İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2023 tarih ve 612 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 07.12.2023 tarihinde saat 09:57’de yayınlanan "Başkentte Gündem" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 07.12.2023 tarihinde saat 09:57’de yayınlanan, sunuculuğunu Aysu Demirel'in yaptığı, Turgut Koçak, Güneş Gümüş ve İshak Kocabıyık’ın konuk olarak katıldığı, "Başkentte Gündem" isimli programda geçen diyaloglarda; "Bazı insanlar Türkiye'de demokrasinin olduğunu söylüyor. Ben demokrasinin olduğunu iddia etmediğim gibi demokrasinin olmadığını açık açık söylüyorum. Peki Türkiye'de demokrasinin olduğunu söyleyenler neye dayandırıyor işi. Seçimlere, seçimlerin yapılıyor olmasına. Yani şimdi dünyada biz pek çok seçim yapılan diktatörlükler gördük. Faşist diktatörlükler gördük. Orada da seçim yapılıyor. Devletin bütün olanaklarıyla adam kendine göre ayarlıyor şeyi seçim yarışını kazanıyor. Ondan sonra da seçim oldu, ülkede demokrasi var deniliyor. ... Bugün karşımızda devletle iç içe geçmiş bir AKP iktidarı var. Artık AKP kendi devletini kurmuş gibi davranıyor ve öyle. E bu durumda düşündüğümüz zaman problemler çok. O taraftaki o ittifakta yer alan biz MHP'yi biliyoruz. MHP'nin nasıl bir parti olduğunu biliyoruz. 12 Eylül'den öncesini de biliyoruz. Sonrasını da biliyoruz. Yarı mafyatik, insanları icabında katleden çok gerilere gitmeyeyim. İnsanların yaralarını hadi deşmeyeyim diyeyim. Ama biz unutmayız, bizim arşivimiz unutmaz. Kendi insanını bile katleden konumdalar bunlar. E şimdi yargıyı ayarla, polisi ayarla, devleti ayarla, sonra bu ülkede yargı varmış. Bunlar inanılacak şeyler değil bakın bir ittifakın birlikte davranan partilerinden söz ediyorum." şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ikesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Flash Haber logolu medya hizmet sağlayıcıda ekrana getirilen ve moderatörlüğünü Aysu Demirel’in yaptığı “Başkentte Gündem” programının, 07.12.2023 tarihli yayınına; Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) Genel Başkanı Turgut Koçak ile Güneş Gümüş ve İshak Kocabıyık konuk edilerek, Türkiye’nin siyaset gündemi tartışılmıştır.
1- Söz konusu yayına ilişkin, MHP Vekili Avukat tarafından hazırlanarak Üst Kurula gönderilen şikâyet dilekçesinde ise, Turgut Koçak’ın; Uzman raporuna alınan ifadelerinin, “Tahrik edici, tahkir edici, suçlayıcı hatta manipülasyon amacı taşıdığı” ve bu ifadelerin “suç isnadı içerecek beyanlar” olduğu iddia edilerek, söz konusu yayına yaptırım uygulanması talep edilmiştir.
Ancak şikâyet dilekçesinde dahi, yayındaki ifadelerin “suç isnadı içerecek beyanlar” olduğu iddia edilerek yaptırım uygulanması talep edilmesine rağmen; şikâyet doğrultusunda hazırlanan Uzman raporunda bu husus dikkate alınmamış ve ifadelerin, “eleştiri sınırları ötesinde, küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde” olduğu değerlendirilmiştir.
Oysaki yayındaki bu ifadeler, bir siyasi parti genel başkanının, başka bir siyasi partiye yönelik, “sert eleştiri” olarak nitelendirilebilecek değerlendirmeleridir. Bilindiği üzere; gerek Anayasa Mahkemesi kararlarında, gerekse AİHM kararlarında; siyasetçilere yönelik eleştirilerde veya siyasetçiler arasındaki tartışmalarda, siyasi ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması gerektiği ve siyasilerin kendilerine yönelik eleştiriler ne kadar sert olursa olsun katlanmaları gerektiği hususu, hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla, raporu esas alan ve önerilen madde hükmünden yaptırım uygulanan Kurul Kararı, bu yönüyle isabetli değildir.
Bu konu kapsamında; Eski Romanya Adalet Bakanı ve Avrupa Parlamentosu Milletvekilliği yapmış olan Av. Monica Macovei tarafından hazırlanan “İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi’nin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, İnsan Hakları El Kitapları, No. 2”de, AİHM’nin Lingens-Avusturya, 1986 kararı şu şekilde yer almaktadır:
“Basın özgürlüğü halka siyasi liderlerin fikirlerini ve tutumlarını keşfetmek ve bu konularda bir fikir oluşturmak bakımından en iyi araçlardan birini sunar. Daha genel olarak, siyasi tartışma özgürlüğü, AİHS’e bir baştan ötekine damgasını vuran demokratik bir toplum kavramının tam merkezinde yer alır. Buna bağlı olarak, bizatihi bir politikacı hakkında yapılacak kabul edilebilir eleştirinin sınırları, sıradan bir kişi hakkındakilerden daha geniştir. Sıradan kişiden farklı olarak, politikacı kaçınılmaz olarak ve bilinçli tarzda, kendini, her kelimesinin ve eyleminin hem gazetecilerce, hem de genel olarak kamuoyunca sıkı bir şekilde izlenmesine açık bir konuma yerleştirmiştir. Dolayısıyla, daha yüksek derecede bir hoşgörü göstermek zorundadır… Dolayısıyla tekzip edilen ifadeler seçim sonrası siyasi polemiklerin bağlamı çerçevesinde görülmelidir;...bu mücadelede herkes elinde ne silah varsa onu kullanıyordu; bu silahlar da politikanın genellikle sert geçen mücadeleleri çerçevesinde hiç de alışılmadık bir nitelik taşımıyordu.”
https://www.anayasa.gov.tr/media/3610/aihsmad10ifade.pdf (§§ 97,98)
Basının siyasi hayatın bekçisi olarak rolünü, AİHM, ilk kez Lingens-Avusturya davasında vurgulamıştır. AİHM’nin, yukarıda bir bölümünün yer aldığı kararı dikkate alındığında; program konuğu olan bir siyasi parti liderinin fikirlerinin kamuoyuna aktarılması görev ve sorumluluğu doğrultusunda, medyanın rolü ve öneminin de göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Aynı karara atfen; söz konusu yayında, güncel siyasi tartışmalara yönelik gündeme getirilen sert eleştiri niteliğindeki ifadelerin de, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi yerinde olacaktır.
Ayrıca, medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; program konuklarının, toplumun bir kesimi için “incitici, abartılı, rahatsız edici” nitelik taşısa da eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
2- Her hangi bir yayında yer alan ve “doğru olmadığı” veya muhatabını “töhmet altında bıraktığı” iddia edilerek Üst Kurula başvurulması durumunda; 6112 sayılı Kanun kapsamında bazı hükümler düzenlenmiştir. Bu gibi durumlara karşı, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un, “Yayın Hizmeti İlkeleri” başlıklı 8’inci maddesinin birinci fıkrasının, (o) bendi; “Kişi ve kuruluşların cevap ve düzeltme hakkına saygılı olmak zorundadır” şeklinde düzenlenerek, yayınlarda doğru olmadığı ya da gerçeğe aykırı olduğu düşünülen iddialara karşı, muhatap kişi veya kuruluşların cevap ve düzeltme haklarını Yasa kapsamında koruma altına almıştır.
Dahası, düzeltme ve cevap hakkı, 6112 sayılı Kanun’un 18. maddesinde daha ayrıntılı şekilde düzenlenmiş, bu hakkın hangi durumlarda ve ne şekilde kullanılacağına dair hükümler, 7 fıkra halinde açıklanmıştır. “Düzeltme ve cevap hakkı” başlıklı 18’inci maddesinin birinci fıkrasında; “Gerçek ve tüzel kişiler, …veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, yayın tarihinden itibaren altmış gün içinde, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmamak ve suç unsuru içermemek kaydıyla, düzeltme ve cevap yazısını ilgili medya hizmet sağlayıcıya gönderir. Medya hizmet sağlayıcılar, hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde, cevap ve düzeltmeye konu yayının yapıldığı saatte ve programda, izleyiciler tarafından kolaylıkla takip edilebilecek ve açıkça anlaşılabilecek biçimde düzeltme ve cevabı yayınlar. Düzeltme ve cevap hakkı doğuran programın yayından kaldırıldığı veya yayınına ara verildiği durumlarda, düzeltme ve cevap hakkı, yedi günlük süre içinde anılan programın yayın saatinde kullandırılır. Düzeltme ve cevapta, buna neden olan yayın belirtilir.” hükmüne yer verilerek, söz konusu hakkın kapsamı belirlenmiştir.
Dolayısıyla 6112 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri, medya hizmet sağlayıcılar ile muhatapları arasındaki ilişkiyi, olası bir yaptırımdan önce, “düzeltme ve cevap hakkını” önceleyen bir anlayışla ele almaktadır.
Üstelik cevap ve düzeltme hakkı dayanağını doğrudan Anayasamızdan almaktadır. Anayasamızın 32’inci maddesi’nde; “Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hâkim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir” hükmü yer almaktadır. Görüleceği üzere, cevap ve düzeltmeye karar verecek yargılama makamının kararını kaç gün içinde vereceği hükmünün dahi Anayasa’yla düzenlenmesi, bu hakkın yasa koyucu tarafından ne derece önemsendiğinin göstergesidir.
Bu çerçevede, 6112 sayılı Kanun’da, “Düzeltme ve Cevap Hakkı” özel olarak düzenlenmişken, bir yayını doğrudan bir yaptırımın konusu yapmak, yaptırımların kanuniliği ve eşitliği ilkesine aykırıdır.
3- Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
4- Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
5- Konuya ilişkin alınan Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda da; söz konusu yayında, bir siyasi parti lideri tarafından, başka bir siyasi partiye yönelik kullanılan “katleden” ifadesine benzer, “katliam uygulayan” ifadesi kapsamında alınmış bir Anayasa Mahkemesi kararı bulunduğu görülmektedir. Söz konusu AYM kararında da, bu kelimenin “ifade özgürlüğü” kapsamında kaldığı hüküm altına alınmıştır. Şöyle ki;
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 26/7/2019 tarihinde, Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri (B.No: 2018/17635, R.G. Tarih ve Sayı: 19/9/2019-30893) başvurusunda; Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Başvurunun konusu; Bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bir bildiriye imza veren başvurucuların terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bildiride; “.. Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını... fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak ... hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlâl etmektedir ...", "... Bu kasıtlı ve plânlı kıyım ...", "... Devletin ... tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini ...", "... Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini ...", "... Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp, bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor ..." ifadeleri yer almıştır.
Görüleceği üzere, katliam yapmakla suçlanan Devlet bile olsa, AYM tarafından ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir ki yayında da benzer şekilde bir siyasi partiye yöneltilen bu ifadenin de, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine kuşku bulunmamaktadır. Kaldı ki; partileri hedef alınarak yapılmış söylemlere ilişkin, her platformda cevap verme imkân ve olanağına sahip bir siyasi partiye yönelik, “sert siyasi eleştiri” olarak nitelendirilecek söz konusu ifadeler nedeniyle, bir yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanması; adil olmayacak, basın özgürlüğüne, düşünce ve ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir darbe olacaktır.
6- Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, Ş 35; Bekir Coşkun, Ş 52).
Anayasa Mahkemesi, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66).
7- İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yerleşik hâle gelen içtihadında, sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü "haber" ve "düşüncelerin" değil, devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerektiği; ifade özgürlüğünün, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olduğu ve bu özgürlük olmaksızın "demokratik toplumdan" bahsedilemeyeceği ifade edilmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B.No: 5493/72, 07.12.1976).
Dolayısıyla, örnek verilen Anayasa Mahkemesi kararlarında da atıfta bulunulduğu üzere; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`nin de hüküm altına aldığı husus, siyaseti seçmekle bilinçli olarak eylem ve davranışlarını vatandaşların kontrolüne açık bırakan siyasilerin, kendilerine ilişkin söylemlerde, ortaya çıkacak kamusal yarar sebebiyle sert, ağır ve hatta incitici de olsa eleştirilere açık olmaları gerektiğidir. Bu hususta unutulmaması gerekir ki; siyasetçiler yazılı ve görsel basını kullanarak, her türlü eleştiriye cevap verebilecek imkânlara da sahiptir.
Bu nedenlerle; siyasetçiler ile siyasetle doğrudan ve dolaylı ilişkisi bulunan kişi ve kurumlar arasında yaşananlarda, taraflar ifade özgürlüğünden çok daha geniş bir şekilde yararlanırlar. Zira siyasi tartışmaların serbestliği demokratik toplum idealinin merkezinde yer alan bir ilkedir. Seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan, seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu açıktır. Bu sebeple müdahale, eğer bir siyasetçinin ve özellikle bir siyasi parti liderinin ifade özgürlüğüne yönelik ise, her türden cezai yaptırımın niyet ve kararının çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu'nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, bu bağlamda gerek AYM kararlarında, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarında, ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Sonuç itibarıyla; yaptırıma konu ifadelerin, siyasi bir parti lideri tarafından kullanılmış ifadeler olduğu ve konunun muhataplarının öncelikli olarak, 6112 sayılı Yasa’nın 18. maddesi gereği düzeltme ve cevap haklarını kullanmaları gerektiği, ayrıca söz konusu ifadelerin basın/ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 23.02.2024