İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2023 tarih ve 606 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 09.12.2023 tarihinde saat 10:01’de yayınlanan "Forum Hafta Sonu" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 09.12.2023 tarihinde saat 10:01’de yayınlanan, sunuculuğunu Namık Koçak'ın yaptığı ve Özdemir İnce'nin konuk olarak katıldığı "Forum Hafta Sonu" adlı yorum programında geçen diyaloglarda “Dünyada başka bir halk, ekonomiyi kim batırsa o düzeltsin diye yine aynı kişiyi seçer mi?...Az önce söyledik ya hani İstanbul'a ihanet edeni, o halk yeniden seçer mi? Türkiye'de seçiyorlar maalesef, maalesef seçiyorlar. Dünyada var mıdır yani? Bu duruma getirmişsin bir ülkeyi. İşte Murat çizmiş tabloyu. "Hangi ülkede böyle bir iktidara oy verilir?" diyor. Bu çok çarpıcı bir soru. Zaten her şeyin sırrı bu soruda. Sorgulayamayan, şuursuz bir seçmen kitlesi mi var bu ülkede? Karşılaştıramıyor mu insanlar?...Televizyonların, maçların, bu cep telefonlarının bulunduğu yerde toplumlar dinselleşmek yerine dinden uzaklaşıyorlar. İnsanların dinden uzaklaşmasını engel olacak hiçbir kuvvet yoktur. İstediğin kadar imam hatip okulu aç, istediğin kadar bilmem ne yap, Türkiye'de ancak suni Müslüman yaratırsın, gerçek Müslüman yaratamazsın, iki yüzlü Müslümanlar yaratırsın…Yani hak, hukuk, adalet vicdan...Yok öyle, sorduğu zaman Müslüman'ım namaz kılıyorum falan…Elhamdülillah…Elhamdüllillah, falan fıstık. Yani ciddi bir Müslüman samimi bir Müslüman devlet zoruyla...Zaten şu yeni dünya düzeninde çok zor onu yaşamak, yaşatmak…Ya mümkün değil.” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Türk futbolunun en önemli etkinliklerinden biri olarak kabul edilen, ayrıca “Cumhuriyetimizin 100. Yılı” olması nedeniyle, ayrı bir öneme sahip olan “Süper Kupa” maçının, TFF tarafından, 29 Aralık 2023 günü Suudi Arabistan'da oynanmasına karar verildiği açıklanmış, o andan itibaren, toplumun her kesiminden yoğun tepkiler yükselmiş ve bu konuya ilişkin tartışmalar medyada uzun bir süre yer almıştır.
1- Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta da, 09.12.2023 tarihinde Gazeteci ve Televizyon Programcısı Namık Koçak’ın sunumuyla, “Forum Hafta Sonu” programı ekrana getirilmiş ve yayının bir bölümünde, Gazeteci Özdemir İnce ile birlikte, FB-GS arasında oynanacak olan “Süper Kupa” maçının, Suudi Arabistan’da oynanması kararı tartışılmıştır.
Programın başında Namık Koçak o günkü Sözcü gazetesinde yer alan “Süper Umre, Süper Kupa” manşeti ile verilen haberi aktardıktan sonra; “(10:05:20) …Onla ilgili olarak paketler hazırlanıyormuş. Paketler hazırlanıyormuş, maçı seyretmeye gidecekler için, aşağı yukarı 43.500 lira tutarında, hem gidiyorsunuz maçı seyrediyorsunuz, hem de Umre yapıyorsunuz, bir taşla iki kuş. Hem şeytanı taşlıyorsunuz, hem maçı seyrediyorsunuz geliyorsunuz. Ve çok tepki gördü. Özdemir abiyle de bunu konuşacağız, GS ile FB oraya gitsin mi gitmesin mi?” şeklindeki ifadelerle, yayının bu bölümünde işlenecek konuya ilişkin ön bilgi vermiştir.
Söz konusu yayında iki ayrı bölümde sarf edilen; “Az önce söyledik ya hani İstanbul'a ihanet edeni, o halk yeniden seçer mi? Türkiye'de seçiyorlar maalesef…şuursuz bir seçmen kitlesi mi var bu ülkede?” ifadeleri ile “İstediğin kadar imam hatip okulu aç, istediğin kadar bilmem ne yap, Türkiye'de ancak suni Müslüman yaratırsın, gerçek Müslüman yaratamazsın, iki yüzlü Müslümanlar yaratırsın” ifadeleri, ihlal içerikli bulunmuş ve yaptırıma gerekçe gösterilmiştir.
Ancak; uzman raporundaki deşifrelerde bu söylemlerin neden ve neye istinaden söylendiği yer almamakta, üstelik konunun ne olduğu bile anlaşılamamaktadır. Söz konusu konuşmaların kesilerek ya da seçilerek deşifre edilip rapora alınması, konuşmaların anlam bütünlüğünün bozulmasına ve objektif kriterlerden uzak bir rapor ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu yönüyle de rapor, sağlıklı bir değerlendirme yapmak için yetersiz kalmıştır. Bu nedenle, gerek Uzman raporu, gerekse raporu esas alan Kurul Kararı bu yönüyle eksik ve yanıltıcı, dolayısıyla yaptırım kararı da isabetli değildir.
Oysaki bir yayında verilmek istenilen mesaj üzerinden yaptırım uygulanabilmesi, ancak yayının ilgili bölümündeki konuşmaların tamamının değerlendirilmesi ile mümkündür ve söz konusu bölümün başlangıcındaki konuşmalar, o yayının ne amaçla ekrana getirildiğinin göstergesidir. Dolayısıyla, programda ifade edilen düşünceleri, bağlamı ve bütünlüğü içinde değerlendirmekten uzak şekilde oluşturulan yaptırım kararı, bu yönüyle de orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici niteliktedir.
Bu nedenlerle; yayına ilişkin aşağıda ayrıntılı olarak verilen konuşmalara daha geniş perspektiften bakıldığında ve bütünlük içinde değerlendirildiğinde, ifadelerin hükûmetin ekonomi politikası ekseninde, kamuoyunda yaşanan tartışmaların, eleştirel düzeyde değerlendirilmesi olduğu ve basın/ ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı netleşecektir. Bu kapsamda, sağlıklı bir değerlendirmenin yapılabilmesi için, programın ilgili bölümünün tam deşifresinin dikkate alınması yerinde olacaktır.
Namık Koçak’ın ihlal oluşturduğu düşünülen ifadeleri öncesinde, raporda yer almayan konuşmalarına baktığımızda;
“Namık Koçak: (10:21:16) AKP belediyeciliğini Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisi açıkladı. Biz bu şehre ihanet ettik dedi. Eee ihanete devam etmek için mi geleceksiniz? Kendi ifadelerinizi kullanıyorum ben burada yoksa biz uydurmadık bu sözü. Ben de bundan sorumluyum dediniz. E şimdi sanki hiç o günler unutulmuş, İstanbul’u kurtarmaya geleceksiniz. Öyle mi? İstanbul’u bu hale siz getirdiniz. Atatürk plajına blok apartmanlar yapmayı kimse aklına getiremezdi. Asla bir normal belediyenin böyle bir şey yapması düşünülemezdi. Siz bunu yaptınız. Stadyumları yıkıp yerine gökdelen diktiniz…Oradaki rant kaç şu anda Ali Sami Yen stadının yerine yapılan gökdelenler… Yani İstanbul’a ne yaptınız, ihanet etmekten başka? Bu ihanet kendi sözünüzü kullanıyorum elbette. Benim uydurduğum bir söz değil. Kendiniz söylediniz, ihanet ettik dediniz. İstanbul halkı karar verecek. Diyecek ki efendim biz ihanet edenleri seçiyoruz derse, söylenecek bir şey yok. Ya da hizmet edenlerle devam edeceğiz derse, gene de söylenecek bir şey yok… Nerede kentsel dönüşüm yapıyor, Beykoz’da. Beykoz 1. derece deprem bölgesi değil…Siz Marmara kıyısında plaja gökdelen diktiniz…Belediyecilik demek beton dikmek değil…(Murat Muratoğlu’nun Sözcü gazetesindeki yazısından bir bölüm okur) ‘Dünyada başka bir halk, ekonomiyi kim batırsa o düzeltsin diye yine aynı kişiyi seçer mi?’... Az önce söyledik ya hani İstanbul'a ihanet edeni, o halk yeniden seçer mi? Türkiye'de seçiyorlar maalesef…İşte Murat çizmiş tabloyu. ‘Hangi ülkede böyle bir iktidara oy verilir?’ diyor. Bu çok çarpıcı bir soru. Zaten her şeyin sırrı bu soruda. Sorgulayamayan, şuursuz bir seçmen kitlesi mi var bu ülkede? Karşılaştıramıyor mu insanlar?...” şeklindeki ifadelerin, bir yorum programı sunucusu olan gazeteci tarafından, basında yer alan bir köşe yazısı çerçevesinde ve en doğal hakkı kullanılarak yapılan siyasi eleştiri ve yorumlar olduğu, eleştirilerin de olgusal temelinin bulunduğu görülecektir.
Bununla birlikte “Sorgulayamayan, şuursuz bir seçmen kitlesi mi var bu ülkede? Karşılaştıramıyor mu insanlar?” söylemi de, doğrudan bir kesimi hedef alan ve yargılayan bir nitelik taşımamakta ve eleştirel soru cümlesi kalıbı olarak kullanılan bir söylem tarzı olarak, medyada sıklıkla kullanılmaktadır. Dahası, “şuursuz” ifadesinin TDK açılımında “bilinçsiz” olarak yer aldığı ve “bilinci olmayan” söyleminin de hakaret niteliğinde olmadığı, eleştiri sınırları ötesinde veya küçük düşürücü olarak değerlendirilemeyeceği de açıktır. Dolayısıyla, bu bölümdeki söylemler, Gazeteci Murat Muratoğlu’nun yazısı okunduktan sonra yapılan yorumlardır ve siyasi eleştiri niteliğindedir. Bu yönüyle de kişi ya da kurumların aşağılanması, küçük düşürülmesi söz konusu değildir.
Ayrıca; medyanın, üstün kamu yararı gerektiren durumlarda, “halkın gerçekleri, doğruları bilme ve öğrenme hakkı çerçevesinde, toplumsal meseleleri sorgulama ve bu doğrultuda iktidarın hesap vermesini sağlama” gibi hak, görev ve sorumlulukları bulunduğu ve bu hakların, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Kaldı ki; Namık Koçak’ın dile getirdiği “ihanet” söylemi, kendisinin de belirttiği gibi, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan tarafından bizzat dile getirilmiş bir söylemdir ve 21.10.2017 tarihinde medyaya yansımış ve bu itiraf o dönem birçok tartışma programına da konu edilmiştir.
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi'ne katıldı. İstanbul ile ilgili konuşan Erdoğan, ‘Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum’ dedi.” https://www.hurriyet.com.tr/video/erdogan-biz-bu-sehre-ihanet-ettik-hala-da-ihanet-ediyoruz-40618286 (E.T.:29.01.2024)
2- Yayında ihlal içerdiği gerekçe gösterilen diğer söylemler de; ““İstediğin kadar imam hatip okulu aç, istediğin kadar bilmem ne yap, Türkiye'de ancak suni Müslüman yaratırsın, gerçek Müslüman yaratamazsın, ikiyüzlü Müslümanlar yaratırsın” şeklindedir. Aynı şekilde bu ifadeler öncesinde ve sonrasında yapılan konuşmalar da Uzman raporunda bulunmamakta, dolayısıyla bu bölümde işlenen konunun içeriği ile konuşmaların amacının ve hedefinin ne olduğu anlaşılamamaktadır.
Söz konusu bu bölüm; saat 11:01:00’da başlamış, konuk Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Özdemir İnce ile birlikte gerçekleştirilmiş ve 45 dakika 47 saniye sürmüştür. Yani yaklaşık 46 dakika süren bir bölümde, hakaret, kaba ve yaralayıcı söylem içermeyen, hükûmetin ekonomi politikalarına yönelik, siyasi eleştiri niteliğindeki birkaç cümle seçilerek yaptırım uygulanmıştır.
“Süper Kupa’ya Süper Umre Kampanyası” başlığı altında sunulan programda; FB ve GS’ın Cumhuriyetin temel kulüpleri olduğu, ideoloji ve ahlaklarının takımlarının Arabistan’da final maçı oynanmasına razı gelmeyeceği, kulüp yönetim kurullarının da bu konuya isyan ettiği ancak Federasyonun kararına uymak zorunda oldukları konuları işlenmiştir. Devamında konuk gazeteci şu eleştirilerde bulunmuştur:
“Gazeteci Özdemir İnce: (11:16:03) Şu manşete bak ya. (Gazeteden okur.) ‘Din, ticaret ve spor hepsi bir arada. Süper Umre, Süper Kupa.’ /Paket seyahat./ ‘Turizm şirketleri 29 Aralık’ta Suudi Arabistan’da yapılacak GS ve FB Süper Finali’ne ilgiyi artırmak için, Umreli maç paketi hazırladı.’ Ya bu din için ayıp bir şey./ Gitmişken bir de Şeytan taşlayalım./Ya Umreli. Umre’yi şey olarak veriliyor bonus olarak veriliyor, önemli olan maç, bonus olarak yahut da doping olarak, yahut da rüşvet olarak rüşvet olarak doğru Türkçesi./ Kumar turları öyledir uçak parası bizden./ Yani rüşvet olarak da, Galatasaray maçı veriliyor Fenerbahçe’yle. Bu ayıp bir şey ya bu ayıp, nasıl ayıp bir kere… hayır efendim burada bütün mesele iktidarın imajını renklendirmek, efendim hoş görünmek. Spor alanında taraftarlara hoş görünmek, bu arada Suudi Arabistan’a yağ çekmek, efendim onlara hoş görünmek. Burada iktidar çok kazanacağını sanıyor ama hiçbir şey kazanmayacak ama borca girecek. Bir kere Galatasaraylıların gözünden düşecek Fenerbahçelilerin kızgınlığına hedef olacak, orada yeterli Arap seyirci bulamayacaklar Türkiye’den de kimse Galatasaray’ı ve Fenerbahçe’yi seyretmek için Arabistan’a gitmez kardeşim. Ha Arabistan’a giden Umreciler de maça gitmez, maça gitmez…”
Yukarıda verilen ve Uzman raporunda yer almayan konuşmalara bakıldığında görüleceği üzere, yayının esas konusu; kupa maçına ilginin arttırılması amacıyla “Umre” ziyaretli turizm paketlerinin hazırlanması yoluyla “dinin ticarete alet edilmesi”nin yanlışlığına ve bu uygulamanın iktidara kazanç sağlamayacağı, tam tersine iktidara yönelik kızgınlık yaratacağına ilişkindir. Gazeteciler tarafından eleştirilen ve “ayıp” olduğu defalarca vurgulanarak ifade edilen husus budur.
Gelinen noktada, söz konusu maçın Arabistan’da oynanamadığı ve oynanamama sebeplerinden birinin de; “Cumhuriyetimizin 100. Yılı olması nedeniyle, futbolcularımızın sahaya Atatürk tişörtleriyle çıkmak istemelerinin, Arabistan yönetimi tarafından kabul edilmemesi” olduğu da göz önüne alındığında, gazetecilerin o tarihte yayındaki eleştirilerinin haksız olduğunun söylenmesi de, pek mümkün olamayacaktır.
3- İmam Hatipler konusunda ise; Gazeteci Özdemir İnce, yine raporda yer almayan şu söylemlerde bulunmuştur:
“Özdemir İnce: “(11:40:34) Dünyanın herhangi bir yerinde İmam Hatip okullarına benzer bir okul yoktur. İmam Hatip okulları benim uzmanlık alanım çünkü biliyorsun bir de ben kitap yazdım… Ben uzmanım bu konuda mahkemeye bile verdiler, bir iki kere Savcılık reddetti. Şimdi Tevhid-i Tedrisat Yasası’na göre medreseler kapatılınca, din mahfillerine yani camilere, mescitlere ve Diyanet İşleri Başkanlığına personel yetiştirmek için, bir İmam Hatip okulu açıldı. 1925’te sayıları belliydi, daha sonra da İlahiyat Fakültesi açıldı ihtiyaca göre. Şunu yazar; dinî hizmetlerde imam, vaiz ve dinî görevlerde çalışmak üzere personeli yetiştirmek üzere, imam hatip okulları kurulmuştur./Aslında mantıklı, denetimsiz Kuran Kursları yerine./…Şimdi bu okulu bitirenler dinî hizmetler için başka bir şey için kurulmadı…/Şimdi İmam Hatip normalleştirildi, yani liseleri normal liselerin yerine sanki/ Bir kere şeye aykırı, eğitim yasasına aykırı, Tevhid-i Tedrisata aykırı, laikliğe aykırı. İşte şunu söyleyeyim ben, televizyonların, maçların, bu cep telefonlarının bulunduğu yerde toplumlar dinselleşmek yerine dinden uzaklaşıyorlar. İnsanların dinden uzaklaşmasını engel olacak hiçbir kuvvet yoktur. İstediğin kadar İmam Hatip Okulu aç, istediğin kadar bilmem ne yap, Türkiye'de ancak suni Müslüman yaratırsın, gerçek Müslüman yaratamazsın, iki yüzlü Müslümanlar yaratırsın… /İşte faiz konusunda Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri Nas, Nas, Nas Nas dendi. Şimdi dünya şartları çok farklı. Nas’dan vazgeçildi, kırklara kadar geldi./ Nas’dan vazgeçtiğin zaman, bir dakika Nas’dan vazgeçtiğin zaman, şeyin zedelenir bir kere Müslümanlığın zedelenir./ Yani, neyse biz yorum yapmayalım./ Yok ben havaya yaptım ya herhangi bir kişiye gönderme yapmıyorum. Bir dinî kitabın ister Tevrat olsun, ister İncil olsun, ister Kur-a’nı Kerim olsun, isterse başka bir dinin kitabı olsun. O kitaplarda yazanın tersini yaptığın zaman günahkâr olursun kardeşim. /Doğru /Mesele bundan ibaret.”
Yukarıda ayrıntılı olarak verilen deşifrede, altı çizilen konuşmalar, Uzman raporunda cımbızlanarak yer verilen konuşmalardır. Dolayısıyla, ihlal teşkil ettiği savıyla rapora konulan konuşmalar, öncesi ve sonrasındaki konuşmalarla birlikte, bir bütün olarak değerlendirildiğinde görülmektedir ki; yayının bu bölümünde yaptırım uygulanmasına neden olacak ve 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturacak bir ifade bulunmamaktadır.
Yayının bu bölümünde verilmek istenilen mesaj; dinî değerlerin siyasi arenada kullanılmasının vereceği iki yönlü zarara ilişkindir.
Birincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuç” sözlerinden sonra, “Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu.” diyerek, dini referans ile faiz indirimini önceleyen ekonomi politikalarına geçilmesi, ardından ekonominin kriz ortamına sürüklenmesi ile birlikte yeniden faizlerin arttırılmasının yarattığı çelişki ve bunun toplumda yarattığı tahribattır.
İkincisi ise; teknoloji çağında televizyon veya cep telefonlarının etki gücünün çok yüksek olması, toplumun her gelişmeden anında haberdar olmasını sağlayan bu durumun dinî duygular üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerdir. Şöyle ki; Kur-an’ı Kerim referans gösterilerek; “Nas Kuran’da var” denilerek başlatılan bir uygulamadan vazgeçilerek tam tersi bir uygulamaya geçilmesi, özellikle gençler üzerinde dinî değerlerin sorgulanması gibi bir etkiye yol açabilecek niteliktedir.
Özdemir İnce de; “Bir dinî kitabın, ister Tevrat olsun ister İncil olsun, ister efendim Kuranı Kerim olsun isterse başka bir dinin kitabı olsun o kitaplarda yazanın tersine yaptığın zaman günahkâr olursun kardeşim. Mesele bundan ibaret.” diyerek bu konuya dikkat çekmekte, dinî kuralların, dinî yaşam alanı dışında referans gösterilmesinin, toplumu dinden uzaklaştırabileceği ve bu tarz yanlış uygulamalara devam edildiği takdirde, gerçek Müslümanlığı yaşatmanın da zor olacağı görüşünü dile getirmektedir. İnce bunu yaparken, görüşlerini bir olgusal temele dayandırmakta, koşullu bir önermede bulunmakta, küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira içerikli ifadeler kullanmamaktadır. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları doğrultusunda, olgusal temeli bulunan, siyasi eleştiri niteliğindeki ifadelerin, kişi, kurum ya da toplumun bir kesimi için incitici, abartılı veya rahatsız edici nitelik taşısa da, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına kuşku yoktur.
4- Esasında dinî değerlerin siyasete alet edilmesinin yarattığı olumsuzluklar, uzun süredir medyada aralıklarla yer almaktadır. Örneğin; 02.04.2018 tarihinde medyada yer alan bir haber, bu konunun önemini ortaya koyacak niteliktedir. “İmam Hatipliler Deizme Kayıyor” başlıklı haber şu şekildedir: “Konya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ‘Gençlik ve İnanç’ konulu çalıştayında, İmam Hatip öğrencilerinin dinî bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle deizme kaydığı ve ders materyallerinin çocuklara uygun olmadığı sonucuna ulaşıldı… Çalıştayda din adamlarının birbiri ile çelişen açıklamaları da eleştirildi. Okullardaki din ve bilimin çeliştiği düşüncesini besleyecek dinî anlatımların öğrencilerde inanç problemlerine neden olduğu belirtilerek ‘Hurafeler din addedilmektedir. Dinî anlatan kişiler arasında yaşanan tartışmalar ve sunulan dinî bilgilerdeki tutarsızlıklar gençlerde din düşüncesinin saygınlığına zarar vermektedir… Öğretmen sosyal medyada dinî ve siyasi konularda öğrencilerinin görebileceği şekilde polemiğe girmemelidir.’ değerlendirmesi yapıldı.” https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/imam-hatipliler-deizme-kayiyor-952691 (Erişim Tarihi: 29.01.2024)
Diyanet’in fikir dergisi İlmi Dergi’nin, Ekim-Kasım-Aralık 2019 sayısında, deizm ve ateizme geniş yer ayrıldığı ortaya çıktı. Bir ilahiyat profesörünün kaleminden çıkan, “Ülkemizde Ateizme Yönelme Sebepleri” başlıklı makalede, deizm ve ateizmin, ciddi oranda arttığı kaydedildi. https://www.a3haber.com/2022/01/08/deizm-ve-ateizm-artmadi-diyen-ali-erbasi-diyanet-yalanladi/ (E.T.: 29.01.2024)
Yukarıda ayrıntılı olarak verilen deşifrelerden de görüleceği üzere, yayındaki bazı ifadeler seçilerek ve bağlamından koparılacak şekilde rapora eklenerek ihlal raporu oluşturulmuştur. Yayındaki konuşmalar bağlamı ile birlikte değerlendirildiğinde, iktidar politikalarına yönelik siyasi eleştiri sınırları içinde kalan ve ihlal oluşturmayan ifadeler olduğu açıktır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; program konuğu gazeteci, siyasetçi ve hukukçuların eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
5- Bilindiği üzere, bir yayının içerik yönünden ihlal teşkil edip etmediğinin saptanabilmesi ve eleştirilerin hedefinin anlaşılabilmesi için; programın ilgili bölümünün bütün olarak değerlendirilmesi, konuşmaların geniş çerçevede ele alınması, yapılan konuşmaların amacının, hedefinin ve verilmek istenilen mesajın içeriğine bakılması ve ihlale gerekçe gösterilen ifadelerin bağlamının göz ardı edilmemesi gerektiği açıktır.
Hangi ifadelerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamı dışında olacağının belirlenebilmesi için, ifadelerin geçtiği konuşma ya da yazılı metinlerin bütünlüğü ve bağlamı içinde değerlendirilmesi zorunluluktur.
Nitekim Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan, “İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2”de, bu husus şu şekilde açıklanmaktadır:
“AİHM, bu tür ifadelerin bağlamından koparılarak ve soyut olarak değil, dile getirildiği yazı veya sözlerin bütünü içerisinde ve yazıldıkları bağlam içerisinde ele alınması gerektiğini kabul etmektedir.¹ Anayasa Mahkemesi de konuya aynı şekilde yaklaşmaktadır.² Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğüne ilişkin bireysel başvurularda, ifadelerin bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13., 26. ve 28. maddelerinde yer alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul edilebilir bir değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bu çerçevede, söz gelimi bir düşünce açıklamasının ifade edildiği bağlamdan koparıldığında ‘milli güvenlik’ için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir müdahaleyi tek başına haklı çıkartmamaktadır.³” (1: (AİHM, Özgür Gündem/Turkey, Appl. No: 23144/93, 16.03.2000, § 63; Sürek/Turkey, Appl. No: 24762/94, 08.07.1999, § 58.), (2: (‘4 AYM, BejdarRoAmed Kararı, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 77; Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 77.), (3:AYM, Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 76) (43. ve 44. sayfalar)
https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf (E.T.: 29.01.2024)
Yayındaki gazetecilerin konuşmaları da, bütünlüğü ve bağlamı içerisinde değerlendirildiğinde; yayın ilkelerinin ihlal edilmesi söz konusu değildir.
6- Olgusal temeli bulunan iddiaların ya da tartışma başlıklarının, televizyon programlarına konu edilmesinin ve farklı görüşlere sahip gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için kamusal amaçlı serbest tartışmaların yapılabilmesi ve yayınlanabilmesi büyük önem taşımaktadır.
Üst Kurula; 6112 sayılı Yasa’nın 37. maddesinin, birinci fıkrasının, (a) bendi ile “Yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin..., korunması amacıyla gerekli tedbirleri almak.” yükümlülüğünün verilmesinin amacı da budur.
Bu çerçevede, yorum programlarının düşünce çeşitliliğinin sağlandığı ve serbest tartışmanın yürütüldüğü programlar olarak ele alınması yerinde olacaktır. Demokratik toplumlarda medyanın, geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek hak ve görevleri bulunmaktadır.
Toplumun değişik kesimleri tarafından pek çok kez dile getirilen, iktidar ve kamu kurumları ya da toplumun bir kesimi için “incitici, abartılı, rahatsız edici” nitelik taşısa da eleştiri sınırları içinde kalan değerlendirmeler nedeniyle bir yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanması; adil olmayacak, basın özgürlüğüne, düşünce ve ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir darbe olacaktır.
7- Cumhurbaşkanına veya iktidar politikalarına yönelik eleştiriler kapsamında Üst Kurulca verilen ancak Danıştay tarafından uygun görülmeyen kararlara baktığımızda da, basın/ifade özgürlüğü kapsamının genişletildiği ve “kamu yararı bulunması” hususunun ön planda tutulduğu görülecektir. Şöyle ki;
a) Üst Kurulun 2 Haziran 2021 tarih ve 2021/22 sayılı toplantısının, 29 No.lu kararıyla, Halk TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şirin Payzın’la Sözüm Var” programında, sunucunun; “Bu kadar kadına yönelik şiddetin konuşulduğu bir ortamda Cumhurbaşkanı’nın çıkıp bir kadın siyasetçiye şimdilik az dövdüler ama ileride daha fazla da dövebilirler anlamında şiddeti ve dövmeyi önceleyen ve de yücelten bir tavır takınması İstanbul Sözleşmesi’nden de neden çıktığımızı anlatıyor ve üslubun da bu yani şu kadınları da gördük demek ki kadın siyasetçi… Kadınların siyasete bakışı ve sahip çıkmasıyla birtakım baş edilemediği görüldüğü zaman yumruklar konuşsun diyen bir erkek siyasetçiden bahsediyoruz gibi bir durum var, bu boyutu da var yani kadına yönelik şiddettir bu açıklamalar.” şeklindeki söylemlerinin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde belirlenen; “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak…” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanmıştır.
Ancak; Danıştay Onüçüncü Dairesi,16/05/2023 tarih ve 2023/944 E., 2023/2414 K. sayılı kararıyla, RTÜK’ün temyiz isteğini reddetmiş ve davacı yayın kuruluşunun lehine verilen Bölge İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
b) Üst Kurulun 11 Ağustos 2021 tarihi ve 2021/31 sayılı toplantısının 47 No.lu kararıyla, KRT logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şimdiki Zaman” programında yer alan; “Cumhuriyet'in diğer kurumları gibi, nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Cumhuriyetin dikili ağaçları teker teker satıldılarsa, yerlerinden söküldüler, başka kurumlara döndürüldülerse, Türk Hava Kurumu da benzer bir akıbeti yaşıyor… Fakat bu Orman Bakanı kadar beceriksizini çok ender gördüm. Beceriksiz. Tarımı bitirdi. Hayvancılığı bitirdi. Sayesinde orman da bitiyor… Ya ben hayatımda böyle bir pişkinlik, böyle bir vurdumduymazlık, böyle bir beceriksizlik, böyle bir liyakatsizlik görmedim. Görmedim arkadaş! Marmaris yanıyor. Umurlarında değil… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına olan düşmanlıklarını, o kurumlara olan kinlerini adeta kustular… senin bu aptalca politikaların yüzünden…” şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak Danıştay Onüçüncü Dairesi, 23/03/2023 tarih ve 2023/520 E., 2023/1378 K. sayılı kararıyla, RTÜK lehindeki Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur.
8- Kabul edilmelidir ki; demokratik toplumlarda basının en temel işlevi, halkı ilgilendiren tüm konularda sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyu adına denetim yapmak ve değerlendirmelerde bulunarak kamuoyu oluşturmaktır. Bu doğrultuda; medyanın “kurumların işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir. Söz konusu yaptırım kararıyla, bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın, var olan sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez. Çünkü medya, iktidar sahiplerinin eksik/yanlış ve hatta bazen yasalara aykırı olabilecek faaliyetlerini, bir tür “denetleme” şeklinde belirlenebilecek görev tanımı nedeniyle, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ek dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilmektedir.
9- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
10- Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
11- Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
12- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda da, basın ve yayın kuruluşlarının ayrı bir yeri ve önemi bulunduğunu ve tanınan hak ve özgürlüklerin çerçevesinin genişletildiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; “kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir.” (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
13- Gazetecilerin ve medyanın ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, AİHM kararlarında da özel korumalar söz konusudur.
“-AİHM’e göre, siyasi tartışma özgürlüğü, ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’dir. Değer yargıları bir olay veya durum ile ilgili bakış açısı yahut kişisel değerlendirmelerdir. Bir değer yargısının doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkün olmazsa da, değer yargısının dayanağını teşkil eden gerçeklerin doğru veya yanlış olduğu tespit edilebilmektedir. AİHM’e göre, bir gazetecinin, doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece eleştirel değer yargılarını ifade etmekten men edilmesi kabul edilemezdir. (Lingens/Avusturya, B.No:9818/82,08.07.1986)
-İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir. (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976)
14- İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir.¹⁹⁸ (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD])
Sonuç olarak, doğrulanabilecek bilgi ya da verilerle birlikte, ‘doğruluğu ispatlamaya’ tabi tutulamayacak değer yargıları, eleştiri ya da spekülasyonlar 10. madde kapsamında korunmaktadır. Ayrıca, değer yargıları, özellikle de siyaset alanında ifade edilenler, çok önemli olan görüş çoğulculuğunun gereği olarak demokratik bir toplum için özel bir korumadan yararlanırlar.” (S.86)
https://www.anayasa.gov.tr/media/7448/10_avrupa_insan_haklari_sozlesmesi_kapsaminda_ifade_ozgurlugunun_korunmasi.pdf (E.T.:29.01.2024)
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Sonuç itibarıyla; yaptırıma konu ifadelerin, iktidar politikalarına yönelik, siyasi nitelikli eleştiriler olduğu, programda küçük düşürücü, aşağılayıcı ya da hakaret, küfür ve iftira içerikli ifadelerin yer almadığı ve olgusal temeli olan eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler nedeniyle yaptırım uygulanmasının, kamusal yararı olan serbest tartışmayı ve özgürce kanat oluşumunu engelleyici olacağı, ayrıca 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun da bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 16.02.2024