İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 11.03.2024 tarih ve 35 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 01.03.2024 tarihinde saat 09:59’da yayınladığı "Başkentte Gündem" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 01.03.2024 tarihinde saat 09:59’da yayınlanan, moderatörlüğünü Fatih Ertürk’ün yaptığı, Sertaç Eş, Gökhan Günaydın ve Orhan Bursalı’nın konuk olarak katıldığı "Başkentte Gündem" adlı programda geçen diyaloglarda; "Bu yıl vergi harcaması yani istisna ve muafiyetler kapsamında şirketlerin 657 Milyar TL kurumlar vergisi siliniyor. 657 Milyar Lira. Açıkça dedi ya ERDOĞAN, 'Ne vereceğiz kardeşim' dedi ya, '1.4 trilyon' dedi' hazineye yük gelir, emekliye niye para verelim?’. Çünkü biliyo ki emekli yine kendisine oy verecek. Emeklide böyle bir hastalık var ya. Bi sağlıksız bi durum var. Sağlıksız bir ruh hali var. Yav arkadaş adam diyor ki 'Vermiyorum, yaşatmayacağım seni… Sana vermiyorum. Ama şirketlerin borcunu siliyorum. Ona veriyorum sana vermiyorum.' diyor… Kızıyor musun? Gazeteci olarak kızıyorum tabii ya. Hep aynı şey. Yüz bin kere daha söyleyeceğim. Hep aynı şeyleri yaparsanız, aynı sonuçla karşılaşırsınız. Aynı şeyleri yaparak aynı sonuçlarla karşılaşmak için oy kullanmayın. Farklı şeyler yaptığınız zaman, farklı sonuçlarla karşılaşırsınız. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemek akıllılara özgü değil. Bu kadar söyleyeyim. Aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç beklemek, akıllı insanlara özgü bir eylem değil. Ancak değiştirdiğiniz zaman yaşamınız değişir. Yani bir şeylerin değişmiş olması lazım…Dolayısıyla yani 17 milyon yoksula emekliye niye 7 bin lira fark versin, hayatlarını kolaylaştırsın. Ayrıca da şunu da ben öyle düşünüyorum. Ya bunlar böyle konuşurlar ama gene bir şeyler bulurlar hayatlarını idare ederler bunlar, ayrıca da bize de oy verirler. Yani ben bir araştırma var mı bilmiyorum, emeklilerin yüzde kaçı iktidarı destekledi ve şimdi bugün de destekleyecek, e yarın da destekleyecek. Bu önemli bir soru orada, yani bilinçsizlik de söz konusu…E insanlar da bunu yutuyor…Şikayet ediyor ama ondan sonra da seçim zamanı gelince yine reise oy veriyor. Böyle bir açmaz içinde. Bu bilinçsizlikle ilgili, kültürel bir davranış meselesine dönüştü. Kültürel bir davranışta sıkışmış bir insan, seçmen grubu var. Emeklilerin bir kısmı da buna dâhil olmak üzere. Çalışanların önemli bir kısmı da buna dâhil olmak üzere. Böyle bir Türkiye yarattılar.” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan; "Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasi ve felsefi düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez." ilkesinin ihlali gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
Medyanın görevi; halkı ilgilendiren her konuda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyunu bilgilendirmektir. Bu çerçevede medyanın toplumsal meseleleri sorgulama ve iktidarın hesap vermesini sağlama görev, hak ve sorumluluğu bulunduğu, bu görev ve hakkın, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında olduğu kuşkusuzdur.
FLASH HABER logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 01.03.2024 tarihinde yayınlanan, 2 saat 24 dakika süren ve moderatörlüğünü Fatih Ertürk’ün yaptığı, “Başkentte Gündem” isimli programda; emeklilere yönelik olarak moderatörün, “Emeklide böyle bir hastalık var ya... Sağlıksız bir ruh hali var” ve konuk Gazeteci Orhan Bursalı’nın, “bilinçsizlik söz konusu” şeklindeki ifadelerle bireylerin aşağılandığı görüşüyle Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmıştır.
1- Öncelikle; Kurul kararına dayanak oluşturan Uzman raporunda; programın bu bölümünde işlenilen konunun ne olduğu veya ihlale gerekçe gösterilen ifadelerin ne amaçla ve neye istinaden söylendiğine ilişkin herhangi bir bilginin ya da açıklamanın yer almadığı görülmektedir.
Bilindiği üzere, bir yayının içerik yönünden ihlal teşkil edip etmediğinin tespiti; yayına ilişkin ayrıntılı deşifrenin yapılması, yapılan konuşmaların geniş çerçevede ele alınması, konuşmaların amacının, hedefinin ve verilmek istenilen mesajın içeriğine bakılarak, konuşmaların bütün olarak ve bağlamında değerlendirilmesiyle mümkündür ve yayının başlangıcındaki konuşmalar, o yayının ne amaçla ekrana getirildiğinin göstergesidir. Oysaki Uzman raporunda; ihlal iddiasıyla sunulan konuşmaların öncesindeki ifadelere yer verilmemiş, söylemler kesilerek ya da seçilerek deşifre edilip rapora eklenmiştir. İşlenilen konunun bütün olarak değerlendirmeye alınmaması; konuşmaların bağlamından koparılmasına, anlam bütünlüğünün bozulmasına, gazeteciler tarafından bu sözlerin söylenme kastı ve hedefi ile yapılan eleştirilerin amacının anlaşılamamasına ve sonuç olarak objektif kriterlerden uzak bir rapor ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu yönüyle rapor, sağlıklı bir değerlendirme yapmak için yetersiz kalmıştır.
İhlale gerekçe gösterilen bölümde işlenilen konu; Türkiye’de yaşanan derin ekonomik kriz ekseninde, halkın bir kesiminin (özellikle emekli kesimin) gittikçe yoksullaşması ve medyanın bir bölümünde bu gerçeğin göz ardı edilerek, ülke ekonomisine ilişkin gerçek durumla örtüşmeyen yanıltıcı haberlere yer verilmesidir. Yayında; bir gazetenin “Güçlü Ekonomi AB’yi Solladı” şeklindeki manşet haberi ile geçim sıkıntısı yaşayan emeklilerle ilgili ucuz ekmek ve ucuz et kuyruğu haberleri, şirketlerin 2024 yılında silinmesi planlanan 657 milyar liralık kurumlar vergisi borçları, TBMM’de görüşmeleri süren ve emekli ikramiyelerinde artış öngören kanun teklifi ile iktidarın emeklilere ek 7 bin lira verilebilmesi için 1.4 trilyon lira kaynağa ihtiyaç duyulduğu haberleri üzerinden, eleştirel değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Bu kapsamda; ihlale gerekçe gösterilen bölümde işlenilen konunun ana temasının ve verilen mesajın anlaşılabilmesi, konuşmaların bütünlüğü ve bağlamı içinde değerlendirildiğinde ihlal oluşturup/oluşturmadığının ortaya konulabilmesi için, Uzman raporunda yer almayan konuşmaların tam deşifresini dikkate almak yerinde olacaktır.
Yayının bu bölümüne Fatih Ertürk, “(10.03.46) Meclis Genel Kurulunda saat 14:00’te, emekli bayram ikramiyesinin 3 bin liraya çıkarılmasına yönelik düzenlemenin de yer aldığı, sekizinci yargı paketinin görüşülmesine devam edilecek, cuma günü de Meclis partilerle birlikte çalışmış olacak.” şeklindeki sözlerle başlayarak, konunun ana temasının “emeklilere verilecek bayram ikramiyesi miktarı” olduğunu vurgulamıştır.
Yayın; Gazeteci Sertaç Eş ile Fatih Ertürk’ün şu konuşmalarıyla devam etmiştir:
“Sertaç Eş: (10.05.20) Şimdi ben sabahları gazeteleri okuyorum… Ekonomimiz AB’ye fark atmış… Biz Avrupa’dan daha iyiymişiz. Sabah gazetesinin manşeti bu. Başlık şu; güçlü ekonomi AB’yi solladı…
Fatih Ertürk: Peki bu sollamadan neden bizim haberimiz olmuyor? Bize bir rahatlama ferahlama nefes alma hani cebimize daha fazla daha çok para girme…
Sertaç Eş: Merkez Bankası’nın rezervleri 6 milyar $ azalmış. Nereye gidiyor biliyor musun? KKM’den dönen kura, dövize endeksli para, artık dövize endeksli olmaktan çıkıyor geri dönüyor ya, onlar tekrar dolar almasın diye… Dünya gazetesi, Ekonomi gazetesi diyor ki GSYİH ilk kez 1 trilyon $’ı aştı. Sana aştı mı? Bana aşmadı...
Fatih Ertürk: (10.08.50) Şimdi size iki tane görüntü getireceğim. Hani 1 trilyon $’ı aştı GSMH aylık 13.000 yıllık 13.000 $’ı aştı kişi başına düşen milli gelir diye bağırıyor ya yandaş medyalar. Birinci görüntümüz Maraş’ta bir ekmek kuyruğu bakın ucuz ekmek kuyruğu… (Ucuz ekmek kuyruğunda bekleyen insanların görüntüsü ekrana getirilir.) Yazık günah ya. İnsanlarla dalga geçmeyin ya. Bir şey daha getireceğim Sertaç, bakın AB’yi sollayan vatandaşların, yurttaşların ekmek kuyruğundaki görüntüsü, bu dün çekilmiş bir görüntü yani eski değil. Dün Sabah gazetesi oturup bu sayfayı hazırlarken şu görüntü Türkiye’de yaşanıyordu bakın ekmek kuyruğu. Maraş’ta, AFAD depremzedelerin olduğu çadırın hemen hemen yanı başında şu gördüğünüz kuyruk, mutluluk kuyruğu… Bir tane daha var arkadaşlar… Şimdi yurttaşlar marketin, bir marketin tarihi geçmiş yiyeceklerini çöpe dökülmüş yiyeceklerini bekliyorlar marketin kapısında market tarihi geçmiş yiyecekleri ayıklıyor, götürüyor çöp kutusuna döküyor. Peki sonra ne oluyor. (Çöpten yiyecek toplayan insanların görüntüsü ekrana getirilir.) Bakın görüntü bu, vatandaşımız yurttaşımız AB’yi nasıl solladık görsün. Bu AB’yi sollayan yurttaşlar, gördüğünüz çöp kutusundan bakın emin olun bunların hepsi doğal görüntüler, kurgu değil. Öyle AKP iktidarının seçim öncesi hazırladığı montaj yandaş medyanın kafanızı ütüleyerek bastığı görüntüler değil bunlar. Sokağın gerçek görüntüleri bakın küçük çocuğa bakın annelere bakın o telaşın nedeni ne biliyor musunuz? Tarihi geçmiş yiyeceklerin toplanması çöp kutularından çöp...
Sertaç Eş: Şimdi bir de Düzce’de ucuz et kuyruğu vardı.… Gece saat 01:00’den kuyruğa giriyorlar insanlar. İşte 1 kg kıyma için belki alır da hani hayvansal protein çocuklara yediririz…. Türkiye’deki liderler bunu değiştirebilir mi? Tabii ki değiştirebilirler ama değiştirmenin yolu halka yalan söylemek değil. AB’yi solladık ekonomi de gidiyoruz…
Fatih Ertürk: 13 bin doları olan insan çöpten yiyecek mi toplar ya? Ya arkadaşlar bugün Cuma, cuma ya Cuma. Bugün ya bugün mübarek gün bugün yalan söylemek olmaz. Yani her gün olmaz ama bugün daha da bir olmaz yani ayıptır günahtır yazıktır. Bu insanlarla yeter artık dalga geçmeyin ya. Ya oy veren insanlara artık kızmıyorum niye kızayım ki? Ama yazık ya bakın o görüntüleri o görüntülerde o insanların çoğu belli ki mutaassıp insanlar, dindar insanlar giysilerinden kıyafetlerinden belli. Yani AKP’nin doğal seçmeni bunlar bu. Ya hiç mi düşünmüyorsunuz yaa...
Sertaç Eş: Emekliye verecek para da yok ama garantili ihalelere verecek para var… Beşli çeteye her şeye var emekliye verecek para yok.
Fatih Ertürk: Çöp kutusu ya.
Sertaç Eş: Ben bu olaya Samsun’da gözlerimle şahit oldum. Bir marketin önünde oradaki market görevlileriyle konuştum dedi ki beyefendi biz ayda bir bunu yaparız. Tarihi geçmek üzere olanları buraya koyarız ve onu bekleyen insanlar var gelirler bunları alır götürür yerler… (Ekrana Düzce’deki ucuz et kuyruğu getirilir.) Ha bu da Düzce’deki ucuz et kuyruğu.
Fatih Ertürk: AB’yi solladık diyen yalancıların şahları yazık ya yazık halka bu kadar ihanet edilmez ya… AB’de ortalama emekli maaşı 2.800 euro. Yani 78-79 bin lira…
Sertaç Eş:… Almanya’yla eti aynı fiyata yiyoruz ancak onların asgari ücreti 80.000 TL bizim asgari ücret sekizde biri 10.000 TL. Avrupa’yı böyle solluyoruz tersinden solluyoruz.
Fatih Ertürk: …Türkiye’de dana filetonun fiyatını biliyor musunuz 1280 lira oldu kasapta. 1280 lira. Eyy yandaş medya AB’yi solluyorsunuz.
Sertaç Eş: Emekliye 3 bin lira ikramiye verilecek 3 kg et… Ama ekonomik denge bozulacağına bozulduğu için daha fazla veremiyor…
Fatih Ertürk: Bu yıl vergi harcaması, yani istisna ve muafiyetler kapsamında şirketlerin 657 milyar lira kurumlar vergisi siliniyor. Dedi ya Erdoğan, ne vereceğiz kardeşim, dedi, işte 1.4 trilyon Hazineye yük gelir, emekliye niye para vereyim. Çünkü biliyor ki emekli gene kendisine oy verecek. Emeklide de böyle bir hastalık var ya. Bi sağlıksız bir durum var. Sağlıksız bir ruh hali var. Ya arkadaş adam diyor ki; vermiyorum, yaşatmayacağım seni.
Sertaç Eş: Sana vermiyorum ama şirketlerin borcunu siliyorum. Ona veriyorum, sana vermiyorum.
Fatih Ertürk: Erdoğan demiş ki; “Emekli maaşlarına 7000 lira eklemek demek, bütçeden yaklaşık 1.4 trilyon liralık, 10.000 lira eklemek demektir. 1.9 trilyonluk bir kaynağı buraya aktarmak demektir. Bunu yapamam.” demiş. Ayrıca şöyle devam etmiş, 2024 yılı içerisinde ülkemizde tek çivi çakmasak tüm yatırım bütçesini buraya aktarsak bile bu gideri karşılamaya yetmiyor. Kur Korumalı Mevduata her ay düzenli olarak ödenen parayı biraz önce Sertaç söyledi.… 6 milyar $ rezerv azaldı. Kur Korumalı’lara aktarıldı o para. Yani sizden esirgen ya bugün cuma bugün mübarek gün ya elinizde vicdanınıza koyun. Gidip namazınızı kıldıktan sonra dua ederken bir düşünün ya ya başınızda bir felaket var. Hakikaten bir felaket var. Bana ne siyasetten o olsun bu olsun beni ilgilendirmez hangi parti ne yapıyorsa yapsın.… Cumhurbaşkanlığının 12 milyar TL olan bütçesi bütçe ödeneği 16.2 milyar TL’ye çıkarılmış Hazine ve Maliye Bakanlığının bütçe verilerine göre. Örtülü hariç… 16.2 milyar sarayın bütçesi ne kadar biliyor musunuz günlük? Sarayda günlük 50 milyon TL para harcanıyor. Bir günlük 50 milyon TL para harcanıyor.… Ama zor Sertaç yani bak bu görüntüler insanın ya bakın insanlar sabah geliyor eti 10 lira, 20 lira, 30 lira ucuz almak için şu kuyruğa bakın ya insanlar orada kızıyor musun gazeteci olarak kızıyorum tabi ya…”
Görüleceği üzere; söz konusu programda iki gazeteci tarafından, TBMM’de görüşmeleri devam eden ve emeklilerin ikramiyesinin 3 bin liraya yükseltilmesini öngören kanun teklifi ve ekonomi gündemine yansıyan haberler tartışılmaktadır. Özellikle, bir gazetenin (Sabah) “Güçlü Ekonomi AB’yi Solladı” başlıklı haberi üzerinden, “ucuz ekmek ve ucuz et kuyruklarına” ilişkin haberler ve “emeklilere 7 bin lira ek ödeme yapılmasının 1.4 trilyon liralık maliyeti” ile “istisna/muafiyet kapsamında şirketlerin 657 milyar liralık vergi borcunun silinmesi” haberleri, kıyaslama yapılarak değerlendirilmektedir.
Yapılan değerlendirmeler bütünlüğü ve bağlamı içerisinde incelendiğinde ana konunun; iktidarın ülke kaynaklarını kullanırken tercih ve önceliklerine yönelik eleştirel değerlendirmeler olduğu ve bu çerçevede, ekonomik koşullar nedeniyle zorlanan emeklilere yeterli kaynak ayrılmamasına rağmen, bütçeye büyük yük getirecek olan, şirketlerin vergi borçlarının silinmesine yönelik eleştirilerde bulunulduğu görülecektir.
Ayrıca, emekli vatandaşlarımızın ekonomik açıdan yaşadıkları zorlukların, gerek kamuoyunda, gerekse iktidar tarafından bilinirliliğinin artırılması amacıyla, üstelik yaşam koşullarının iyileştirilmesinin gerekliliği vurgulanarak gerçekleştirilen bir yayında; bu kesimin aşağılandığı gibi öznel bir yaklaşımla oluşturulan raporun sağlam argümanlara dayanmadığı, raporu esas alan Kurul kararının da bu nedenle isabetli olamayacağı ortadadır.
Kaldı ki; halkın bir kesiminin haklarının gözetilmesi ve iyileştirilmesi amacıyla yapılan bir programda, -seçilen birkaç cümle üzerinden- yapılan konuşmaların kastının ve hedefinin “aşağılamak” olduğu iddiası zorlama bir yorum olacaktır.
2- Yaptırıma gerekçe gösterilen ve emekli kesiminin aşağılandığı iddia edilen söylemlere bakıldığında ise; ağır ekonomik koşullar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışan ancak yine de seçimlerini değiştirmeyen bu kesime ilişkin; “Emeklide böyle bir hastalık var./ Sağlıksız bir ruh hali var./ Bilinçsizlik söz konusu” şeklindeki, eleştirel değer yargısı niteliğindeki söylemlerin, suç teşkil edip/etmediği veya hakaret olup/olmadığı noktasında, benzer bir konuda alınmış Yargıtay kararı yol gösterici olacaktır.
“Senin bir sorunun mu var, psikolojik sorunun var herhâlde, sen hastasın, hastaneye git, kadına bak ya...” söylemlerine ilişkin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, “…söz konusu ifadeler; nezaket dışı, kaba, rahatsız edici hitap tarzı ve ağır eleştiri niteliğinde olup, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği…” şeklinde hüküm bildirmiştir. Kararın değer yargısı ile ilgili değerlendirme yapıldığı bölüm şöyledir:
“Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözün, hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. AİHM’ye göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler bir değer yargısı içermekle birlikte somut bir olgu isnadından bahsedilemiyorsa, değer yargılarını destekleyecek ‘yeterli bir altyapı’nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı, AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir. Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir. Sonuç olarak, gerçek dışı olgulara dayalı iddia olarak nitelenen açıklamalar bakımından AİHM, başvurucuların bu tür ifadelerin ortaya konulmasından ve yayınlanmasından sorumlu olup olmadıklarını ve bu tür bilgilerle diğer kişileri aldatmayı amaçlayıp amaçlamadıklarını dikkate almaktadır” (Esas No: 2017/814 Karar No: 2018/512 Karar Tarihi: 08.11.2018, Kararı Veren Yargıtay Dairesi:18. Ceza Dairesi, Sayısı:497-113).
Olgusal temeli bulunan iddiaların, tartışma başlıklarının; medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar tarafından programlara konu edilmesi, bunların farklı görüşlere sahip gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, kamusal tartışmalara ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için basın özgürlüğünün önemi büyüktür. Söz konusu yayında da; halktan toplanan kaynakların, hangi öncelik ve tercihlere göre harcandığının sorgulanması, demokrasi ve basın özgürlüğünün bir gereğidir. Emeklilere yönelik ifadelerin de olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler olduğu, eleştiri sınırını aşan bir yönünün bulunmadığı açıktır.
İfade özgürlüğü kapsamında kalan, hakaret, küfür ya da iftira içermeyen ifadeler nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanması; toplumun genelini ilgilendiren konularda serbest tartışmanın yolunun kapanması, iktidar politikalarına yönelik eleştirel yaklaşan görüşlerin ifadesinin engellenmesi ve basın özgürlüğünün daralması sonucunu doğuracaktır.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili kararlarında “demokratik toplum düzeninin gereklerini” tanımlamaktadır. Bu çerçevede de, temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbirler için “toplumsal bir ihtiyacın karşılanması”, “orantılılık” ve “başvurulabilecek en son çare” ölçütlerinin getirildiği görülmektedir. Bu ölçütler ışığında Flash Haber logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa uygulanan yaptırım kararının orantılı ve en son çare olarak görülmesi mümkün değildir.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; basın ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşmayan değerlendirmeler nedeniyle cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, kamusal nitelikli tartışmaların yapılmasını güçleştirecektir.
Bu yönüyle yaptırım kararı isabetli değildir ve 6112 sayılı Kanunla Üst Kurula verilen “düşünce çeşitliliğini korumak” görevine de aykırılık oluşturmaktadır.
3- Toplumun bir kesimi için “abartılı ve rahatsız edici” nitelikte de olsa eleştirel değer yargısı niteliğindeki ifadelerin, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları doğrultusunda ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu bilinen bir durumdur. İhlal gerekçesi sayılan ifadelerin de eleştirel değer yargısı niteliğinde kaldığı, iktidardaki siyasi partinin politikaları ve seçmen davranışına ilişkin eleştirel değer yargısı niteliğinde yorumlar olduğu açıktır.
Esasında siyasetin her alanında benzer ifadelerin kullanıldığı hatta Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bile benzer kavramları kullandığı görülmektedir.
-26.11.2018 tarihinde, İletişim Başkanlığının resmi sitesinde yer verilen Cumhurbaşkanı’nın bir açıklamasında, “Eskiler ‘Duvarı nem, insanı gam yıkar.’ derdi. Ben buna bir de ‘Toplumu cehalet yıkar.’ ifadesini ekliyorum. Cehalet öyle bazılarının sandığı gibi okuma yazma bilmemek değildir. Asıl cehalet, kültürünü, medeniyetini ve onun ürünleri olan kavramları, doğruları, yanlışları, iyileri, kötüleri, velhasıl değerlerimizi bilmemektir. Ülkemizde en azından bir kesimin, içinde bulunduğu cehalet karanlığında giderek daha fazla boğulduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz.”
https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-bagimlilikla-teror-birbirine-benzer (E. T.:08.05.2024)
-01.02.2024 tarihinde Cumhurbaşkanlığı resmi web sitesine konulan ve “Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Töreni’nde Yaptıkları Konuşma” başlıklı metinde yer alan Cumhurbaşkanı’nın başka bir konuşmasında da; “Türkiye’de sayıları az da olsa kimi çevrelerde şeriata yönelik sergilenen pervasızlıkların temelinde cehalet ve bilgisizlik hastalığı vardır. Ülkemizde en azından bir kesimin içinde bulunduğu cehalet karanlığında giderek daha fazla boğulduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz. İnşallah el ele verip sizlerin de samimi gayretleriyle milli bünyemize tehdit teşkil eden bu cehalet karanlığını yırtıp atacağımıza inanıyorum.”
https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/150969/diyanet-akademisi-baskanligi-1-donem-aday-din-gorevlileri-mezuniyet-toreni-nde-yaptiklari-konusma (E. T.:08.05.2024)
şeklinde açıklamalarının bulunduğu, dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın da toplumun bir kesimini cahil olarak nitelendirdiği hatta bunu “hastalık” olarak tanımladığı görülmektedir.
Ayrıca seçmen davranışına ilişkin, hükûmet kanadından da bazı açıklamaların zaman zaman basına yansıdığı görülmektedir. Bu konuda dikkati çeken bir örnek vermek gerekirse; “Berat Albayrak’tan AKP seçmeni için ilginç analiz” başlığıyla yer alan haberde, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Kocaeli’nde Sondaj Gemisi için düzenlenen törende konuştu. Albayrak konuşmasında AKP’nin icraatlarını anlatırken, bir AKP’li seçmenin söylediklerini aktardı. AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı da olan Albayrak şöyle konuştu ‘Geçenlerde seçmen vatandaşlarımızla konuşurken, biri dedi ki, valla Ak Parti’ye o kadar güveniyoruz ki Sayın Bakanım. Cumhurbaşkanımız çıksa, şuradan Ay’a kadar 4 şeritli yol yapacağım dese, vallahi inanırız.” şeklinde, “her söylediklerine inanacak bir seçmen kitlesi”ne sahip oldukları açıklamasının yapıldığı görülecektir.
https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/berat-albayraktan-akp-secmeni-icin-ilginc-analiz-2441854/ (Erişim Tarihi:08.05.2024)
Bu çerçevede; ihlale gerekçe yapılan ifadelerin, zaman zaman ülkeyi yönetenler tarafından da kullanıldığı, bu tarz söylemlerin toplumun bir kesimi için abartılı, rahatsız edici ya da kışkırtıcı nitelikte de olsa Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları doğrultusunda korunan basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı görülmektedir.
4- Hangi ifadelerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamı dışında olacağının belirlenebilmesi için, ifadelerin bütünlüğü ve bağlamı içinde değerlendirilmesi zorunluluktur.
Nitekim Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan, “İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2”de, bu husus şu şekilde açıklanmaktadır:
“AİHM, bu tür ifadelerin bağlamından koparılarak ve soyut olarak değil, dile getirildiği yazı veya sözlerin bütünü içerisinde ve yazıldıkları bağlam içerisinde ele alınması gerektiğini kabul etmektedir.¹ Anayasa Mahkemesi de konuya aynı şekilde yaklaşmaktadır.² Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğüne ilişkin bireysel başvurularda, ifadelerin bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13., 26. ve 28. maddelerinde yer alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul edilebilir bir değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bu çerçevede, söz gelimi bir düşünce açıklamasının ifade edildiği bağlamdan koparıldığında ‘milli güvenlik’ için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir müdahaleyi tek başına haklı çıkartmamaktadır.³” (1: AİHM, Özgür Gündem/Turkey, Appl. No: 23144/93, 16.03.2000, § 63; Sürek/Turkey, Appl. No: 24762/94, 08.07.1999, § 58.), (2: AYM, Bejdar Ro Amed Kararı, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 77; Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 77.), (3: AYM, Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 76) (43. ve 44. sayfalar)
https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf (E.T.: 08.05.2024)
Söz konusu programda geçen ifadeler de bağlamı ve bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde, eleştiri sınırlarını aşmadığı, olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğinde olduğu görülecektir.
5- Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; program konuğu gazeteci, siyasetçi ve hukukçuların eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
Danıştay Onüçüncü Dairesinin aldığı bir karar, canlı yayınların hukuki değerlendirmesine ilişkin örnek karar niteliğindedir: Danıştay 13. Dairesi’nin ayrıntıları aşağıda yer alan kararında; kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayınlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki;
Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu kararıyla; “… Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, ''…'' logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 20/03/2020 tarihinde yayınlanan "…" adlı programına, 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir. Ardından RTÜK, BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, Danıştay Onüçüncü Dairesi, 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 No.lu kararında da; “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” şeklinde hüküm bildirerek davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir.
6- Kabul edilmelidir ki; medyanın “kurumların işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir. Bu nedenle, “ifade özgürlüğü” söz konusu olduğunda, kamuoyunu bilgilendirmekle ve kamuoyunun bir görüş oluşturmasına imkân sağlamakla görevli medyanın, özgürlük ve hak alanı çok daha geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Bunun nedeni, dile getirilen olgu, düşünce ve kanaatlerin engellenmesinin ayın zamanda kamuoyunun haber alma ve kanaat oluşturma hakkını engelleyecek olmasıdır.
Bu kapsamda; 85 milyona yakın nüfusun, yaklaşık 16 milyonunu (nüfusun yüzde 19’u) oluşturan emeklilerin sorunlarının masaya yatırıldığı ve iktidarın, emeklilere daha fazla ekonomik iyileştirme yapmasının amaçlandığı bir yayına yaptırım uygulanmasıyla; bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın, var olan sorunlara ve çözümlerine dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez. Çünkü medya, iktidar sahiplerinin eksik/yanlış ve hatta bazen yasalara aykırı olabilecek faaliyetlerini, bir tür “denetleme” şeklinde belirlenebilecek görev tanımı nedeniyle, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ek dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilmektedir.
7- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
8- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda da, basın ve yayın kuruluşlarının ayrı bir yeri ve önemi bulunduğunu ve tanınan hak ve özgürlüklerin çerçevesinin genişletildiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; “kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir” (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
9- Gazetecilerin ve medyanın ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, AİHM kararlarında özel korumalar söz konusudur. Bu kapsamda dikkate alınabilecek örnek kararlardan kesitler aşağıda sunulmuştur:
-“AİHM’e göre, siyasi tartışma özgürlüğü, ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’dir. Değer yargıları bir olay veya durum ile ilgili bakış açısı yahut kişisel değerlendirmelerdir. Bir değer yargısının doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkün olmazsa da, değer yargısının dayanağını teşkil eden gerçeklerin doğru veya yanlış olduğu tespit edilebilmektedir. AİHM’e göre, bir gazetecinin, doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece eleştirel değer yargılarını ifade etmekten men edilmesi kabul edilemezdir (Lingens/Avusturya, B.No:9818/82,08.07.1986).
-İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
10- İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir¹⁹⁸ (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD]).
Sonuç olarak, doğrulanabilecek bilgi ya da verilerle birlikte, ‘doğruluğu ispatlamaya’ tabi tutulamayacak değer yargıları, eleştiri ya da spekülasyonlar 10. madde kapsamında korunmaktadır. Ayrıca, değer yargıları, özellikle de siyaset alanında ifade edilenler, çok önemli olan görüş çoğulculuğunun gereği olarak demokratik bir toplum için özel bir korumadan yararlanırlar.” (S.86)
https://www.anayasa.gov.tr/media/7448/10_avrupa_insan_haklari_sozlesmesi_kapsaminda_ifade_ozgurlugunun_korunmasi.pdf (E.T.:08.05.2024)
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir. Bireylere yönelik olarak hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden eleştiri ve yorumların basın özgürlüğü çerçevesinde korunduğu görülmektedir.
Sonuç itibarıyla, TBMM’de emeklilere verilecek bayram ikramiyesine ilişkin görüşmeler sürerken; “emekli kesimin” -çöpten yiyecek toplayacak kadar- yaşadığı ekonomik zorlukların ortaya konulması, çeşitli görsellerle desteklenerek durumun vahametinin sergilenmesi ve gerek kamuoyunda gerekse hükûmet kanadında, emeklilerin içinde bulunduğu güçlüklere ilişkin farkındalığın artırılması amacıyla gerçekleştirilen ve “kamu yararı” bulunan böylesi bir yayında; konuşmaların içinden seçilerek alınmış birkaç söylem üzerinden, subjektif değerlendirmelerle bu kesimin aşağılandığı iddiası ile oluşturulan rapor üzerinden uygulanan yaptırım kararının, adil ve hukuki olmayacağı ortadadır.
Dolayısıyla; programda hakaret veya aşağılama içerikli ifadelerin yer almadığı, söylemlerin olgusal temeli bulunan eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler olduğu; medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, güçlü nedenler olmaksızın cezalandırılmasının kamusal nitelikli serbest tartışmalar ile özgürce kanaat oluşumunu engelleyici nitelikte olacağı, ayrıca yayında 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 15.05.2024