İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.11.2024 tarih ve 106 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 20.11.2024 tarihinde saat 20:00’de yayınlanan "Rota" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Sunuculuğunu Kürşad Oğuz'un yaptığı, Barış Terkoğlu, Serkan Özcan, İsmail Saymaz ve Akif Beki’nin konuk olarak, Timur Soykan’ın ise telefonla katıldığı, Türkiye ve dünya gündemine ilişkin politik meselelerin konuklarla birlikte ele alındığı "Rota" adlı program yayınında geçen diyaloglarda; “Bu arada bir bilgi daha vereyim, bana MHP'den gelen bir bilgi bunu teyit edemedim ama yani önemsediğim bir kaynaktan bana aktarıldı. Bu... az önce sen Beştepe'den söz ettin Timur, Erdoğan-Bahçeli görüşmesinde Cumhurbaşkanı’nın bu dosyayı Bahçeli'ye verdiğini ileri sürüyorlar. Yani bir devam eden bir inceleme mucibince diyor Semih Yalçın onu mu kastediyor acaba?. Evet bilemiyorum olabilir. Ondan sonra ve bu yirmi dört saattir partide biliniyormuş. Yani son 24 saattir partide konuşulan bir konu hakkında Bahçeli’ye bazı fotoğraflar gösterilmiş. Bu arada MHP'de bir milletvekilinin daha topun ağzında olduğunu söylüyorlar. Benzer sebeple mi diyorlar? Aynı sebeple. Yani aynı sebeple. Ama onun için şimdilik onunla ilgili karar alınmadı diyorlar. Şehrini de biliyorum ama MHP'nin o şehirde bir tane vekili olduğu için onu şimdi söylemeyeceğim. Timur Karadeniz dedi. Yok o AK Partili eski vekil için diyor, kuyumcu olan, ben tahmin edebiliyorum o ismi ama…Türkiye bu anlamıyla yargının iktidara, saraya bağlı olduğu bir rezaleti yaşıyor, bu tür olaylar ortaya çıkıyor, üstü kapatılıyor, üstü örtülüyor dosyalar hazırlanmıyor. Yani bir hukuk devletinde işlemesi gereken mekanizma asla işlemiyor ve ortaya maalesef böyle skandallar, kendi içlerinde kapattıkları dosyalara dönüşüyor…” şeklinde başlayan ve devamındaki ifadeler nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle ,“oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
Medyanın görevi halkı ilgilendiren her konuda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyunu bilgilendirmektir. Bu çerçevede; medyanın toplumsal meseleleri sorgulama ve iktidarın hesap vermesini sağlama görev, hak ve sorumluluğu bulunduğu, bu görev ve hakkın, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında olduğu kuşkusuzdur.
İktidar uygulamaları, yargı kararları, ekonomide yaşananlar ya da olgusal temeli bulunan iddiaların; televizyon programlarına konu edilmesinin, bunların farklı görüşlere sahip siyasetçi, gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için basın ve ifade özgürlüğünün en geniş haliyle kullanılabilmesi büyük önem taşımaktadır.
“h halk” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 20.11.2024 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan ve sunuculuğunu Kürşad Oğuz’un yaptığı “Rota” adlı programa; Barış Terkoğlu, Serkan Özcan, İsmail Saymaz, Akif Beki ve Timur Soykan konuk olmuş, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın programdan kısa bir süre önce, 19:26’da sosyal medya hesabından yaptığı, “Parti içinde devam eden bir inceleme mucibince Isparta Milletvekilimiz Hasan Basri Sönmez’in, Bolu Milletvekili İsmail Akgül’ün ve Kilis Milletvekili Mustafa Demir’in istifaları istenmiş, müteakiben de istifa dilekçeleri kabul edilmiştir.” şeklindeki açıklaması da ele alınmıştır. İstifaların nedenlerine ilişkin gazetecilerin kimi ifadeler ve yayın sırasında kullanılan bir alt yazı, “tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinin esas alınması ile soruşturulması mümkün olan haberlerin soruşturulmadan yayınlanmaması” ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle, Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- Toplumun gündeminde olan ve tartışılan konuların, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda siyasetçiler, gazeteciler, yazar ve sanatçılar tarafından irdelenmesi; serbest tartışmanın, ifade özgürlüğünün doğal parçasıdır. Bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir. Bu çerçevede ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması, toplumsal faydayı arttıracaktır.
Ayrıca, gerek Anayasa Mahkemesi, gerekse AİHM kararları dikkate alındığında; iktidar politikaları, Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, siyasi partiler, siyasetçiler, bürokratlar söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün çerçevesinin daha da genişletildiği, “incitici, abartılı, kışkırtıcı, rahatsız edici” nitelikte de olsa dile getirilen görüşlerin, ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu bilinmektedir.
Kabul edilmelidir ki; yaklaşık 4.5 saat süren ve gazeteciler tarafından genellikle siyasi konjonktürde yaşanan gelişmelerin değerlendirildiği bir yorum programında, iktidar ortağı bir siyasi partinin genel başkan yardımcısının yaptığı ve 3 milletvekilinin istifasının duyurulduğu bir son dakika gelişmesinin program gündemine alınması, tartışılması ve nedenlerinin sorgulanması, kaçınılmaz bir durumdur. Aksi, programın temasına da, gazeteciliğin doğasına da aykırı olacaktır.
Dolayısıyla; iktidar ittifakında yer alan bir partiden üç milletvekilinin istifa etmesi/ettirilmesinin, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar tarafından programlara konu edilmesi ve sorgulanması beklenen bir durumdur. Üstelik gerekçesi açıklanmaksızın, “...bir inceleme mucibince” şeklinde muğlak bir ifadeyle duyurulan istifaların nedenlerine ilişkin, kamuoyunda oluşan merakın ve beklentinin, şeffaf bir şekilde ilgili milletvekilleri veya parti yönetimi tarafından karşılanmaması üzerine, gazetecilerin olayı sorgulaması ve kaynaklardan edindiği bilgileri paylaşması da, mesleki sorumluluğun bir parçasıdır.
Bilindiği üzere; medyanın, özellikle kamu yararı gerektiren durumlarda, “halkın gerçekleri, doğruları bilme ve öğrenme hakkı çerçevesinde, toplumsal meseleleri sorgulama ve bu doğrultuda iktidarın hesap vermesini sağlama” gibi hak, görev ve sorumlulukları bulunmakta ve bu haklar, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında bulunmaktadır. Dolayısıyla, kamuoyunu bilgilendirmekle ve kamuoyunun bir görüş oluşturmasına imkân sağlamakla görevli medyanın, ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük ve hak alanı çok daha geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Bunun nedeni, dile getirilen olgu, düşünce ve kanaatlerin engellenmesinin aynı zamanda kamuoyunun haber alma ve kanaat oluşturma hakkını engelleyecek olmasıdır.
Bu çerçevede; yaptırım uygulanan programın konukları da, kaynaklarından elde ettikleri bilgileri kamuoyuna aktarmış, milletvekillerinin “altın kaçakçılığına karıştıkları” için istifa ettirildikleri iddiası kamuoyuna sunulmuştur. Program konuğu gazeteciler, “altın kaçakçılığı” ve milletvekillerinin pozisyonlarına ilişkin çeşitli bilgileri paylaşırken, gazeteciler İsmail Saymaz’ın iki, Timur Soykan’ın bir cümlesi ile programda kullanılan bir alt yazı için, gerek uzman raporunda, gerekse de Kurul kararında ihlal gerekçesi tespiti yapılmıştır.
Yaptırıma gerekçe gösterilen ifadelere bakıldığında; Gazeteci İsmail Saymaz’ın “Erdoğan-Bahçeli görüşmesinde Cumhurbaşkanı’nın bu dosyayı Bahçeli'ye verdiğini ileri sürüyorlar... bu yirmi dört saattir partide biliniyormuş. Yani son 24 saattir partide konuşulan bir konu hakkında Bahçeli’ye bazı fotoğraflar gösterilmiş.”, Gazeteci Timur Soykan’ın “Yani bir hukuk devletinde işlemesi gereken mekanizma asla işlemiyor ve ortaya maalesef böyle skandallar, kendi içlerinde kapattıkları dosyalara dönüşüyor…” ifadeleri ile yayında kullanılan “Bahçeli’ye Dosyayı Erdoğan Vermiş / Erdoğan Görüntüleri İzletmiş” alt yazılarının, “gerçeklik-doğruluk” ilkelerini ihlal ettiği savunulmuştur.
Milletvekillerinin, “altın kaçakçılığı” gerekçesiyle istifa ettirildiği konusunda ise; tarafların itirazı veya Uzman raporu ya da Kurul kararında bir tespit söz konusu değildir. Ayrıca uzman raporunda atıf yapılan Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin, sosyal medya hesabından 21.11.2024 tarihinde paylaşılan, “Bazı basın yayın organlarında yer alan, ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti’ iddiası doğru değildir. Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmesinde kendisine iddia edildiği gibi bir görüntü izletmesi söz konusu değildir.” şeklindeki açıklamada da çerçeve, “görüntü izletme” ile sınırlı tutulmuş, altın kaçakçılığı ile ilgili bir yalanlama yer almamıştır.
Ülke gündemindeki konuların ele alındığı programlarda, program konuklarının sorgulamalar yapması, eleştiri getirmesi, kendi bilgi ve deneyimlerini paylaşması, serbest tartışmanın ve ifade özgürlüğünün bir gereğidir. Zaman zaman sorularla, kimi zaman da çeşitli iddiaların gündeme getirilmesi yoluyla gerçeğin ortaya çıktığı pek çok olay söz konusudur. Bu yönüyle program konuklarına, canlı yayında ifade edecekleri her konu ile ilgili, “doğruluk ölçütü” konması, “ispat yükümlülüğü” getirilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır ve kulis haberciliğinin reddi anlamına gelecektir.
Gazeteci İsmail Saymaz’ın da, ihlal gerekçesi yapılan ifadelerinde bir suçlama, iftira söz konusu değildir ve öncesinde “Bana MHP'den gelen bir bilgi, bunu teyit edemedim ama” şerhini düştüğü ve aldığı bilgiyi “ileri sürüyorlar” fiiliyle paylaştığı görülmektedir. Buna rağmen, Kurul kararında “kesin bir gerçeklik izlenimi oluşturan üslubun kullanıldığı” ifadesiyle ihlale gerekçe oluşturulması, dayanaktan yoksundur.
Ayrıca “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti” şeklinde bir ifade, İsmail Saymaz ya da diğer konuklar tarafından kullanılmamıştır. Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin açıklaması baz alındığında, İsmail Saymaz’ın “Erdoğan-Bahçeli görüşmesinde Cumhurbaşkanı’nın bu dosyayı Bahçeli'ye verdiğini ileri sürüyorlar.” şeklindeki iddiasının da ihlal gerekçesi yapılması, isabetli değildir.
Parti yetkilisinin açıklaması ile bir anda ülke gündemine giren bir olayla ilgili gazeteciler tarafından sorgulamalar yapılması ve ilgili tarafların şeffaflığı sağlamaması nedeniyle kamuoyunda oluşan merakı gidermeye dönük olarak ortaya konan mesleki çaba için “ispat yükümlülüğü” getirilmesi, bu gerekçe ile medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırıma uğraması, basın ve ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir darbe olacaktır.
Yaptırıma gerekçe gösterilen Gazeteci Timur Soykan’ın ifadeleri ise, eleştirel değer yargısı niteliğindedir. Ayrıca iktidar ittifakında yer alan bir partiden 3 milletvekilinin istifasının “...bir inceleme mucibince” olduğu açıklaması, “altın kaçakçılığı” bilgisi ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un 21.11.2024 tarihinde yaptığı “Yargımıza intikal etmiş bir adli soruşturma söz konusu değil" açıklaması birlikte ele alındığında, Timur Soykan’ın ihlale gerekçe yapılan ifadelerinin olgusal bir temelinin de bulunduğuna işaret etmektedir. Olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğindeki ifadelerin, basın ve ifade özgürlüğünü aşan bir yönü bulunmamaktadır.
Bu yönüyle de program konuğu gazetecilerin, ülke gündeminde önemli bir yer tutan üç milletvekilinin istifasıyla ilgili, canlı yayında yaptıkları sorgulamalar ve eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmelerin haber aktarımı gibi nitelendirilip, “doğruluğundan emin olunmaksızın” yayınlandığı gerekçesiyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanması, isabetli ve ölçülü değildir.
2- Uzman raporunda ve Kurul kararında ihlal gerekçesi olarak ayrıca, “Bahçeli’ye Dosyayı Erdoğan Vermiş” ve “Erdoğan Görüntüleri İzletmiş” alt yazıları gösterilmiştir.
Program süresince, ihlale gerekçe gösterilen alt yazılar dışında, “MHP’de istifa depremi”, “Saymaz: Çok zenginleşmişler”, “Gerekçe altın kaçakçılığı mı?”, “VIP Kaçakçılık istifası mı?”, “Bahçeli yumruğunu masaya vurdu mu?”, “Saymaz: ‘Adları kaçak altın meselesine karıştı’”, “Dubai’den kaçak altın getirdiler”, “Dubai’de altın 4 bin dolar daha ucuz”, “Valizsiz gidip valizlerle geldiler” şeklinde çok sayıda alt yazının kullanıldığı görülmüştür.
Gazeteci İsmail Saymaz’ın açıklaması bağlamında kullanıldığı anlaşılan “Bahçeli’ye Dosyayı Erdoğan Vermiş” ve “Erdoğan Görüntüleri İzletmiş” alt yazıları ile ilgili olarak, uzman raporunda, Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin sosyal medya hesabından 21.11.204 tarihinde paylaşılan, “Bazı basın yayın organlarında yer alan, ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti’ iddiası doğru değildir. Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmesinde kendisine iddia edildiği gibi bir görüntü izletmesi söz konusu değildir.” şeklindeki açıklaması dayanak alınmış, “Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin yukarıda belirtilen paylaşımından da görüleceği üzere programda dile getirilen ‘Cumhurbaşkanı’nın Devlet Bahçeli’ye MHP’li milletvekilleri ile ilgili görüntüler izletti’ iddiasının doğru olmadığı anlaşılmaktadır.” değerlendirmesi yapılmıştır.
Öncelikle Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin açıklaması, “Rota” programının yayınından bir gün sonra 21.11.2024 tarihinde yapılmıştır. Açıklamanın kapsamı da “Bazı basın yayın organlarında yer alan, ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti’ iddiası doğru değildir.” şeklinde, “görüntü izletme” ile sınırlıdır. Gündeme getirilen diğer konular ve alt yazılarla ilgili bir düzeltme söz konusu değildir.
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin açıklaması temel alındığında, “Bahçeli’ye Dosyayı Erdoğan Vermiş” alt yazısının, uzman raporunda ve Kurul kararında ihlal gerekçeleri arasında sayılması isabetli değildir.
“Erdoğan Görüntüleri İzletmiş” alt yazısı her ne kadar Gazeteci İsmail Saymaz’ın açıklamaları bağlamında yazılmış olsa da, programda tam olarak böyle bir ifadenin kullanılmadığı açıktır.
Nitekim Dezenformasyon Mücadele Merkezi’nin açıklamasından bir gün sonra, Gazeteci İsmail Saymaz, h halk logolu hizmet sağlayıcı da 22.11.2024 tarihinde yayınlanan “İsmail Küçükkaya ile Yeni Bir Sabah” programına katılmış ve alt yazı ile ilgili “Ben böyle bir şey demedim. Ben şunu dedim. Cumhurbaşkanı ile görüşmesinde Erdoğan’ın Sayın Bahçeli’ye bu yönde bir dosya verdiği, ben bunu dedim. Bu görüşmeden ayrı olarak, Bahçeli’ye 3 milletvekili ile ilgili bazı fotoğrafların gösterildiğini ileri sürdüm. Ama bunu Erdoğan gösterdi demedim. Fakat çalışan arkadaşlarımız bunu ‘Bahçeli’ye görüntüler izletilmiş’ diye yorumlayıp alt yazı hazırlamışlar. Ben böyle bir şey demedim” düzeltmesini yapmıştır.
Görüleceği üzere; medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından, ihlal gerekçesi gösterilen alt yazıya yönelik olarak, gerekli açıklama yapılmış ve sorumlu yayıncılık anlayışı gereği, yanlış alt yazı ile ilgili düzeltme yoluna gidilmiştir.
Canlı yayınlarda konuklar tarafından ihlal oluşturabilecek her türlü söylem ve/veya davranışın, “sunucu/moderatör müdahalesi olması durumunda” ya da sonradan düzeltme yoluna gidilmesi halinde; Üst Kurul teamüllerine bakıldığında, yaptırım uygulanmadığı, yaptırım uygulandığı durumlarda da söz konusu Üst Kurul kararlarının mahkeme kararıyla iptal edildiği görülmektedir.
Sunucu müdahalesi ya da cevap ve düzeltme hakkının, 6112 sayılı Yasa ile Üst Kurula verilen “düşünce çeşitliliğinin korunması” yükümlülüğünün bir gereği olduğu açıktır. Toplumda özgürce kanaat oluşumu ilkesinin gerçekleşebilmesi de, ancak kamusal nitelikli tartışmaya katılanların ifade özgürlüğünü en geniş şekilde kullanabilmesi ile mümkündür. Bu çerçevede sunucunun gerektiği durumlarda müdahalesi ya da sonradan yapılan açıklama, dengeleyici ve düzeltici bir etki oluşturacak, konukların da özgürce kendini ifade ettiği bir ortam sağlanmış olacaktır. Aksi durum; program konuklarının, medya hizmet sağlayıcı kuruluşların yaptırıma uğrayabileceği endişesiyle, düşüncelerini açıkça ifade etmekten uzak durmalarına ve otosansüre yol açabilecektir.
Kaldı ki, Üst Kurul Başkanı Ebubekir Şahin de Ekol TV’de, 01.09.2024 tarihinde, saat 20.41’de yayınlanan ve Armağan Çağlayan’ın sunduğu “Sorgusuz Sualsiz” programına konuk olduğunda, bu tür durumlarda gelenekselleşmiş Üst Kurul uygulamasını;
“Ebubekir Şahin: (21:33:41) Bakın bir, nihayetinde canlı yayındır. Anlayabiliyorum. Bilinçli veya bilinçsiz istekli veya isteksiz hata yapılabilir. Ben neler yaptım arkadaşları da uyararak, bizim kendi arkadaşlarımızı. Arkadaşlar bakın dedim, moderatör bir hatada devreye girip, ‘Bir dakika arkadaş, sayın misafir veya kimse, hocam bir dakika bunu burada demeyin, diyemezsiniz.’ derse, onu getirmeyin diyorum. Bunu bile yapıyoruz biz veya oldu, bitti, rejiden kulağına seslendiler. ‘Ya bak burada bir küfür var, ağzından kaçtı, düzelt bunu.’ Bunu getirmeyin diyorum ben veya buna rağmen gene oldu, bir program sonra dedi ki; ‘Çok özür diliyoruz halkımızdan, milletimizden bir hata yaptık, söylenmemesi gereken bir şey söyledi. Onun için halkımızdan özür diliyoruz.’ gene getirmiyoruz. (21:34:32)” şeklindeki sözlerle açıklamıştır.
Söz konusu açıklamayla, Üst Kurulun bu tür durumlarda izlediği politika açık bir şekilde ortaya konulmuş olmasına rağmen, bu açıklamadan kısa bir süre sonra aynı içerikli bir yayına verilen yaptırım kararı da, kendi içinde bir çelişki oluşturmaktadır.
Bu yönüyle de, üst sınırdan uygulanan yaptırım kararı, isabetli ve ölçülü değildir, Üst Kurulun “düşünce çeşitliliğini sağlamak” yükümlülüğüne aykırıdır.
3- Ayrıca gazetecilerin kamuoyuna yansıyan iddia ve spekülasyonları gündeme taşıması ve yanıt aramasının sınırlarına ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesi’nin 2020/23730 nolu Özgür Boğatekin Başvurusu’na ilişkin (Karar Tarihi: 14/6/2023), 7.12.2023 tarih ve 32392 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kararı örnek niteliğindedir.
Adıyaman’ın Gerger İlçesi’nde yapılan ihalelerle ilgili dönemin İlçe Kaymakamı’na yönelik gündeme getirdiği iddialar nedeniyle yargılanan Gazeteci Ö.B., ceza alması üzerine ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Yargılama sonucunda da gazetecinin ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği hüküm altına alınırken, Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde şu görüşler yer almıştır:
“22- ...Başvurucu, bir gazeteci olarak toplumun sözcülüğünü yapmış ve yüksek sesle dile getirilen söylentileri kışkırtıcı bir üslupla ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasının olgusal temelinin ilçede yürütülen projeler olduğu ortadadır. Bununla birlikte projeler hakkında çıkan söylentilerin varlığını bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi ispat etmesi başvurucudan beklenemez. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 52).
23- ...Yeterli olgusal temelleri olduğu müddetçe bireyleri yahut toplumu ilgilendiren olaylar hakkında çıkan söylentilerin haberleştirilmesi de cezalandırılamaz. Dahası söz konusu duyumlar hakkında yetkilileri doyurucu açıklama yapmaya çağırmanın sağlıklı bir demokraside cezalandırma konusu olması düşünülemez. Kaldı ki köşe yazılarında başvurucu, kesin ifadeler kullanmak yerine yazılarında yer alan iddiaların birer söylenti olduğunu ifade etmiş; iddiaların doğruluğuna ilişkin olarak kendisinin hiçbir şüphesi bulunmadığı algısını yaratacak bir dil kullanmamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Yılmaz, B. No: 2019/21052, 15/3/2022, § 37).
24-...Dolayısıyla bir gazeteci olarak başvurucu, kaymakam hakkında bir soruşturma açılmasını değil onun birtakım işlem ve davranışlarının toplum nezdinde sorgulanmasını amaçlamaktadır. Dahası ilk derece mahkemesi başvurucunun hukuka aykırı fiili işlemediğini bildiği hâlde müştekiye isnat ettiğini de kesin delillere dayalı olarak ve her türlü şüpheden uzak bir biçimde gösterememiştir.”
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; gazetecilerin, siyasetçilerin, hukukçuların bir tartışma programındaki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği şekilde, “güçlü nedenler” olmaksızın ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracaktır.
Bu çerçevede söz konusu yaptırım kararı, gazeteciliğin sınırlarını daraltmakta, kulis haberciliğine, basın ve ifade özgürlüğüne ket vurmaktadır.
4- Üzerinde durulması gereken bir başka nokta da haber programı ile yorum programları arasındaki farklılıktır.
RTÜK, televizyon programlarıyla ilgili denetim aşamalarında dikkate almak üzere, “Program Türleri Kod, Tanım ve Sınıflandırmaları Rehberi (https://www.rtuk.gov.tr/program-turleri-kod-kitapcigi/3832)” hazırlamış, program türlerinin tanımlarını kamuoyuyla paylaşmıştır.
Söz konusu rehber doğrultusunda da yaptırıma gerekçe olan “Rota” programı, uzman raporunda “yorum programı” olarak kodlanmış ve bu durum; gerek Uzman raporunda, gerekse Kurul kararında “Mezkur program her ne kadar yorum programı olsa da...” denilerek kabul edilse de, ihlal iddiası “haber” ve “gazetecilik” üzerinden gerekçelendirilmiştir.
Programın “yorum programı” olduğu konusunda tereddüt bulunmazken, içeriği üzerinden yapılan “Mezkur program her ne kadar yorum programı olsa da aktarılan bilgilerin kamuoyunu ilgilendirdiği ve kamuoyu açısından önem taşıdığı göz önüne alındığında haber niteliğinde olduğu düşünülmektedir.” şeklindeki yorumla, haber programı kategorisine sokulması isabetli değildir. Gazetecilerin habercilik görevinin yanında, olayları yorumlama ve eleştiri hakkı da vardır. Bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir. Bu yönüyle de bir yorum programında ifade edilen görüş ve gündeme getirilen iddialar için, “haber” niteliğiyle “doğruluk” ölçütü konulması ve “ispat yükümlülüğü” aranması, haksızdır ve dayanaktan yoksundur.
Bir yorum programında, gazetecilerin ve siyasetçilerin, ülkenin gündemine yeni düşen siyasi bir olayı sorgulama niteliğinde olan ve olgusal temeli bulunan yorumları nedeniyle yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanması; toplumun genelini ilgilendiren konularda serbest tartışmanın yolunun kapanması, basın ve ifade özgürlüğünün daralması sonucunu doğuracaktır. Bu yönüyle de üst sınırdan uygulanan yaptırım kararı; haksız, orantısız ve toplumda özgürce kanaat oluşumunu engelleyici niteliktedir.
5- Yorum programları özelinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi’nin, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun benzer bir konudaki yaptırım işlemini hukuka uygun bulmayan kararı, yol gösterici niteliktedir.
Üst Kurulun 19.03.2020 tarih ve 2020/12 sayılı toplantısında, 27 No.lu karar ile; Haber Türk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yayınlanan “Gerçek Fikri Ne?” programında, sunucu ve program konuklarının; dış politik gelişmeler ve iç savaş riski üzerine yaptıkları değerlendirmelerle, “tarafsızlık, gerçeklik doğrularını esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır” ilkesini ihlal ettikleri gerekçesiyle yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanmıştır.
Yaptırım kararı yayıncı kuruluş tarafından yargıya taşınmış, Ankara 9. İdare Mahkemesi’nin davanın reddi yönündeki kararı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin, 30.11.2023 tarih ve 2023/5695 E., 2023/6967 K. sayılı kararı ile bozulmuştur. Kararın gerekçesinde; “...söz konusu programın, haber programı olmayıp sosyal ve politik hususlarda fikirlerin ileri sürüldüğü bir tartışma programı olduğu, davacının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ‘milli güvenliğin’ korunması için demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olmadığı... Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 19.3.2020 tarih ve toplantı No: 2020/12, Karar No:27 sayılı işleminde hukuka uygunluk, davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır” değerlendirmesi yer almıştır.
Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesinin kararı, “haber programı” ile “yorum programı” ayrımının yapılmasının, yargı tarafından da kabul edildiğinin işaretidir.
6- Yine bu çerçevede; Danıştay tarafından onaylanan ve aşağıda ayrıntıları yer alan bir kararda da; kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda, doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki;
- Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu karar ile “Haber Türk” logolu ve “Ciner Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, 20.03.2020 tarihli “Para Gündem” programında 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
- Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
- RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir.
- Ardından RTÜK; BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, Danıştay Onüçüncü Dairesi, 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 No.lu kararında da; “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” şeklinde hüküm bildirerek davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir
7- Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için kamusal amaçlı serbest tartışmaların yapılabilmesi ve yayınlanabilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu yönüyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda yapılan yorum ve tartışma programlarının, kamuoyunun sağlıklı şekilde oluşmasına katkı yaptığı açıktır.
Ancak; medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; program konuğu gazeteci, siyasetçi ve hukukçuların, siyasi tartışma, sert eleştiri ya da eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği “demokratik toplum düzeni” dikkate alındığında; bir yorum programında, ülkenin gündemine yeni düşen siyasi ve adli bir sürecin sorgulanması ve olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğinde olan yorumlar nedeniyle h halk logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan uygulanan yaptırım adil ve orantılı değildir.
8- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
9- Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında, kamu otoriteleri, ülke yöneticileri, siyasi partiler söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir. (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstünel ve diğerleri, § 102)
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
Yine AİHM’ye göre hükûmete karşı eleştirinin sınırları, bir vatandaşa hatta bir politikacıya göre daha geniştir ve hükûmetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, bir hükûmetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (Castells/İspanya, B.No: 11798/85, 23/04/1992, §46).
İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir.¹⁹⁸ (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD])
10- Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`nin hüküm altına aldığı bir diğer husus da, siyaseti seçmekle bilinçli olarak eylem ve davranışlarını vatandaşların kontrolüne açık bırakan siyasilerin, kendilerine ilişkin söylemlerde, ortaya çıkacak kamusal yarar sebebiyle sert, ağır ve hatta incitici de olsa eleştirilere açık olmaları gerektiğidir. Bu çerçevede dikkatlerde tutulması gereken bir başka nokta da siyasetçilerin dolayısıyla da siyasi partilerin yazılı ve görsel basını kullanarak, her türlü eleştiriye cevap verebilecek olanaklara sahip olduğudur. Dolayısıyla, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara bir yorum programında ifade edilen, hakaret ve iftira içermeyen değerlendirmeler nedeniyle verilen bu ve benzeri haksız yaptırım kararlarının, medyanın asli görevini yapmasında caydırıcı etkiye neden olabileceği de unutulmamalıdır.
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basın özgürlüğü söz konusu olduğunda özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Sonuç itibarıyla; bir yorum programında, iktidar ittifakını oluşturan siyasi partilerin birinde yaşanan milletvekili istifaları ile ilgili sorgulamalar yapıldığı, istifa sürecine ilişkin bazı bilgilerin, “kesin bir gerçeklik izlenimi oluşturan üslup” kullanılmadan, iddia niteliğinde paylaşıldığı, söz konusu yorum ve değerlendirmelerin haber aktarımı olarak nitelendirilmesini gerektirecek bir durumun olmadığı açıktır. Ayrıca, ihlal gerekçelerinden biri olarak gösterilen alt yazı ile ilgili düzeltmenin de sonradan yapıldığı dikkate alındığında, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, kamusal sorumluluk anlayışına aykırı bir tutumunun olmadığı görülmektedir.
Bu nedenlerle; olgusal temeli olan bir konuda, gazeteciler tarafından yapılan sorgulamalar ve yorumlar gerekçe gösterilerek uygulanan yaptırımın, kamusal yararı yüksek olan serbest tartışmayı, toplumda özgürce kanat oluşumunu ve kulis gazeteciliğini engelleyici nitelikte olacağı, basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir darbe oluşturacağı, ayrıca 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 06.01.2025


