İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2023 tarih ve 613 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 16.10.2023 tarihinde saat 09:57’de yayınlanan “Başkentte Gündem” isimli program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 16.10.2023 tarihinde saat 09:57’de yayınlanan sunuculuğunu Fatih Ertürk’ün yaptığı, Fahrettin Fidan, Nur Batur ve Şeref Menteşe'nin konuk olarak katıldığı, "Başkentte Gündem" isimli programda, program sunucusu ve program konukları arasında geçen diyaloglarda; “Sebep biziz, oy kullananlar. Sen doğru düzgün oy kullanmayı bilmiyorsan yarın Tayyip Erdoğan gider bir başkası gelir. Sen yine yanlışı seçersin. Ve biraz abartarak söyleyeyim belki, bizim seçmenimizin önüne 100 kişi koy, bir tanesi emekçiden yana olsun, 99 tanesi emekçiden yana olsun, bir tanesi emekçi düşmanı olsun ferasetiyle gider emekçi düşmanına oy verir. Ben seçmene kızıyorum. Bu kadar cehalet olmaz. Bu kadar körlük olmaz. Yeter artık, ülkeyi mahvettiniz. Ülkeyi mahvettiniz ve hâlâ da mahvetmeye devam ediyorsunuz. - Nutuk atarak içeride belirli bir eğitimsiz, üç kuruşluk menfaati için her şeyi yapabileceği bir kitle varsa onlara yöneliyorsun. Zaten bu atılan nutuklar, efelenmeler falan filan dışarıya yönelik değil. Dışarısı biliyor senin ne kadar kıymeti harbiyenin olduğunu. Türkiye'de belirli bir kesim de biliyor ama içeride bir yüzde 50 yüzde 55'lik bir kesim var ki o bunları yutuyor. Amiyane deyimle yutuyor. - Ama onun sıkıntısını kalan Türkiye'nin yarısı çekiyor.- Cehalet o boyutlarda ki. Hani eskiden de vardı cehalet ama giderek son zamanlarda daha da arttı. O boyutlardaki adam bu zamlardan dolayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu suçluyor. O diyor sorumlu. - Evet, inanan bir kesim var. Mesela "20 bin lira emekliye neden verilmedi?" diye sorduğun zaman diyor ki "Nedeni Kemal Kılıçdaroğlu." diyor. - Şimdi sen bu insana ne anlatırsın? Onun beynindeki bütün bilgileri sıfırlayıp, reset edip yeniden bilgi yüklemek lazım. Yalan yanlış bilgiler o kadar nüfuz etmiş ki beyne hiçbir şey görmüyor. - Onu da Cübbeli söyledi ya, yanmaz kefen satan, yanmaz terlik satan. Ya arkadaş yanmaz kefen... Allah müstahakınızı versin ya. Yanmaz kefen olur mu arkadaşlar ya? Yanmaz terlik olur mu? Bu dine de hakaret, akla da hakaret, bilime de hakaret. - Ama buna inanan insanlar oy kullanıyor bu ülkede. İnanması bir tarafa çok önemli değil diyeceksin ama oy kullanması vahamet.” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
FLASH HABER logolu hizmet sağlayıcıda, 16.10.2023 tarihinde yayınlanan ve moderatörlüğünü Fatih Ertürk’ün yaptığı “Başkentte Gündem” isimli programda; Türkiye’nin ve dünyanın gündeminde önemli yer tutan konular konuşulmuştur.
Yaptırıma konu programda; konuk Gazeteci Fahrettin Fidan’la, iktidarın devlet yönetiminde uyguladığı tutarsız politikalar tartışılmış, toplumun önemli bir kesimini ilgilendiren 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve Cumhuriyetimizin 100. Yılı olması sebebiyle sadece çalışmayan emekliye verilecek 5 bin TL ikramiyenin çalışan emekli kesimine verilmemesi ve emeklilere verilecek zammın da yetersizliğine değinilmiştir. Ayrıca ‘Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne ilişkin eleştirel açıklamalarda bulunulmuş, sokak röportajlarında, ürün ve hizmetlere yapılan zamların CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından yapıldığına yönelik cevapların alınması, kamuoyunda Cübbeli Ahmet hoca olarak tanınan kişinin sattığı kefen ve terliklerin yanmadığına inanan bir kesimin bulunması gibi konular üzerinden, seçmen davranışlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur.
1- Üst Kurul tarafından, ihlal teşkil ettiği iddiasıyla yaptırım uygulanan program için düzenlenen Uzman raporu ile raporu esas alan Kurul Kararı incelendiğinde; gazeteciler arasında geçen diyaloglardan; “Ben seçmene kızıyorum. Bu kadar cehalet olmaz. Bu kadar körlük olmaz. Cehalet o boyutlarda ki. Hani eskiden de vardı cehalet ama giderek son zamanlarda daha da arttı. O boyutlardaki adam bu zamlardan dolayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu suçluyor./ Şimdi sen bu insana ne anlatırsın? Onun beynindeki bütün bilgileri sıfırlayıp, reset edip yeniden bilgi yüklemek lazım. Yalan yanlış bilgiler o kadar nüfuz etmiş ki beyne hiçbir şey görmüyor/ Onu da Cübbeli söyledi ya, yanmaz kefen satan, yanmaz terlik satan. Ya arkadaş yanmaz kefen... Allah müstahakkınızı versin ya. Yanmaz kefen olur mu arkadaşlar ya? Yanmaz terlik olur mu? Bu dine de hakaret, akla da hakaret, bilime de hakaret/Ama buna inanan insanlar oy kullanıyor bu ülkede. İnanması bir tarafa çok önemli değil diyeceksin ama oy kullanması vahamet.” şeklindeki ifadelerin, toplumu kin ve düşmanlığa sevk ettiği, toplumda nefret duyguları oluşturduğu savına gerekçe gösterildiği görülecektir.
Öncelikle belirtmek gerekirse; 2019 yılında, dini bir oluşumun lideri konumundaki Ahmet Mahmut Ünlü’nün, yani bilinen lakabıyla Cübbeli Ahmet Hoca’nın, “Cehennem ateşinden koruyan yanmaz kefen ile yanmaz terlik” sattığı, buna inanan bir kesim üzerinden kendine kazanç kapısı açtığı ve halkı din yoluyla aldattığı iddialarına ilişkin tepkiler, çok uzun süre medyanın ana gündem başlıklarından biri olmuş, halkın dini değerlerini istismar ettiği ve dini ticarete alet ettiği gerekçesiyle, kamoyunda yoğun eleştirilerin hedefi haline gelmiştir. Söz konusu programda da, gazeteciler tarafından eğitimin önemine dikkat çekilmek istenirken, eğitimsiz insanların, dini değerler kullanılarak kolaylıkla aldatılabildiğinin bir örneği olarak, bu konu gündeme getirilmiştir.
Bir programda “din tüccarlığı”nın en bariz örneği olarak tanımlanacak böyle bir konunun ele alınarak eleştirilmesinin ve dahası yayında bu konuya istinaden;“Bu dine de hakaret, akla da hakaret, bilime de hakaret” denilerek özellikle bu tür istismarların kınanmasının yaptırıma konu edilmesi; hukuki açıdan uygun olmamasının yanı sıra aynı zamanda demokratik toplumlarda da kabul görmez niteliktedir. Çünkü medyanın görevi halkı ilgilendiren tüm konularda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyunu bilgilendirmektir. Ayrıca; bu tarzda dini değerlerin suistimal edildiği bariz olan örnek olayların, sık sık ekranlara taşınması yoluyla halka aktarımının, halkın bilinçlenmesine katkı sağlayacağı da, yadsınamaz bir gerçektir.
2- Yaptırıma gerekçe gösterilen yayındaki diğer konu ise; sokak röportajlarında sürekli karşılaşılan ve ekonomide var olan tüm olumsuz koşullardan, muhalefet liderlerinin sorumlu olduğunun zannedilmesi konusunun gündeme getirilmesidir. Bu kapsamda örnek olay üzerinden gündeme getirilen, “bir kesimin cahil olduğu için buna inandığı” şeklindeki ifadeler, bağlamı içinde değerlendirildiğinde, toplumun bir kesimi için abartılı ve rahatsız edici nitelikte de olsa eleştirel değer yargısı niteliğindedir. Esasında siyasetin her alanında benzer ifadelerin kullanıldığı hatta Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bile açıklamalarında bu konuya zaman zaman değinerek, toplumun bir kesimine yönelik bu kavramı kullandığı görülmektedir. Şöyle ki;
-26.11.2018 tarihinde, İletişim Başkanlığının resmi sitesinde yer verilen Cumhurbaşkanı’nın bir açıklamasında, “Eskiler ‘Duvarı nem, insanı gam yıkar.’ derdi. Ben buna bir de ‘Toplumu cehalet yıkar.’ ifadesini ekliyorum. Cehalet öyle bazılarının sandığı gibi okuma yazma bilmemek değildir. Asıl cehalet, kültürünü, medeniyetini ve onun ürünleri olan kavramları, doğruları, yanlışları, iyileri, kötüleri, velhasıl değerlerimizi bilmemektir. Ülkemizde en azından bir kesimin, içinde bulunduğu cehalet karanlığında giderek daha fazla boğulduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz.” ifadelerinin yer aldığı,
https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-bagimlilikla-teror-birbirine-benzer (E. T.:29.01.2024)
-01.02.2024 tarihinde Cumhurbaşkanlığı resmi web sitesine konulan ve “Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Töreni’nde Yaptıkları Konuşma” başlıklı metinde yer alan Cumhurbaşkanı’nın başka bir konuşmasında da; “Türkiye’de sayıları az da olsa kimi çevrelerde şeriata yönelik sergilenen pervasızlıkların temelinde cehalet ve bilgisizlik hastalığı vardır. Ülkemizde en azından bir kesimin içinde bulunduğu cehalet karanlığında giderek daha fazla boğulduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz. İnşallah el ele verip sizlerin de samimi gayretleriyle milli bünyemize tehdit teşkil eden bu cehalet karanlığını yırtıp atacağımıza inanıyorum.”
https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/150969/diyanet-akademisi-baskanligi-1-donem-aday-din-gorevlileri-mezuniyet-toreni-nde-yaptiklari-konusma (E. T.:29.01.2024)
şeklinde açıklamalarının bulunduğu, dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın da toplumun bir kesimini cahil olarak nitelendirdiği hatta bunu “hastalık” olarak tanımladığı ve cehalet karanlığından kurtulmamız gerektiğini vurguladığı görülmektedir.
-Seçmen davranışına ilişkin, hükûmet kanadından da bazı açıklamaların zaman zaman basına yansıdığı görülmektedir. Bu konuda dikkati çeken bir örnek vermek gerekirse; “Berat Albayrak’tan AKP seçmeni için ilginç analiz” başlığıyla yer alan haberde, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Kocaeli’nde Sondaj Gemisi için düzenlenen törende konuştu. Albayrak konuşmasında AKP’nin icraatlarını anlatırken, bir AKP’li seçmenin söylediklerini aktardı. AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı da olan Albayrak şöyle konuştu ‘Geçenlerde seçmen vatandaşlarımızla konuşurken, biri dedi ki, valla Ak Parti’ye o kadar güveniyoruz ki Sayın Bakanım. Cumhurbaşkanımız çıksa, şuradan Ay’a kadar 4 şeritli yol yapacağım dese, vallahi inanırız.” şeklinde, “her söylediklerine inanacak bir seçmen kitlesi”ne sahip oldukları açıklamasının yapıldığı görülecektir.
https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/berat-albayraktan-akp-secmeni-icin-ilginc-analiz-2441854/ (Erişim Tarihi:29.01.2024)
3- Ayrıca; program moderatörü Gazeteci Fatih Ertürk ile konuk Gazeteci Fahrettin Fidan’ın ihlale gerekçe gösterilen ifadelerinin, konuşmaların arasından seçilerek rapora alındığı, dolayısıyla konuşmaların bütünlüğü ve bağlamı ile birlikte değerlendirilmediği, söylemlerin tamamına bakıldığında, ifade özgürlüğü sınırları içinde kalan eleştirel değer yargısı niteliğinde ifadeler olduğu ve uygulanan yaptırımın haksız, orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici nitelikte olduğu açıktır.
Bilindiği üzere, bir yayının içerik yönünden ihlal teşkil edip etmediğinin tespiti, konuşmaların geniş çerçevede ele alınması, ayrıntılı deşifrenin sunulması, yapılan konuşmaların amacının, hedefinin ve verilmek istenilen mesajın içeriğine bakılarak, konuşmaların bütün olarak değerlendirilmesiyle mümkündür. Hangi ifadelerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamı dışında olacağının belirlenebilmesi için, ifadelerin geçtiği konuşma ya da yazılı metinlerin bütünlüğü ve bağlamı içinde değerlendirilmesi zorunluluktur.
Nitekim Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan, “İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2”de, bu husus şu şekilde açıklanmaktadır:
“AİHM, bu tür ifadelerin bağlamından koparılarak ve soyut olarak değil, dile getirildiği yazı veya sözlerin bütünü içerisinde ve yazıldıkları bağlam içerisinde ele alınması gerektiğini kabul etmektedir.¹ Anayasa Mahkemesi de konuya aynı şekilde yaklaşmaktadır.² Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğüne ilişkin bireysel başvurularda, ifadelerin bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13., 26. ve 28. maddelerinde yer alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul edilebilir bir değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bu çerçevede, söz gelimi bir düşünce açıklamasının ifade edildiği bağlamdan koparıldığında ‘milli güvenlik’için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir müdahaleyi tek başına haklı çıkartmamaktadır.³” (1: (AİHM, Özgür Gündem/Turkey, Appl. No: 23144/93, 16.03.2000, § 63; Sürek/Turkey, Appl. No: 24762/94, 08.07.1999, § 58.), (2: (‘4 AYM, BejdarRoAmed Kararı, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 77; Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 77.), (3:AYM, Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 76) (43. ve 44. sayfalar)
https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf (E. Tarihi:29.01.2024)
Yayına ilişkin aşağıda ayrıntılı olarak verilen konuşmalar daha geniş açıdan ve bütünsellik içinde değerlendirildiğinde, ifadelerin siyasi eleştiriler niteliğinde olduğu ve basın/ ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı netleşecektir. Bu kapsamda, sağlıklı bir değerlendirmenin yapılabilmesi için, programın ilgili bölümünün tam deşifresinin dikkate alınması yerinde olacaktır. Uzman raporunda ve Kurul Kararında yer almayan bölümlere ait eksik deşifreler aşağıda sunulmuştur:
“Fatih Ertürk: (10.03.2024) Emeklilere zam bu hafta gelecek… 5 bin lirayı çalışanlara bir de banka sandıkları, yaklaşık 17 ayrı kuruluşun özel ve kamu bankası sandıklarından da emekli olanlara da 5 bin lira verilmeyecek…150 bin kişi daha eklediler buna vermeyecekler… Böyle bir yaşamı siz tercih ettiniz yav. Sabah sabah kimse kimseye kızmasın, kimse üzülmesin. Bu yaşamı siz tercih ettiniz. Sivil toplum örgütleri yok, toplu sözleşmeler yok, hak arama yolları kapalı, grev yok, direniş yok,.. Ya ne kadar ayıp bir şey ya gerçekten. Ya bu ülkede 35-40 sene çalışmış insanların emeklerine biraz saygı gösterilmesi lazım… 17 milyon, başını öne eğmiş yani ekmeğini zor çıkaran, evinde oturamayan, evinden atılıp sokakta oturan, 17 bin lira ev kirasını ödeyemeyen emekli oturup bekliyor zavallı… Ne oldu? Milletçe biz bir kaşındık. Rahat battı. Yani demokrasi var. Cumhuriyet var. Atatürk var. Oturmuş bir düzen var. Sistem var. Ülkenin bekası var. Ardımızda kocaman bir Türk Silahlı Kuvvetleri var. Tertemiz bir yargı var. Hepsini bitirdiler./Fahrettin Fidan:(10.08.00) …Osmanlı’da padişah ulufe dağıtırdı. İstediği kişilere istediği miktarda. Padişah’a sorulur muydu? … Çünkü tek adamdı ona kimse hesap soramazdı. Şimdi padişahlık sistemi zihni olarak devam ediyor ama adı farklı. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi. Tek kişinin iki dudağı arasında her şey. Böyle uygun görmüş. Ama biz de millet olarak, milletin en azından yarıdan bir fazlası bunu kabul etmiş… AKP’nin bu kadar bu kadar oy alması tamamen emeklilere fatura edilemez. Ama emeklilerin önemli bir bölümü Kemal Kılıçdaroğlu, verirdi vermezdi ayrı bir konu ama 15.000 lira gibi bir rakam telaffuz etti. Emekli buna da bir bölümü sıcak bakmadı… Dışarıda kalan küçük bir azınlık itiraz ediyor. Ama onlarda azınlık olduğu için sesleri solukları ne kadar çıkabilir?.../Fahrettin Fidan: (10.12.00) … Ben ülke yönetimini tek adama bırakmanın, tek kişiye bırakmanın çok büyük sakıncaları olduğunu baştan görenlerden birisiyim…Tek adam ille Tayyip Erdoğan olması gerekmiyor. Kemal Kılıçdaroğlu olabilir. Şu olabilir. Bu olabilir. Tek adam yanlıştır. Biz Cumhuriyeti kurduk tek adam rejimine karşı. Büyük mücadele verdik. O tek adam rejiminin ülkeyi nereye getirdiğini gördük. Kurtuluş Savaşı vermek durumunda kaldık. Ondan sonra… Almanya’da işte tek adama verdiler yetkiyi, İtalya’da tek adama verdiler yetkiyi. Ülkenin başına neler geldi. Onun için tek adam, kim olduğu önemli değil, tek adama sonsuz yetki tanırsan her türlü olumsuzluğa kendini hazırlayacaksın… Ben kiminle konuşursam sokakta işte Tayyip Erdoğan’ı eleştiriyor. Parlamentoyu eleştiriyor. Ben diyorum siz sonuca bakıyorsunuz… /Fatih Ertürk: Eyyy Amerika vardı. Ne oldu Fahrettin? /Fahrettin Fidan: Nutuk atıyor…içerideki seçmene yönelik. Belli bir kesim seçmene. Onlar çok iyi yutuyor bunu…/Fatih Ertürk: Yazık değil mi ya? Yav gerçekten bakın çok samimiyetle söylüyorum. Siyaset yapmıyoruz konuşuyoruz… Ya arkadaş 21 yıldır seni bu hale getiren bu. Bu anlayış. Neyi düzeltecek? Düzeltse 21 yıl içinde zaten düzeltmiş olurdu…/ Fahrettin Fidan: (10.17.47) Cehalet o boyutlarda ki… adam bu zamlardan dolayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçluyor. O diyor sorumlu. /Fatih Ertürk: Evet, inanan bir kesim var. Mesela ‘20 bin lira emekliye neden verilmedi?’ diye sorduğun zaman diyor ki ‘Nedeni Kemal Kılıçdaroğlu.’ diyor…./Fahrettin Fidan:… Cübbeli söyledi ya, yanmaz kefen satan, yanmaz terlik satan.../Fahrettin Fidan: (10.19.28)…İşin içine dini de soktular. Mesela yoksulluk, pahalılık. Pahalılık, ‘fiyatları belirleyen Allah’tır.’ dediler. Şimdi o zaman Tayyip Erdoğan sorumlu değil, iktidar sorumlu değil bu ekonomik gidişattan. Fiyatları belirleyen Allah’tır. Oldubitti. Bir de fakirler cennete zenginlerden 500 yıl önce gidecekti.”
Yukarıda sunulan deşifre metinden de anlaşılacağı üzere, Üst Kurul yaptırımına dayanak olan Uzman raporunda; Gazeteci Fahrettin Fidan’ın konuşmasına nasıl başladığı ve nasıl bitirdiği yer almamış, sadece yaptırıma gerekçe gösterilen seçili ifadeler üzerinden ihlal değerlendirmesi yapılmıştır. Ancak, bir konuşmanın başının ve sonunun alınmadan, içinden bir kısmı seçilerek ihlal oluşturduğu iddiasının sunulması, yayının içerik olarak mevzuatımıza aykırılık oluşturduğunun göstergesi olamaz.
Bu çerçevede; Moderatör Fatih Ertürk ile Gazeteci Fahrettin Fidan’ın değerlendirmelerinin, abartılı, rahatsız edici ya da kışkırtıcı nitelikte de olsa Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları doğrultusunda korunan basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, ayrıca iktidardaki siyasi partinin politikaları ve seçmen davranışına ilişkin eleştirel değer yargısı niteliğinde yorumlar olduğu, söylemlerinin tümünde hakaret, aşağılama, küfür veya argo niteliğinde bir ifade de bulunmadığı görülmektedir.
4- Gazeteci Fahrettin Fidan’ın seçmen davranışı bağlamında kullandığı “Bu kadar cehalet olmaz Bu kadar körlük olmaz” şeklindeki ifadeleri, Uzman raporunda da, Kurul kararında da; siyasi tercihlerinden dolayı seçmeni cehaletle suçlama olarak nitelendirilmiş “halkı prove edici, kışkırtıcı, ayrıştırıcı” savı üzerinden temellendirilmiştir. Oysaki birçok Yargıtay kararında; “cahil” kelimesinin hakaret olmadığı hüküm altına alınmıştır. “Cahil” kelimesinin hakaret olarak kabul edilmediğine dair mezkûr Yargıtay kararlarından bazı örnekler aşağıda sunulmuştur:
I-Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2019/6889 E., 2020/864 K.
“…Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Olay günü sanığın ‘…senin gibi cahilleri 2000 lira maaş vererek burada oturtuyorlar, terbiyesiz herif...’ şeklindeki ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun yasal unsurlarının somut olayda oluşmadığı gözetilmeden yetersiz gerekçe ile sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı ve sanık ...'in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA…”
II-Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2017/565 E. , 2019/3443 K.
“Sanığın müşteki …’a hitaben söylediği ‘sizin gibi cahilleri buraya koyuyorlar ondan sonra böyle oluyor’ şeklinde kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, mahkumiyet kararı verilmesi,….Kanuna aykırı, sanık …’ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA,”
III-Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2015/5041 E. , 2015/6283 K.
“…Polis memurları ile sanık arasında çıkan tartışmada, katılan polis memuruna hitaben söylediği ‘siz kimsiniz, lise mezunları, cahiller’ şeklindeki sözlerinin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu gözetilmeden hükümlülük kararı verilmesi, Kanuna aykırı ve sanık ...’ün temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA…”
Görüleceği üzere; “cahil” kelimesi hakaret niteliği taşımamakta ve suç sayılmamaktadır. Hakaret niteliği taşımayan, eleştirel değer yargısı niteliğindeki bir ifadenin; “toplumsal huzur ve barışı zedeleyici/ toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edici” olduğu iddiası da, bu kapsamda son derece zorlama bir yorum olacaktır.
5- Uzman Raporu doğrultusunda uygulanan yaptırım, Üst Kurulun uygulamakla yükümlü olduğu 6112 sayılı Yasa’nın en ağır yaptırımlarından birini kapsamakta, devamındaki ihlaller yayın lisans iptaline götürmektedir. Dolayısıyla böyle ciddi sonuçlara yol açabilecek durumda, oluşturulan uzman raporunun da, Kurul Kararının da gerekçelendirildiği zemininin sağlam ve net argümanlara dayandırılması gerekmektedir.
Bir yayının kin ve düşmanlığa tahrik edici ve nefret duyguları oluşturabilmesi hususu, yayında genel anlamda verilen/verilmek istenilen mesajın içeriğiyle ve mesajın sunuş şekliyle doğru orantılıdır. Söz konusu programın belli bir siyasi partiye oy veren seçmen kitlesi özelinde kurgulanmadığı, yayının esas konusunun daha önce de belirtildiği gibi, iktidarın devlet yönetiminde uyguladığı tutarsız politikaların ele alındığı ve bu bölümde emeklilere yapılacak yardımda çalışan/çalışmayan ayırımının yapılmasının eleştirildiği görülecektir. Dolayısıyla, gerek program moderatörün gerekse program konuğunun siyasi eleştiri niteliğinde, toplumda kin ve nefret oluşturabilecek ve toplumu bölme, ayrıştırma unsuru taşımayan ifadeleri nedeniyle, yayın kuruluşunun, televizyon yayıncılığı açısından en ağır yaptırımlardan birisi ile cezalandırılması, orantısız olacak, kamusal faydası yüksek tartışmaların yapılmasını imkânsız hale getirecektir.
Ayrıca ihlal edildiği öne sürülen "Irk dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz”hükmü, Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı maddesinde düzenlenmiş, koşulları belirlenmiş ve istisnası da 218’inci maddede, “Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Yapılan konuşmalar, bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde; kin ve düşmanlığa tahrik edici ve nefret duyguları oluşturmaya yönelik olmayıp, iktidar politikalarını eleştiren, ifade özgürlüğü sınırları içinde kalan ve hakaret unsuru taşımayan söylemlerdir.
6- Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; program konuğu gazeteci, siyasetçi ve hukukçuların eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
Danıştay Onüçüncü Dairesinin aldığı bir karar, canlı yayınların hukuki değerlendirmesine ilişkin örnek karar niteliğindedir: Danıştay 13. Dairesi’nin ayrıntıları aşağıda yer alan kararında; kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki;
Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu kararıyla; “… Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, ''…'' logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 20/03/2020 tarihinde yayınlanan "…" adlı programına, 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir. Ardından RTÜK, BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, Danıştay Onüçüncü Dairesi, 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 No.lu kararında da; “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” şeklinde hüküm bildirerek davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir.
7- Kabul edilmelidir ki; demokratik toplumlarda basının en temel işlevi, halkı ilgilendiren tüm konularda sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyu adına denetim yapmak ve değerlendirmelerde bulunarak kamuoyu oluşturmaktır. Bu doğrultuda; medyanın “kurumların işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir. Söz konusu yaptırım kararıyla, bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın, var olan sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez. Çünkü medya, iktidar sahiplerinin eksik/yanlış ve hatta bazen yasalara aykırı olabilecek faaliyetlerini, bir tür “denetleme” şeklinde belirlenebilecek görev tanımı nedeniyle, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ek dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilmektedir.
8- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
9- Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
10- Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
11- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda da, basın ve yayın kuruluşlarının ayrı bir yeri ve önemi bulunduğunu ve tanınan hak ve özgürlüklerin çerçevesinin genişletildiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; “kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir.” (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
12- Gazetecilerin ve medyanın ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, AİHM kararlarında özel korumalar söz konusudur.
“-AİHM’e göre, siyasi tartışma özgürlüğü, ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’dir. Değer yargıları bir olay veya durum ile ilgili bakış açısı yahut kişisel değerlendirmelerdir. Bir değer yargısının doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkün olmazsa da, değer yargısının dayanağını teşkil eden gerçeklerin doğru veya yanlış olduğu tespit edilebilmektedir. AİHM’e göre, bir gazetecinin, doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece eleştirel değer yargılarını ifade etmekten men edilmesi kabul edilemezdir. (Lingens/Avusturya, B.No:9818/82,08.07.1986)
-İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir. (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976)
-İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, kamuoyunu bilgilendirmekle ve kamuoyunun bir görüş oluşturmasına imkân sağlamakla görevli medyanın, özgürlük ve hak alanı çok daha geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Bunun nedeni, dile getirilen olgu, düşünce ve kanaatlerin engellenmesinin ayın zamanda kamuoyunun haber alma ve kanaat oluşturma hakkını engelleyecek olmasıdır.
13- İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir.¹⁹⁸ (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD])
Sonuç olarak, doğrulanabilecek bilgi ya da verilerle birlikte, ‘doğruluğu ispatlamaya’ tabi tutulamayacak değer yargıları, eleştiri ya da spekülasyonlar 10. madde kapsamında korunmaktadır. Ayrıca, değer yargıları, özellikle de siyaset alanında ifade edilenler, çok önemli olan görüş çoğulculuğunun gereği olarak demokratik bir toplum için özel bir korumadan yararlanırlar.” (S.86)
https://www.anayasa.gov.tr/media/7448/10_avrupa_insan_haklari_sozlesmesi_kapsaminda_ifade_ozgurlugunun_korunmasi.pdf (E.T.:20.01.2024)
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde; toplumu bilgilendirme görevi olan medyanın, ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda özgürlük alanın çok daha geniş yorumlanması gerekmektedir. Benzer şekilde politikacılara ve hükûmetlere yönelik eleştiriler söz konusu olduğunda da kışkırtıcı, rahatsız edici nitelikteki ifadelerin de basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiği, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında, gerekse Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay kararlarında, ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Sonuç itibarıyla; yaptırıma konu ifadelerin; olgusal temeli bulunan eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler olduğu, kin ve düşmanlığa tahrik edici veya toplumda nefret duyguları oluşturabilecek bir yönünün bulunmadığı, bu tarz değerlendirmelerin siyasi arenada da en üst düzeyden yapıldığı, medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, güçlü nedenler olmaksızın televizyon yayıncılığı açısından en ağır yaptırımlardan birisi ile cezalandırılmasının kamusal yararı olan serbest tartışmayı ve özgürce kanat oluşumunu engelleyeceği, ayrıca 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 05.02.2024