İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.04.2024 tarih ve 43 sayılı yazısına konu NOW logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 17.04.2024 tarihinde saat 18:57’de yayınlanan "Selçuk Tepeli ile Now Ana Haber" adlı haber programı yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
NOW logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 17.04.2024 tarihinde saat 18:57’de yayınladığı "Selçuk Tepeli ile Now Ana Haber" adlı haber programında "Istakoz Ak Parti Grubunda" başlığı ile sunulan haberde; “Şimdi geldik ıstakoz Ak Parti Grubunda. Ne ıstakoz görüntüsüymüş ne ıstakoz paylaşımıymış ne ıstakoz hikayesiymiş ya, neymiş yani. Aaa arkadaşlar hemen vermeyin dedim size bunu bak verdiniz ha. Neyse, biraz bekleyin bunun ne olduğunu göreceksiniz. Ver abi şimdi haberin başlığını ver İrfancım. Istakoz Ak Parti Grubunda. Kahramanlar da burada. (..haberin ilerleyen kısımlarında eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank olduğu belirtilen kişinin elindeki telefona baktığı ve telefon ekranında yer alan mesajlaşma sayfasında; görüntüsü bulanıklaştırılmış bir fotoğraf, bir cümle ve görüntüsü bulanıklaştırılmadan verilmiş hareketli bir ıstakoz simgesi görülmektedir.)…Istakozcu vekil Meclis'e geldi…(Haberin ilerleyen kısımlarında ise eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa VARANK olduğu belirtilen kişinin telefonuna yakınlaştırma yapıldığı ve mesajlaşma ekranının açık bir şekilde kayıt altına alındığı, mesajlaşma ekranında; X adlı sosyal medya platformunda paylaşılan bir haberin mesaj olarak gönderildiği ve gönderilen haberin altında yer alan ve "Bilal Erdoğan - Son" kişisinden geldiği görülen mesajda cümlenin baş kısmı bulanıklaştırılmış olmakla birlikte cümlenin, "çıkardılar ama" kısmının okunabilir şekilde ekrana getirildiği görülmektedir. Bu mesaj üzerine telefonunun ekranı kayıt altına alınan kişinin hareketli bir ıstakoz simgesi gönderdiği görülmektedir.)…Bayram tatilinde Monako'da yat kulübünden yediği ıstakozu paylaşan Ak Partili Şebnem Bursalı, Meclis Grubuna geldi ama konuşmadı. Istakoz Eski Bakan Ak Partili Mustafa Varank'ın telefonundaydı. Bilal Erdoğan ile yazışırken Varank'ın ıstakoz paylaşımı NOW Haber kamerasına takıldı…Istakoz paylaşımı için üzgünüm açıklaması yapan AKP Milletvekili Şebnem Bursalı Meclis'te arkadaşlarıyla buluştu. NOW Haber kamerasının kaydettiği bir başka görüntü, eski Sanayi Bakanı Mustafa Varank ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın da olduğu sosyal medya grubunda gündem, Şebnem Bursalı ve ıstakoz. Şebnem Bursalı'nın ıstakoz paylaşımı ile ilgili haberin altında Bilal Erdoğan'ın mesajı var. Mustafa Varank oynayan ıstakoz karakteriyle yanıt verdi. Şebnem Bursalı, Bilal Erdoğan ve Mustafa Varank'ın ıstakoz sohbetinden habersiz grup toplantısı biter bitmez Erdoğan'a ulaşmak istedi…Şimdi bunun üstüne eklenecek bir şey yok. Istakoz işte. Görüyorsunuz baya popüler oldu. Istakozdan yemek tarifleri filan bakıyorum Google'da da. Pek çok yerde var. Bilmiyorum seçim vaadi olarak ıstakoz vadedecekler olabilir mi? Biliyorsunuz caiz de değil pek çok mezhep de. Biz de. Fakat buradaki bu eğlendiklerini de görüyoruz. Baya eğleniyorlar. Yani bu eğlence doğrusu iyi bir şey, kötü bir şey değil yani. Eğlensinler. Biz de devam edelim. Ha, ne diyordu bu arada Mustafa Varank. Niye içimiz sızlasın kader denen bir şey var diyordu. Doğru bence orada haklı. Kader denen bir şey var. Onları suçlayamayız o konuda. Evet bir tartışma yaşanıyor filan. Fakat bu hikaye ile ilgili de bakın bu hikayenin gittiği yer bak aynı şeyi söyleyebiliriz. Hepiniz söyleyebilirsiniz. Kader denen bir şey var işte. Kimi zaman ıstakozla.” şeklinde ifade ve görüntülere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
Medyanın görevi, halkı ilgilendiren her konuda sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymaktır. Bu çerçevede; medyanın toplumsal meseleleri sorgulama ve iktidarın hesap vermesini sağlama görev, hak ve sorumluluğu bulunduğu, bu görev ve hakkın, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında olduğu kuşkusuzdur.
FOX logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 17.04.2024 tarihinde yayınlanan "Selçuk Tepeli ile Fox Ana Haber" adlı haber bülteninde, Meclis’te, eski Sanayi ve Teknoloji Bakanı ve 28. Dönem AKP Milletvekili Mustafa Varank’ın, Bilal Erdoğan’a cep telefonundan “ıstakoz emojisi” göndermesinin, haber içeriğine konu edilmesinin, “özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği” görüşüyle, Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik süreç ve enflasyonist ortam nedeniyle yaşanan toplumsal sorunlar; geçim derdindeki halkın yaşam tarzı üzerinde olumsuz etkilerini arttırdıkça, ülkeyi yönetmekle görevli iktidar partisinin çözüm arayışları ekseninde en önemli konularından biri haline gelmekte, doğal olarak medyanın ve dolayısıyla haber/haber programlarının da birincil gündemini oluşturmaktadır.
Uygulanan ekonomi politikalarının sürekli sorgulandığı, yüksek enflasyonun neden olduğu belirsizlik ortamı nedeniyle, mal ve hizmet fiyatlarının önlenemez biçimde yükseldiği ve halkın alım gücünün giderek düştüğü, “hiper enflasyon” tartışmalarının yaşanmaya başladığı, hatta simit fiyatlarının bile konu edilmeye başlandığı böylesi bir ekonomik ortamda; Ak Parti İzmir Milletvekili ve Dijital Mecralar Komisyonu Üyesi Şebnem Bursalı’nın, sosyal medya hesabından 13.04.2024 tarihinde, “Monaco Yat Kulübü”nde olduğu ve son derece yüksek fiyatlı bir yemek olan “ıstakoz” yediğine ilişkin fotoğraf paylaşımı, kamuoyunda ciddi tepkiler oluşturmuştur. Vatandaşlardan ve muhalefet partilerinden gelen yoğun eleştirilerin yanı sıra, üyesi olduğu Ak Parti içinden de çok sert eleştiriler gelmiş, Milletvekili Bursalı’nın tutumu, günlerce toplumun ve dolayısıyla medyanın gündeminden düşmemiş, özellikle kendi partisi içinden de istifa çağrıları yapılması dikkati çekmiştir. Toplumsal tepki üzerine, Şebnem Bursalı yaptığı bir sosyal medya paylaşımıyla özür dilemek zorunda kalmıştır.
Milletvekili Şebnem Bursalı, tepki çeken paylaşımından sonra ilk kez açık bir toplantıya katılmış, bu nedenle de medya, Ak Parti Grup toplantısına yoğun bir ilgi göstermiştir. Söz konusu haber de, Bursalı’nın toplantıya katılması üzerine kurgulanmıştır.
Yaptırım uygulanan ancak Uzman raporunda ve Kurul Kararı’nda bulunmayan haberin görüntü sunumu; “Milyonlarca emekli dar gelirli hayat pahalılığı altında yaşarken, AK Parti İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı’nın Bayram tatili için gittiği dünyanın en lüks adreslerinden Monaco Yat Limanı’nda yediği ıstakozu paylaşmasını konuşuyor Türkiye. AK Parti içinden görgüsüz tepkisi de geldi, istifa çağrıları da.” şeklindeki ifadelerle ve Meclis içinden görüntülerle başlamaktadır. Meclis içindeki görüntülerde ise; Şebnem Bursalı’ya mikrofon uzatılarak; “Türkiye ama sizi konuşuyor bir cevap vermek ister miydiniz?/ Şebnem hanım çok konuşuluyor lütfen bir-iki cümle söyleyecek misiniz? ” şeklindeki sorularla açıklama yapması istenmekte, açıklama yapmaktan kaçınan Milletvekilinin peşinde ise bir basın ordusunun olduğu görülmektedir. Basının bu ilgisinin altında, halkın bu konudaki bilgilenme ihtiyacının olduğuna kuşku yoktur.
Toplumun ve medyanın bu olay üzerinde ilgisini arttıran bir önemli nokta da, İktidar Partisi içinden gelen tepkiler olmuştur. Medyada yer alan ve Milletvekili Şebnem Bursalı’nın yaptığı bu paylaşıma, kendi partisinden gelen tepkilere iki örnek vermek gerekirse;
-14.04.2024 tarihinde, AK Parti MKYK üyesi Mücahit Birinci, Bursalı’ya hitaben; "Milletimiz geçim sıkıntısındayken, millet çareler ararken, devletimiz dişini tırnağına takmış ekonomiyi düzeltmeye çalışırken, siz gidip Monaco'da ISTAKOZ yiyemezsiniz, hadi yediniz bunu paylaşamazsınız! 'Partimizden defolup gidin kardeşim' konu bu kadar basit." diye yazdı. https://tr.euronews.com/2024/04/14/ak-partide-istakoz-krizi-monacoda-istakoz-ziyafeti-siyasilerin-tepkisini-cekti (E.T.:25.05.2024)
-AKP 25 ve 26. Dönem Mardin Milletvekili ve MKYK üyesi Orhan Miroğlu; “…Milletvekilliği hiç bir meslek grubuyla eşdeğer değildir. Adı üstünde milletin vekili!... Türkiye’de de bunca yoksulluk varken ve her iki vekilin partisi son seçimde yerelde iktidarı kaybetmekle kalmamış bir de “kan ve ruh kaybettiği” liderinin dilinden ifade edilmişken, partiye oy veren ve üye olan milyonlarca insan nefesini tutmuş ne olacak diye beklerken, böyle bir süreçte gerçekleşen Monaco ve Maldivler tatiline de yurt içindekilere de, bakarlar insanlar ve sorgularlar her bakımdan!... Sizin çıktığınız tatilde faturayı ödeyecek zenginlikte olmanız değildir mesele, milletin vekili olmanıza durumun yakıştırılamamasıdır. Milletvekili seçilmişseniz özel hayatınız ve başka vasıflarınızla kamuoyunun önünde yaşamayı kabullenmişsiniz demektir. Milletvekili bir sosyal medya fenomeni gibi davranamaz. Malumunuz, kişinin kendini ‘ifşa etmesi” sosyal medyanın insanı adeta mecbur kıldığı bir ‘ merak ve hoşlanma’ alanına dönüştü.” https://tele1.com.tr/sebnem-bursalinin-istakoz-paylasimi-akpyi-karistirdi-1046040/ (E.T.:25.05.2024)
Görüleceği üzere; örnek olarak verilen her iki açıklama da, Şebnem Bursalı’nın kendi partisinden gelmesine rağmen son derece sert tepkilerdir.
Siyasette –özellikle Ak Parti cenahında- sık rastlanılmayan bu durum, esasında olayın vahametini de açıklar niteliktedir ve kabul edilmelidir ki, böylesi bir durumda medyanın yoğun ilgisi de kaçınılmaz olacaktır. Söz konusu haber, bu bağlamda değerlendirildiğinde halkın haber alma hakkı kapsamında olduğuna kuşku yoktur. Haberin veriliş şekli ve amacı; özel hayatın deşifre edilmesi değil, tepki çeken paylaşım konusunda iktidar partisi üyelerinin düşünce ve kanaatlerinin, topluma aktarılmasıdır.
Bu yönüyle yaptırım kararı; isabetli ve ölçülü değildir.
2- Herkes tarafından kabul edildiği şekliyle; bir milletvekili, milletvekili adaylığını koyduğu andan itibaren, zorunlu olarak kamuoyu önünde yaşamayı kendi seçmiş ve istemiş sayılmaktadır. Ulusal ve uluslararası birçok mahkeme kararında da hüküm altına alındığı üzere; siyasiler, siyaseti seçmekle bilinçli olarak eylem ve davranışlarını vatandaşların kontrolüne açık bırakmaktadırlar. Bu nedenle; siyasilerin, kendilerine ilişkin her türlü söylemlerde, ortaya çıkacak kamusal yarar sebebiyle sert, ağır ve hatta incitici de olsa eleştirilere açık olmaları gerektiğidir. Hatta, söz konusu kamusal yarar nedeniyle, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir ve 'polemik' niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.
Dolayısıyla, kamusal yararın var olması durumlarında, yukarıda belirtilen ve siyasi kimlikleri, sade vatandaştan ayıran hususların göz ardı edildiği ve bu tarz ifadelerin bile basın özgürlüğü sınırları içinde kabul edildiği dikkate alınmaktadır.
Bu noktada, bir haberde, kamusal yararın olup/olmadığını belirleyen hususların açıklanması yerinde olacaktır:
“Kamu yararı, kişisel olmayan, genele yönelik, kamuoyunu ilgilendiren çıkarları ifade etmek için kullanılmaktadır[1]. Bu anlamda basın, kendisine tanınan basın özgürlüğünden doğan menfaatle ilgili olaylarda toplumu aydınlatarak, kamuoyu oluşturma görevini yerine getirmekte ve bir kamu hizmeti görmektedir[2]. Bu anlamda, basın yoluyla yapılan bir ihlalde, kamu yararı gereği olduğu takdirde, bu ihlal hukuka aykırı olarak değerlendirilemeyecektir.
Üstün nitelikte kamusal yararın belirlenmesi ve basın özgürlüğüne ilişkin yararın, kişilik haklarının korunmasına ilişkin yarara üstün tutulmasında, öğreti ve yargı kararları ile belirlenmiş ölçütler mevcut olup bunlar, doğruluk unsuru, kamu yararı, toplumsal ilgi, güncellik ve ölçülülük unsurudur. Bu anlamda, kişilik hakkının ihlaline yol açan bir haber veya basın açıklamasının, doğru olması ve yayındaki değer yargısının ölçülü olmasıyla birlikte, aynı zamanda basının kamuyu aydınlatma işlevine ve kamunun bilgi edinme menfaatine uygun düşüyorsa, hukuka aykırılıktan söz edilemeyecektir[3]. Özellikle siyasetçi… kamu görevlisi gibi, kamuya mal olmuş ve belli bir şöhrete sahip olan, toplumda belli bir konumda bulunan kimselere ilişkin yapılan haber veya eleştirilerde, kamusal ilginin mevcut olduğu kabul edilmektedir[4]” ([1] Kılıçoğlu, Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara 2018, s. 392; [2] Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 828; [3] Bilen, Selim, “Basın Yoluyla Kişilik Hakkının İhlali”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2018, s. 73; Eren, s. 829; Karaman, Şebnem, “Basın Özgürlüğünün Bir Sınırı Olarak Kişilik Hakkı”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2018, s. 93-94; Koçyıldırım, Göktan, “Medya Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırından Doğan Hukuki Sorumluluk”, Ankara Barosu Dergisi, 2006-1, s. 3; [4] Eren, s. 829-830). http://www.baskahukuk.com/basin-yoluyla-kisilik-haklarinin-ihlalinde-ustun-nitelikte-kamusal-yarar/ (E.T.:25.05.2024)
Yaptırım uygulanan haberde kamusal yarar olup/olmadığı, yukarıda belirlenen ölçütler açısından incelendiğinde;
-Milletvekilinin paylaşımı nedeniyle, ciddi bir toplumsal tepkinin oluştuğu,
-Toplumsal tepkinin tetiklemesiyle, yoğun bir kamusal ilginin yaşandığı,
-Olayın sıcak gündem maddelerinin en üst sırasında yer aldığı ve güncelliğini koruduğu,
-Alışılmamış şekilde, milletvekilin kendi partisinden bile çok sert açıklamaların yapılması nedeniyle, parti içinden farklı açıklamaların daha yapılabileceği olasılığının var olduğu,
-Telefon mesajının içeriğinde yer alan, “ıstakoz emojisi” paylaşımının, kişilerin onur/şeref ve saygınlığına zarar verebilecek nitelikte olamayacağı,
unsurlarının bulunduğu görülmektedir.
Söz konusu haber de, yukarıdaki ölçütler açısından incelendiğinde; haberde toplumsal ilginin bulunduğu, haberin güncel ve doğru olduğu ve ölçülü verildiği, dolayısıyla tüm ölçütleri karşıladığı ve dolayısıyla bu haberin veriliş amacında, “kamusal tartışmaya katkı” olduğu açıktır.
Kabul edilmelidir ki; kitle iletişimini sağlamakla görevli medyanın, halkın öğrenme ve bilme ihtiyacı sonucu ortaya çıkan merak duygusunun ve çevresindeki olaylardan haberdar olma isteğinin giderilmesi sağlamak gibi bir görevi daha bulunmaktadır. Bu haber ile iktidar partisi mensuplarının olaya bakış şekli ve verdikleri tepkilere ilişkin, halkta oluşan merak duygusunun giderilmesine yönelik bir bilgilendirme yapılmıştır.
Bu çerçevede; kamusal tartışmaya katkısı açık olan bir haber nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşa uygulanan yaptırım kararı haksız ve orantısızdır. Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; Anayasa Mahkemesi’nin basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında belirtildiği şekilde, “güçlü nedenler” olmaksızın ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek şekilde cezalandırılması, kamusal yararı yüksek haberlerin yapılmasını güçleştirecek, özgürlüğü değil otosansürü besleyecektir. Ayrıca 6112 sayılı Kanun’un 1’inci maddesindeki “haber alma özgürlüğünün sağlanması” amacıyla da çelişen bir durum ortaya çıkacaktır.
3- Basın özgürlüğü ile haberleşmenin gizliliği hakkının çatışmasında, her koşulda haberleşmenin gizliliğinin öncelenmesi söz konusu değildir. Yargı kararları ile oluşmuş bu durum, Üst Kurul kararlarına da alınmıştır. Uzman raporunda ve raporun dayanak alındığı Kurul Kararı’nda, “kamusal yararın varlığının belirlenmesi” ve basın özgürlüğünün koruma alanı şöyle açıklanmaktadır:
“Basın tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerin basın özgürlüğünün koruma alanı kapsamında değerlendirilebilmesi için birtakım koşulların varlığı aranmaktadır. Bu nedenle yayınlanan bir olayın haber verme hakkı kapsamında kaldığının kabul edilmesi için haberin gerçek olması, haberin güncel olması, haberin verilmesinde kamu ilgi ve yararının bulunması ve haberin veriliş şeklinin haberin özüne uygun olması gerekmektedir.
Haberin verilmesinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak karşımıza çıkan kamu yararı ilkesi, her somut olayda olayın özelliği, toplumsal hayata etkisi, olayda yer alan kişilerin meslekleri, faaliyetleri, tanınırlık gibi unsurlar dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu açıdan bir haberin salt bireysel, siyasi ya da ekonomik çıkarlara hizmet etmesi hâlinde bu haber hukuka aykırı değerlendirilebilecektir. Ayrıca kamunun ilgi ve merakının bulunması da her zaman haberin verilmesinde kamu yararı bulunduğu anlamına gelmeyebilir. Kamunun ilgi ve merakının haklı bir merak olması, gereksiz olmaması, bir diğer ifadeyle kamusal ilgiyi çeken ve ilgilenilmesi haklı olan olayın yayınlanmasında toplumsal yararın gerçekleşmesi gerekmektedir.”
Görüleceği üzere; bir yayında kamusal yarar bulunmasının kıstasları;
- Kamusal ilginin varlığı,
- Haberin gerçek olması,
- Haberin güncel olması.
olarak belirlenmektedir.
Sonuç olarak; güncel bir haber söz konusu olduğunda ve yukarıda belirtilen nitelikleri taşıdığında; basın özgürlüğünün, özel hayatın gizliliği ilkesinin önüne geçebileceği Üst Kurul tarafından da kabul edilmektedir.
Bu noktada ortaya çıkan bir başka husus da; kamuya mal olmuş bir kişi tarafından ve yine kamuya mal olmuş bir kişi hakkında, üstelik kamusal bir alanda yapılan bir mesajlaşmanın haberleştirilmesinin, ihlal olabilmesinin, mesajın içeriği ile ilgili olmasıdır. Mesajın içeriğinde ise; ne Mustafa Varank’ın, ne Bilal Erdoğan’ın, ne de konuya muhatap Şebnem Bursalı’nın özel hayatlarına ilişkin, “toplumda olumsuz bir yargı oluşmasına neden olabilecek veya şöhretlerini zedeleyecek” nitelikte bir yönü bulunmamaktadır.
Aşağıda ayrıntıları verilecek ulusal ve uluslararası mahkeme kararlarında da görüleceği üzere; verilen haberlerde yukarıda belirtilen kıstaslar sağlandığında ve haberde toplumsal yarar bulunduğunda, özel hayatın gizliliğini ihlal suçu oluşturmamakta ve basın özgürlüğü kapsamında kabul edilmektedir.
4- Bu konuda, Yüksek Yargı tarafından alınan kararlara baktığımızda; “kamu yararı/ kamusal tartışmaya katkı” niteliklerinin ön planda tutulduğu ve verilen kararların basın/ifade özgürlüğünden yana kararlar olduğu görülmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin, Hakan YİĞİT başvurusunda (Başvuru No: 2015/3378), 5 Temmuz 2017 tarihinde aldığı karar, bu tür haberler kapsamında, örnek niteliğindedir. AYM söz konusu kararında, “özel haberleşmeye müdahale/özel hayatının korunması” ile “gazetecilerin bilgiyi serbestçe kullanma hakkı” arasındaki çatışmaya ilişkin, başvurucunun ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir. Karanın ilgili bölümleri şöyledir:
“51. Basının kendisi için konulmuş sınırlamalara uyması gerekmesine rağmen toplum ve devlet hayatını ilgilendiren meselelerde bilgi vermesinin bir demokrasinin düzgün bir şekilde işlemesinin sağlanmasına ilişkin temel görevi bağlamında bir zorunluluk olduğu da hatırda tutulmalıdır. Basının anılan bilgileri ve fikirleri bildirme zorunluluğunun yanı sıra halkın da bunları almaya hakkı vardır. Basın özgürlüğü kamuoyuna; siyasetçiler, yüksek bürokratlar, kanaat önderleri veya iş adamları gibi söz ve davranışları kamuoyunun ilgisinde olan kişilerin fikir ve tutumlarının keşfedilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağlamaktadır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 56-58, 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 49-51, 61-63; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 45-47, 57-58).
57. Somut olayda özel haberleşmeye müdahale, kamu gücünü kullanan organların birinden değil bir basın kuruluşundan gelmiştir. Mevcut başvuruda Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "başkalarının özel hayatlarının korunması" biçiminde ifade edilen meşru sınırlama amacı ile gazetecilerin bilginin serbest akışı ile iştigal etme hakkı arasında bir çatışma doğmuştur. Bu çatışmanın Anayasa tarafından özel olarak korunan haberleşme hakkına müdahale edildiği hâllerde daha belirgin hâle geldiği açıktır. Buna rağmen haberleşme içerikleri gibi hassas bilgilerin -yasa dışı yollardan elde edilmiş olsa bile- haberleştirilmesi gazetecileri otomatik olarak Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinin sağladığı korumadan yoksun bırakmaz.
58. Mevcut başvuruya benzer başvurularda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, gazetecilerin basın özgürlüğü ile özel haberleşmesine müdahale edilen bireylerin haberleşme özgürlüğünü dengelemektir. Böyle bir dengeleme; her somut olayda haberleştirilen bilginin içeriğinin, haberleşmesine müdahale edilen kişilerin kimliklerinin, haberin kamusal tartışmalara yaptığı katkının ve somut olayın geçtiği bağlam da dâhil olmak üzere tüm koşulların birlikte değerlendirilmesi ile mümkündür.
62. …Dolayısıyla konuşmanın yayımlanmasının kamuoyu gündeminin ilk sıralarında yer alan kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır.
68. Başka bir deyişle basının bir demokrasinin düzgün şekilde işlemesinin sağlanmasına ilişkin temel görevi dikkate alındığında başvurucunun cezalandırılmasının, basının kamu yararına olan hususlarda açık tartışmaya olan katkısını yıldırabilecek nitelikte olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla başvurucunun 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılması ve beş yıl denetim altına alınarak hükmün açıklanmasının ertelenmesi biçimindeki şikâyet konusu müdahale, müştekinin özel hayatının korunması şeklinde takip edilen amaç ile orantısızdır. https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2015/3378 (E.T.:25.05.2024)
Yukarıda atıfta bulunulan Anayasa Mahkemesi kararında da görüleceği gibi;
· Basının, devlet işlerini ilgilendiren konularda bilgi vermekle yükümlü olduğu,
· Basının söz konusu bilgi ve fikirleri yayma yükümlülüğünün yanı sıra, kamuoyunun da bunları alma hakkı bulunduğu,
· Basın özgürlüğünün, bürokrat gibi kamuoyuna mal olmuş kişilerin fikir ve davranışlarının öğrenilmesi ve bunlar hakkında fikir oluşturulması için en iyi araçlardan birisini sağladığı,
· Haberde kamu yararının bulunması unsurları ön plana çıkarılarak, basının birincil görevinin, demokrasinin düzgün işleyişini sağlamak olduğu,
hüküm altına alınmıştır.
5- Basın özgürlüğü ile özel hayatın gizliliği konusunu içen Yargıtay kararlarına baktığımızda da, AYM kararıyla aynı doğrultuda olduğu görülmektedir.
-Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin, 2020/1608 E., 2022/6240 K. ve 05.10.2022 tarihli kararında; basın özgürlüğü ve basının haber verme hakkı kapsamında, gazetecilerin çektiği ve yayınladığı fotoğraf, video veya ses kayıtlarının özel hayatın gizliliğini ihlal suçuna vücut vermediği, ancak, gazete veya internette yayımlanan ses veya görüntülerin güncel, görünür gerçeğe ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerektiğinin hüküm altına alındığı kararın ilgili bölümü şu şekildedir:
“Basın özgürlüğünün fotoğrafların yayımlanmasını da kapsaması, fotoğraf ile birlikte ilgili haberin basının haber verme hakkı sınırları içerisinde, güncel, görünür gerçeğe ve ölçülülük ilkesine uygun olması, yayımlanan haberin katılanın genel müdür olarak görev yaptığı şirket ve işlemler ile ilgili olup, katılanın konumu gereği haberin kamuyu ilgilendirmesi, haberde yer alan ve üzerine takım elbise giydiği anlaılan katılana ait fotoğraf, katılanın bilgisi dahilinde bir grup kalabalık önünde çekilmiş olup, haberde kullanılan ifadelerin ve yayımlanan fotoğrafın, habere konu olayla düşünsel bağlantısının bulunması karşısında, sanığa yüklenen görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı verilmesine ilişkin yerel mahkemenin kabulünde dosya kapsamına göre bir isabetsizlik görülmemiştir. Yapılan yargılama sonunda, yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin sanığa yüklenen suçtan mahkûmiyet kararı verilmemesinin isabetsiz olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 05.10.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
-Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin, 2013/5626 E., 2013/26685 K. ve 25.11.2013 tarihinde verdiği karar şu şekildedir:
Kamuoyu tarafından bilinen şirketler grubunun üst düzey bir yöneticisi ile Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanı'nın, şirketin devlete olan vergi borcu nedeniyle yaptıkları telefon görüşmesine ilişkin konuşma kaydının ulusal bir gazetede yayımlanmasına ilişkin davada Yargıtay, basının haber verme hakkından yana hüküm kullanmıştır.
“...haber içeriğinin görünür gerçeğe uygun olması, kamuya mal olmuş bir holdingin üst düzey yöneticisi olan katılan ile Maliye Bakanlığında Gelir İdaresi Başkanı olan üst düzey bürokrat ile yaptığı, miktarı yüksek bir vergi borcunun düşürülmesi ile ilgili olarak yapılan telefon görüşmesinin haberinin yapılmasında, bürokratın yürüttüğü kamu hizmetinin niteliği ve toplum içindeki konumu gereği, haberde kamu yararı ve toplumsal ilginin bulunması, haberi yapılan konunun güncel olması, haberde kullanılan ifadelerin ve haberle beraber yayımlanan fotoğrafların, habere konu olayla fikri bağlantısının bulunması, sonuç olarak, haberin verilişinde ölçülülük ilkesinin ihlal edilmemiş olması karşısında, yayımlanan haberin, basının haber verme hakkı sınırları içerisinde kalması sebebiyle, katılanın, sanık tarafından haberleşmesinin gizliliğinin ihlal edildiğinin kabulünün mümkün olmadığı, ..., beraata ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 25.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
- Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin, 2013/8602 E., 2014/158 K. ve 13.01.2014 tarihli kararı da şu şekildedir:
Kamuoyunda "Ergenekon yargılamaları" olarak bilinen ve kamuoyunu uzun süre meşgul etmiş yargılamalar sırasında mahkemenin bir hâkimi ile bir avukat arasındaki görüşmelerin ulusal bir gazetede yayımlanmasının, haberleşmenin gizliliğinin ihlali suçunu oluşturduğunun ileri sürüldüğü bu davada da, Yargıtay aynı içtihadını sürdürmüştür.
“Haber içeriğinin görünür gerçeğe uygun olması, kamuya mal olmuş katılanın, yargıyı etkileme suçlamasıyla yürütülen soruşturmada ‘şüpheli’ sıfatını taşıyan biriyle, davanın başka bir mahkemeye gönderilmesi konusunda yaptığı konuşmalara ilişkin haberin yapılmasında, yürüttüğü kamu hizmetinin niteliği ve toplum içindeki konumu gereği, kamu yararı ve toplumsal ilginin bulunması, haberi yapılan konunun güncel olması, haberde kullanılan ifadelerin ve haberle beraber yayımlanan fotoğrafın, habere konu olayla fikri bağlantısının bulunması, haberin verilişinde tahkir edici bir dil kullanılmayıp, ölçülülük ilkesinin ihlal edilmemiş olması karşısında, yayımlanan haberin, basının haber verme hakkı sınırları içerisinde kalması sebebiyle, katılanın özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğinin kabulü mümkün olmadığı gibi, haberde yer alan sözlerin, katılanın küçük düşmesine yol açan değer yargısı içerecek, onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olmayıp, kullanılan üslupla konunun okuyucuya aktarılması sırasında, hukuka uygun çerçevenin dışına çıkılmadığı anlaşılmakla, katılanın hakarete uğradığından da söz edilemeyeceği anlaşılmakla… Yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin sübuta ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, beraata ilişkin hükmün isteme aykırı olarak ONANMASINA, 13.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
Yüksek yargı kararları da ortaya koymaktadır ki; haberlerde çatışan haklar söz konusu olduğunda; kamusal yararın varlığını sağlayan ölçütlerin karşılanması durumunda, basın özgürlüğünün çerçevesi genişletilmekte ve özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiği kabul edilmemektedir.
6- Anayasa Mahkemesi basın ve ifade özgürlüğü söz konusu basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez.” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Söz konusu haberde ismi geçen kişilerin şeref ve saygınlıklarına olumsuz bir etkisi olmayan, bir milletvekilinin tepki çeken paylaşımı konusunda kendi partisinin üyelerinin düşünce ve kanaatlerinin topluma aktarılmasını içeren ve kamusal tartışmaya katkısı açık olan bir haber nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşa uygulanan yaptırım kararı; ölçülü ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun değildir.
7- Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
8- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda; ulusal ve uluslararası hukuki kararlara baktığımızda da, basın ve yayın kuruluşlarının ayrı bir yeri ve önemi bulunduğunu ve tanınan hak ve özgürlüklerin çerçevesinin genişletildiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; Kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, B. No. 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58).
9- AİHM’e göre ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir; yokluğu hâlinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).
AİHM, demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün birçok kez altını çizmiştir. AİHM'e göre basının -her ne kadar özellikle de başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak bazı sınırları aşmaması gerekse de- görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkının eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre, bu görevi olmasa basın, vazgeçilmez kamusal “gözetleyici” (watchdog) rolünü oynayamaz (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62;Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (No. 2), § 102).
AİHM bir kararında basının denetim görevine vurgu “Sağlıklı bir demokrasi, bir hükûmetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir” şeklinde vurgu yapmıştır (Castells/İspanya, B. No: 11798/85, 23/04/1992, §46).
AİHM'in aldığı başka bir karar da, bir radyo istasyonuna uygulanan yaptırımın Sözleşme'nin 10. maddesini ihlal ettiği yönündeki 19/12/2006 tarihli kararıdır. Radyo yayıncısı olan başvurucu Radio Twist, Adalet Bakanı ile Başbakan yardımcısı arasındaki telefon görüşmesine ait kayıtları bir haber programında yayınlamaktan suçlu bulunmuştur. Haber programında, yayınlanan kayıtlarla birlikte bazı yorumlara da yer verilmiş ve söz konusu yorumlarda kayıtların en büyük ulusal sigorta şirketinin özelleştirilmesine ilişkin menfaati olan iki gurup arasındaki güç mücadelesine ilişkin olduğu belirtilmiştir. Adalet Bakanı, yasa dışı olmasına rağmen, telefon görüşmesinin yayınlanmasının kişilik haklarına zarar verdiği iddiasıyla Radio Twist aleyhine medeni dava açmıştır.
AİHM, telefon görüşmesinin ve haberin sunumu sırasında yapılan yorumların içeriğinin ve bağlamının tamamen politik olduğuna ve politikacıların özel hayatları ile bir ilgisi bulunmadığına dikkat çekmiştir. AİHM, devletin sahip olduğu şirketlerin yönetimi ve özelleştirilmesiyle ilgili soruların kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ve tanımı itibarıyla kamu yararına ilişkin olduğunu düşünmektedir. AİHM ayrıca, kayıtların yayımlanmasından sonra davacının Slovakya Anayasa Mahkemesi’ne hâkim olarak seçildiğini ve itibarının lekelenmiş görünmediğini değerlendirmiştir. AİHM, üçüncü bir kişi tarafından elde edilmiş bir kaydı yayınlaması nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin gerekli olduğunun yeterince ikna edici bir şekilde ortaya konulamadığına ve Sözleşme'nin 10. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Radio Twist A.S. /Slovakya, B. No: 62202/00, 19/12/2006).
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü ve “halkın gözcüsü” görevi söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği ve üstün kamu yararı söz konusu olduğunda basının haber verme hakkının daha geniş şekilde korunduğu görülmektedir.
Sonuç itibarıyla; söz konusu haberin içeriğinin görünür gerçekle örtüştüğü, halkın büyük bir kesimini ilgilendiren güncel bir konunun işlendiği haberde kamu yararı bulunduğu, basının, kamuoyuna mal olmuş kişilerin fikir ve davranışlarını öğrenme ve bunlar hakkında fikir oluşturma hakkı çerçevesinde hazırlanan, içeriği basın/ifade özgürlüğü sınırları içinde kalan ve adı geçenlerin itibarını zedeleyecek bir unsur içermeyen haberde; 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturacak bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, söz konusu karara karşı oy kullandım. 03.06.2024