İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 07.11.2024 tarih ve 91 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 23.10.2024 tarihinde saat 15:30’da yayınladığı “Başkentte Gündem” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Ankara ili Kahramankazan ilçesi TUSAŞ tesislerinde meydana gelen terör saldırısına ilişkin olarak; FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 23.10.2024 tarihinde saat 15:30’da başlayarak yaklaşık 2 saat 30 dakika süren, moderatörlüğünü Fatih Ertürk'ün yaptığı, ülke gündemine ilişkin gelişmelerin ele alındığı ve farklı konukların yer aldığı “Başkentte Gündem” adlı programda; “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin acziyetini göstermek için yapılan bir saldırı bu bakın!...Türkiye Cumhuriyeti Devletinin aciz olduğunun terör örgütü tarafından yüzümüze vurulmasının bir görüntüsü bu. Çok acı bir görüntü. Bundan ders çıkarması lazım bu ülkenin. Tekrar söylüyorum bakın çok ağır bir tablo bu. Çok ağır bir tablo bu…Türkiyenin en büyük merkezlerinden, kalbi burası TUSAŞ. Yani şu an için bizim elimizle gösterebileceğimiz, değer olarak gösterebileceğimiz en önemli yerlerden biri. Savunma sanayiinin en önemli yerlerinden biri burası ve burayı hedef alıyorlar. Bu bir mesaj bence…Kime mesaj, ne mesajı, nasıl bir mesaj? Terör örgütü yani şunu mu söylüyor ya sen kimsin ya ben sana gelirim senin kalbinde sana meydan okurum, bir fabrikanı işgal ederim, bir sürü adamı rehin alırım, istediğimi öldürürüm. Sen kimsin mi diyor bize ne diyor yani?” şeklinde ifadelere yer verildiği, programın sonlandığı 17:55:06’ya kadar moderatör Ertürk'ün saldırıya ilişkin sosyal medyadan edindiği bilgi, demeç ve tweetleri aktararak ekrandan bilgi akışında bulunduğu, yayın yasağı kararının, 23.10.2024 tarihinde saat 17:41 itibari ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun web sitesinde “Yayın Yasakları” kısmında yayınlanmasına ve her türlü haber, röportaj vb. yayınların yapılmasının yasaklanmasına rağmen FLASH HABER logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından yayın yasağının öznesini oluşturan haber ve görüntülerin ekrana taşınması ve söz konusu mahkeme kararında belirtilen yayın yasağına aykırı bir yayın gerçekleştirilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz." hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
Medyanın görevi halkı ilgilendiren her konuda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyunu bilgilendirmektir. Bu çerçevede; medyanın toplumsal meseleleri sorgulama ve iktidarın hesap vermesini sağlama görev, hak ve sorumluluğu” bulunduğu, bu görev ve hakkın, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında olduğu kuşkusuzdur.
"FLASH HABER" logolu medya hizmet sağlayıcıda, ülkemizin önemli savunma sanayi kuruluşlarından biri olan Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Anonim Şirketine (TUSAŞ) yönelik 23.10.2024 tarihinde gerçekleşen hain terör saldırısına ilişkin, saat 17:41’de getirilen yayın yasağı sonrasında yayınlanan "Başkentte Gündem" isimli programda, mahkeme kararına uyulmadığı gerekçesiyle Kurul çoğunluğu tarafından yaptırım kararı alınmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
Gerek mahkemenin yayın yasağına ilişkin kararının çerçevesinin çok geniş ve muğlak olması, gerek hain terör saldırısı ile ilgili haberlerin tüm kanallarda yayınlanmasına rağmen sadece 13 medya hizmet sağlayıcı ile ilgili izleme raporu hazırlanması ve gerekse de ceza miktarının üst sınırdan belirlenmesi nedeniyle, yaptırım kararı isabetli, adil ve ölçülü değildir.
1- Öncelikle; Uzman raporunda ve raporu dayanak alan Üst Kurul kararında yer alan ve Moderatör Fatih Ertürk ile konuğu Savaş Kurtbaba’nın, yaptırıma gerekçe gösterilen ifadeleri, yayın yasaklarının başlama saatinden öncedir. Raporda da belirtildiği üzere, saat 17:05:31’de yapılan 29 saniyelik (Klip 2) ve saat 17:22:19’da yapılan 36 saniyelik (Klip 3) konuşmaların, yayın yasaklarının başladığı saat olan 17:41’den önce yapıldığı ortadadır.
Üst Kurul tarafından “yayın yasaklarının ihlali” gerekçesiyle yaptırım kararı verilirken; Üst Kurul kararında, yayın yasağı saati olarak belirlenen 17:41’den önce yapıldığı açık olan söz konusu konuşmalara ne amaçla yer verildiği anlaşılamamıştır.
2- Halkın haber alma hakkı, basın ve ifade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmaz ilkeleridir. Bu hak ve özgürlüklere yönelik müdahalenin zorunlu ve ölçülü olması gerektiğine kuşku yoktur. Ancak hiçbir ölçü ya da sınır belirlenmeden verilen yayın yasağı kararları nedeniyle, halkın haber alma hakkı ile basın ve ifade özgürlüğünün kullanılamaz hale geldiği de önemli tartışma konularından biridir.
TUSAŞ’a yönelik 23 Ekim 2024 tarihinde saat 15:30 sıralarında gerçekleşen hain terör saldırısıyla ilgili, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Değişik İş no: 2024/14330), soruşturma başlatıldığı bilgisini paylaşarak 5187 sayılı Basın Yasası’nın 3’üncü maddesinin ikinci fıkrası doğrultusunda yayın yasağı kararı almış, karar aynı gün saat 17:41’de Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanlığı tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara tebliğ edilmiştir.
Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği’nin yayın yasağına ilişkin kararının hüküm cümlesi; “Soruşturma tamamlanıncaya kadar soruşturma dosyası kapsamı hakkında yazılı, görsel ve sosyal medya ile internet ortamında faaliyet gösteren medyada her türlü haber, röportaj vb. yayınların yapılmasının yasaklanmasına...” şeklindedir.
Karar ile sınırsız şekilde her platformda ve hür türlü haberin yayınlanması yasaklı hale getirilmiştir.
RTÜK Başkanlığı da kararı aynı şekilde tebliğ etmiş, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara hiçbir ölçüt bildirilmemiş, bir çerçeve sunulmamıştır.
Kapsamı ve sınırı belirli olmayan söz konusu yayın yasağı kararının, basın özgürlüğüne ve halkın haber alma hakkına ölçüsüz ve ağır bir müdahale oluşturduğuna kuşku yoktur.
Kapsamı ve sınırı belirli olmayan yayın yasağı bu haliyle ölçüt alındığında, medya hizmet sağlayıcı kuruluşların 17:41’den sonra, söz konusu saldırı ile ilgili herhangi bir haberi vermesi mümkün değildir.
Ancak saat 17:41’den sonra hemen hemen tüm haber kanallarının olay yerinden saat başı canlı bağlantı yaptıkları, genel yayın türünde yayın yapan diğer kanalların da 18:00-20:00 kuşağındaki haber bültenlerinde konuyla ilgili haberlere yer verdikleri dikkate alındığında, yalnızca 13 kanal için izleme raporu hazırlanmasındaki ölçütün ne olduğu izaha muhtaçtır.
Söz konusu olayın Türkiye gündemindeki önemi dikkate alındığında, yaptırım uygulanan 13 medya hizmet sağlayıcı kuruluş dışındaki gerek haber kanalları gerekse genel yayın türünde yayın yapan 100’ü aşkın kanalın, saat 17:41’den sonra terör saldırısı ile ilgili haberlere yer vermediğini kabul etmek, hayatın olağan akışına aykırıdır.
Ayrıca yayın yasağının çerçevesi “her türlü haber” olarak belirlenmişken, 13 medya hizmet sağlayıcıyı kapsayan gerek uzman raporlarında gerekse Kurul kararlarında, bazı yayın kuruluşları için bazı görüntülerin verilmesi (olay anı, failler ya da güvenlik birimlerinin TUSAŞ’a girişi vb.) bazı kanallar için saldırganlarla ilgili kullanılan kimi ifadeler, bazı kanalların da yayın yasağı saatinden sonra bölgeden yaptıkları canlı yayınların ihlal gerekçesi olarak sayıldığı görülmektedir.
Yayın yasağı kararında; hiçbir ölçüt ya da sınır çizilmezken, yaptırım aşamasında her bir kanal için farklı ihlal ölçütleri tanımlanması, değişik ihlal gerekçeleri sunulması; hukuki olmadığı gibi, objektif ve hakkaniyetli bir tutum da değildir.
Sınırları belirli olmayan, yazılı ve görsel basın ile birlikte internet ve sosyal medyayı da kapsayan bir yayın yasağının, basın ve ifade özgürlüğü ile birlikte iletişim özgürlüğünü de ortadan kaldıracağına, halkın haber alma hakkını engelleyeceğine kuşku yoktur. Hukuk devletinde böyle bir durumun kabul görmesi mümkün değildir.
Ayrıca ucu açık yayın yasağı kararı ve buna bağlı olarak verilen yaptırım kararları; 6112 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinde belirlenen “ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması” amacına da açık aykırılık oluşturmaktadır.
Bu kapsamda; hain terör saldırısı ile ilgili her türlü habere yayın yasağı getiren Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği’nin, 23.10.2024 tarih ve 2024/14330’nolu kararının, sonradan getirilen ölçütlere, tespit edilen görüntü ve ifadelere yayınlarda yer verilerek, ihlal edildiği gerekçesiyle, aralarında FLASH HABER’in de bulunduğu medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara yaptırım uygulanması isabetli ve ölçülü değildir.
Söz konusu yayın yasağı kararından sonra, neredeyse tüm medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda olaya ilişkin haber ve görüntülere yer verildiği dikkate alındığında, yalnızca 13 kanal için hem de üst sınırdan yaptırım kararı alınması; rasyonel değildir, yaptırımların kanuniliği ve eşitliği ilkesine de aykırıdır.
3-Yayın yasağı kararlarının ucu açık ve hiçbir sınır çizilmeden verilmesi, uzun yıllardır tartışılmaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesi, (Başvuru Numarası: 2014/19270) 2019 yılında aldığı kararla, çerçevesi belirsiz yayın yasağı kararlarının, basın ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiği tespitini yaparak, tartışmaları sonlandırmıştır.
Anayasa Mahkemesi, h halk logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği’nin 25.11.2014 tarihli yayın yasağı kararına yönelik başvurusu üzerine, yayın yasağı kararı ile basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmederken, hak ihlali kararının temel gerekçesini, yayın yasağı kararının dayandığı 5187 sayılı Kanun’da “öngörülebilirlik” ve “belirlilik” koşullarının sağlanmaması oluşturmuştur. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun kararının ilgili bölümleri şöyledir:
“20. AİHM, Sözleşme'nin 10. maddesinin, madde metninden ve Mahkemenin içtihadından da anlaşıldığı üzere ifade özgürlüğüne yönelik önleyici nitelikteki sınırlamaları yasaklamadığını belirtmektedir. AİHM bununla birlikte önleyici nitelikteki sınırlamaların, Mahkemenin en sıkı denetimini gerektirecek ölçüde tehlike içerdiğini de ifade etmektedir. AİHM ayrıca basın söz konusu olduğunda denetimin daha da önemli olduğunu, nitekim çok kısa sürede güncelliğini yitirme tehlikesi bulunan haberlerin önleyici nitelikte sınırlamalara tabi tutulmasıyla değerini ve kamuoyu ilgisini kaybettiğini eklemektedir (Association Ekin/Fransa, B. No: 39288/98, 17/7/2001, § 56).
21. AİHM RTBF/Belçika (B. No: 50084/06, 29/3/2011) kararında, yargılamanın etkililiğini sağlamak amacıyla bir televizyon programının geçici olarak yayımının yasaklanması nedeniyle, ilgili yayın şirketinin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Söz konusu yasak kararı, devam eden yargılamalarda verilebilecek ihtiyati tedbir niteliğinde kararların öngörüldüğü bir genel usul hükmü uyarınca verilmiş ve yasağın ihlal edilmesi hâlinde her yayım için 2.000.000 Belçika Frankı para cezasına hükmedileceği belirtilmiştir (RTBF/Belçika, § 10). AİHM öncelikle basın alanında geçici bir önlem olarak yayım yasağına karar verilmesi konusunda gerek ilk derece gerek üst mahkeme içtihadı arasında birlik bulunmadığını ifade etmiştir. Daha sonra basın alanında önleyici bir tedbir olarak konulacak yayım yasakları konusunda kesin ve belirli kurallar içeren özel bir hukuki çerçeve bulunmamasının, bu kapsamda yapılabilecek şikâyetlerin ve sahip oldukları takdir yetkisi doğrultusunda yargı mercilerinin somut olay bağlamında ulaşacakları çözümlerin çeşitliliğini artırma tehlikesi doğurması sebebiyle bilgi verme özgürlüğünün özünü zedeleyebileceğini eklemiştir. Basın alanında önleyici nitelikte sınırlamaların uygulanabilmesi için yasağın kapsamı üzerinde sıkı bir denetim ve muhtemel suiistimalleri engellemek üzere etkili yargısal başvuru yolları öngören hukuki bir çerçevenin zorunlu olduğunu da vurgulayan AİHM, başvuru konusu olayda yeterli öngörülebilirliğin ve dolayısıyla kanunilik koşulunun sağlanmadığı gerekçesiyle başvurucu yayın şirketinin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir (RTBF/Belçika, §§ 113-117).
37. Fakat kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın "erişilebilirliği" ve "öngörülebilirliği" ile kesinliğini ifade eden "belirliliği"ni garanti altına alır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) ve diğerleri [GK], § 55).
38. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder. Temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bir kanuni düzenlemede, hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konulmalıdır. Bu durumda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri mümkün hâle gelebilir. Böylece hukuk güvenliği sağlanarak kamu gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçilmiş olur (Hayriye Özdemir, §§ 56, 57).
43. Bu nedenle başvuru konusu olayda, yayım yasağına karar veren mahkemece yasağın dayanağı olarak gösterilen 5187 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasının, devam eden bir ceza soruşturması kapsamında önleyici bir tedbir olarak konulacak yayım yasağı yönünden kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmelidir.
44. 5187 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasında basın özgürlüğü yönünden geçerli olan sınırlama sebepleri sayılmıştır (bkz. § 14). Anılan hükmün şeklî manada bir kanun niteliği taşıdığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak değinilen hükmün önleyici bir tedbir olarak yayım yasağı uygulanmasıyla ilgili olarak hiçbir düzenleme ihtiva etmediği görülmektedir. Bu nedenle söz konusu hükümde, bir ceza soruşturması kapsamında yayım yasağı uygulanması hâlinde hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisi doğacağının belirli bir kesinlik ölçüsünde düzenlendiğinden söz edilemez. Bu doğrultuda devam eden bir ceza soruşturmasına ilişkin önleyici bir tedbir olarak yayım yasağı uygulanması yönünden ‘öngörülebilirlik’ ve ‘belirlilik’ ölçütlerini sağlamadığı tespit edilen 5187 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasının kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna varılmıştır.”
Bu karardan sonra; belirsizliğin giderilmesi konusunda yasama, yargı ve yürütme organlarına sorumluluk düştüğüne kuşku yoktur.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kararı, her ne kadar kanuni çerçevenin “öngörülebilirlik” ve “belirlilik” ölçütlerini sağlamadığı, bu doğrultuda da 5187 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin 2’nci fıkrasının “kanunilik” şartını karşılamadığı tespitini yapsa da, aradan geçen 5 yıllık sürede yayın yasağının kapsam ve sınırının belirlenmesine ilişkin somut bir adım atılmadığı görülmektedir. Özgürlükleri güvencesiz bırakan bu durumun sürdürülmesi, demokratik toplum düzeni ile bağdaşmamaktadır.
Yayın yasağı kararları ile kararın tebliği ve uygulanıp uygulanmadığının denetimi aşamasında belirliliğin sağlanmaması; halkın haber alma hakkı ile basın ve ifade özgürlüğünün sınırlarını belirsizleştirmekte, keyfiliğin önünü açmakta, özgürlüklere müdahalede öngörülemez bir durum ortaya çıkarmaktadır.
Nitekim aynı yayın yasağı kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de taşınmış ve Mahkeme, 6 Eylül 2021 tarihli kararında (Başvuru No. 41146/15), kamu gücü karşısında özgürlüklerin yeterli güvenceye sahip olması gerekliliğine vurgu yapmıştır. Mahkeme, “…Mahkemenin yerleşik içtihadına göre, iç hukuk, Sözleşme ile güvence altına alınan haklara kamu gücünün keyfi saldırılarına karşı belirli bir koruma sağlamalıdır. Yürütmeye tanınan takdir yetkisi sınır tanımadığı takdirde, temel haklar konusunda hukuk, Sözleşme’de yer alan demokratik bir toplumun temel ilkelerinden biri olan hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı hareket edecektir. Sonuç olarak, bu tür yetkinin kapsamını ve kullanım koşullarını yeterli açıklıkla tanımlamalıdır (bk. diğer birçok karar arasından yukarıda belirtilen Sunday Times, §49 ve Maestri/İtalya [BD], No. 39748/98, § 30, CEDH 2004-I).” gerekçesiyle, hak ihlaline hükmetmiştir.
Gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerekse AİHM’in kararlarında vurgulanan nokta; yayın yasağı kararından beklenen yarar ile basının haber verme hakkı arasında bir dengenin sağlanması ve özgürlüklere keyfi müdahalelere karşı hukuki güvence gerekliliğidir. Ancak kapsamı ve sınırı belirli olmayan ve “her türlü haber”i yasaklayan yayın yasağı kararı ile bu dengenin sağlanabileceğini ve özgürlüklerin korunabileceğini kabul etmek mümkün değildir. Bu noktada “öngörülebilirliği ve belirliliği” sağlama sorumluluğunun öncelikle yasama organı ile yayın yasağı kararı alan kurumlar ve kararın denetimini yapan kurumlarda olması, demokratik hukuk devletinin gereğidir.
Halkın haber alma hakkı ile basın ve ifade özgürlüğüne sınırsız bir müdahale zemini hazırlayan yayın yasağı kararları nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşların yaptırımla karşılaşması, yine Anayasa Mahkemesi’nin pek çok kararında çerçevesini çizdiği “demokratik toplum düzeninin gerekleri”ne de aykırıdır.
Bu nedenlerle; isabetli, ölçülü ve hakkaniyetli olmadığını düşündüğüm, Anayasa Mahkemesi kararına da aykırılık içeren çoğunluğun yaptırım kararına karşı oy kullandım. 17.12.2024

