İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2023 tarih ve 615 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 24.11.2023 tarihinde saat 21:54’te yayınlanan "Halk Meydanı" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, 24.11.2023 tarihinde saat 21:54’te canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu İrfan Değirmenci, Zehra Çelenk'in yaptığı "Halk Meydanı" adlı programda, geçen diyaloglarda; “8 Mart feminist gece yürüyüşlerinde ve 25 Kasım’da da çok cılız da olsa peki trans kadınların aramızda ne işi var canım sesleri de yükseliyor. Oysaki kadınlar her yerde trans kadınlar kadın ve her yerde ve bu ülkede nefret suçlarının kurbanı oluyorlar…Ben özellikle burada olmanı çok anlamlı buluyorum bu gece ve yarın eylemlerde sokaklarda 25 Kasım’da 8 Martlarda orada, hayatın her alanında, siyasette var olmanı, var olmanızı çok anlamlı buluyorum geldiğin için de teşekkür ediyorum ve seninle başlamak istiyorum…Çünkü öyle bir zamandan geçiyoruz ki bu LGBT+ ile ilgili yapılan nefret söylemleri öyle bir korku sarmış ki şu anda beni ekranda gören özellikle Z kuşağında olan LGBT+ çocuklar şu an çok seviniyorlardır ve kendilerini yalnız hissetmiyorlardır buna eminim. Bu anlamda çok değerli buluyorum…Yani şöyle aslında modası hiç geçmeyen heteroseksizimdir. Sürekli moda olan heteroseksüellerdir. Eğer propaganda diyorsanız heteroseksüelliğin propagandası sürekli yapılıyor. Mesela şöyle bir örnek vereyim 16 yaşında bir kız çocuğuna daha belki de kendini tanımamış bedenini tanımamış cinsel yönelimi nedir sorulmadan 30-40 yaşında bir adama vererek ve bu da yetmiyor gibi davul zurna altınlar takılarak yedi düvele duyurularak yapılan düğünlere ne diyeceğiz. Hangisi propaganda ben yaşamak istiyorum benim var olma şeklime propaganda deniliyor bu da çok meşru. Aslında herkesi heteroseksüel varsayıyorlar. Ve mesela hiç kimsenin aklına geliyor mu bakkalımız eşcinsel olabilir. Manavınız eşcinsel olabilir. Kasabınız eşcinsel olabilir bindiğiniz otobüsün şoförü eşcinsel olabilir…Şimdi bizi ebeveynler izliyor özellikle bunu söylemek istiyorum çocuklarının cinsel yönelimini fark eden ya da cinsiyet yönelimini fark eden aileler lütfen lütfen yalvarıyorum çocuklarını tüccar gibi davranan ticaret yapan psikologlara götürmesinler. Hastalık değil bu kesinlikle iyileşmeyecek o çocuk en sonunda ya intihar edecek ya da başına alıp evden gidecek. Son olarak şunu söylüyorum. Şimdi biz ailelerimizden koptuğumuz için kendi aramızda aile oluşuyor.” şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; “Toplumun millî ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Medyanın görevi halkı ilgilendiren her konuda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyunu bilgilendirmektir. Bu çerçevede; medyanın toplumsal meseleleri sorgulama ve iktidarın hesap vermesini sağlama görev, hak ve sorumluluğu bulunduğu, bu görev ve hakkın, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında olduğu kuşkusuzdur.
1- h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta da 24.11.2023 tarihinde yayınlanan "Halk Meydanı" adlı programda; “25 Kasım Kadına Karşı Şiddet ve Mücadele Günü” bağlamında, ülkemizin en temel sorun başlıklarından biri olan kadınlara yönelik şiddet konusu çok yönlü şekilde ele alınmıştır.
Gazeteci İrfan Değirmenci ile Gazeteci Yazar Zehra Çelenk’in sunuculuğunu yaptığı programda; Filiz Kerestecioğlu, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, Avukat Selin Nakıpoğlu, Mor Dayanışma Sözcüsü Cemile Baklacı, Feminist Müslüman Hadiye Yolcu, Aktivist Zeynep Esmeray Özadıktı ve bazı siyasi partilerin temsilcileri, yaşanan süreç ile kadına yönelik şiddetin engellenmesine yönelik alınabilecek önlemlere ilişkin görüş ve önerilerini paylaşmıştır. Program yaklaşık 3 saat sürerken; Gazeteci İrfan Değirmenci ile trans kadınların temsilcisi Aktivist Zeynep Esmeray Özadıktı’nın konuşmalarındaki kimi ifadeler gerekçe gösterilerek yaptırım uygulanmıştır.
Program, bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde; ana konunun Türkiye için kangren haline gelen kadına yönelik şiddet ve şiddetin her türlüsünün önüne geçilmesi olduğu açıktır. “Son 22 günde Türkiye’de 19 kadın öldürüldü” anonsu ile başlayan yayında, vatandaşların, kadınların maruz kaldıkları psikolojik ve fiziksel şiddet olaylarına ilişkin kişisel deneyimlerini içeren röportajlar yer almış, kadına karşı şiddetin önlenmesi için toplumsal duyarlılığı arttırmaya dönük mesajlar paylaşılmıştır. Kadınlara yönelik şiddet başlığının bir alt başlığı olarak da trans bireylere yönelik şiddet olayları da ele alınmış, bu alan özelinde de sorunun varlığı ortaya konmaya çalışılmıştır.
Olgusal temeli bulunan tartışma başlıklarının, televizyon programlarına konu edilmesi, bunların farklı görüşlere sahip gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için basın özgürlüğünün yaşamsal bir öneme sahip olduğuna kuşku yoktur.
Bu çerçevede; hakaret, aşağılama ya da iftira içermeyen, “25 Kasım Kadına Karşı Şiddet ve Mücadele Günü” ile bağlantılı olarak güncel bir konunun işlendiği, kadına yönelik şiddet konusunda toplumsal bilinç ve duyarlılığın arttırılmasının hedeflendiği, olgusal temeli olan bir konuda kamusal faydası olan serbest tartışma yürütüldüğü görülen program nedeniyle yaptırım uygulanması haksız olacak, ifade özgürlüğünü daraltacaktır.
2- Programa ilişkin hazırlanan Uzman raporunda ve Uzman raporunu esas alan Kurul Kararında; program sunucusu İrfan Değirmenci’nin “...Oysaki kadınlar her yerde trans kadınlar kadın ve her yerde ve bu ülkede nefret suçlarının kurbanı oluyorlar… Ben özellikle burada olmanı çok anlamlı buluyorum bu gece ve yarın eylemlerde sokaklarda 25 Kasım’da 8 Martlarda orada, hayatın her alanında, siyasette var olmanı, var olmanızı çok anlamlı buluyorum” sözlerinin de ihlal gerekçelerinden biri olarak gösterilmesinin nedeni anlaşılamamıştır.
Söz konusu bölümde; “trans kadınlar” ile “sokağa çağırma” olarak yorumlanabilecek ifadeler dışında ihlal oluşturabilecek bir değerlendirme bulunmamaktadır.
Birincisi; gerek Uzman raporunda, gerekse raporu esas alan Kurul Kararında yer almayan; ancak program moderatörü İrfan Değirmenci’nin, yayın içinde özellikle vurguladığı, “(00:42:56) Sokağa çıkalım dediğiniz anda ben hemen kendimi çok kötü hissediyorum. Böyle durumlarda RTÜK ceza keser mi diye aklıma geliyor. Ama demokratik barışçıl protesto hakkı için sokağa çıkalım dediğinizin altını bir kez daha çizelim.” şeklindeki açıklamasıdır. Moderatör, bu açıklaması ile yayıncı sorumluluğunu yerine getirmiştir ve bu nedenle de söz konusu ifadelerin yaptırıma gerekçe yapılması doğru değildir.
İkincisi, “trans kadınlar” kavramıdır ki, bu kavramın da tek başına ihlal gerekçesi sayılması, hukuki açıdan isabetli ve ölçülü değildir.
Cinsiyet kimliğinin, ulusal ve uluslararası hukuk tarafından, kendi kaderini tayin hakkının veya kendini belirleme hakkının en temel unsurlarından biri olduğu kabul edilmektedir. Bu çerçevede Türkiye’de de bireylerin cinsiyetini ve bu doğrultuda nüfus kaydındaki cinsiyet hanesini değiştirme olanağı yasal olarak bulunmaktadır. Nitekim Türk Medeni Kanunu’nun 40’ncı maddesi ile cinsiyet değişikliğinin yasal çerçevesi belirlenmiş durumdadır.
Bu kapsamda; “trans kadınlar” ifadesinin, “millî ve manevi değerlere, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine” aykırı olarak görülüp, ihlal gerekçelerinden biri olarak gösterilmesi ve bu bağlamda medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanması; Anayasa ve Türk Medeni Kanunu ile sağlanan bir haktan yararlanarak cinsiyet değiştirmiş bireylerin ifade özgürlüğünün yok sayılması anlamına gelecektir.
Bu yönüyle de yaptırım kararı; 6112 sayılı Kanun’un 37’nci maddesiyle Üst Kurula verilen “düşünce çeşitliliğini koruma” yükümlülüğüne de ters düşmektedir.
3- Yaptırıma gerekçe yapılan diğer bir konu da trans kadınların temsilcisi Aktivist Zeynep Esmeray Özadıktı’nın kimi ifadeleridir.
Bir yayının içerik yönünden ihlal teşkil edip etmediğinin saptanabilmesi ve eleştirilerin hedefinin anlaşılabilmesi için; programın ilgili bölümünün bütün olarak değerlendirilmesi, konuşmaların geniş çerçevede ele alınması, programdaki konuşmaların amacının, hedefinin ve verilmek istenilen mesajın içeriğine bakılması ve ihlale gerekçe gösterilen ifadelerin bağlamının göz ardı edilmemesi gerektiği açıktır.
Ancak; program konuğunun ifadelerinin bütünlüğü içinde değerlendirilmediği, konuşmasının ana konusunu, trans kadınlara yönelik şiddet olayları ve ayırımcılığa karşı duruş oluştururken, değişik zaman dilimi içinde yaptığı konuşmalardan alınan bir iki cümle üzerinden ihlal sonucuna varıldığı görülmektedir.
Bunlardan biri “...çocuklarının cinsel yönelimini fark eden ya da cinsiyet yönelimini fark eden aileler lütfen lütfen yalvarıyorum çocuklarını tüccar gibi davranan ticaret yapan psikologlara götürmesinler. Hastalık değil bu kesinlikle iyileşmeyecek o çocuk en sonunda ya intihar edecek ya da başına alıp evden gidecek...” değerlendirmesidir. Bu ifadeler; gerek Uzman raporunda gerek Kurul Kararında; profesyonel yardım konusunda “topluma yanlış mesaj verildiği” şeklinde değerlendirilmiştir.
Ancak, program konuğunun profesyonel yardımı reddeden kesin bir ifade kullanmadığı, “tüccar gibi davranan, ticaret yapan” şeklinde sınırlandırmaya gittiği açıktır. Kaldı ki bu ifadelerin, millî ve manevi değerler, genel ahlak ile ilgisi yoktur ve bu kapsamda ihlal gerekçesi olarak değerlendirilmesi, haklı ve ölçülü olmayacaktır.
İkincisi ise; “...bu LGBT+ ile ilgili yapılan nefret söylemleri öyle bir korku sarmış ki, şu anda beni ekranda gören özellikle Z kuşağında olan LGBT+ çocuklar şu an çok seviniyorlardır ve kendilerini yalnız hissetmiyorlardır...” ifadesidir. Bu ifade de, Uzman Raporunda ve Kurul Kararında; gençleri “tek bir yöne doğru hareket etmelerini teşvik” edici olarak değerlendirilmiştir.
Program konuğunun ifadeleri bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde asıl hedefinin “nefret söylemleri” olduğu görülecektir. Bu yönüyle de söz konusu ifadelerin ihlal oluşturması söz konusu değildir.
Programın hâkim konusu kadına yönelik şiddettir ve kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için neler yapılabileceğidir. Bu alana ilişkin kamusal faydası yüksek bir tartışma yürütülürken, tali konu olarak ele alınan ve programın çok kısa bir bölümünde geçen ifadeler üzerinden “topluma yanlış mesaj verildiği” iddiası, zorlama bir yorumdur.
Ayrıca söz konusu ifadelerin; izleyici üzerinde hangi etkiye yol açacağı, izleyici kitlesinin yaş, eğitim, gelir düzeyi ve benzeri özelliklerine göre değişeceği de kuşkusuzdur.
Kişilere, bölgelere veya zamana göre bile değişiklik gösteren “genel ahlak, milli ve manevi değerler, Türk aile yapısı” gibi kavramların somutlaştırılması mümkün değildir ve demokratik ölçütlerle tanımlanmadığında, ifade özgürlüğü daralacak, “yasaklar” genişleyecektir. Dolayısıyla, gerçekçi ve somut bulgularla desteklenmeyen bir rapor üzerinden milli-manevi değerlere aykırılık gerekçesi ile verilen yaptırım kararı; ölçülü ve isabetli olmamıştır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; program konuklarının, toplumun bir kesimi için “incitici, abartılı, rahatsız edici” nitelik taşısa da eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
4- İfade özgürlüğünün değerlendirilmesinde bağlam büyük önem taşımaktadır. Nitekim Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan, “İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2”de, bu husus şu şekilde açıklanmaktadır:
"AİHM, bu tür ifadelerin bağlamından koparılarak ve soyut olarak değil, dile getirildiği yazı veya sözlerin bütünü içerisinde ve yazıldıkları bağlam içerisinde ele alınması gerektiğini kabul etmektedir.¹ Anayasa Mahkemesi de konuya aynı şekilde yaklaşmaktadır.² Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğüne ilişkin bireysel başvurularda, ifadelerin bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13., 26. ve 28. maddelerinde yer alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul edilebilir bir değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bu çerçevede, söz gelimi bir düşünce açıklamasının ifade edildiği bağlamdan koparıldığında ‘milli güvenlik’için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir müdahaleyi tek başına haklı çıkartmamaktadır.³” (1: (AİHM, Özgür Gündem/Turkey, Appl. No: 23144/93, 16.03.2000, § 63; Sürek/Turkey, Appl. No: 24762/94, 08.07.1999, § 58.), (2: (‘4 AYM, BejdarRoAmed Kararı, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 77; Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 77.), (3:AYM, Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 76) (43. ve 44. sayfalar)
https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf (E. Tarihi:19.02.2024)
Yayına ilişkin aşağıda ayrıntılı olarak verilen konuşmalar daha geniş açıdan ve bütünsellik içinde değerlendirildiğinde, ifadelerin bağlamından koparıldığı görülecek ve yaptırıma gerekçe gösterilen değerlendirmelerin, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı netleşecektir. Söz konusu bölüme ilişkin geniş deşifre aşağıda sunulmuştur:
“İrfan Değirmenci: (23.04.50) 8 Mart feminist gece yürüyüşlerinde ve 25 Kasım’da çok cılız da olsa peki trans kadınların aramızda ne işi var canım sesleri de yükseliyor. Oysaki kadınlar her yerde trans kadınlar kadın ve her yerde ve bu ülkede nefret suçlarının kurbanı oluyorlar. Böylesi bir programda ne işi varmış. Türkiye acaba buna hazır mıymış? diyenler belki Hande Kader ismini hiç duymadılar Esmeray. Ancak Hande Kader’i arkadaşlarım hatırlatacaktır. Bu fotoğraf çekildikten şimdi göreceğiniz fotoğraf çekildikten çok kısa bir süre sonra bilmeyenler için söylüyorum çok korkunç bir şekilde yakılarak öldürüldü. Hande ve buradaki çığlığı bu İstiklal Caddesinde çekilmiş fotoğrafta peşinde polisler varken, kaçarken onlardan sanki varoluşu bir suçmuş gibi gizlenmesi, saklanması, konuşulmaması şimdi sırası değil, şimdi sırası değil diyerek ertelenerek konuşulmaması gereken suçmuş gibi konuşulmadı. Hayır konuşulacak. Ben özellikle burada olmanı çok anlamlı buluyorum, bu gece ve yarın eylemlerde, sokaklarda 25 Kasım’da 8 Martlarda orada, hayatın her alanında, siyasette var olmanı, var olmanızı çok anlamlı buluyorum. Geldiğin için de teşekkür ediyorum ve seninle başlamak istiyorum.
Zeynep Esmeray Özadıktı: Ben teşekkür ediyorum. Özellikle teşekkür etmek istiyorum. Program emekçilerine ve özellikle size ve kanalın yönetimine özellikle teşekkür etmek istiyorum. Çünkü öyle bir zamandan geçiyoruz ki bu LGBT+ ile ilgili yapılan nefret söylemleri öyle bir korku salmış ki şu anda beni ekranda gören özellikle Z kuşağında olan LGBT+ çocuklar şu an çok seviniyorlardır ve kendilerini yalnız hissetmiyorlardır buna eminim. Bu anlamda çok değerli buluyorum. (23.06.40) Şimdi 20 Kasım’da trans cinayetleri, nefret öldürülen trans cinayetleri anma günü aynı zamanda 20 Kasım böyle bir gün onu da belirtmiş olayım. Şimdi öyle zamanlardan geçiyoruz ki, yani ülke tepetaklak gidiyor. Yargı kalmamış gibi yani herhangi bir şey olduğunda nereye gideceğiz hangi karakola gideceğiz? Karakol bize ne diyecek? Hangi savcıya güveneceğiz hangi hâkime güveneceğiz? Genel olarak böyle. Biliyorsunuz bir seçim atlattık. Bu seçimde iyi veya kötü aşağılayarak, nefret söylemiyle ya da bizim yanımızda güya hani olmak isteyenler bir şekilde LGBT+lar üzerinden kendini var etti. Ve özellikle iktidar partisi bunu çok yaptı. Yani korkunç. Yani Anayasa’da suç bu. Mesela nefret söylemini şu an ülkemizin en başındaki insan yapıyor bunu. Yani Sayın Cumhurbaşkanı sürekli sapkınlar diyerek LGBT+ları hedef gösteriyor. Bunu da belirtmiş olayım. Diğer yandan çok ilginç gidiyor. Yani mesela AKP öyle bir sarmaladı ki ülkeyi, bir bakıyorsunuz sosyal demokrat parti de muhafazakâr olmuş. Bir bakıyorsunuz ki sol sosyalist partiler değişik çıkışlar yapıyor. Bir bakıyorsunuz ki işte Kürt partisi hani Kürt partisi derken HEDEP şimdiki adı ne bilmiyorum artık ne? Bir bakıyorsun ki onlar bir değişiklik yapıyor. Mesela son kongrede LGBT+ tüzükten çıkarmışlar. Cinsiyet kimlik ve cinsel yönelimi tüzüğe eklemişler. Bu da çok manidardır. Yani özellikle bu nefret söyleminin olduğu bir dönemde bunu yapmaları, bunu söylemeden edemeyeceğim. Şimdi gelelim trans cinayetlerine…
İrfan Değirmenci: Yani bu önemli söylediğin. Lütfen unutma. Propaganda, işte cinsel yönelim propagandası ya da işte LGBT propagandası diye bir şey çıkarttılar. Sanki bir propagandayla, reklamla özendirmeyle insan cinsel yönelimini belirleyebilirmiş gibi. Belki burada seninle şu yan yana konuşmamızdan bir propaganda çıkaracak olabilirler. Sen kanal yönetimimize de teşekkür ettin. Ben de teşekkür edeyim madem. Hiç sormadım Çünkü hiçbir programın konuklarını şu kişiyi çağırabilir miyim ya da çağıramaz mıyım diye bugüne kadar kanal yönetimine sormadım. Yine sormadım elbette. Editörler bağımsız dedikleri şey de tam da böyle. Ama belki Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bu yayının izledikten sonra, çokta çekmeyelim üzerine şimşekleri ama şimdi burada bir propaganda suçu da işlendi diyebilir. Var oluşumuz, insan varoluşu bir propaganda olarak sunulabiliyor. Galiba o cinayetlerin kapısını aralayan insana bir başkasını öldürme hakkı denilen şeyi veren de tüm bu yanılsama. Ne dersiniz Esmeray.
Zeynep Esmeray Özadıktı: (23.11.37) Evet ya şimdi bir de şöyle diyorlar. Yani bazen hem bunu söylüyorlar propaganda. Hani benim varoluşuma, şimdi ben buradayım. Benim varoluşum nasıl bir propaganda olabilir? Hanginizden farklıyım mesela? Öyle bir şey yok. Bu tamamen nefret söylemi tam da buradan çıkıyor ve benzeri suçlamalar. İşte moda diyorlar mesela. Eşcinsellik moda oldu.
İrfan Değirmenci: Şu aralar bir moda var. Gökkuşağı modası var herhalde.
Zeynep Esmeray Özadıktı: Yani şöyle aslında modası hiç geçmeyen heteroseksizimdir. Sürekli moda olan heteroseksüellerdir. Eğer propaganda diyorsanız. Heteroseksüelliğin propagandası sürekle yapılıyor. Mesela şöyle bir örnek vereyim. 16 yaşında bir kız çocuğuna daha belki de kendini tanımamış, bedenini tanımamış cinsel yönelimi nedir sorulmadan 30-40 yaşında bir adama vererek ve de buda yetmiyormuş gibi davul zurna, altınlar takılarak yedi düvele duyurularak yapılan düğünlere ne diyeceğiz? Hangisi propaganda? Ben yaşamak istiyorum. Benim var olma şeklime propaganda deniliyor bu da çok meşru. Aslında herkesi heteroseksüel var sayıyorlar. Ve mesela hiç kimsenin aklına geliyor mu? Bakkalımız eşcinsel olabilir. Manavınız eşcinsel olabilir. Kasabınız eşcinsel olabilir. Bindiğiniz otobüsün şoförü eşcinsel olabilir.
İrfan Değirmenci: Şunu paylaşabilir miyim Esmeray? …Bir şey paylaşacağım. Çok özel olduğunu düşünmezsen ailenin Halk TV’yi izlediğini bana gelip söylediğin o günden bahsedebilir miyim? ...Seçimden önce paylaştığın o süreçte… Senin o milletvekili adayı olduğun süreçte seni Halk TV’de görmekten gurur duyacaklarını söylemiştin bana. O süreçte belki olmadı ama şimdi seni izlerken belki gurur duyuyorlardır. Bilmiyorum izliyorlar mıdır?
Zeynep Esmeray Özadıktı: Evet izliyorlardır.
İrfan Değirmenci: Neredeler?
Zeynep Esmeray Özadıktı: Kardeşlerim, ya bende bir sürü yeğen var. 19, 20 sayısını unuttum. Yeğenlerim çocukları var. Biz Kürt aileyiz. Böyle bayağı…
İrfan Değirmenci: Niye Halk TV’ye çıktın diye kızan olur mu?
Zeynep Esmeray Özadıktı: Hayır, hayır hayır… Çünkü önü kesilmeyen bir cinayet ve hani genel olarak mesela LGBT+larda işlenen cinayetlerin kökenin de kadına yönelik şiddet vardır. Çünkü kadın gibi erkek diye öldürüyor. Sen erkektin niye kadın oldun diye öldürüyor. Temelinde bu vardır. Yani… Bizim ülkemizde bir cins diğer bir cinsi kırıyor. Cins kırım var. İçinde cinsellik geçen, eş cinsellik geçen, seks geçen ya da işte kadına benzettikleri her şeyi erkekler öldürmek istiyor ve yok etmek istiyor. Trans cinayetleri de ben çok tanıklık ettim...Bir kadın öldürüldüğünde herkes refleks olarak kalkıyor ses yükseltiyor. Ama bir trans kadın öldürüldüğünde özellikle o zaman ve bizden bir şey bekliyorlar. Biz bir şey yaparsak ses çıkıyor. Yani bunu ne yazık ki kadın cinayeti kapsamına alıp bu refleks halen gösterilmiyor.
İrfan Değirmenci: Teşekkür ederim. Sokağa çıkalım dediğiniz an ben hemen kendimi çok kötü hissediyorum. Böyle durumlarda RTÜK ceza keser mi diye aklıma geliyor. Ama demokratik barışçıl protesto hakkı için sokağa çıkalım dediğinizin altını bir kez daha çizelim.”
5- Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
6- Ulusal ve uluslararası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı açıktır.
Anayasa Mahkemesi’nin de yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
İfade özgürlüğü ve özel olarak basın özgürlüğü alanında devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Kamu makamları negatif yükümlülük kapsamında zorunlu olmadıkça düşüncenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamalı, yaptırımlara tabi tutmamalı, pozitif yükümlülük kapsamında ise ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili korunması için gereken tedbirleri almalıdır (Nilgün Halloran, § 43; benzer yöndeki AİHM görüşü için bkz. Özgür Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93, 16/3/2000, § 43).” (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/201, §§ 10-11).
AİHM’e göre de ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. Yine aynı karara göre; “ifade özgürlüğünün, toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için AİHM’nin de ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında sıkça belirttiği gibi yalnızca toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşüncelerin değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın demokratik toplumdan bahsedilemez.” (AİHM Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, Para. 49).
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde, ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiğine kuşku yoktur.
Sonuç itibarıyla, programda ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan “kadına şiddet” konusunun her kesimden konuklarla birlikte işlenmesinin, toplumsal farkındalık oluşturabileceği ve izleyici kitlesinde duyarlılık yaratabileceği, ayrıca bu tür yayınlara subjektif nedenlerle yaptırım uygulanmasının, sorunun çözümüne yönelik atılacak adımlara engel olabileceği düşüncesi ve 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal teşkil edecek bir hususun bulunmadığı gerekçesiyle, çoğunluk kararına karşı oy kullandım. 28.02.2024