İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 26.12.2023 tarih ve 618 sayılı yazısına konu; FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 18, 25.12.2023 tarihlerinde saat 19:57 ve 20:11’de yayınlanan “Kızıl Goncalar” isimli dizi film yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin Ankara 23. İdare Mahkemesinin 13.07.2023 tarih ve 2023/595 Esas, 2023/1289 sayılı kararına istinaden tekrar incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, 18, 25.12.2023 tarihlerinde saat 19:57 ve 20:11’de, “Bu dizideki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.” ifadesiyle ekrana getirilen, “Farklı kültürlerde olan kişilerin kaderlerinin kesişmesini konu alırken, fikir ayrılıklarına rağmen ‘Çocuk’ söz konusu olduğunda anneliğin/babalığın birleştirici gücüne dikkat çekmek” amacıyla kurgulanmış, “Kızıl Goncalar” isimli diziye, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; "Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz." ilkesinin ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara aşağıda belirttiğim gerekçelerle “karşı oy” kullandım.
Uzman raporunda, “Yapımda her iki farklı görüşteki ailede aile içi ilişkilerin kopuk, çocuğun yetiştirilmesi ve eğitim durumunun ebeveynlerden kaynaklı olarak sorunlu, ailede yer alan kadının habersizce evi terk etmesi, iki farklı uç olarak gösterilen Atatürkçü doktorun çocuk çalması, dini grubun hileli işleri ve eğitim kurumunda küçük çocuklara şiddet uygulanması gibi yukarıda bahsedilen değer ve norm uyumsuzluğu dolayısıyla toplumumuzu bir arada tutan aile, eğitim gibi kurumların içi boş, tezatlarla dolu gibi gösterildiği, dizide bahsi geçen tarikat üyelerinin olumsuz tutum ve davranışlarına sıklıkla yer verilmekte olup, stereotipleştirme yapılarak izleyicide bütün dini yapıların bu tarz karakteristik özelliklere sahip olduğu düşüncesi oluşmasına neden olabileceği, ayrıca dizi film karakteri Meryem'e karşı kullanılan ‘çek elini pis’ ve ‘mağaradan mı çıktınız?’ gibi ifadelerle muhafazakar kadınlara karşı diğer kadınlar tarafından ötekileştirici ve aşağılayıcı bir dil kullanılmasının toplumsal bölünmeyi artırıcı nitelikte olduğu, toplumsal yapı ve kültür gereği doğal olan ayrılıkların bir kesimi aşağılayacak şekilde kullanılmasının toplumun milli ve manevi değerlerini incitici nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır” şeklindeki görüş nedeniyle “Söz konusu yayında, 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür” gibi bir ifade kullanılmıştır.
Suçlamalarda, “olabileceği” gibi kesin olmayan sözcükler kullanırken, yaptırım önerisinde, “ihlalin sabit görüldüğü” gibi kesin kanaat belirtilmesi üzerinde durulması gereken önemli bir çelişkidir.
İhlale konu olan sahne ve konuşmaları tek tek ele alıp incelediğimizde;
1. “Yapımda her iki farklı görüşteki ailede aile içi ilişkilerin kopuk” olduğu iddia edilerek yaptırım önerilmektedir.
“Dizideki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi olmadığını” belirten senaryo yazarının, “İki farklı görüşteki ailede aile içi ilişkilerin kopukluğunu” konu edinmesi anormal bir durum değildir. Belki de dizinin ilerleyen bölümlerinde aile bireyleri bu kopukluğu giderecek ve bu sorunu ortadan kaldıracaktır. İyi örnekler oluşturabileceklerdir.
Dizinin sadece iki bölümü izlenerek kesin yargıya varılmıştır. Kesinlikle yanlış bir yargıdır.
2. “Dini grubun hileli işler” yaptığının teşhiri de ihlal gerekçesi olarak gösterilmiştir.
Raporda bahsedilen “hileli ürün satan kişi” dizinin birinci bölümünde teşhir edilmiştir. Bu hileli ürün satışını “Dini gruba” mal eden Uzman görüşü, dizinin ikinci bölümünü izlememiş olacak ki, aynı Dini Grubun hileli ürün satan kişiyi cezalandırdığını görememişlerdir.
3. Raporda, “Atatürkçü doktorun çocuk çalması” gibi bir sahneden söz edilmektedir.
Söz konusu sahnenin önü ve arkası raporda göz ardı edilmiştir. Görüntülerden çocuk yaşta olduğu anlaşılan bir kadın, kocasıyla birlikte hastaneye gelir ve kadın doğum yapar. Çocuk ölü doğar ve aile apar topar hastaneyi terk eder. Daha sonra çocuk kalp masajıyla hayata döndürülür. Ailenin kaçtığını fark eden karı-koca doktor, ailenin kaçtığını öğrenince çocuğu sahiplenmek isterler. Ortada bir çocuk kaçırma olayı söz konusu değildir. Dizinin ilerleyen bölümlerinde belki çocuğu sahiplenmek için gerekli yasal işlemleri başlatacaklar.
4. “Eğitim kurumunda küçük çocuklara şiddet uygulanması” gibi, Kuran kursunda bir çocuğa şiddet uygulanması ihlal nedeni sayılmıştır.
Dizide konu edilen bir tarikatın Kuran Kurusundaki şiddet sahnesinin ihlal sayılmasından çok yasal olmayan bir kursun “Eğitim Kurumu” olarak değerlendirilmesi ihlalin hatta suçun en büyüğüdür.
Merdiven altı Kuran kurslarında “Şiddet ve Taciz” gören çocuklarla ilgili gazete haberlerini burada kullanırsak sayfalar yetmez.
Dizide; “Dini eğitimde, çocukların, kontrolsüz tarikatların yerine gönderilmemesi, Devlet kontrolündeki İmam Hatiplere gönderilmesi ve dini eğitimin İmam Hatiplerde yapılması” gerekliliği ön plana çıkarılmaktadır. Uzman raporunda bu ana fikir bahis konusu dahi edilmemiştir.
5. Raporda, “Dizide bahsi geçen tarikat üyelerinin olumsuz tutum ve davranışlarına sıklıkla yer verilmekte olup, stereotipleştirme yapılarak izleyicide bütün dini yapıların bu tarz karakteristik özelliklere sahip olduğu düşüncesi oluşmasına neden olabileceği” ifadesine dayanılarak yaptırım uygulanmasına karar verilmiştir.
Dizide bahsi geçen tarikat üyelerinin olumsuz tutum ve davranışlarına sıklıkla yer verilmekte olup, stereotipleştirme (Bilimsel bir kanıtı olmayan yargılar) olumsuz örnek olarak sunulmaktadır. Raporda tarikat ve cemaatler dini bir yapı olarak değerlendirilerek yasallaştırılmak istenmektedir. Dini tarikat ve cemaatlerin hiçbir zaman yasal statüleri olmamıştır.
Tarikatların bu olumsuz yönleri daha önceleri de yansıtılmış olsaydı, Türkiye 15 Temmuz Darbe Girişimini de yaşamayabilirdi. Neticede Fetö de bir tarikat veya bir cemaatti.
6. Dizi’nin bir sahnesinde, “Eşinin haberi olmaksızın evi terk eden kadın figürüne yer verilmesinin aile birliğine ve evlilik kurumuna zarar verici nitelikte olduğu” öne sürülmektedir.
Kabulü mümkün olmayacak bir iddiadır. Zira, izlediğimiz tüm dizilerde ve filmlerde yanlış hareketler sergileyen karakterlere yer verilmektedir. Aile birliği kavramının korunması sadece bir kesime dayalı olarak korumadan değil genel, tüm toplumun temeli olan çoğulculuğu içeren aile kavramının korunması anlamına gelir.
Kadın programlarında ise hemen her gün evini terk eden, başkasına kaçıp zina örnekleri sergileyen kadınlara yer verilmektedir. Bu programlarla ilgili rapor hazırlanmaması da ilgi çekicidir.
Sonuç itibarıyla; dizi filmin bütün olarak değerlendirilmesi ve “kitlelere verdiği mesajın” da tüm diyaloglar bağlamında ve olayın gelişim evreleri gözlenerek ele alınması gerekirken, bu husus Uzman tarafından göz ardı edilmiştir. Bu yönüyle de rapor eksik, raporu dayanak alan Kurul Kararı da isabetli değildir.
Dizi filmlere uygulanan RTÜK cezaları kapsamında; “yapımın kurgusal bir ürün olduğu ve gerçeklik algısı oluşturan programlardan farklı değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin bir Danıştay kararı, örnek niteliğindedir. İlk mahkemeden itibaren, yargı süreci şu şekilde ilerlemiştir:
Üst Kurulun, 17.02.2020 tarih ve 2020/08 sayılı toplantısının, 6 numaralı kararıyla; FOX logolu kuruluşta yayınlanan bir diziye, 6112 sayılı Yasa’nın birinci fıkrasının (f) bendinde belirlenen, “Toplumun milli ve manevi değerlerine…” aykırılıktan yaptırım uygulanmıştır. Konunun yargıya taşınması üzerine; Ankara 6. İdare Mahkemesi, 18/12/2020 tarih ve E:2020/901, K:2020/2040 sayılı kararıyla, “…dava konusu işlemin iptaline” kararı vermiştir. Kararın gerekçesini;
…dava konusu işleme esas alınan ‘dizi’ yayınının izleyiciyi bilgilendirme, düşündürme, eğitme, öğretme gibi saiklerle yapılan kültür-sanat, eğitim, siyaset, haber vb programlar gibi gerçeklik algısı oluşturan programlardan farklı olarak, belirlenen yaş grupları üzerindeki izleyiciler yönünden, ilgili yayın kuruluşunun ticari gaye ile yaptığı, kurgu ürünü olan yayın niteliği taşıdığı, dava konusu yayının, bir senaryoya bağlı olarak oluşturulmuş kurgusal bir ürün olduğu ve bu tür yayınların pek çoğunda benzer konuların işlendiği hususları göz önünde bulundurulduğunda… dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır..” şeklinde belirtmiştir.
Üst Kurulun başvurusu üzerine; Ankara Bölge İdare Mahkemesi, 7. İdari Dava Dairesi tarafından, RTÜK’ün istinaf başvurusunu reddedilmiş, son olarak; Danıştay’a yapılan başvuru neticesinde de; Danıştay 13. Dairesi, 29/03/2023 tarih ve 2022/586 E., 2023/1516 K. sayılı ilamı ile “…BİM kararının ONANMASINA” kararı vermiştir.
Dizi filmlere ilişkin, yaptırıma konu, 6112 Sayılı Yasa’nın birinci fıkrasının (s) bendi kapsamında uygulanan yaptırımlara yönelik alınan Danıştay kararlarından bir örnek vermek gerekirse de; yine benzer kararlar alındığı görülecektir:
Üst Kurul tarafından, bir dizi filme 6112 sayılı Yasa’nın birinci fıkrasının “Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez.” şeklinde belirlenen (s) bendi kapsamında uygulanan yaptırıma ilişkin, hem Bölge İdare Mahkemesi, hem de Danıştay tarafından –Bilirkişi Raporu doğrultusunda- “dava konusu işlemin iptaline” kararı verilmiş, böylece kurgu ve hayal ürünü senaryodan ibaret olan dizi filmlere bu tarz bakış açısıyla yaptırım uygulanmasının uygun olmadığı hüküm altına alınmıştır.
Danıştay 13. Dairesinin 2017/3097 E., 2021/761 K. nolu ilamında;
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ... uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için gerekli görüldüğünden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, bilirkişi raporunda özetle; İzlenme oranlarını arttırma ya da üretilen programlara talep yaratmak için TV yapımlarında gerçek hayatın içindeki çatışma alanlarının konu edinildiği, kadın-erkek eşitsizliği, istismar ve aldatma/aldatılma konularının bunlar arasında yer aldığı, bütün bunlar genel anlamda değerlendirildiğinde, toplumsal cinsiyet eşitliğini sarsan ve içerisinde şiddet barındıran durumlar olduğu, ancak belirtilen bu durumların hemen hemen tüm dizi ve programlarda tema olarak kullanıldığı, ne var ki bu tür konuları işleyen programları tamamen yasaklamanın da mümkün olmadığı, dolayısıyla tek bir diziyi ya da programı bu bağlamda sorumlu tutmanın rasyonel görünmediği, sonuç olarak, ... 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (s) bendindeki ‘Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez.’ hükmünün ihlâl edilmediği görüş ve kanaatlerine yer verildiği, anılan raporun Dairece hükme esas alınabilecek nitelikte bulunduğu, bu durumda, anılan dizide kadınların erkeklerle eşit ve aynı haklara sahip olmadığı, kadınlara yönelik baskı yapıldığı, baskının teşvik edildiği, kadınların aşağılandığı, yine kadının iyi niyetinin kötüye kullanılarak rızası alınmadan iradesinin kötüye kullanıldığı, istismar edildiği yönünde bir tespitin varlığından söz edilemeyeceği, dolayısıyla gerçek bir hikayeye dayanmayan, bir kurgu ve hayal ürünü senaryodan ibaret olan dizinin… ilişkin Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile ....dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ: Açıklanan nedenlerle;1. Davalının temyiz isteminin reddine… 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Bölge İdare Mahkemesi kararının ONANMASINA…” hükmedilmiştir.
Anayasa’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında; “herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu” belirtildikten sonra, 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmüne yer verilerek ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğü yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının Anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde; ifade özgürlüğünün radyo, televizyon ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı ifade edilerek radyo ve televizyon yayınlarının da 26. maddenin koruması altında olduğu belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Bu noktada, “sanatsal ifade özgürlüğü”nün de, ifade özgürlüğünün tartışmasız ayrılmaz bir parçası olduğu ve Anayasamızın 26. maddesi kapsamında koruma altında olduğu açıktır.
RTÜK’ün film ve dizilerin kurgusal niteliğini dikkate almadan uyguladığı idari yaptırımlar mahkemeler tarafından yerleşik içtihatlara uygun olarak iptal edilmiştir:
Ankara 2. İdare Mahkemesi – 2021/1565 E. 2021/2123 K.: Müvekkil Şirket’e ait “X” kanalında yayınlanan “X” isimli dizide 6112 sayılı Kanun’un 8/1/f maddesinde belirtilen yayın ilkesi ihlal edildiğinden bahisle idari para cezası tesis edilmiştir. Söz konusu kararın hukuka ve mevzuata aykırı olduğu, dizide herhangi bir ihlal unsurunun bulunmadığı, dizide toplumsal değerlere veya aile kavramına zarar verme kastının bulunmadığı, dizinin kurgusal niteliğinin göz ardı edildiği, dizinin ilgili sahnesinde aslında “kocasını zehirleyen eş” meselesinin ayıplandığı ve bunun asla kabul edilemez bir husus olduğunun kolayca anlaşılabileceği, idare tarafından, idari işleme konu dizinin bütün olarak değerlendirilmesinden imtina edildiği gerekçeleriyle iptali istenmiştir ve idari işlem mahkeme tarafından iptal edilmiştir.
Ankara 2. İdare Mahkemesi – 2021/1562 E. 2021/2215 K.: “… Bu durumda, davacı şirket hakkında idari para cezası uygulanmasına konu Kurul kararında yayın hizmetlerinin toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamayacağı ilkesinin ihlal edildiği belirtilmiş ise de; dava konusu yayın kesitinde müstehcen söz ve görüntüye yer verilmediği, "yalancı hamilelik" hadisesinde Nehir ve Bahar karakterlerinin iyi insan olarak algılanmasına yol açacak ifadelere de yer verilmediği, aynı zamanda toplumsal düzeyde rahatsızlık yaratıcı özel vurgulamalar yapılmadığı, söz konusu yayın kesitinin genel ahlaka aykırılık teşkil edecek veya aile kurumuna zarar verecek şekilde, gerçeklik algısı oluşturabilecek veya toplumsal etki yaratabilecek aşırılıkta olmadığı ve son olarak televizyon programlarının çeşitliliğinin ve alternatifinin çok fazla olduğu, toplumun yayınlanan programlardan kendi istidâdına, değerlerine ve ahlak anlayışına göre kendi iradesi ile tercihte bulunma olanağının da bulunduğu dikkate alındığında … davacı şirket hakkında idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır…”
Sonuçta bu dizi bir belgesel değildir, kurgusal bir hikayedir ve seyirci de bunun farkındadır. Yaptırıma konu yapımın; kurgusal bir ürün olduğu, dizi filmlerin süreklilik özelliğinin bulunması nedeniyle verilen mesajın anlaşılabilmesi için, ele alınan konunun işleniş şeklinin, senaryo bütünlüğü içinde ve “İfade Özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmesi gerektiği görüşünde olduğum için, karara karşı oy kullandım. 11.01.2024