27.12.2024 tarihli Üst Kurul Toplantısında, SZC logolu ve Mega Ajans Ve Reklamcılık Ticaret A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun; 27.11.2024 tarihinde saat 20:07’de yayınlanan sunuculuğunu Uğur Dündar’ın yaptığı "Arena" adlı program yayınına ilişkin aşağıda deşifresi verilen ifadelere istinaden 6112 sayılı Kanunun 8’inci maddesinin birinci fıkrası (ı) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesinin ihlali nedeniyle yaptırım kararı istenmiştir.
Bahse konu program yayınına, "Yenidoğan Çetesi" hakkında yorumlarını dile getirmek üzere konuk olarak İyi Parti Meclis Grup Başkanvekili Op. Dr. Turhan Çömez katılmıştır. İhlale konu olduğu iddia edilen ifadeler aşağıda deşifre edilmiştir:
(21:22:51) Turhan Çömez: Uğur Bey öncelikle RTÜK'ün kesmiş olduğu bu ceza ile ilgili gerçekten çok üzgünüm ama pişman değilim, onu ifade edeyim. Gerçekten pişman değilim. Anladığım kadarıyla Sözcü ailesi de bu konuda tavrından dolayı pişman değil. Hele hele sizin gibi saygın bir gazeteci, o gerçekleri ekranlarda paylaştığı için hiç pişman değil, öyle anlıyorum ve sizi hakikaten kutluyorum. Yıllardır vermiş olduğunuz mücadeleye halen daha devam ediyorsunuz. Bakın Uğur Bey ben sizin ekranlarınızda paylaştığım bütün belgeleri tek tek meclis kürsüsünden paylaştım. Meclis'te, basın odasında tam 45 dakika basın toplantısı yaptım. Bütün belgeleri orada da paylaştım. O da yetmedi şu anda kurulmuş olan Araştırma Komisyonu'na müracaat ettim ve kendilerine bu belgeleri vermeyi teklif ettim. O da yetmedi mahkemeye müracaat ettim. Resmi olarak bu belgeleri vermeyi teklif ettim. Buradan Sağlık Bakanı'na sesleniyorum. Niye gocunuyorsun, sana bugüne kadar onlarca soru önergesi verdim. Her bir soru önergesi bir iktidarı düşürecek kadar güçlü ve önemli iddialarla doluydu. Bunların üzerine gitseydin ya. Acaba ne diyor bunlar diye dönüp baksaydın ya. Dünya kadar belge sunuyoruz. Utanmadan sıkılmadan kafanı çeviriyorsun ben komisyonda konuşurken. Bütün bu iddiaları orada tekrar ederken havaya bakıyorsun. Çünkü verecek cevabın yok ama eline geçirdiğin iktidar gücüyle gidiyorsun koskoca Sözcü ailesini, RTÜK marifetiyle cezaya mahkûm ediyorsun. Ama bu millet de yüreğinde seni cezaya mahkûm etti. Sen de bu milletin vicdanında mahkûm oldun. Çünkü bu çocuklar ölürken sen bunlardan haberdar idin ve sustun veyahut da haberdar olacak kadar tecrüben, becerin ve yeteneğin yoktu. Beceremedin, üstüne gidemedin veya korktun. Bilmiyoruz bunun cevabını. Siz bugün çok önemli bir araştırma yaptınız. 2014-15'li yıllarda bu işin başladığını söylediniz. Sizin programınızda ilk defa ben 2016 yılında ortaya çıkan bir soruşturma raporunu açıklamıştım. Ardından bazı çalışmalar yaptık. 2023 yılının Ocak ayındaki yani CİMER'e yapılmış olan şikâyetten üç ay önce yine İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'nün yapmış olduğu bir teftiş raporuna ulaştım. O raporda da bütün bu rezalet ortaya çıkmıştı. O dönemde de İstanbul İl Sağlık Müdürü bugünkü Sağlık Bakanı'ydı. Göz göre göre o raporu ya yok farz etti ya umursamadı ya da birilerinden korktu ya da başka bir saikle bu raporun üzeri kapatıldı. Son bir belgeye daha ulaştım. Bu son derece vahim ve belki de mahkemenin seyrini etkileyecek ve yarın bu ülkede hakiki bir demokrasi hâkim olduğunda, bir hukuk düzeni hâkim olduğunda, bugünkü Sağlık Bakanı'nı mahkeme önünde hesap vermeye zorlayacak bir belge. O belge de 2023 yılının Ağustos ayında ortaya çıkan bir belge. Ne biliyor musunuz? Fırat Sarı, kaçak bir klinik kurmuş, o klinik vatandaşlar tarafından o zaman Sağlık Müdürlüğü yapan Memişoğlu'na şikâyet edilmiş ve bir teftiş gitmiş. Bir gece yarısı orayı basmışlar, inceleme yapmışlar ve oranın kaçak çalıştığı, ruhsatının olmadığı, kaçak bir takım tıbbi işlemler yaptığı ortaya çıkmış. Ama o gün o teftişi yapanların hepsini tek tek tebrik ediyorum. Harika bir iş yapmışlar ve bütün kliniği didik didik etmişler ve bir sürü dosyaya ulaşmışlar. O dosyalarda ne var biliyor musunuz Uğur Bey? O dosyaların altında Fırat Sarı'nın imzası var ve o imza ile birçok sahte evrak imzalanarak bu Yenidoğan Çetesi'nin o bebeklerle ilgili hazırlamış olduğu, Reyap Hastanesi ile ilgili hazırlamış olduğu dosyalar var ve devletin nasıl soyulduğu anlatılıyor. Daha vahim olan bir şey daha var. Biz zannediyoruz ki olay sadece Yenidoğan Çetesi ile ya da bebeklerle sınırlı. Hayır. O teftişte başka belgeler de ortaya çıktı. Evde bakım hizmetleri ile ilgili hazırlanmış çok sayıda sahte dosya ortaya çıktı. Şimdi sıkı durun. Asıl önemli olan bundan sonra bu rapor, bu teftiş raporu alınıyor ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'ne ulaştırılıyor. Peki, ben bir hekim ve milletvekili olarak bu dosyaya nereden ulaştım biliyor musunuz, Uğur Bey? Ben bu dosyaya Reyap Hastanesi'nden ulaştım. Dolayısıyla çıkan sonuç İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'ne yapılmış olan korkunç ihbar, bu korkunç soygun, orada üstü kapatılmış ve Reyap Hastanesi'ne gönderilmiş. Aman tedbir alın dercesine, aman önlem alın dercesine, soyguna devam edin kimseye çaktırmayın dercesine. Tabiatıyla sizi bugün o parayla cezalandırmaya çalışanlar, tarihe not düşsün diye söylüyorum. Bu ülkede demokrasi yeniden hâkim olduğunda; hukukun üstünlüğü yeniden hâkim olduğunda; bu ülkeyi dürüst, ahlaklı, namuslu, vicdanlı, yurtsever, Allah'ına, bayrağına, vatanına, milletine saygılı insanlar yönettiğinde; çıkacaklar mahkeme önünde hesap verecekler. Hem bu çocukların ölümünden sorumlular hem bu ülkenin soyulmasından sorumlular.
(21:27:39) Uğur Dündar: Sayın Çömez, ayrıca biz bu haberleri keyfimiz öyle istediği için yapmıyoruz. Biz bu haberleri toplumun gerçekleri öğrenme hakkı doğrultusunda, evrensel meslek ilkeleri ile ve bu masum yavruların yaşam haklarını savunmak için yapıyoruz. Bu masum yavrular niçin ölüme mahkûm edildiler sorusunu sormak için yapıyoruz. Ama bunu sorduğumuz ve bebeklerin yaşam hakkını savunduğunuz için RTÜK bize ceza veriyor. Bu ne yaman çelişkidir ve bu ne dehşet verici bir bakış açısıdır.
(21:28:22) Turhan Çömez: İnanılmaz bir bilgi belge paylaşımı yaptınız programınızda ve son derece dürüst, son derece ahlaklı ve cesaretli bir tavır sergilediniz. Bakın Uğur Bey, korkuyorlar. Artık koltuklarının altlarından gittiğini gördükleri için korkuyorlar. En ufak bir bilginin, en ufak bir belgenin, en ufak bir gerçeğin milletimizle buluşturulmasından korkuyorlar. Onun için ellerine geçirmiş oldukları devlet gücünü, ceberut bir anlayışla milletin üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanıyorlar ve sizi cezalandırıyorlar. Bana da dünya kadar mahkeme, dünya kadar dava açtılar. Olsun, feda olsun. Siz geldiniz, gördünüz beni. Ben Londra'da sokaklarda yatmış bir insanım, Londra’da banklarda uyumuş bir insanım, cezaevlerinde, zindanlarda çürümüş bir insanım. Düştüm, yerden kalktım. Her şeyi elimin tersiyle ittim, geldim burada tekrar milletimin hizmetkârıyım. Ne Tayyip Erdoğan'ın avanesi ne bu ceberrut yapı ne bu garip gureba son derece sıra dışı yönetim anlayışı ne sizleri ne bizleri korkutamaz. Devam etsinler ceza vermeye, bu millet onlara sandıkta öyle bir ceza verecek ki tarihin karanlık sayfalarında yok olup gidecekler.
İlgili uzman raporu, yukarıda deşifre metinleri aktarılan ifadeleri, medya organlarının dezenformasyon ve manipülasyon açısından hassas bir yayıncılık anlayışı sergilemesi gerektiği, gazetecilerin temel görevlerinin habercilik olduğunu hatırlatarak gerçek ve doğru haber sağlanmadığı gerekçesi ile Sağlık Bakanı Memişoğlu’na yönelik yöneltilen sarf edilen sözlerin delillendirilmemiş olduğunu, kaynakların niteliği ve belgelere nasıl ulaşıldığının belirsiz olması nedeniyle güvenirlik kazanmadığını iddia ederek izleyiciyi yönlendirme çabalarının yoğun olduğu bir yayın olarak tarif etmiş ve tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas alarak toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olunduğunu savunarak yaptırım kararı istemiştir.
Yukarıdaki ifadelerden anlaşılacağı üzere kendisi de bir hekim olan milletvekili ve ülke gündemine oturan bir soruşturma hakkında yaptığı açıklamaları ve belgeleri yetkililerle paylaşma çabasını anlatmış, meclise soru önergesi verdiğini, basın toplantısı yaptığını ve elindeki delilleri Araştırma Komisyonu’na iletebilmek için başvuruda bulunduğunu ifade etmektedir. Bu bilgi ve belgeleri televizyon ortamından yayınlamamış ancak edindiği bilgiler ışığında konuyu aydınlatmaya çalışarak konunun vatandaşın nazarında açıklığa kavuşmasını sağlamaya çalışmıştır. Bu çaba, RTÜK tarafından idari yaptırım ile sonuçlanmıştır. Bunun üzerine Çömez, yine elindeki bilgi ve belgeler ışığında konuyu tek tek açıklamaya çalışarak, RTÜK’ün bu yaptırım kararını eleştiren ifadelerde bulunmuştur. Konu bağlamında bu ifadelerin birden fazla hukuki ve etik boyut ile bağlantılı olduğu görülmektedir.
Milletvekilleri, seçilmiş kamu görevlileridir. Milletvekilleri, üyesi oldukları TBMM’nin görev sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlüdürler. Bunlar; kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bakanlar kurulunu ve bakanları denetlemek, bakanlar kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarını görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, genel ve özel af ilanına karar vermektir. Milletvekilleri, görevleri gereği yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı gibi iki ayrı ayrıcalığa sahiptirler. Yasama sorumsuzluğu, milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerindeki oy ve sözlerinden ve bunları Meclis dışında tekrarlamalarından dolayı hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacaklarını ifade etmektedir.
Seçilmiş bir kamu görevlisi olarak milletvekillerinin, halk adına hareket etme ve kamu yararını ilgilendiren konularda araştırma yapma, bilgi paylaşma ve denetleme görevleri bulunmaktadır. Demokratik toplumların temel taşlarından biri olarak kabul edilmesi beklenen ve hem bireylerin hem de kamuoyunun hükümetin işleyişi hakkında bilgi almasını sağlamak için elzem bir ihtiyaç olan ifade özgürlüğü bu noktada karşımıza çıkmaktadır.
Programın türü bakımından sınıflandırıldığında ‘güncel programlar’, ‘yorum programları’ olarak kodlanan bir televizyon programında dile getirilen yukarıdaki ifadeler, kamusal bir soruşturma ve Üst Kurul’un televizyon kanalına verdiği cezaya ilişkin (2024/46 sayılı Üst Kurul toplantısında alınan 25 no’lu karar) eleştiri ile ilgilidir. Bir milletvekilinin ülke gündemindeki önemli bir soruşturma hakkında ilgili bilgi ve belgeleri paylaşması ve Üst Kurul’un uyguladığı yaptırım kararını eleştirmesi ifade özgürlüğü bakımından değerlendirilirken iktidarın medya organlarına uyguladığı baskı da göz önünde bulundurulmalıdır. Üst Kurul’un bu noktada uyguladığı yaptırım bir milletvekilinin paylaştığı bilgilerin yayılmasını sınırlandırmaya yöneliktir. Dolayısıyla da kamuoyunun bilgi alma hakkını kısıtlamaktadır. Uygulanan bu yaptırımların demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığına bakıldığında ise hukuken gerekçelendirilemeyen ifadelere yine birer kılıf uydurulmaya çalışılarak, açık uçlu kanun hükümlerine göre hareket edildiği ve otoriteyi koruyan bir bakış açısıyla harekete geçildiği görülmektedir. Kamu yararının bu yaptırımı haklı çıkacak düzeyde zarar görmediği aksine kamu yararı adına elinde yıllardır biriktirdiği bilgi ve belgeleri ilgili ve yetkili kurumlara iletmek üzere başvuruda bulunduğunu açıklamaya çalışan bir milletvekilinin ifadeleri için uygulanan bu yaptırım, demokratik toplumlarda kabul edilemez bir tutumdur.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının “Düşünce ve Kanaat Hürriyeti” başlıklı 25. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” hükmü ve “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümleri yer almaktadır. Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” hükmü ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını da göstermektedir.
Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 38).
İfade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder, [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Anayasa Mahkemesi siyasi ifadelerle ilgili olarak AİHM’in yaklaşımını izlemektedir. Mahkeme’ye göre, sağlıklı bir demokrasi bir hükümetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 66; Tansel Çölaşan Kararı, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 66; Ergün Poyraz (2) Kararı, B. No: 2013/8503, 27/1/2015, § 69). Bu doğrultuda siyasetçilere yönelik eleştirilerin de kabul edilebilir sınırları, diğer kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir ve bir siyasetçi diğer kişilerden farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek halkın ve aynı zamanda diğer siyasetçilerin denetimine açtığı için daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır (AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 67; Ali Rıza Üçer (2) Kararı, B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 56; Tansel Çölaşan Kararı, B. No 2014/6128, 7/7/2015, § 67; Ergün Poyraz (2) Kararı, B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 70).
İlgili uzman raporunda Sağlık Bakanı Memişoğlu’na yönelik sarf edilen sözlere ilişkin; konuğun birçok iddiayı kamuoyu ile paylaştığını ancak bunların doğruluğunun teyit edilip edilmediğinin belirsizliği olduğu aktarılmıştır. Ancak yukarıda deşifreleri verilen ifadelerde görülmektedir ki, İyi Parti Meclis Grup Başkanvekili Turhan Çömez, bu iddiaların nasıl yetkili makamlara tarafından görmezden gelindiğini anlatmaktadır. Bir milletvekilinin ekranda paylaştığı bilgileri tek tek meclis kürsüsünden de paylaştığı, meclise soru önergesi verdiği, Araştırma Komisyonu’na müracaat ettiği ve bu belgeleri kendilerine vermeyi teklif ettiği aktarılmıştır. Tüm bunların üzerine bu milletvekilinin iddialarının teyit edilip edilmediğinin sorgulanması ise trajikomik bir hal almaktadır. Bu konudaki yaklaşımın ifadelerin dezenformasyon olduğu ve kamuoyunu manipüle etmeye çalıştığı iddiaları ise gerçeklerin nasıl çarpıtılmak istendiğinin bir kanıtıdır.
İlgili uluslararası standartlar bakımından AİHM içtihatları incelendiğinde, özellikle kamu yararını ilgilendiren konularda ifade özgürlüğü daha geniş bir bağlamda ele alınmaktadır. AİHM, siyasi ifadeler ve eleştirilerde koruma seviyesinin arttığını ifade etmekte, özellikle siyasi aktörlerin eleştirisinin, çoğulculuğun ve özgür tartışma ortamının bir parçası olduğunu kabul etmektedir. Turhan Çömez tarafından dile getirilen bu ifadeler, belgelerin resmi kurumlara ulaştırılma çabasının ve bu sürecin de ekranlarda paylaşılmasından ibarettir. Demokratik toplumlarda eleştiri sırasında hakaret içeren sözcüklere ve ithamlara yer vermeyen bir milletvekilinin sesinin kısılması çabası, bu çabanın milletvekilinin temsil görevinin ve denetleme fonksiyonunun engellenmesi olarak algılanmaktadır. Bir milletvekili demokratik hesap verilebilirlik çerçevesi çerçevesinde eleştirilerini hukuki çerçevede dile getirmek ve bunu kamuoyu ile paylaşmak zorundadır. Uygulanan bu yaptırım kararı yasama organının işlevi ve hukukun üstünlüğü gibi temel demokratik ilkelerle çelişmektedir.
AİHM, daha önce verdiği birçok kararda, medyanın siyasi aktörlerin eleştirilerini yansıtmasının halkın demokratik süreçlere katılımını artırdığı ve siyasi özgürlüğü güçlendirdiğini vurgulamıştır.
İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Öte yandan, siyasi tartışma özgürlüğünün "tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi" olduğu göz önüne alındığında diğer ifade türlerine nazaran, başvuru konusu konuşmalardaki gibi politikaları ve siyasileri eleştiren, politikaları veya siyasi açıklamalar muhalif bir tarzda ele alan siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmektedir (AYM kararı, Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, Karar tarihi: 07/07/2015, $64). Ayrıca Mahkeme'ye göre, hükûmetler yalnızca yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmemelidirler, hükûmetlerin aynı zamanda halk ve kitlesel medya tarafından da denetlenmeleri gerekmektedir (AHM kararı, Şener/Türkiye, B. No: 26680/95, Karar tarihi: 18/07/2000, §40).
Bir milletvekilinin önemli bir soruşturmayla ilgili araştırmalarını paylaşması ve bir devlet kurumunun aldığı/almadığı kararı eleştirmesi siyasi tartışma özgürlüğünün kapsamında değerlendirilmelidir. Siyasi tartışma özgürlüğü, devletin işleyişine, kamu politikalarına, hükümet yetkililerine ve siyasi aktörlere yönelik eleştirilerin özgürce dile getirilebilmesidir. Bir milletvekilinin kamuya açık bir soruşturma ile ilgili belgeler sunması ve bu belgelerin yetkililere ulaştırılma çabasını ile bu çabasının nasıl başarısız olduğunu bir medya organında anlatması, RTÜK’ün uyguladığı yaptırımı eleştirmesi, hükümetin duyarsızlığını sorgulaması ve tüm bunlar için tekrar tekrar susturulması o toplumda siyasi tartışma ortamının yok edildiğinin kanıtıdır.
Siyasi tartışmalar sadece meclis içerisinde değil, medya aracılığı ile de sürdürülmelidir. Eğer siyasi bir aktör mecliste dile getirdiği iddiaları medyada paylaşamıyorsa, bu o devletin baskıcılığını gözler önüne sermekte ve halkın da bilgi edinme hakkının ihlal edildiğini kanıtlamaktadır.
Kamu denetimine açık olmayan bir devlet yapısının demokratik olarak tanımlanması mümkün değildir. İfade ve basın özgürlüğü ise bu denetimin en önemli parçasıdır (Demokratik bir sistemde devletin eylem ve işlemlerinin, adli ve idari yetkililerin olduğu kadar basının ve aynı zamanda kamuoyunun da denetimi altında bulunması gerekir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 57; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 66; R.V.Y., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 34). AİHM de devlet organlarının eleştirilere karşı daha açık olmasını beklemekte ve kamu yararını ilgilendiren meseleler ile ilgili ifade ve basın özgürlüğünü daha geniş çerçevede koruma altına almaktadır. ‘Demokrasinin bekçisi’ olarak basının, devletin eylemlerini sadece raporlamakla değil aynı zamanda bu eylemleri eleştirmekle de yükümlü olduğunu belirtmektedir.
Hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde, bir devletin tüm kurumlarının yasaya uygun hareket etmesi gerekmektedir. Demokratik bir hukuk devletinde milletvekillerinin yasama görevi kapsamında kamu yararını ilgilendiren bilgileri paylaşması ve bu konuları tartışması bir görev olarak kabul edilmektedir. Bu yaptırım kararı aynı zamanda yasama organının bağımsızlığına ve milletvekillerinin denetim işlevine müdahale olarak görülmektedir.
Demokratik bir hukuk devleti, ifade özgürlüğünü sadece otorite için değil, özellikle siyasetçiler ve gazeteciler için de üst düzeyde koruma altına almalıdır. Bir milletvekilinin ileri sürdüğü eleştiriler ifade özgürlüğünün bir parçasıdır. Bu tür eleştirilerin olmaması durumunda demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesinin mümkün olmayacağı ve totaliter bir yönetim biçiminin ortaya çıkacağı aşikârdır.
Demokratik bir hukuk devleti, kamu kurumlarının ve yöneticilerinin hesap verebilirliğini temel alır. Kamu otoriterinin eleştiriden kaçınıyor olması, demokrasiyi zayıflatan ve demokratik sistemleri zedeleyen bir anlayışın göstergesidir. Kamuoyunun, yöneticilerin ve kurumların yaptıkları ya da yapmadıklarını eleştirme hakkı, demokratik süreçler açısından hayati bir öneme sahiptir. Eleştiriler ya da bir milletvekilinin meclis kürsüsünden yaptığı konuşmaları ve resmi belgeleri bir medya organından açıklaması girişimi toplumu otosansüre zorlar ve halkın demokratik katılımını da tehlikeye atar. Bir milletvekilinin sesi bu denli kısılmaya çalışılırsa, temsil ettikleri seçmenlerin görüş ve taleplerini duyurma faaliyeti de bir o kadar zarar görür.
Bu tür bir yaptırım devlet kurumlarının demokratik tartışma süreçlerine karşı güvensiz bir tutum içinde olduğunu da gözler önüne sermektedir. Çünkü demokratik bir hukuk devleti, sistemine ve kurumlarına güvenmelidir. Ancak seçilmiş bir milletvekilinin bile özgürce konuşamadığını gören halk da sistemin adil ve işlevsel olmadığını düşünmektedir. Bahse konu televizyon kanalının Çömez’in sunduğu bilgi ve belgeler hakkında konuşmasına fırsat tanıyarak kamuoyunun aydınlatılmasına katkıda bulunduğunu, basının sadece haber iletmekle değil aynı zamanda kamusal tartışmaları teşvik etmek ve kamu otoritelerinin eylemlerini denetlemek ve bunu kamuoyuna duyurmakla da görevli olduğunu, basın özgürlüğüne getirilen bu tür müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli, meşru ve orantılı olmadığını, tam tersi bu tür müdahalelerin, basının görevini yerine getirme kapasitesini ciddi şekilde zayıflattığını ayrıca bu gibi yaptırımların medya organlarının kamu yararını ilgilendiren konuları özgürce yayınlama imkânını sınırlandırdığını düşündüğümden karara katılmadım. 30.01.2025