İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 09.02.2024 tarih ve 26 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 06.01.2024 tarihinde saat 10:01’de yayınlanan "Forum Hafta Sonu" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;oy çokluğu ili yaptırım uygulanması şeklinde alının karara katılmadım.
Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, 06.01.2024 tarihinde saat 10:01’de yayınlanan, sunuculuğunu Namık Koçak'ın yaptığı, Özdemir İnce'nin ise konuk olarak katıldığı ve gündeme ilişkin çeşitli konuların ele alındığı "Forum Hafta Sonu" adlı programda konuk Özdemir İnce, “Mesela hafız diye 15, 14, 10 yaşındaki kızları, çocukları çıkarıyorlar. Onlar güldür güldür güldür ayınları (Arapçadaki bir harf kastediliyor) çatlata çatlata … (hafızlık esnasındaki Kur’ân okumaları alaycı ve gerçek dışı bir üslupla taklit edilerek belirsiz söylenen sözler) söylüyorlar. O kızlar ne Arapça biliyor; ne Arapça yazmayı biliyor… O İmam Hatip mezunlarına şöyle bir söyle Arapça: ‘Kapıyı kapat, rüzgar geliyor’. Arapça söyle. Anlamaz. Ama kelime-i şehadeti, kelime-i neydi o, kelime-i tevhid ha bir de; neyse oraya da sıra gelecek…” şeklindeki ifadelere yer verilmiştir. Kuruluşa bu ifadeler nedeniyle 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; “Toplumun millî ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.” hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile yaptırım uygulanmıştır.
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir. Kamusal bir görevi yerine getiren medya; kamu kurum ve kuruluşlarını, kamu adına denetleme ve eleştirme yetkisini elinde bulundururken, vatandaşın hakkını savunmak adına da, toplumun ve kamunun vicdanı vazifesini görmekte, halkı ilgilendiren her konuda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yayarak, kamuoyunu bilgilendirmektedir.
Gündeme ilişkin farklı konuların tartışılıp yorumlandığı yayının bir bölümünde de; batıda ve ülkemizde aydınlanma, eğitim alanındaki yetersizlik ve ezbere dayalı eğitim konularında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Konuk gazeteci tarafından bu bölümde sarf edilen; “Mesela hafız diye 15, 14, 10 yaşındaki kızları, çocukları çıkarıyorlar. Onlar güldür güldür güldür ayınları çatlata çatlata söylüyorlar. O kızlar ne Arapça biliyor; ne Arapça yazmayı biliyor." ve O İmam Hatip mezunlarına şöyle bir söyle Arapça; ‘Kapıyı kapat, rüzgâr geliyor.’ Arapça söyle. Anlamaz.…" şeklindeki ifadelerin, manevi değerlerle alay edici ve imamlık, hafızlık müesseselerini zedeleyici olduğu gerekçesiyle, programa yaptırım uygulanmıştır.
Bir yayının içerik yönünden ihlal teşkil edip etmediğinin saptanabilmesi için; programın ilgili bölümünün bütün olarak değerlendirilmesi, yapılan konuşmaların amacının, eleştirilerin hedefinin ve verilmek istenilen mesajın anlaşılabilmesi ile mümkündür ve bu nedenle ihlale gerekçe gösterilen ifadelerin bağlamının göz ardı edilmemesi gerekmemektedir.
Uzman raporunda; gazetecilerin programda hangi konuyu ele aldıklarına veya hangi kapsamda eleştirilerde bulunduklarına dair hiçbir bilgi bulunmamakta, hatta yaptırıma gerekçe gösterilen konuşmaların neden ve neye istinaden söylendiği bile belirtilmemektedir.
İhlal iddiasıyla sunulan konuşmaların öncesindeki ve sonrasındaki ifadelere yer verilmemesi, söylemlerin kesilerek ya da seçilerek deşifre edilip rapora eklenmesi ve konunun bütün olarak değerlendirmeye alınmaması; konuşmaların bağlamından koparılarak anlam bütünlüğünün bozulmasına, gazeteciler tarafından bu sözlerin söylenme kastı ve hedefi ile yapılan eleştirilerin amacının anlaşılamamasına ve sonuç olarak objektif kriterlerden uzak bir rapor ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu yönüyle de rapor, sağlıklı bir değerlendirme yapmak için yetersiz kalmıştır.
Bu nedenlerle; yayına ilişkin aşağıda ayrıntılı olarak verilen konuşmalara daha geniş perspektiften bakıldığında ve bütünlük içinde değerlendirildiğinde, ifadelerin Kur’an eğitimi özelinde, esasında hükûmetin ezbere dayalı eğitim politikasına ilişkin eleştirel değerlendirmeler olduğu ve basın/ ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı netleşecektir. Bu kapsamda, sağlıklı bir değerlendirmenin yapılabilmesi için, programın ilgili bölümünde işlenilen konunun bilinmesi ve yapılan konuşmaların tamamının dikkate alınması yerinde olacaktır.
Söz konusu bölüme; Suudi Arabistan’da Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanacak olan Süper Kupa maçının iptal edilmesi ile ilgili yaşanan olaylardan yola çıkılarak, Suudilerle ilişkilerimizin tarihçesi anlatılarak başlanmış ve Arapça Kur’an eğitimi konusuna geçilmiştir. Uzun yıllardır anlamı öğretilmeden, ezberleme yöntemiyle sadece okumanın öğretildiği bir eğitim verilmesi nedeniyle, gelinen noktada, halkın Kur’an dilini değil Arapçayı kutsal zannettiğine ve hatta yerde Arapça bir kâğıt görse öpüp başına koyacak derecede bu konuda yanlış bilgilere sahip olunduğuna ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır
yayının ilgili bölümündeki bazı ifadeler seçilerek ve bağlamından koparılacak şekilde rapora eklenerek, ihlal raporu oluşturulmuştur. Yayındaki konuşmalar bağlamı ile birlikte değerlendirildiğinde, yayının bu bölümünün ana temasının; “ezber yöntemine dayalı Kur’an eğitimi” olduğu, bu kapsamda, iktidarın eğitim politikalarına yönelik siyasi eleştiri sınırları içinde kalan ve ihlal teşkil etmeyen ifadeler kullanıldığı görülmektedir. Kaldı ki; ezbere dayalı eğitim sisteminin yarattığı olumsuzlukların, sadece Arapçanın kutsal zannedilmesi gibi masum etkilerle sınırlı kalmadığı, dinî konularda bilgisizliğin artmasının yanı sıra hayatın her alanında olumsuz sonuçlar doğurabildiğine ilişkin örnek olaylar ve eleştiriler sıklıkla medyada yer bulmaktadır.
Ayrıca Uzman raporunda yer almayan bir diğer husus da; konuk gazetecinin, “ayınları çatlata çatlata” söyleminin hemen ardından, program sunucusunun; “EZBER” ifadesini kullanması ve konuya açıklık getirmesidir. Burada dikkati çekmesi gereken husus şudur ki; tek bir kelimenin deşifreden çıkarılmasıyla, yayının o bölümünde verilmek istenilen mesaj, bağlamından kopabilmekte ve “alaycı” olduğu algısı oluşabilmektedir. Bu noktada “abartılı ve rahatsız edici” nitelikteki ifadelerin de düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu unutulmamalıdır.
İhlal teşkil ettiği savıyla rapora konulan ifadeler, öncesi ve sonrasındaki konuşmalarla birlikte, bir bütün olarak değerlendirildiğinde görülmektedir ki; yayının bu bölümünde yaptırım uygulanmasına neden olacak ve 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturacak bir ifade bulunmamaktadır.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün, “Allah ile Aldatmak” isimli kitabında Ezbere dayalı Kuran eğitimine ilişkin şu görüşler yer almaktadır:
“Tedebbür, yâni okunan metinlerin anlaşılması ve anlamları üzerinde derin derin düşünülmesi. Bu tedebbür kavramı Kur’an’ın altını ısrarla çizdiği bir kavramdır. Öyle ki, Kur’an’a göre, Kur’an okumak, esas anlamıyla tedebbür etmektir. Tedebbür yoksa Kur’an okumaktan söz etmek mümkün değildir. Tedebbür için, okunan metnin dilini bilmek ilk şart olduğuna göre, Arapça bilmeyen bir Müslüman’ın, tedebbür emrini yerine getirmesi için, Kur’an’ı anladığı dildeki çevirisinden okuması kaçınılmazdır. Kur’an, tedebbür ilkesinin, Müslümanların temel ibadetleri olan namazda da korunmasını istemektedir. Bunun içindir ki, ne dediğini anlamadan namaz kılmak yasaklanmış (Nisa, 43), ne dediğini anlamadan namaz kılanlar ağır biçimde kınanmıştır (Mâûn, 4-5).” Prof. Dr. Öztürk’ün açıklamaları aynı zamanda Gazeteci-Yazar Özdemir İnce’nin ifadelerinin de olgusal temeline işaret etmektedir.
Toplumun gündeminde olan ve tartışılan konuların, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda da gazeteciler, aydın, yazar ve sanatçılar tarafından irdelenmesi; serbest tartışmanın, ifade özgürlüğünün doğal parçasıdır. Bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir.
Bu çerçevede; olgusal temeli olan bir konuda, hakaret, iftira ve aşağılama içermeyen yorumlar nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanması; ölçüsüz olacak, toplumun genelini ilgilendiren konularda serbest tartışmanın yolunun kapanması ve ifade özgürlüğünün daralması sonucunu doğuracaktır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; program konuğu gazeteci, siyasetçi ve hukukçuların eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
Üst Kurula; 6112 sayılı Yasa’nın 37. maddesinin, birinci fıkrasının, (a) bendi ile “Yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin..., korunması amacıyla gerekli tedbirleri almak.” yükümlülüğünün verilmesinin amacı da budur.
Demokratik toplumlarda medyanın, geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek hak ve görevleri bulunmaktadır. Bu kapsamda; toplumun değişik kesimleri tarafından pek çok kez dile getirilen, iktidar ve kamu kurumları ya da toplumun bir kesimi için “incitici, abartılı, rahatsız edici” nitelik taşısa da eleştiri sınırları içinde kalan değerlendirmeler nedeniyle bir yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanması; adil olmayacak, basın özgürlüğüne, düşünce ve ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir darbe olacaktır.
İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Hangi ifadelerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamı dışında olacağının belirlenebilmesi için, ifadelerin bütünlüğü ve bağlamı içinde değerlendirilmesi zorunluluktur.
Hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Yaptırıma konu ifadelerin, hükûmetin eğitim politikalarına yönelik eleştiriler olduğu, programda manevi değerlere aykırı bir ifadenin bulunmadığı, eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler olduğu, bu nedenlerle yaptırım uygulanmasının, özgürce kanat oluşumunu engelleyici olacağı, ayrıca 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun da bulunmadığı kanısında olduğum için, karara karşı oy kullandım. 23.09.2024


