İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 09.02.2024 tarih ve 8 sayılı yazısına konu FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 15.01.2024 tarihinde saat 18:57’de yayınlanan "FOX Ana Haber" adlı haber program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 15.01.2024 tarihinde saat 18:57’de yayınlanan sunuculuğunu Selçuk Tepeli’nin yaptığı, "Selçuk Tepeli ile Fox Ana Haber" adlı haber programında; “Ve şimdi gidelim çok acayip bir habere. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedik ya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin mimarlarından biri var bu haberde. Haber nerede geçiyor? Çekmek yok Çökmeköy’de.- Osmanlı arşivlerinden 40 dönümlük bir tapu kaydı çıkarıyorlar Yakup Dayı adında birisine ait. Onun varisi olduklarını iddia ederek bir dava açıyorlar.- Mehmet Uçum açıklama yaptı. 2015'ten beri avukatlığı bıraktığını söyledi, ancak hala bizim dava dosyasında kendi ismi bulunmakta.- Çıkardıkları veraset ilamıyla İstanbul Çekmeköy'deki arazide hak iddia ediyorlar. Yargıtay ilamın sahte olduğuna karar verdi, ancak buna rağmen yıllardır orada yaşayanlar mahkemede haksız bulundu. 101 dönümlük araziyi almaya çalışanların avukatları arasındaysa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başdanışmanı Mehmet Uçum ve yine Uçum soyadlı iki avukat daha var. - Senelerdir elimizden, avucumuzdan biriktirdiğimiz paraları avukatlara yatırdık. Uçum amblemini gördükten sonra paraları aldı, çoğu yok oldu, pes ettiler. Verdiğimiz paralar da yandı. - İşte söz konusu o 101 dönümlük arazi. Burası Çekmeköy'deki Merkez mahallesindeki bu arazi Osmanlı döneminden atalarımdan kaldı diyerek üzerinde hak sahibi olduklarını iddia edenlerin gösterdikleri veraset ilamı da sahte çıktı. - Yargıtay kararda demiş ki bu veraset ilamı sahte. Sizin soyunuz bu kişiye dayanmıyor. Buna rağmen hala bu yeri almaya çalışıyorlar.- Geçmişte Topuz ailesine aitti bu arazi. 100 yıllık zilyet hakkı vardı. Mahalle sakinleri de parasını vererek araziden pay aldı. Yaklaşık 30 yıldır sahip oldukları o arazide kalabilmek için hukuk mücadelesi veriyorlar. - 2003 yılında bir verasetname ilamı çıkartıyorlar ve bu ilamla buraya dava açıyorlar. Yaklaşık 132 dönümlü. 23 dönümüne yakınını alıyorlar. 2013'te tekrardan dava açıyorlar. Kaybettikleri bu 101 dönüm için bu kişilerle de mücadele etme şansımız gerçekten zor. Yargı Çetesi gibi olmuşlar resmen yani.- Tapuya tesciline karar verildiği yazısı dahi aldım, fakat ne hikmetse iptal edildi. Buraya bir hukuk çetesi dedikleri kişiler çöktü. Biz buranın son 50 yılda yöneten bütün muhtarlarını mahalli bilirkişi olarak dinlettik. Hiçbir tanesi kâle alınmadı.- Evleri o arazilerin üzerinde bulunanlar 1995 yılından bu yana aslında hukuk mücadelesi veriyorlar, ancak yaklaşık 6 ay önce birlikte hareket etmeye karar verdiler ve bir dernek kurdular. Şimdi o dernekle hukuk mücadelelerine devam ediyorlar.- Şu an için yaklaşık yüze yakın üyemiz var. Mahallede de zaten yaklaşık 500, 600 kişi bu durumdan mağdur.- Yerel mahkeme Yargıtayın sahte veraset kararını dikkate almadı. Mahalleli istinafa başvurdu. Adil bir karar bekliyorlar. - Adil yargılama istiyorum sadece. Hak yerini bulsun istiyorum. - Efendim hak, hukuk, anayasa, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi böyle. Bu dosyanın içinde Mehmet Uçum'un adı var öyle mi? Cumhurbaşkanlığı hukuk başdanışmanı. Bu memlekette böyle mahkemelerde uğraştırılan kaç, kaç bin köylü var, kaç? Efendim alınmış paralar, harcadıkları. Bu nedenle artık baş edemeyip yerlerini satanlar, sonra gıda fiyatları niye yükseliyor, tarım niye böyle?” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Medyanın özellikle demokrasiye katkı bağlamında bir takım görevlerinin varlığından söz edilebilir. Bu bağlamda medyanın temel işlevlerinden biri sağlıklı iletişim ortamını oluşturmaktır. Yöneten-yönetilen ilişkisinde doğru bilgilendirme ve tarafsız habercilikle kurulacak iletişim, özgür tartışma ortamının yaratılmasına, kamuoyunun aydınlatılmasına ve serbestçe oluşumuna katkıda bulunacaktır.
Halihazırda haber ve bilgi alma isteği günümüz insanı için bir ihtiyaç haline gelmiştir. Çevresinde gelişen olayları öğrenebilmek isteği günümüzde yeni bir tüketim formu ortaya çıkarmıştır. Bu tüketim bilgi ve haber tüketimidir. Asıl görevi halkı doğru bir şekilde bilgilendirmek olan medya organları, dezenformasyon, manipüle, yönlendirme vb. konularda hassas yayıncılık anlayışı benimsemelidir. Haber ve manipülasyon günümüz iletişim alanında insanların bilgi alışını sağlıksız bir ortama sürüklemekte ve bu çarpıklık sonucunda toplumların gündemi de çarpıtılmaktadır.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın; yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Medyanın dördüncü güç rolüne ilişkin klasik değerlendirme, hükûmet hakkında enformasyon toplayan ve tüm yurttaşlara hükûmet hakkında enformasyon dağıtan bağımsız medyanın, bir denge unsuru ve hayati önem taşıyan bir kontrol mekanizması olarak hizmet ettiği yönündedir. Dolayısıyla kamuoyunun böylesi durumlarda her türlü malumatı doğru kabul edebileceği; düşünülmeden, araştırılmadan, doğruluğu ispatlanmadan yapılacak haber sunumunun kriz zamanlarında olması gereken sağduyu ortamına zarar vermesi kaçınılmazdır.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının programlarında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılığın kamusal bir sorumluluk olduğu gerçeğinden yola çıkarak gazetecilik olanakları içerisinde üretilen haberlerin tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas alması beklenmektedir.
Haber aktarımında doğruluk ve gerçeklik haberciler açısından hem hukuki hem de ahlaki zorunluluktur. Gerçek olmayan haber ve duyurular, mesleki etik değerlere ters düşen durumlardandır. Medya kuruluşlarının kamuoyunu aydınlatma, bilgilendirme görevi bilhassa kriz durumlarında hassasiyetle ve sorumlulukla ele alınmalıdır. Bir yayın sırasında yayına konu olan net ve doğru bilgilere erişim izleyici kitle nezdinde çok önemlidir. Kesinlikten uzak bilgilerle yapılan haberler, habere ve haberciye karşı güven kaybına neden olmaktadır. Haber unsurlarından ve ögelerinden en önemlisi doğruluk ve gerçekliktir. Bir program yayınlanmadan önce teknik hazırlık, stüdyo içerik hazırlığı vb. birçok ön denetimden geçmektedir. Yayın kuruluşları tarafından tüm kamuoyunu ilgilendiren böylesine hassas haber ya da yorumların meslek ilkeleri uyarınca teyit edilmeksizin yayınlanmaması gerekir.
Gazetecilerin ilgili konu ile alakalı, programlarında ve bültenlerde çeşitli yorumlarda bulunması olası ve gerekli bir durumdur. Ancak haberciliğin temel gereğinin kamuoyunda kafa karışıklığı ve hedef gösterme değil, aksine olgu ve olaylara netlik kazandırabilmek olduğu unutulmamalıdır. Haberi veren de elde ettiği bilgileri doğrulatmak için çaba göstermelidir. Bu nedenle haber verme hakkının dışında kalan durum, haber verenin hiçbir araştırma yapmaksızın, salt duyuma veya tahmine dayalı olarak haber yapmasıdır. Basın mensubunun haberin gerçekliğini araştırmasındaki özenin ölçüsü her olay bakımından farklılık gösterebilecektir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.01.2003 tarihli 4-56 E. ve 44 K. sayılı bir kararında da belirtildiği üzere yapılan haber üçüncü kişilere ağır zararlar verebilecek nitelikteyse, doğruluğun denetlenmesi görevi, daha katı ölçütlere bağlanmalıdır.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Medya mensuplarının siyasi kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur. Ancak bu hakları kullanırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilerek kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek yayınlardan sakınılması; kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Bilgilerin yaşanan kriz ortamında kesinleştirilebilmesi, yüksek özveri ve profesyonel becerinin yanında doğru haber kaynaklarının kullanımı ile mümkün olacaktır.
Toplumsal bir kurum olarak medyanın halkın yönlendirilmesi açısından işlevi tartışılmaz bir konuma gelmiştir. Medya gündelik hayatta edindiğimiz izlenimlerimizden çok daha etkili bir biçimde algımızı şekillendirir. Sahip olduğumuz birçok fikir ya da ön yargı kişisel deneyimlerimizden ziyade görsel ya da yazılı medyadan edindiğimiz bilgiler çerçevesinde oluşmaktadır.
Gazetecilik mesleğinin temel görevi haberciliktir. Gazetecilerin bu görevlerini yerine getirirken uymaları gereken etik kurallar vardır. Bu kurallardan bazıları haberde doğruluk, haberde doğruluğun kanıtlanması, haberde nesnellik ve haberde çarpıtmamadır.
Gerçek ve doğru habercilik başlığı altında, medya mensubu, yazdığı/yaydığı haberin doğruluğunu ve objektifliğini temin etmek için çaba göstermeli, saptırma ya da yanlış anlama yoluyla çarpıtmaları önlemeli, haberin içeriği ile yorumlar arasındaki fark belirgin bir şekilde sunulmalı, yorumlar sadece genel düşünceler veya günlük olaylar üzerine yapılmalı, görüntü ve sesler manipülasyona açık olmamalı, medya mensubu habere ilişkin belgeleri değiştirmemeli, toplum nezdinde önem arz edebilecek haberler ve sosyal önemi olan olayları gizlememeli, önemli detayları atlamamalı, medya mensubu, içerik hazırlarken haber konularını sansasyonel hale getirmekten kaçınmalı, gelebilecek bu yöndeki baskılara direnmeli, bir olaydan hareketle genelleme yapmaktan kaçınılmalı, medya mensubu, daima basın özgürlüğü ilkesini savunmalı, saptırmayı ve sansürü yok etmek için çabalamalı ve haber çalma, gerçeklerin çarpıtılması, iftira, onur kırıcı veya temeli olmayan iddialar ve haberi manipüle etmek üzere edinilen her türlü çıkar, gazetecilik mesleğine karşı yapılmış ağır saldırı ve kamunun güvenine ihanet olarak kabul edilmeli hususları yer almaktadır.
Diğer taraftan yayın öncesi doğrulama başlığı altında ise medya mensubunun, kaynakları tarafından verilen bilgileri kontrol etmekle yükümlü olduğu, görüşme yaptığı kişinin verdiği özel bilginin doğru olup olmadığını görüşmesinin yayımlanmasından önce varsa kontrol etme talebini yerine getirmesi ve bir kişiye suçlama yönelten haber ya da yorumun yayınlanmadan önce editör tarafından değişik kaynaklardan doğruluğunun tespitinin yapılması gerektiği hususları yer almaktadır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların sorumlu yayıncılık ilkesiyle ve azami ölçüde dikkatle hareket etmesi etik haberciliğin birincil gereklerindendir. Bir yayıncı kuruluş, doğruluk ve gerçeklikten ödün vermesi durumunda ilk amacı olması gereken “doğru bilgi aktarma” ilkesine aykırı bir tutum ortaya koyduğunu ve beraberinde kaçınılmaz olarak etik sorunların doğacağını dikkate almalıdır. Gazeteciler seçtikleri haberleri topluma ileterek, bireylerin hem yakın çevrelerinde hem de ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanılan olaylar hakkında toplumun bilgi edinmesini sağlar. Toplumun bağımsız temsilcileri olarak isimlendirilen gazeteciler, toplum içindeki grupların kanaatlerini birbirlerine ileterek toplumsal iletişimin gerçekleşmesine yardımcı olurlar. Gerçeklerin değiştirilerek aktarılması; kişinin yanlış bilgilendirilmesine, toplum içinde yanlış anlaşılmalara dolayısıyla dezenformasyona sebep olabilir. Türk Dil Kurumunun dijital sözlüğünde "bilgi çarpıtma" olarak tanımlanan dezenformasyon, "gerçekliğin toplumsal olarak yeniden inşasına amaçlı müdahale" şeklinde ifade edilmektedir. Bir başka tanımda ise "kamuoyunu etkilemek ya da gerçeği gizlemek amacıyla, kasıtlı olarak yanlış bilginin sıklıkla gizlice yayılması" olarak tanımlanmıştır.
Dezenformasyon gerçek olay ile haber anlatısı arasındaki süreçte kendisini göstermektedir. Dezenformasyonun amacı doğrudan fikirleri değiştirmek değil, bireyleri şüpheye düşürmektir. Oluşturulan veri bulutu içerisinde, varılan her yargıyı kuşkuda bırakmak ve hakikati saptırmaktır. Dezenformasyon sürekli tekrar edildiğinde enformasyonu geçersiz kılmaktadır. Bu durumda dezenformasyonun anlamı esas olarak hakikatten sapma olduğu gibi, sürekliliğin ve tekrarın beraberinde getirdiği bir değersizleştirme politikasıdır. Tüm bu süreçler, dezenformasyona konu kişi veya kuruluşların değersizleştirilmesinin dışında bilgi akışını sağlayan ve demokrasinin dördüncü gücü olarak görülen basın ve medyaya olan güvenin sarsılmasına da sebep olabilir. Basının güvenilirliğinin yara alması, kurum ve kuruluşların değersizleştirilmesinden çok daha vahim sonuçlara yol açabilir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu yayında; program sunucusu tarafından; "Efendim hak, hukuk, anayasa, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi böyle. Bu dosyanın içinde Mehmet Uçum'un adı var öyle mi? Cumhurbaşkanlığı hukuk başdanışmanı. Bu memlekette böyle mahkemelerde uğraştırılan kaç, kaç bin köylü var, kaç?” şeklinde sarf edilen ifadeler ve haber içeriğindeki röportajlarda kullanılan "Mehmet Uçum açıklama yaptı. 2015'ten beri avukatlığı bıraktığını söyledi, ancak hala bizim dava dosyasında kendi ismi bulunmakta." ile "101 dönümlük araziyi almaya çalışanların avukatları arasındaysa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başdanışmanı Mehmet Uçum ve yine Uçum soyadlı iki avukat daha var." şeklindeki ifadelerin, hukuk tarafından korunması mümkün olmayan gerçeğe aykırı içeriklerin basit bir açık kaynak araştırmasıyla basın meslek ilkeleri çerçevesinde soruşturulabilecek/anlaşılabilecek bir husus olmasına rağmen haber içeriğinde esas konu "arazi anlaşmazlığı" iken konu manipüle edilerek "Mehmet Uçum'un avukatlık yapması ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" üzerinden haberin sunulduğu, söz konusu haber bülteninde, yaşanan bir olay üzerinden yapılan konuşmalarla adli süreci devam eden olayların toplumu yanlış yönlendirebilecek genellemelerle, manipüle edilerek kişilere ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine bağlandığı, çarpıtıcı nitelikte yayın yapıldığı ve soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberlerin, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlandığı kanaatine varılmıştır.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Aralık 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 317.255.408,96 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde iki oranı (%2) 6.345.108,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 21.02.2024 tarih, 2024/08 sayılı toplantısında alınan 161 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 21.02.2024 tarih, 2024/08 sayılı toplantısında alınan 161 No’lu karara karşı oy yazısı.
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.