tarihinde saat 23:34’te yayınlanan "Orta Sayfa" programında, Somali Cumhurbaşkanının oğlunun karıştığı ve bir vatandaşımızın yaşamını yitirdiği kaza bağlamında, Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeler gündeme taşınmış ve program konuğu gazeteciler değerlendirmelerde bulunmuştur. Program 1 saat 39 dakika 28 saniye sürerken, yaklaşık 3 dakika 19 saniyelik bölümde Gazeteci Doğan Şentürk’ün "Türkiye artık suç ülkesi haline geldi ve uyuşturucu çeteleri cirit atıyor. Katiller cirit atıyor. Yani eskiden Türkiye jeopolitik olarak başka özellikleriyle anılırdı. Şu an jeopolitik olarak başka türlü anılmaya başladı. Bütün suç şeyleri stratejik olarak Türkiye'yi seçiyorlar, odakları." şeklindeki değerlendirmesi ile Gazeteci Deniz Zeyrek’in Somali Cumhurbaşkanının oğlunun karıştığı kazaya atıf yaparak gündeme taşıdığı “Bence Faruk Koca, koşarak o yumruğu atmadan önce bana bir şey olmaz hissiyle yaptı. Beni Cumhurbaşkanımız korur hissiyle yaptı, ama çok fazla tepki geldiği için Cumhurbaşkanı da koruyamadı." değerlendirmesinin ihlal oluşturduğu gerekçesiyle, medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmıştır.
1- Bir yayının içerik yönünden ihlal teşkil edip etmediğinin tespiti, konuşmaların geniş çerçevede ele alınması, ayrıntılı deşifrenin sunulması, yapılan konuşmaların amacının, hedefinin ve verilmek istenilen mesajın içeriğine bakılarak, konuşmaların bütün olarak değerlendirilmesiyle mümkündür. Oysaki Üst Kurul yaptırımına dayanak olan Uzman raporunda; konuşmalara, bağlamından koparılarak yer verildiği, ihlal iddiasıyla sunulan konuşmaların öncesinde ve sonrasındaki ifadelerin değerlendirmeye alınmadığı görülmektedir.
Ayrıca ihlal olduğu tespiti yapılan ifadeler incelendiğinde de gazetecilerin Türkiye’de yaşanan süreçlerden elde ettikleri verilerle bir analiz yaptıkları, olaylarla ilgili kendi düşüncelerini aktardıkları anlaşılmaktadır. Yapılan değerlendirmelerde bir olgusal temel bulunduğu, tarafsızlığı ya da kamuoyunda özgürce kanaat oluşumunu engelleyici bir yön olmadığı görülmektedir.
Ayrıntılı bakmak gerekirse; Uzman raporunda, Gazeteci Doğan Şentürk’ün “Türkiye artık suç ülkesi haline geldi ve uyuşturucu çeteleri cirit atıyor. Katiller cirit atıyor.” sözlerinin ihlal oluşturduğunun ispatı olarak, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın “Uluslararası, ulusal, bölgesel ve yerel organize suç örgütlerine yönelik mücadelenin aralıksız sürdüğü, 2023 yılında 401 operasyon yapıldığı” yönündeki açıklaması gösterilmiştir.
İçişleri Bakanı’nın bir yılda 401 ayrı operasyon yapıldığına ilişkin söz konusu açıklaması, suç örgütü faaliyetlerinin büyüklüğünün ve Türkiye’nin “uluslararası” suç örgütlerinin Türkiye’de etkinlik gösterdiğinin de ispatı niteliğindedir ve bu yönüyle gazetecilerin; abartılı veya rahatsız edici nitelikte de olsa, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları ile korunan basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan değerlendirmelerinin olgusal temelini oluşturmaktadır.
Gazeteciler Doğan Şentürk ve Deniz Zeyrek’in yorumları, eleştirel değer yargısı çerçevesindedir ve 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının “ı” bendinde düzenlenen “tarafsızlık, gerçeklik doğrularını esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır” ilkesini ihlal eden bir yönü bulunmamaktadır.
Bir yorum programında, gazetecilerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan ve olgusal temeli bulunan yorumları nedeniyle yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanması; toplumun genelini ilgilendiren konularda serbest tartışmanın yolunun kapanması ve ifade özgürlüğünün daralması sonucunu doğuracaktır. Bu yönüyle de yaptırım kararı; haksız, orantısız ve toplumda özgürce kanaat oluşumunu engelleyici niteliktedir.
2- Söz konusu program ile ilgili ihlal iddiası; gerek Uzman raporunda, gerekse de yaptırım içeren Kurul Kararı’nda, haber ve gazetecilerin habercilik niteliği üzerinden gerekçelendirilmiştir.
Raporda “haberde doğruluk, haberde doğruluğun kanıtlanması, haberde nesnellik, haberde çarpıtma” kavramlarının ayrıntılı tanımlarına ve İletişim Başkanlığı’nın “Doğru Habercilik ve Medya Etiği” başlıklı çalışmasının “Gerçek ve Doğru Habercilik” bölümünden de alıntılara yer verilmiştir. “Gazetecilik mesleğinin temel görevi haberciliktir” görüşü ve haber tanımıyla ilgili bölümler, Uzman raporunu esas alan Kurul Kararı’na da alınmıştır.
Gazetecilik mesleğinin “habercilik” ile sınırlandırılıp, bu tanımlama üzerinden de ihlal gerekçesi oluşturulmaya çalışılması, zorlama bir tutumdur ve gerçekçi de hakkaniyetli de değildir.
Gazetecilerin habercilik görevinin yanında, olayları yorumlama ve eleştiri hakkı da vardır. Bu kapsamda gazeteciler, katıldıkları yayınlarda daha önce haberleştirilen konularda ya da tartışma başlıklarında kendi görüş, analiz ve eleştirilerini paylaşmaktadır. Bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir.
“Orta Sayfa” programının “haber bülteni” olmadığı da açıktır.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanlığı, yaptırım uygulama aşamasında dikkate alınmak üzere program türlerini 2014 yılında yeniden düzenleyerek, “Yayınlarda Program Türleri Kod, Tanım ve Sınıflandırmaları (https://www.rtuk.gov.tr/program-turleri-kod-kitapcigi/3832)” başlığı altında yayınlamıştır. Program türleri; “Haber, Güncel Programlar, Kültür Programları, Eğitim Programları, Gerçek Yaşamlar, Drama, Eğlence Programları, Çocuk Programları, Ticari İletişim ve Tanıtım” şeklinde 9 başlık altında sınıflandırılmıştır.
“Haber bülteni” ve “haber programı” haber başlığı altında tanımlanırken, “yorum programı” güncel program altında sınıflandırılmıştır. RTÜK’ün program türlerine ilişkin rehberindeki tanımlamalar dikkate alındığında; FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yayınlanan ve yaptırım uygulanan “Orta Sayfa” programı, güncel programlar türü altında, “yorum programı” kategorisine girmektedir. Uzman raporunda da yayının türü, “Güncel programlar, Yorum Programları” olarak değerlendirilmiştir.
Bu duruma rağmen; gazetecilerin bir yorum programında ifade ettikleri görüşlerin, haber aktarımı gibi değerlendirilip, dezenformasyon suçlamasının getirilmesi haksızdır ve dayanaktan yoksundur.
3- Ayrıca haber ile yorum arasındaki ayrıma, gerek Uzman raporu, gerekse de Kurul Kararı’nda; İletişim Başkanlığı’nın “Doğru Habercilik ve Medya Etiği” çalışmasına atıfla yer verildiği görülmektedir. “Haberin içeriği ile yorumlar arasındaki fark belirgin bir şekilde sunulmalı, yorumlar sadece genel düşünceler veya günlük olaylar üzerine yapılmalı” ilkesi ile haber/yorum ayrımı kayıt altına alınırken, bir yandan da gazetecilerin görüş açıklama kapsamındaki değerlendirmeleri nedeniyle yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanması açık bir çelişkidir.
Yorum programları özelinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi’nin, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun benzer bir konudaki yaptırım işlemini hukuka uygun bulmayan kararı, yol gösterici niteliktedir.
Üst Kurulun 19.03.2020 tarih ve 2020/12 sayılı toplantısında, 27 No.lu karar ile; Haber Türk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yayınlanan “Gerçek Fikri Ne?” programında, sunucu ve program konuklarının; dış politik gelişmeler ve iç savaş riski üzerine yaptıkları değerlendirmelerle, “tarafsızlık, gerçeklik doğrularını esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır” ilkesini ihlal ettikleri gerekçesiyle yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanmıştır.
Yaptırım kararı yayıncı kuruluş tarafından yargıya taşınmış, Ankara 9. İdare Mahkemesi’nin davanın reddi yönündeki kararı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin, 30.11.2023 tarih ve 2023/5695 E., 2023/6967 K. sayılı kararı ile bozulmuştur. Kararın gerekçesinde; “...söz konusu programın, haber programı olmayıp sosyal ve politik hususlarda fikirlerin ileri sürüldüğü bir tartışma programı olduğu, davacının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ‘milli güvenliğin’ korunması için demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olmadığı... Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 19.3.2020 tarih ve toplantı No: 2020/12, Karar No:27 sayılı işleminde hukuka uygunluk, davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır” değerlendirmesi yer almıştır.
BİM kararı, RTÜK tarafından yapılan haber programı ve yorum programı ayrımının yargı tarafından da kabul edildiğine bir işarettir.
4- Ayrıca, Danıştay tarafından onaylanan ve aşağıda ayrıntıları yer alan bir kararda da; kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda, doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki;
Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu karar ile “Haber Türk” logolu ve “Ciner Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, 20.03.2020 tarihli “Para Gündem” programında 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
A-Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
B-RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir.
C-Ardından RTÜK, BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, Danıştay Onüçüncü Dairesi, 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 No.lu kararında da; “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” şeklinde hüküm bildirerek davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir.
5) Bu çerçevede; Cumhurbaşkanına veya iktidar politikalarına yönelik eleştiriler kapsamında Üst Kurulca verilen ancak Danıştay tarafından uygun görülmeyen kararlara baktığımızda da, basın/ifade özgürlüğü kapsamının genişletildiği ve “kamu yararı bulunması” hususunun ön planda tutulduğu görülecektir. Şöyle ki;
a) Üst Kurulun 2 Haziran 2021 tarih ve 2021/22 sayılı toplantısının, 29 No.lu kararıyla, Halk TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şirin Payzın’la Sözüm Var” programında, sunucunun; “Bu kadar kadına yönelik şiddetin konuşulduğu bir ortamda Cumhurbaşkanı’nın çıkıp bir kadın siyasetçiye şimdilik az dövdüler ama ileride daha fazla da dövebilirler anlamında şiddeti ve dövmeyi önceleyen ve de yücelten bir tavır takınması İstanbul Sözleşmesi’nden de neden çıktığımızı anlatıyor ve üslubun da bu yani şu kadınları da gördük demek ki kadın siyasetçi… Kadınların siyasete bakışı ve sahip çıkmasıyla birtakım baş edilemediği görüldüğü zaman yumruklar konuşsun diyen bir erkek siyasetçiden bahsediyoruz gibi bir durum var, bu boyutu da var yani kadına yönelik şiddettir bu açıklamalar.” şeklindeki söylemlerinin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde belirlenen; “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak…” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanmıştır.
Ancak; Danıştay Onüçüncü Dairesi,16/05/2023 tarih ve 2023/944 E., 2023/2414 K. sayılı kararıyla, RTÜK’ün temyiz isteğini reddetmiş ve davacı yayın kuruluşunun lehine verilen Bölge İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
b) Üst Kurulun 11 Ağustos 2021 tarihi ve 2021/31 sayılı toplantısının 47 No.lu kararıyla, KRT logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şimdiki Zaman” programında yer alan; “Cumhuriyet'in diğer kurumları gibi, nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Cumhuriyet'in dikili ağaçları teker teker satıldılarsa, yerlerinden söküldüler, başka kurumlara döndürüldülerse, Türk Hava Kurumu da benzer bir akıbeti yaşıyor… Fakat bu Orman Bakanı kadar beceriksizini çok ender gördüm. Beceriksiz. Tarımı bitirdi. Hayvancılığı bitirdi. Sayesinde orman da bitiyor… Ya ben hayatımda böyle bir pişkinlik, böyle bir vurdumduymazlık, böyle bir beceriksizlik, böyle bir liyakatsizlik görmedim. Görmedim arkadaş! Marmaris yanıyor. Umurlarında değil… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına olan düşmanlıklarını, o kurumlara olan kinlerini adeta kustular… senin bu aptalca politikaların yüzünden…” şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak Danıştay Onüçüncü Dairesi, 23/03/2023 tarih ve 2023/520 E., 2023/1378 K. sayılı kararıyla, RTÜK lehindeki Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur.
6- Kabul edilmelidir ki; demokratik toplumlarda basının en temel işlevi, halkı ilgilendiren tüm konularda sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyu adına denetim yapmak ve değerlendirmelerde bulunarak kamuoyu oluşturmaktır. Bu doğrultuda; medyanın “kurumların işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir. Söz konusu yaptırım kararıyla, bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın, var olan sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez. Çünkü medya, iktidar sahiplerinin eksik/yanlış ve hatta bazen yasalara aykırı olabilecek faaliyetlerini, bir tür “denetleme” şeklinde belirlenebilecek görev tanımı nedeniyle, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ek dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilmektedir.
7- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
8- Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
9- Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
10- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda da, basın ve yayın kuruluşlarının ayrı bir yeri ve önemi bulunduğunu ve tanınan hak ve özgürlüklerin çerçevesinin genişletildiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; “kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir.” (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
11- Gazetecilerin ve medyanın ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, AİHM kararlarında özel korumalar söz konusudur.
-Basının siyasi hayatın bekçisi olarak rolünü AİHM ilk kez Lingens davasında (1986) vurgulamıştır. Lingens/Avusturya kararında; siyasi tartışma özgürlüğünün, ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’ olduğu hüküm altına alınmıştır. Söz konusu özgürlük hem bilginin, hem de fikirlerin açıklanması ile ilgili olduğundan, AİHM tarafından yapılan ayrım bu erken aşamadan itibaren önem kazanır. Bilgi (olgular) ile kanaatler (değer yargıları) arasında açık bir ayrıma giden AİHM şöyle demiştir: “Olguların varlığı kanıtlanabilir; oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konulamaz. (...) Değer yargıları açısından bunu talep etmek, gerçekleştirilemeyecek bir şey istemektir; bu, AİHS’in 10. Maddesi’nin teminat altına aldığı hakkın asli bir bölümü olan fikir özgürlüğünün kendisini ihlâl eder.” (Lingens, 1986; Jerusalem-Avusturya, 2001; Dichand ve diğerleri-Avusturya, 2002). (İfade Özgürlüğü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi’nin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, Monica Macovei İnsan Hakları El Kitapları, No.2, Para.7)
https://www.anayasa.gov.tr/media/3610/aihsmad10ifade.pdf (E.T.:20.01.2024)
-İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir. (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976)
12- İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD]).
Sonuç olarak, doğrulanabilecek bilgi ya da verilerle birlikte, ‘doğruluğu ispatlamaya’ tabi tutulamayacak değer yargıları, eleştiri ya da spekülasyonlar 10. madde kapsamında korunmaktadır. Ayrıca, değer yargıları, özellikle de siyaset alanında ifade edilenler, çok önemli olan görüş çoğulculuğunun gereği olarak demokratik bir toplum için özel bir korumadan yararlanırlar.” (S.86)
https://www.anayasa.gov.tr/media/7448/10_avrupa_insan_haklari_sozlesmesi_kapsaminda_ifade_ozgurlugunun_korunmasi.pdf (E.T.:20.01.2024)
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Sonuç itibarıyla programın; gerçeklik, kamu yararı, toplumsal ilgi, güncellik ve objektif sınırlar içinde olma kriterlerine uyduğu, programda hakaret, küfür ve iftira niteliğinde ifadelerin yer almadığı ve olgusal temeli bulunan eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler nedeniyle yaptırım uygulanmasının, kamusal nitelikli serbest tartışmalar ile özgürce kanaat oluşumunu engelleyici nitelikte olacağı, ayrıca 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 26.01.2024