"Açık RD" çağrı işaretli ve Anafor Radyo Yayıncılık A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluş, hafta içi her gün saat 08:00’da başlayarak iki saat boyunca "Açık Gazete" isimli programı yayınlamaktadır. Bahsi geçen programın 24.04.2024 tarihinde yayınlanan bölümünde 1915 Olaylarının değerlendirmesi, "Evet, Ermeni, yani Osmanlı topraklarında gerçekleşen tehcir ve katliamların, soykırım olarak adlandırılan katliamların 109. yıldönümü, sene-i devriyesi. Bu yıl da anma yasaklandı biliyorsunuz.- Biraz önce birazcık değinmeye çalıştık. İlk yasaklanmalardan falan açılışta birazcık bahsettik.- Evet, Sultanahmet 'te, Haydarpaşa 'da, Taksim 'de ve Kadıköy 'de cereyan ediyordu. Yani her sene farklı yerlerde oluyordu. Daha ziyade, ilk önce 2010'da, Taksim 'de idrak edilmişti. Evet, ama artık orada yapmak mümkün değil yani, Ermeni soykırımı anması ve ama buna rağmen hükümet bir taziye yayınlıyor, yine yayınladılar biliyorsunuz, tam ne yaptıkları da belli değil yani evet." şeklinde ifadelerle yapılmıştır. Yayınlanan bu programa dair 22.05.2024 tarih ve 49 sayılı uzman raporu ile ‘‘Türk siyasi tarihinde önemli bir yerde olan Ermeni tehcirinin ‘soykırım’ olarak nitelendirilmesinin tarihsel gerçeklerle bağdaşmadığı, toplumsal çatışmaya yol açabileceği ve bu topraklarda asırlardır bir arada yaşayan etnik toplulukların birliktelik hukukuna zarar verebilecek olması nedenleriyle ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği’’ gerekçe gösterilerek 6112 sayılı Kanunun 8. Maddesinin 1. Fıkrası (a) bendinde yer alan yayın hizmetleri, "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle yaptırım kararı istenmiştir.
22.05.2024 tarihinde gerçekleştirilen 2024/20 sayılı Üst Kurul toplantısında 6112 sayılı Kanunun 8. Maddesinin 1. Fıkrası (b) bendinde yer alan "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, en üst sınırdan %5 oranında idari para cezası uygulanmasına ve idari tedbir olarak program yayınının beş (5) kez durdurulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
03.07.2024 tarihli 2024/25 sayılı Üst Kurul Toplantısında bahsi geçen medya hizmet sağlayıcı kuruluşunun ilgili kararı 05.06.2024 tarihinde tebellüğ ettiği ve bu tebligatta program yayınının 5 kez durdurulması müeyyidesinin kuruluşa 10-14 Haziran 2024 tarihlerinde uygulaması gerektiği bildirildiği halde kuruluş tarafından uygulamadığından hareketle, 6112 sayılı Kanunun 32. maddesinin beşinci fıkrasında düzenlenen "Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir." hükmü gereğince, kuruluşun yayın lisansı iptal edilmiştir.
29 yıldır yayın hayatını sürdüren Açık Radyo hakkında 6112 sayılı Kanun’un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan hüküm gereğince “yayın lisansının iptaline” karar verilmesi, ancak yayıncı kuruluşun idari para cezası ve program durdurma yaptırımlarının her ikisinin de gereğini yerine getirmemesi halinde söz konusu olabilirdi. Ancak ‘iyi niyet’ ile hareket edeceğini açıkça bildiren yayın kuruluşunun, hakkında uygulanan idari para cezasının taksitlendirilmesi talebinde bulunduğu ve ilk taksitini ödediği göz önünde bulundurulduğunda kuruluşun kanuna karşı gelmek, Anayasal bir Üst Kurul olan RTÜK’ü ve kararını tanımamak gibi bir davranışı olamayacağı göz ardı edilemez. Çünkü yayıncı kuruluşun, RTÜK’ün almış olduğu iki ayrı yaptırım kararından birisinin gereğini yaparken, diğerini kötü niyet/kararı tanımama gibi bir yaklaşımla yerine getirmediğini düşünmek, hayatın olağan akışına aykırıdır. 29 yıldır yayın yapan kuruluşun, kurulduğu günden bugüne değin, RTÜK kararlarının gereğini yerine getirdiği de göz önünde bulundurulduğunda, belirtilen tarihlerde program durdurmaması bilgi eksikliği veya kuruluşun RTÜK’e verdiği dilekçesinde belirttiği üzere teknik nedenlerden kaynaklanmış olabileceği durumlarıyla birlikte ele alınarak, yıllardır yayıncılık yapan kuruluşun ilk kez böylesi bir durumla karşılaşmış olmasından dolayı Üst Kurul tarafından yayıncı lehine yorumlanmalıydı.
Kuruluş, ‘Üst Kurul’un tebliğ ettiği dosyanın ilk ikisinin UETS (Ulusal Elektronik Tebligat Sistemi) üzerinden kendilerine teslim edildiği ancak üçüncü dosyanın teknik koşullardan dolayı kendilerine teslim edilemediği ve teslim edilemeyen bu dosyanın ilk tebligatta yer almayan yayın durdurma tarih ve saatlerinin yer aldığı dosya olduğu ’nu açıklamıştır. Aynı şekilde kuruluş, ‘ilk tebligatta yer alan idari para cezası bilgisine ulaştığı için hemen süreci başlattığını ve ilk taksiti ödediğini’ de tekrar açıklamıştır. Kuruluşun Açık Gazete programında yayınlanan ifadelerinin de ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu konuda da kuruluşun gerekli müracaatları yapacağı kuruluş tarafından bildirilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, düşünce ve kanaat özgürlüğü ile birlikte ifade özgürlüğünün sağlanması amaçlarına hizmet etmesi beklenen, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi ve denetlenmesinde görev alan, dolayısıyla yayıncılık alanında önemli bir görevi üstlenen, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na bağlı bir kuruluştur. Bu bakımdan RTÜK’ün kendi bağlamında sadece denetleyici gücünü kullanarak bir mahkeme gibi davranması değil, aynı zamanda düzenleyici bir otorite gibi hareket etmesi de beklenmektedir. Bir toplumun oksijen alabilmesi için en gerekli unsurlardan biri, o toplumdaki farklı seslerin, düşüncelerin ve bilgilerin topluma mensup tüm vatandaşlar tarafından ulaşılabilir olmasıdır. Bunun sağlanmasının en önemli yolu ifade özgürlüğünün sağlanmasıdır.
İfade özgürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Temel Haklar ve Ödevler başlıklı ikinci kısım, Kişinin Hakları ve Ödevleri başlıklı ikinci bölümünde,
25. Maddede, Düşünce ve Kanaat Hürriyeti, ‘‘Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz’’,
26. Maddede, Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti, ‘‘Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir’’ ve
28. Maddede ise Basın Hürriyeti, ‘‘Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27’nci maddeleri hükümleri uygulanır.’’ başlıklarını içermekte ve bu hakların temel hak niteliği taşıdığını Anayasa ile güvence altına almaktadır.
Kanaat özgürlüğü, ifade özgürlüğünün bir ögesi olup, ifade özgürlüğü haber alma özgürlüğü ile bilgi ve fikir aktarma özgürlüğü gibi kavramlarla da iç içedir. Dolaysıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na bağlı bir kuruluş olan RTÜK, en üst hukuki norm olan Anayasa’nın düzenlemiş olduğu konulara karşı bağlayıcı olmak ve bu hakları gözetmek durumundadır. RTÜK’ün bunu yerine getirebilmesinin en önemli aracı toplumun her kesiminin sesini yansıtmayı başarabilmesi, gazetecilere, habercilere ve yayıncılara adil ve güvenilir bir yayıncılık alanı sağlamasından geçmektedir. Toplumdaki diğer seslerin var olabilmeleri ve kendilerini ifade edebilmelerinin yolu ise bu alanda medyada çoğulculuğun sağlanmasıdır. RTÜK’ün gözetmesi gereken denge, hem yandaş seslerin hem de muhalif seslerin bir arada yayın etik ilkelerine uygun bir şekilde yayınlarını sürdürebilmelerinin garanti edilmesi ile oluşabilecek bir ortam ile sağlanabilecektir.
Tek sesli bir toplumun demokratik kabul edilmesi gibi bir durum söz konusu olamayacağından, muhalif sesleri yaşatmak demokratik bir toplumun en önemli yapı taşları arasında yer almaktadır. Demokratik bir toplumun temel unsurlarından birinin ifade özgürlüğü olduğunu ilkeler arasında gösteren AİHS ile; Observer ve Guardian-Birleşik Krallık davasında (26 Kasım 1991, Seri A No. 216, s. 29-30, paragraf 59-60), AİHM ifade özgürlüğünün basın açısından ortaya çıkardığı temel ilkeleri özetlemiştir:
a. İfade özgürlüğü, demokratik toplumun temel unsurlarından biridir; 10. Madde 2. Fıkra çerçevesinde ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan veya rahatsız edici bulunmayan veya kayıtsız kalınan “bilgi” ve “fikirler” için değil, aynı zamanda saldırgan bulunan, sarsıcı bir etki yaratan veya rahatsız eden türde bilgi ve fikirler için de geçerlidir. 10. Maddede yer aldığı biçimiyle ifade özgürlüğü bir dizi sınırlamaya tâbidir, ancak bu istisnalar dar biçimde yorumlanmalı ve herhangi bir sınırlama ihtiyacı ikna edici biçimde gerekçelendirilmelidir.
b. Basın söz konusu olduğunda bu ilkeler özel bir önem taşır. Her ne kadar basın, diğer unsurların yanı sıra, “ulusal güvenlik” ya da “yargı yetkisinin muhafazası” bakımından belirlenmiş sınırları aşmamakla yükümlü olsa da kamu yararını ilgilendiren bilgi ve fikirlerin açıklanması basının görevidir. Basının bu tür bilgi ve fikirleri açıklamakla görevli olmasının yanı sıra, toplumun da bu bilgileri alma hakkı vardır. Aksi takdirde, basın “kamunun gözü kulağı” olma şeklindeki hayati rolünü oynayamaz.
c. 10. Madde 2. fıkra çerçevesinde “gerekli” sıfatı ile “zorunlu bir toplumsal ihtiyacın” mevcudiyeti kastedilmektedir. Sözleşmeci Devletler bu tür bir ihtiyacın var olup olmadığını değerlendirmede belirli bir takdir payına sahiptir; ancak takdir hakkı AİHM’nin bağımsız yargı organlarınca verilmiş olsalar dahi, bu hakkın kullanıldığı kararlara ilişkin denetimiyle birlikte değerlendirilir. Dolayısıyla Mahkeme, bir “sınırlama”nın 10. Madde tarafından korunduğu biçimiyle ifade özgürlüğüyle bağdaşıp bağdaşmadığına ilişkin nihai kararı vermekle yetkilidir.
d. Denetim yetkilerini kullanırken Mahkeme’nin görevi, yetkili ulusal mercilerin yerini almak değil, onların değerlendirme yetkileri çerçevesinde vermiş oldukları kararları 10. Maddenin ışığında gözden geçirmektir. Bu durum, denetimin davalı Devlet’in takdir hakkını makul biçimde, özenle ve iyi niyetle kullanıp kullanmadığını belirleme ile sınırlı olduğu anlamına gelmez; Mahkeme’nin yapması gereken, şikâyete konu müdahaleyi davanın bütünü ışığında incelemek ve bu müdahalenin “izlenen meşru amaçla orantılı” olup olmadığını ve ulusal merciler tarafından müdahaleyi haklı göstermek amacıyla ileri sürülen gerekçelerin “uygun ve yeterli” olup olmadığını belirlemektir.
Devlet’in bir dizi tasarrufunun bir gazetenin yayınının durdurulmasına yol açması konusunda (bkz. Özgür Gündem-Türkiye davası kararı, 16 Mart 2000, Başvuru No. 23144/93.), AİHM davalı Devlet’in, yayın kuruluşunun ifade özgürlüğü hakkını muhafaza etmek için uygun koruma ve soruşturma tedbirlerini almamış olduğu ve gazeteye yönelik bazı tasarrufların, somut olarak arama, tutuklama ve bunun yanı sıra gazetenin bazı nüshaları için sayısız soruşturma ve mahkûmiyet kararının, herhangi bir meşru amaçla orantılı ve haklı olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bu etkenlerin birleşik etkisi gazeteyi yayınını durdurmaya itmek olduğundan, AİHS’in 10. Maddesinin ihlal edilmiş olduğu belirlenmiştir.
Bu örneklerden de anlaşılabileceği üzere, ifade özgürlüğü bir toplumun nefes alabilmesi ve dahi kendini geliştirebilmesi için gerekli olan bilgi alışverişinin sağlanması adına en temel unsurdur. Basın mensuplarının güvenilir bir biçimde meslek hayatlarını sürdürebilmesi ve sansür ya da otosansüre maruz kalmadan yayın/yayım hayatlarına devam edebilmesi, demokratik bir toplumun olmazsa olmaz kuralıdır. Aynı zamanda hükümetler ile düzenleyici ve denetleyici otoritelerin de bu noktada aynı paydada buluşması, bu hakların hem yayıncılar hem de vatandaşlar adına korunması gerekmektedir. Böylelikle RTÜK’ten yayın kuruluşlarının ve habercilerin yanında olması, onların haklarını gözetmesi ve ifade özgürlüğünün sağlanabilmesi için gerekli olan alanın sağlanması çabasını göstermesi beklenmektedir. Ancak Türkiye’deki çok sesliliğe darbe vuracağı göz önünde bulundurularak, ilk tebligat ile ‘iyi niyet’li bir şekilde hareket ederek kanuna karşı gelmeyen, 29 yıldır yayın hayatını sürdüren bir yayıncının yayınlarına son vererek bu çabanın gösterilmeyeceğinin hatırlatılması gerekmektedir.
Sonuç itibariyle, 2024 yılı verilerine göre Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında, dünya ülkeleri arasında Türkiye’nin 158. Sırada yer aldığı bilgisi dâhilinde, Açık Radyo hakkında verilen ‘yayın lisansı’ iptali kararının da öncelikle ifade özgürlüğü bakımından Türk basın-yayın hayatına kara bir leke olarak geçeceği ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. Maddesinin ihlal edildiği düşünceleriyle karara karşı oy kullandım. 09.07.2024