İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 20.05.2024 tarih ve 49 sayılı yazısına konu “AÇIK RD” çağrı işaretiyle yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 24.04.2024 tarihinde saat 08:00’da yayınlanan "Açık Gazete" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile ses kayıtlarının incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
AÇIK RD çağrı işaretiyle yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 24.04.2024 tarihinde saat 08:00’da yayınladığı, Ömer Madra, Özdeş Özbay ve Cengiz Aktar'ın ülke gündemine ilişkin gelişmelerin değerlendirdiği "Açık Gazete" adlı programda geçen diyaloglarda; “Günaydın Cengiz, merhabalar.- Evet günaydın Ömer, günaydın Özdeş, günaydın Andre. 24 Nisan 2024. Evet, Ermeni, yani Osmanlı topraklarında gerçekleşen tehcir ve katliamların, soykırım olarak adlandırılan katliamların 109. yıldönümü, sene-i devriyesi. Bu yıl da anma yasaklandı biliyorsunuz.- Biraz önce birazcık değinmeye çalıştık. İlk yasaklanmalardan falan açılışta birazcık bahsettik.- Evet, Sultanahmet 'te, Haydarpaşa 'da, Taksim 'de ve Kadıköy 'de cereyan ediyordu. Yani her sene farklı yerlerde oluyordu. Daha ziyade, ilk önce 2010'da, Taksim 'de idrak edilmişti. Evet ama artık orada yapmak mümkün değil yani, Ermeni soykırımı anması ve ama buna rağmen hükümet bir taziye yayınlıyor, gene yayınladılar biliyorsunuz, tam ne yaptıkları da belli değil yani evet...” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
Açık RD çağrı işaretli medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 24.04.2024 tarihinde “Açık Gazete” isimli programda ifade edilen; “Ermeni soykırımı” ifadesi nedeniyle, Üst Kurul tarafından kuruluşa yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- Yayınlarda “Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz” ilkesinin ihlali, Üst Kurulun en ağır yaptırımlarından birini gerektirmekte, aynı ilkenin ihlalinin tekrarı halinde yayın lisansı iptali gündeme gelebilmektedir. Dolayısıyla böyle ciddi sonuçlara yol açabilecek yaptırımın uygulanmasında, Uzman raporunun da, Kurul Kararının da gerekçelendirildiği zemininin sağlam ve net argümanlara dayandırılması gerekmektedir.
Ayrıca bir yayının kin ve düşmanlığa tahrik edici ve nefret duyguları oluşturabilmesi hususu, yayında genel anlamda verilen/verilmek istenilen mesajın içeriğiyle ve mesajın sunuş şekliyle doğru orantılıdır. Programın bir bölümünde geçen bir ifade nedeniyle programın bütünü değerlendirilmeksizin bir sonuca ulaşılması, sağlıklı bir yöntem değildir.
Bu çerçevede; Uzman raporu ve Üst Kurul çoğunluğunun üzerinde ortaklaşamadığı bir ihlal ile ilgili, en ağır yaptırım kararlarından birinin alınması, ölçülü ve adil değildir.
Şöyle ki;
-Gerek Üst Kurul Gündem’ine sunulan ve Uzmanlar tarafından hazırlanan ‘İzleme ve Değerlendirme Raporu’nda yaptırım önerilen ihlal maddesi,
-Gerek Üst Kurul tarafından yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanan ihlal maddesi,
-Gerekse aynı konuda Üst Kurul tarafından daha önce alınmış olan başka bir karardaki yaptırım uygulanan ihlal maddesi,
birbiri ile örtüşmemekte ve yaptırımların dayanak noktaları çelişkili durumlar barındırmaktadır.
I- İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı Uzmanları tarafından hazırlanarak, Üst Kurula sunulan Rapor’da; “…Türkiye'de yaşayan farklı etnik gruplara da teşmil edilerek tarihsel bağlamda azınlıklarla sorunlu bir devlet imajı oluşturulmakta ve böylece devletin bütünlüğüne halel getirecek hak iddiaları meşrulaştırılmaktadır.” gerekçeleriyle, söz konusu söylemlerin;
6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un "Yayın Hizmeti İlkeleri" başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "Yayın hizmetleri ...Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ...aykırı olamaz" ilkesini ihlal ettiği değerlendirilmiştir.
II- “Oy çokluğu” ile alınan Üst Kurul kararında ise; “Cengiz Aktar tarafından söz konusu ‘soykırım’ nitelemesinin yayın sırasında açıkça dile getirilmesi ve bir düzeltme girişiminde bulunulmamasının kamusal sorumluluk ve sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmadığı gibi toplumu kin ve düşmanlığa tahrik eden ve toplumda nefret duyguları oluşturabilecek nitelikte olduğu…” gerekçesiyle, söz konusu söylemlerin;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünü ihlal ettiği kararı alınmış ve kuruluşa bu ilkeden yaptırım uygulanmıştır.
Görüleceği üzere; izleme ve değerlendirme ile görevli Uzmanlar tarafından, söz konusu söylemlerin, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendini ihlal ettiği değerlendirilirken, Üst Kurul tarafından 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Bilindiği üzere; yayınların izlenmesi ve denetlenmesi sonucu hazırlanan Uzman raporları, Üst Kurulun medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara uyguladığı yaptırım kararlarına dayanak oluşturur. Başka bir deyişle; 6112 sayılı Kanun’da belirlenen ilkeleri ihlal eden yayıncı kuruluşlara yönelik Üst Kurul tarafından verilen cezalarda, Uzmanlar tarafından hazırlanan raporlar esas alınır.
Dolayısıyla, söz konusu yaptırım kararında, Üst Kurul kararına dayanak oluşturması gereken Uzman raporunda önerilen yayın ilkesi dikkate alınmamış, tamamen farklı bir ilke hükmünden yaptırım uygulanmıştır.
Ancak bu noktada; Kurul Kararı ile Uzmanlar tarafından hazırlanan rapor karşılaştırıldığında, Kurul Kararının, Uzman raporundaki ifadelerle birebir aynı olduğu, sadece yaptırıma konu ihlal maddesinin farklı olduğu görülecektir.
Uzman raporunda, yayında sarf edilen söylemlerin “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı olduğuna ilişkin tüm açıklamalar, Kurul Kararında aynen yer almış, fakat söz konusu söylemlerin, "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünü ihlal ettiği kararı verilmiştir.
Özetle Üst Kurul Kararında; yaptırım uygulanmasına gerekçe gösterilen 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendini nasıl ve ne şekilde ihlal ettiğine ilişkin gerekçe kapsamında hiçbir açıklama bulunmamaktadır.
III- Bununla birlikte; aynı söyleme ilişkin, Üst Kurul tarafından alınmış geçmiş dönem kararlarına bakıldığında ise; 6112 sayılı Kanun’un farklı bir maddesinden yaptırım uygulandığı görülmektedir.
Üst Kurulun, 24.08.2016 tarihli ve 2016/44 sayılı toplantısında alınan 18 No.lu kararı şu şekildedir:
“İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 15.07.2016 tarih ve 581 sayılı yazısına konu; “…” logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 13,14.06.2016 tarihlerinde saat 16:00’da yayınladığı “…” isimli yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda… program konukları tarafından ‘Kürt yoğunluklu demografik yapıyı ortadan kaldırmak amacına dayalı bir göçertme planı uygulandığı… ancak Kürt halkının bu katliam ve zulme karşı direndiği ve toprağını terk etmediğini, Ermenilere uygulanan soykırımın 4 katının Kürtlere uygulandığı… insan hakları ihlali, katliam ve soykırım yaşandığı…’ şeklinde ifadeler kullanıldığı… bu nedenle mezkur yayında; 6112 sayılı Kanun’un "Yayın Hizmeti İlkeleri" başlıklı 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan "Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, özürlülük, siyasî ve felsefî düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez." ilkesinin ihlal edildiği,
Bu itibarla;
Kuruluşun, Kanun’un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘…8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcıları uyarılır…’ hükmü uyarınca UYARILMASINA”
kararı verilmiştir. https://www.rtuk.gov.tr/UstKurulKarar/Detay/7236 (E.T.:05.07.2024)
Yukarıda yer verilen 3 farklı değerlendirmede de görüleceği üzere; “Ermeni soykırımı” ifadesinin bir programda kullanılması durumunda, 6112 sayılı Kanun’un “Yayın Hizmeti İlkeleri”nin belirlendiği 8. maddesinde yer alan hangi hükmün ihlal edildiği konusunda, kesin bir fikir birliğinin sağlanamadığı ortadadır. Dolayısıyla, bu söylemin kullanılması ile 6112 sayılı Yasa’nın hangi maddesinin ihlal edildiği konusunda net bir “gerekçe örtüşmesinin” olmamasının da; esasında bu söylemin ne açıdan ihlal oluşturduğunun tam olarak belirlenememesinin kanıtı olduğu açıktır.
2- Bu çerçevede; söz konusu ifadenin bağlamının değerlendirilmesi, programın bütününde verilmek istenen mesajın saptanması zorunludur. Kullanılan ifadenin bağlamı ve bütünlüğü içinde taşıdığı anlama bakılmaksızın, sadece “soykırım” ifadesi nedeniyle yayıncı kuruluşa en ağır yaptırımlardan birinin uygulanması, adil ve orantılı olmayacak, düşünce ve ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir darbe oluşturacaktır.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de aynı ifade ile ilgili 2017/16589 numaralı bireysel başvuruya ilişkin kararında da bu duruma dikkat çekmiş ve “85. ...Başvurucunun ‘Ermenilere yapılan soykırım’ şeklindeki söylemi yalnızca Türkiye’de değil uluslararası düzeyde de hararetli tartışmalara neden olan bir konuya ilişkindir. Salt böyle bir ifadenin kullanılması herhangi bir suçlamanın konusu olmamalıdır...” değerlendirmesinde bulunmuştur.
Benzer şekilde Danıştay 10. Dairesi, E: 2002/3673 ve K:2003/4850 sayılı kararında, Üst Kurulunun aynı konulu ve içerikteki yaptırım kararını incelemiş ve yaptırımı hukuka aykırı bulmuştur. Programın bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekilen kararda, “...Bu durumda canlı yayına katılan konuşmacıların nitelikleri, üzerinde tartışılan konu hakkında yaptıkları araştırmaları, programı hazırlayan ve sunan kişinin yorumu ile bir tartışma programı olduğu dikkate alındığında ve programın bütünü değerlendirildiğinde yukarıda yer verilen yayın ilkesinin ihlal edildiğinden söz etme olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla geçici olarak yayın durdurma cezası verilmesi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuki isabet görülmemiştir.” değerlendirmesi yapılmıştır.
3- Yaptırım uygulanan “Açık Gazete” programı, uzman raporunda “Güncel Programlar, Yorum Programları” şeklinde kodlanmıştır.
Yorum programlarının, kamusal faydası yüksek serbest tartışmalara zemin oluşturduğu, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağladığı bilinmektedir.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; canlı yayınlarda program konuğu gazeteci, siyasetçi, hukukçu ve bilim insanlarının bir yorum programındaki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği şekilde, “güçlü nedenler” olmaksızın ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracaktır.
Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Bu kapsamda; Açık RD çağrı işaretli medya hizmet sağlayıcı kuruluşa, bir yorum programındaki ifadeler nedeniyle lisans iptaline de yol açabilecek nitelikteki en ağır yaptırım kararlarından birinin uygulanması; demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayacağı gibi, kamusal faydası yüksek serbest tartışmaların da, önünü kesecektir.
4- Anayasa’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında; “herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu” belirtildikten sonra, 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmüne yer verilerek ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğü yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının Anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde; ifade özgürlüğünün radyo, televizyon ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı ifade edilerek radyo ve televizyon yayınlarının da 26. maddenin koruması altında olduğu belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 28. maddesinde ise basın özgürlüğü güvence altına alınmış, maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmü yer alırken, ikinci fıkrasında “Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” düzenlemesine yer verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise basın özgürlüğünün sınırlanmasında, Anayasa’nın 26. ve 27. maddeleri hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir. İfade ve basın özgürlüğüne sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre, usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
5- Anayasa Mahkemesi’nin “ifade özgürlüğü” kapsamında aldığı bazı kararlar şu şekildedir:
- İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesini ihlal edip etmediği incelenirken soyut bir değerlendirme yapılmayıp; başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğine bakılması gerektiği hüküm altına alınmıştır (Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 58).
- Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 26/7/2019 tarihinde, Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri (B. No: 2018/17635, R.G. Tarih ve Sayı: 19/9/201 -30893) başvurusunda; Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiş, kararda “Devlete yönelik eleştirinin sınırlarının bireylere yöneltilen eleştirilere göre çok daha geniş olduğu” şeklinde hüküm bildirmiştir.
Başvurunun konusu; bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bir bildiriye imza veren başvurucuların terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Bildiride; “.. Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını... fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak ... hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlâl etmektedir ...", "... Bu kasıtlı ve plânlı kıyım ...", "... Devletin ... tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini ...", "... Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini ...", "... Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp, bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor ..." ifadeleri yer almıştır.
“a- Anayasa Mahkemesi’nin, bildiri ve bildiriye gerekçe gösterilerek gerçekleştirilen yaptırıma ilişkin kararının, “Kamu Otoritelerinin Eleştirilmesi” başlıklı bölümü şu şekildedir:
“104. Kamu otoritelerine veya kamu politikalarına yönelik eleştirilerde Mahkememiz bazı ilkeler benimsemiştir. İlk olarak, sarf edilen bazı görüş ve ifadeler kamu gücünü kullanan organlar nazarında kabul edilemez görülse bile hukukun üstünlüğüne dayanılarak oluşturulan demokratik bir toplumda kurulu düzene, politikalara ve uygulamalara karşı çıkan veya kamu gücünü kullanan organların eylemlerini eleştiren, onları kabul edilemez bulan fikirler serbestçe açıklanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 69;Ayşe Çelik, § 53).
105. İkinci olarak, terörle etkin mücadele, terörizmin yıkmak istediği demokratik hukuk devletinin temel ilkelerini koruyarak yapılabilir. Bu kapsamda, ne kadar ağır olursa olsun, devletin terörle mücadele politikalarını eleştiren görüş ve düşüncelerden dolayı kişilere yaptırım uygulanmamalıdır.
106. Üçüncü olarak ise kamu otoritelerinin -kamu gücünü kullandıkları için- kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel bireylere nazaran çok daha geniş olduğu unutulmamalıdır. Demokratik bir sistemde, kamu otoritelerinin eylemlerinin ve ihmallerinin yalnızca yasama ve yargı organlarının değil aynı zamanda kamuoyunun da sıkı denetimi altında olduğu her zaman gözönünde bulundurulmalıdır (Ayşe Çelik, § 54; Bekir Coşkun, § 66; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 69).
107. Dördüncü olarak, kamu otoriteleri kendilerine yönelik saldırı ve eleştirilere farklı araçlarla cevap ve tepki verme imkânına sahiptir. Bu imkânların varlığı nedeniyle kamu gücünü kullanan otoriteler haksız sözel saldırılar karşısında -şiddete teşvik içermedikçe- ceza soruşturma ve kovuşturmasına başvurma hususunda kendilerini sınırlandırmalıdır.
108. Beşinci olarak bildirideki ifadelerin son derece sert olduğu kabul edilse bile bildirinin bir bütün olarak herhangi bir kişiyi veya resmî görevliyi doğrudan hedef almadığı, kamuoyunu yakından ilgilendiren bir konuda büyük bir toplumsal tartışmaya yönelik ifadeler barındırdığı kabul edilmelidir. Bununla bağlantılı olarak ilk derece mahkemelerinin bildirinin ülkemizi uluslararası alanda küçük düşürme amacı bulunduğu (bkz. § 18) gerekçesine dayanmaları müdahalenin meşru sebebi olarak kabul edilemez. Başvurucuların ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin meşru sebebi kamu güvenliğinin sağlanmasıdır. Kamusal makamların şerefi veya saygınlığı gibi sebeplerle kişilerin varsayımsal değerlendirmeler üzerinden terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılması ve bu suretle ifade özgürlüklerinin sınırlandırılması anayasal olarak mümkün değildir.
109. Altıncı olarak bildiri -bir bütün olarak bakıldığında- yetkililere çatışmaların sona erdirilmesi ve yaşam hakkına ilişkin ilke ve kuralların korunması çağrısını içermektedir. Herhangi bir düşünce açıklamasının Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altında bulunan yaşam hakkı ile ilgili olması durumunda resmî otoritelerin eylemlerine ilişkin eleştirilere daha fazla hoşgörü gösterilmesi gerekir.”
b- İlgili Kararın, “Nihai Değerlendirmeler” başlıklı bölümünde ise şu hükümlere yer
verilmektedir:
128. Açıklanan bir düşüncenin salt ağır olması, yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, keskin bir dil kullanılarak ifade edilmesi ve hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması şiddete tahrik ettiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak kişileri kanunlara aykırı eylemler yapmaya teşvik ettiği anlamına gelmez.
129. En geniş siyasi özne olan devlete yönelik eleştirinin sınırlarının bireylere yöneltilen eleştirilere göre çok daha geniş olduğunda bir tereddüt olamaz…
131. Bildirinin imzalanmasına neden olan operasyonları yürüten kamu gücüne karşı ağır eleştirilerde bulunulabileceğinin öngörülmesi ve demokratik çoğulculuk açısından bunlara daha fazla tahammül edilmesi gerekir…
c- İlgili Kararın, “Orantılılık” başlıklı bölümündeki değerlendirmeler ise şöyledir:
134. Kamu gücünü kullananların eylemleri hakkındaki açıklamaların rahatsız edici de olsa cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bilhassa cezalandırılmaları hâlinde ülkede kamu yararına ilişkin konuların tartışılmasına yönelik katkılarına ciddi şekilde engel oluşturacağı muhakkak olan akademisyenler gibi kişiler güçlü nedenler olmadan cezalandırılmamalıdır (gazeteciler bağlamında bkz. Orhan Pala, § 52; Bekir Coşkun § 58; Ali Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 46).
Anayasa Mahkemesi bu değerlendirmelerle, Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/17635 (Erişim Tarihi:05.07.2024)
- Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
6- İfade özgürlüğü kapsamında, AİHM kararlarında da benzer hükümler bulunmaktadır:
- AİHM’ye göre ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
Ayrıca yine aynı karara atfen, AİHM kararına göre; ifade özgürlüğünün, toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için AİHM’nin de ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında sıkça belirttiği gibi yalnızca toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşüncelerin değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın demokratik toplumdan bahsedilemez (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, Para. 49).
- Yine AİHM’nin, Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir.
Örneklerini verdiğim Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları doğrultusunda, ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı ve basın özgürlüğü söz konusu olduğunda özgürlük alanının daha geniş yorumlandığı açıktır. Yukarıda açıkladığım gerekçeler ile ulusal ve uluslararası hukuk metinleri dikkate alındığında; Üst Kurul çoğunluğu tarafından verilen yaptırım kararı, hukuken isabetli ve ölçülü değildir.
Bu nedenlerle söz konusu karara karşı oy kullandım. 10.07.2024