İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2023 tarih ve 602 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 11.12.2023 tarihinde saat 08:59’da yayınladığı "Para Politika" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 11.12.2023 tarihinde saat 08:59’da yayınlanan, sunuculuğunu Ebru Baki’nin yaptığı gazeteci Deniz Zeyrek’in konuk olarak katıldığı, "Para Politika" adlı programda, geçen diyaloglarda; “Geçen bu işsizlik rakamlarını TÜİK'e ileten kurumun bir çalışanı ile sokakta karşılaştım. Dedi ki bu verdiğimiz rakamlar bizim de çalışanların da işte nasıl denir, konumumuzu, ücretimizi vs. falan bir şekilde etkiliyor. Dolayısıyla ne kadar bu çalıştığımız bölgede ne kadar işsizliği azaltır gösterirsek o kadar şey yapıyoruz, işte ne denir, karşılığını alıyoruz. Yani Devlet bize başarılı olduğumuz için bizi taltif ediyor. Dolayısıyla yıl sonlarında dedi bütün bölge müdürlüklerinden TÜİK'e böyle abartılı rakamlar gönderilir dedi. Yani bunu bizzat yapanlardan biri olarak söylüyorum dedi. Onun için o görüşmeden sonra benim için bütün şeyim gitti zaten yani…8.5 çıkarırsa prim mi alıyormuş, anlamadım…Evet yani. Başarılı bulunuyormuş işte, oradaki yönetici terfi ediyormuş. Ya da işte ne bileyim bir şekilde sicili düzeliyormuş…Dolayısıyla da ben bu Türkiye'de veri cetvellerine falan artık çok inancım kalmadı. Keşke, gönlüm istiyor ki keşke koskaca TÜİK bunu açıklamışsa doğrudur hissiyatını yaşayabilsedik, keşke. Ama işte gördük yani Haziran ayında Mehmet ŞİMŞEK ile Gaye ERKAN başladı. İlk defa TÜİK doğru bir enflasyon rakamı açıkladı. İlk ve son diyelim. Bundan sonra tekrar eski formuna döndü. O zaman gördük mesela gerçek enflasyonu. Demek ki gerçek veriyi açıkladığında bambaşka bir tablo ortaya çıkıyormuş. Ben diyorum ya TÜİK'in rakamları orda dursun, bizim izleyicilerimiz bize söylesin, yazsınlar sosyal medyadan...Siz kendi çevrenizden işsizliğin bu kadar düştüğünü hissediyor musunuz?” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan; "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Medyanın görevi halkı ilgilendiren her konuda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyunu bilgilendirmektir. Bu çerçevede; medyanın toplumsal meseleleri sorgulama ve iktidarın hesap vermesini sağlama görev, hak ve sorumluluğu bulunduğu, bu görev ve hakkın, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında olduğu kuşkusuzdur.
Olgusal temeli bulunan iddiaların ya da tartışma başlıklarının, televizyon programlarına konu edilmesi, bunların farklı görüşlere sahip gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için basın özgürlüğü yaşamsal bir öneme sahiptir.
SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 11.12.2023 tarihinde saat 08:59’da yayınlanan ve sunuculuğunu Ebru Baki’nin yaptığı "Para Politika" adlı programda güncel bir konu olan işsizlik verileri ile birlikte bir çok konu tartışılmış, aralarında Gazeteci Deniz Zeyrek’in de bulunduğu program konukları, görüşlerini paylaşmıştır. Program 2 saat 57 dakika sürerken, Gazeteci Deniz Zeyrek’in “Geçen bu işsizlik rakamlarını TÜİK'e ileten kurumun bir çalışanı ile sokakta karşılaştım. Dedi ki bu verdiğimiz rakamlar bizim de çalışanların da işte nasıl denir, konumumuzu, ücretimizi vs. falan bir şekilde etkiliyor. Dolayısıyla ne kadar bu çalıştığımız bölgede ne kadar işsizliği azaltır gösterirsek o kadar şey yapıyoruz, işte ne denir, karşılığını alıyoruz. Yani Devlet bize başarılı olduğumuz için bizi taltif ediyor. Dolayısıyla yıl sonlarında dedi bütün bölge müdürlüklerinden TÜİK'e böyle abartılı rakamlar gönderilir dedi. Yani bunu bizzat yapanlardan biri olarak söylüyorum dedi.” şeklindeki ifadeleri ile ilgili Türkiye İstatistik Kurumu Başkanı’nın şikâyeti üzerine izleme ve değerlendirme raporu hazırlanmış, Kurul çoğunluğunun ihlal tespiti doğrultusunda da medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmıştır.
1- Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik süreç ve vatandaşların yaşadığı güçlükler, her türlü ekonomik verinin titizlikle takip edilmesine yol açmaktadır. Vatandaşın günlük yaşamını doğrudan etkileyen veriler söz konusu olduğunda dikkatler daha da yoğunlaşmakta, yaşanan süreci açıklamaktan uzak verilerin güvenirliğiyle ilgili de ciddi tartışmalar yapılmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) gerek enflasyon gerekse işsizlik rakamları da bu kapsamdadır ve açıklanan veriler, uzun süredir ülke gündeminde tartışma konusudur.
Özellikle enflasyon rakamları ile ilgili ölçümler, toplumun büyük bölümünü oluşturan memur, emekli ve işçiler ile yakınlarının gelirlerini de doğrudan etkilerken, “açıklanan enflasyon / algılanan (hissedilen-yaşanan) enflasyon” arasında bir uçurum olduğu tablosu vatandaşların aktardığı sıkıntılarla doğrulanmakta, bu durum da TÜİK verilerinin gerçeği yansıtmadığına ilişkin iddiaları beraberinde getirmektedir. Bu çerçevede de pek çok medya hizmet sağlayıcı kuruluşta TÜİK verileri ile ilgili program yapıldığı görülmektedir.
Yaptırım uygulanan programda da güncel bir konu olarak TÜİK’in işsizlik rakamlarının irdelendiği, Gazeteci Deniz Zeyrek’in son dönemde açıklanan verilerle ilgili güvenilirlik tartışmalarını gündeme taşıdığı, görüşünü destekleyici bir unsur olarak da TÜİK’e veri sağlayan kurumda çalıştığını bildiren bir kişiyi kaynak olarak gösterdiği görülmektedir. Ayrıca TÜİK verilerini değerlendirirken, “açıklanan / algılanan (hissedilen-yaşanan) veri” ayrımına dikkat çekmekte, bunu da “Ben diyorum ya TÜİK'in rakamları orda dursun, bizim izleyicilerimiz bize söylesin, yazsınlar sosyal medyadan... Siz kendi çevrenizden işsizliğin bu kadar düştüğünü hissediyor musunuz?” şeklinde ifade etmektedir.
TÜİK verileri ile ilgili tartışmaların temelinde, açıklanan / algılanan (hissedilen-yaşanan) ayırımının bulunduğu görülmektedir. Nitekim, TÜİK, 2023 yılı yıl sonu enflasyonunu yüzde 64.7 olarak açıklarken, aynı TÜİK aynı döneme ilişkin “algılanan” enflasyonu ise yüzde 96 olarak kamuoyuyla paylaşılmıştır.
(https://www.tuik.gov.tr/media/announcements/t%C3%BCfe%20duyuru%2024%20ocak.pdf) (E.T.:20.01.2024)
TÜİK’in “Algılanan Enflasyon” açıklaması; açıklanan verilerle, yaşananlar arasında farklılık olabildiğinin ve bu konuda yapılan tartışmaların olgusal bir temeli olduğunun da teyidi niteliğindedir. Olgusal temeli olan değerlendirmeler ve eleştiriler nedeniyle de bir programa yaptırım uygulanması, kamusal faydası olan serbest tartışmaların önüne set çekecek, toplumda özgürce kanaat oluşumunu engelleyecektir. Bu yönüyle yaptırım kararı isabetli değildir.
2- Gazetecilerin habercilik görevinin yanında, olayları yorumlama ve eleştiri hakkı da vardır. Bu kapsamda gazeteciler, katıldıkları yayınlarda daha önce haberleştirilen konularda ya da tartışma başlıklarında kendi görüş, analiz ve eleştirilerini paylaşmaktadır. Bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir.
“Para Politika” programında, TÜİK’in işsizlik verileriyle ilgili haber aktarıldıktan sonra, program konuklarından verilerin yorumlanması istenmiş, program konukları da görüşlerini paylaşmıştır. Bu açık duruma rağmen; gerek Uzman raporunda, gerek Uzman raporunu esas alan Kurul Kararı’nda, Gazeteci Deniz Zeyrek’in ifadeleri “haber niteliğinde” değerlendirilmiştir. Bu durum Kurul Kararı’na “Aktarılan bilgilerin ve yorumların kamuoyu açısından taşıdığı önem göz önüne alındığında ilgili program haber niteliğinde değerlendirilebilir. Haber aktarımında kesinlik, doğruluk ve gerçekliğin haberciler açısından hem hukuki hem de ahlaki zorunluluk olduğu aşikardır. Gerçek olmayan haber ve duyurular, mesleki etik değerlere ters düşen durumlardandır.” şeklinde alınmıştır.
Öncelikle; yayının türü ile yaptırım önerilen madde metni uyuşmamaktadır. Uzman raporunda da görüleceği üzere, yayının türü “Güncel Programlar, Yorum Programları” kategorisinde değerlendirilmesine rağmen, “yorumların kamuoyu açısından taşıdığı önem” gerekçe gösterilerek “programın haber niteliğinde değerlendirilebileceği” gibi zorlama bir yaklaşımla, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinden yaptırım önerilmiştir. Oysaki (ı) bendinde belirlenen hükümlere bakıldığında, bu ilkenin; haber ve haber programlar için düzenlendiği görülecektir.
RTÜK’ün program türlerine ilişkin “Yayınlarda Program Türleri Kod, Tanım ve Sınıflandırmaları(https://www.rtuk.gov.tr/program-turleri-kod-kitapcigi/3832)” rehberindeki tanımlamalar dikkate alındığında; SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yayınlanan ve yaptırım uygulanan “Para Politika” programı, güncel programlar türü altında, “yorum programı” kategorisine girmektedir. Uzman raporunda da programın türü aynı şekilde tanımlanmaktadır. Buna rağmen; haber/haber programlara yönelik bir ilke hükmünden, üstelik güçlü nedenler sunulmaksızın, “değerlendirilebilir” gibi sübjektif bir yorumla yaptırım önerilmesi; haksızdır ve hukuki değildir.
3- Yorum programları özelinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi’nin, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun benzer bir konudaki yaptırım işlemini hukuka uygun bulmayan kararı, yol gösterici niteliktedir.
Üst Kurulun 19.03.2020 tarih ve 2020/12 sayılı toplantısında, 27 No.lu karar ile; Haber Türk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yayınlanan “Gerçek Fikri Ne?” programında, sunucu ve program konuklarının; dış politik gelişmeler ve iç savaş riski üzerine yaptıkları değerlendirmelerle, “tarafsızlık, gerçeklik doğrularını esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır” ilkesini ihlal ettikleri gerekçesiyle yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanmıştır.
Yaptırım kararı yayıncı kuruluş tarafından yargıya taşınmış, Ankara 9. İdare Mahkemesi’nin davanın reddi yönündeki kararı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin, 30.11.2023 tarih ve 2023/5695 E., 2023/6967 K. sayılı kararı ile bozulmuştur. Kararın gerekçesinde; “...söz konusu programın, haber programı olmayıp sosyal ve politik hususlarda fikirlerin ileri sürüldüğü bir tartışma programı olduğu, davacının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ‘milli güvenliğin’ korunması için demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olmadığı... Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 19.3.2020 tarih ve toplantı No: 2020/12, Karar No:27 sayılı işleminde hukuka uygunluk, davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır” değerlendirmesi yer almıştır.
BİM kararı, RTÜK tarafından yapılan haber programı ve yorum programı ayrımının yargı tarafından da kabul edildiğine bir işarettir.
4- Yine aynı konuya atfen; Danıştay tarafından onaylanan ve aşağıda ayrıntıları yer alan bir kararda da; Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda, doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki;
- Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu karar ile “Haber Türk” logolu ve “Ciner Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, 20.03.2020 tarihli “Para Gündem” programında 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
- Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
- RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir.
- Ardından RTÜK; BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, Danıştay Onüçüncü Dairesi, 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 No.lu kararında da; “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” şeklinde hüküm bildirerek davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir
5- Gazetecilerin, habercilik görevi yanında olayları yorumlama ve eleştiri hakkı da bulunmaktadır. Gerçeğe ulaşmak için iddiaları gündeme taşımak, soru sormak ve yanıt aramak da gazetecilik faaliyetidir. Olgusal temeli bulunan konularda, kamu otoriteleri için abartılı veya rahatsız edici nitelikte de olsa, bazı yorum, iddia ve soruların gündeme taşınmasının, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları ile korunan basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı da bilinen bir durumdur.
Bu çerçevede; Gazeteci Deniz Zeyrek’in ifadelerinin; sıklıkla gündeme gelen ve olgusal temeli olan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğinde olduğu değerlendirilmektedir. Gazetecilik faaliyeti kapsamında kalan ifadeler nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanması, toplumun genelini ilgilendiren konularda serbest tartışmanın yolunun kapanması ve ifade özgürlüğünün daralması sonucunu doğuracaktır. Bu yönüyle de haber ile yorum arasındaki ayırımı dikkate almayan yaptırım kararı; haksız, orantısız ve toplumda özgürce kanaat oluşumunu engelleyici niteliktedir.
6- Gazetecilerin kamuoyuna yansıyan iddia ve spekülasyonları gündeme taşıması ve yanıt aramasının sınırlarına ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesi’nin 2020/23730 nolu Özgür Boğatekin Başvurusu’na ilişkin (Karar Tarihi: 14/6/2023), 7.12.2023 tarih ve 32392 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kararı örnek niteliğindedir.
Adıyaman’ın Gerger İlçesi’nde yapılan ihalelerle ilgili dönemin İlçe Kaymakamı’na yönelik gündeme getirdiği iddialar nedeniyle yargılanan Gazeteci Ö.B., ceza alması üzerine ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Yargılama sonucunda da gazetecinin ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği hüküm altına alınırken, Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde şu görüşler yer almıştır:
“22- ...Başvurucu, bir gazeteci olarak toplumun sözcülüğünü yapmış ve yüksek sesle dile getirilen söylentileri kışkırtıcı bir üslupla ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasının olgusal temelinin ilçede yürütülen projeler olduğu ortadadır. Bununla birlikte projeler hakkında çıkan söylentilerin varlığını bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi ispat etmesi başvurucudan beklenemez. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 52).
23- ...Yeterli olgusal temelleri olduğu müddetçe bireyleri yahut toplumu ilgilendiren olaylar hakkında çıkan söylentilerin haberleştirilmesi de cezalandırılamaz. Dahası söz konusu duyumlar hakkında yetkilileri doyurucu açıklama yapmaya çağırmanın sağlıklı bir demokraside cezalandırma konusu olması düşünülemez. Kaldı ki köşe yazılarında başvurucu, kesin ifadeler kullanmak yerine yazılarında yer alan iddiaların birer söylenti olduğunu ifade etmiş; iddiaların doğruluğuna ilişkin olarak kendisinin hiçbir şüphesi bulunmadığı algısını yaratacak bir dil kullanmamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Yılmaz, B. No: 2019/21052, 15/3/2022, § 37).
24-...Dolayısıyla bir gazeteci olarak başvurucu, kaymakam hakkında bir soruşturma açılmasını değil onun birtakım işlem ve davranışlarının toplum nezdinde sorgulanmasını amaçlamaktadır. Dahası ilk derece mahkemesi başvurucunun hukuka aykırı fiili işlemediğini bildiği hâlde müştekiye isnat ettiğini de kesin delillere dayalı olarak ve her türlü şüpheden uzak bir biçimde gösterememiştir.”
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; gazetecilerin, siyasetçilerin, hukukçuların bir tartışma programındaki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği şekilde, “güçlü nedenler” olmaksızın ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracaktır.
7- Yayınlarda zaman zaman bazı kişi ya da kurumlarla ilgili iddiaların da gündeme taşınması, olağan bir durumdur. Kişi ve kurumların da bu iddialara ilişkin cevap ve düzeltme hakkı vardır ve bu hak, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un, “Yayın Hizmeti İlkeleri” başlıklı 8’inci maddesinin (o) fıkrasında, “Kişi ve kuruluşların cevap ve düzeltme hakkına saygılı olmak zorundadır” şeklinde düzenlenerek, koruma altına alınmıştır. TÜİK’in düzeltme ve cevap hakkının da bu koruma altında olduğuna şüphe yoktur.
Düzeltme ve cevap hakkı, 6112 sayılı Kanun’un 18. maddesinde daha ayrıntılı şekilde düzenlenmiş, bu hakkın hangi durumlarda ve ne şekilde kullanılacağına dair hükümler, 7 fıkra halinde açıklanmıştır. “Düzeltme ve cevap hakkı” başlıklı 18’inci maddesinin birinci fıkrasında; “Gerçek ve tüzel kişiler, …veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, yayın tarihinden itibaren altmış gün içinde, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmamak ve suç unsuru içermemek kaydıyla, düzeltme ve cevap yazısını ilgili medya hizmet sağlayıcıya gönderir. Medya hizmet sağlayıcılar, hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde, cevap ve düzeltmeye konu yayının yapıldığı saatte ve programda, izleyiciler tarafından kolaylıkla takip edilebilecek ve açıkça anlaşılabilecek biçimde düzeltme ve cevabı yayınlar. Düzeltme ve cevap hakkı doğuran programın yayından kaldırıldığı veya yayınına ara verildiği durumlarda, düzeltme ve cevap hakkı, yedi günlük süre içinde anılan programın yayın saatinde kullandırılır. Düzeltme ve cevapta, buna neden olan yayın belirtilir.” hükmüne yer verilerek, söz konusu hakkın kapsamı belirlenmiştir.
Dolayısıyla 6112 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri, medya hizmet sağlayıcılar ile muhatapları arasındaki ilişkiyi, olası bir yaptırımdan önce, “düzeltme ve cevap hakkını” önceleyen bir anlayışla ele almaktadır.
Üstelik cevap ve düzeltme hakkı dayanağını doğrudan Anayasamızdan almaktadır. Anayasamızın 32’inci maddesinde; “Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hâkim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir” hükmü yer almaktadır. Görüleceği üzere, cevap ve düzeltmeye karar verecek yargılama makamının kararını kaç gün içinde vereceği hükmünün dahi Anayasa’yla düzenlenmesi, bu hakkın yasa koyucu tarafından ne derece önemsendiğinin göstergesidir.
Bu çerçevede, 6112 sayılı Kanun’da, “Düzeltme ve Cevap Hakkı” özel olarak düzenlenmişken; bu yola başvurmaksızın, bir yayını doğrudan bir yaptırımın konusu yapmak, yaptırımların kanuniliği ve eşitliği ilkesine aykırıdır.
8- Demokratik toplumlarda basının en temel işlevi, halkı ilgilendiren tüm konularda sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyu adına denetim yapmak ve değerlendirmelerde bulunarak kamuoyu oluşturmaktır. Bu doğrultuda; medyanın “kurumların işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir. Söz konusu yaptırım kararıyla, bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın, var olan sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez. Çünkü medya, iktidar sahiplerinin eksik/yanlış ve hatta bazen yasalara aykırı olabilecek faaliyetlerini, bir tür “denetleme” şeklinde belirlenebilecek görev tanımı nedeniyle, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ek dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilmektedir.
9- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
10- Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
11- Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
12- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda; ulusal ve uluslararası hukuki kararlara baktığımızda da, basın ve yayın kuruluşlarının ayrı bir yeri ve önemi bulunduğunu ve tanınan hak ve özgürlüklerin çerçevesinin genişletildiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; “kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir.” (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
13- Gazetecilerin ve medyanın ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, AİHM kararlarında da özel korumalar söz konusudur.
-AİHM’e göre, siyasi tartışma özgürlüğü, ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’dir. Değer yargıları bir olay veya durum ile ilgili bakış açısı yahut kişisel değerlendirmelerdir. Bir değer yargısının doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkün olmazsa da, değer yargısının dayanağını teşkil eden gerçeklerin doğru veya yanlış olduğu tespit edilebilmektedir. AİHM’e göre, bir gazetecinin, doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece eleştirel değer yargılarını ifade etmekten men edilmesi kabul edilemezdir. (Lingens/Avusturya, B.No:9818/82,08.07.1986)
-İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir. (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976)
14- İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir.¹⁹⁸ (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD])
Sonuç olarak, doğrulanabilecek bilgi ya da verilerle birlikte, ‘doğruluğu ispatlamaya’ tabi tutulamayacak değer yargıları, eleştiri ya da spekülasyonlar 10. madde kapsamında korunmaktadır. Ayrıca, değer yargıları, özellikle de siyaset alanında ifade edilenler, çok önemli olan görüş çoğulculuğunun gereği olarak demokratik bir toplum için özel bir korumadan yararlanırlar.” (§.86)
https://www.anayasa.gov.tr/media/7448/10_avrupa_insan_haklari_sozlesmesi_kapsaminda_ifade_ozgurlugunun_korunmasi.pdf (E.T.:20.01.2024)
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
TÜİK verileri bağlamında; açıklanan/algılanan veri ayırımı üzerinden yapılan tartışmalarda kamu yararının bulunduğu, yapılan yorumlarda eleştiri sınırının aşılmadığı, olgusal temeli bulunan eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler nedeniyle yaptırım uygulanmasının, kamusal nitelikli serbest tartışmalar ile özgürce kanat oluşumunu engelleyici nitelikte olacağı, ayrıca 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 29.01.2024