İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.12.2024 tarih ve 122 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 08.12.2024 tarihinde saat 10:00’da yayınlanan "Forum Hafta Sonu" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Sunuculuğunu Namık Koçak’ın yaptığı "Forum Hafta Sonu" isimli programda, genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ tarafından; “...Bölgedeki İsrail'in önündeki her türlü engel ortadan kalktı. Şimdi hatırlıyoruz değil mi? Ürdün sınırını Lübnan'dan sonra yoğun bir şekilde İsrail uçakları bombalamaya başladılar. Golan'da tatbikat yapıp oradaki, Golan'daki Suriye hedeflerini vurdular. Bunların tamamının bir HTŞ saldırısının, bir cihatçı saldırının önünü açmak ve kolaylaştırmak için yapıldığı anlaşılıyor. Unutmayalım ki, Suudi Arabistan, Katar vesaire İsrail'le bir anlaşma içinde. HTŞ Liderinin yaptığı açıklamaya bakalım. 'Biz İsrail düşmanı değiliz.' dediler. İsrail televizyonlarına katıldılar canlı yayında ve bunu açıkladılar ve 'İsrail'le iş birliğine hazırız.' dediler. Ben siyasal İslamcı bir ikiyüzlülük ve bir yine ne diyelim takiye -onların tarz-ı siyasetidir- bir takiyeyle karşı karşıya kaldık ve bunu somut olarak izledik. Yani kendi küçük şer'i çıkarları için yani şeriatçı küçük hedefler için İsrail gibi şeytanla bile anlaşabilecek bir karaktere ve bir ahlaka sahip olduklarını biliyoruz. Çünkü onlar kutsal bir davaları olduğu için bir ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünen bir gelenekten geliyorlar. Türkiye'de de dünyada da siyasal İslamcıların özelliği bu...” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
Medyanın görevi halkı ilgilendiren her konuda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyunu bilgilendirmektir. Bu çerçevede; medyanın toplumsal meseleleri sorgulama ve iktidarın hesap vermesini sağlama görev, hak ve sorumluluğu bulunduğu, bu görev ve hakkın, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında olduğu kuşkusuzdur.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; Üst Kurulun denetim görevini yürütürken, çok hassas ve adil davranması, hak ve özgürlüklere müdahalede sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. Aksi halde çok sesliliği sağlamak, toplumun özgürce kanaat oluşturmasına katkı sunacak ortamı kurmak mümkün olmayacaktır.
1- Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, yaptırım uygulanan 08.12.2024 tarihli “Forum Hafta Sonu” isimli programı, -Uzman raporunda da belirtildiği gibi- bir yorum programıdır, 3 saat sürmüştür ve 3 saatlik yayında Merdan Yanardağ’ın birkaç cümlesinin küçük düşürücü, aşağılayıcı ve iftira içerikli olduğu savıyla, rapor düzenlenmiştir.
Ancak: gerek Uzman raporunda, gerekse raporu esas alan Kurul Kararında; 3 saat süren programda, hangi konunun işlendiğine dair bir bilgi olmadığı gibi, Merdan Yanardağ’ın, yaptırım uygulan konuşmalarının neden ve neye istinaden yapıldığına yönelik bir açıklama da bulunmamaktadır. Dahası; Kurul Kararında, uygulanan yaptırımın gerekçesi de tam olarak ortaya koyulmamış, eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü sözlerin, hedef kitlesinin belirtilmediği görülmüştür.
Dolayısıyla, bir yayında “hedef kitlesi” bilinmeyen ifadelerin aşağılayıcı, küçük düşürücü veya iftira içerikli olduğunu iddia etmek, hukuki değildir ve bu doğrultuda; yaptırım kararının gerekçelendirilme bölümünün olmaması, bu yaptırımın neden uygulandığına dair bir argüman sunulmaması, söylemlerin hedef kitlesinin belirtilmemesi, hangi kuruluşa iftira atıldığının ve itibarsızlaştırılarak küçük düşürüldüğünün bile anlaşılamaması nedenleriyle, verilen yaptırım kararı da dayanak noktası itibarıyla hukuki zeminden yoksundur. Kaldı ki; madde hükmünde, “kişi ya da kuruluş” ibaresinin olması da dikkate alınması gereken bir husustur.
Bilindiği üzere, bir yayının içerik yönünden ihlal teşkil edip etmediğinin tespiti; yayının konusunun bilinmesi, yapılan konuşmaların geniş çerçevede ele alınması, konuşmaların amacının, hedefinin ve verilmek istenilen mesajın içeriğine bakılarak, konuşmaların bütün olarak ve bağlamında değerlendirilmesiyle mümkündür.
Bu kapsamda; ihlale gerekçe gösterilen bölümde işlenen konunun ana temasının ve Merdan Yanardağ’ın ihlal teşkil ettiği iddia edilen ifadelerinin, söylenme kastı ve hedefinin anlaşılabilmesi, konuşmaların bütünlüğü ve bağlamı içinde değerlendirildiğinde ihlal oluşturup/oluşturmadığının ortaya konulabilmesi için, programın daha ayrıntılı incelenmesi yerinde olacaktır.
Suriye’deki muhaliflerin 8 Aralık 2024'te, Şam'ı ani bir şekilde ele geçirmesi ve Suriye Arap Cumhuriyeti'ndeki Beşşar Esad rejiminin feshedilmesi, dünya medyası ile birlikte Türk kamuoyunun ve medyasının da günlerce birincil konusu haline gelmiştir.
Yaptırım uygulanan programın yayın tarihi de 8 Aralık 2024’tür ve programda; Sunucu Namık Koçak, Tele 1 Ankara Haber Müdürü Musa Özuğurlu, Suriye’den katılan Gazeteci Hüsnü Mahalli ve Moskova’dan katılan Dış Politika Analisti Mahir Esen ile birlikte, Suriye’deki yeni yönetimin nasıl iktidara geldiği, bu amaçla hangi ülkelerin işbirliği yaptığı, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nin rolü, Suriye Başbakanının ilk açıklamaları, cezaevlerindeki mahkûmların serbest bırakılması gibi gelişmeler doğrultusunda, Suriye’de yaşanan yönetim değişikliğinin orta ve uzun vadede dünya siyasi konjonktüründe yaratacağı etkileri ve bu durumun Türkiye’ye olası yansımalarını tartışmıştır.
Merdan Yanardağ programa, saat 12.36’da katılmış, yıllarca muhalif cihatçı gruplara direnen Esad yönetiminin, 13 günde nasıl devrildiği, Esad’a bağlı ordular tarafından ciddi bir direniş olmadan, Şam’ın bir gecede nasıl ele geçirildiği, HTŞ Liderinin son derece temkinli davranarak, kamu kurumlarına girilmesini neden yasakladığı ve yaptığı ilk açıklamalar doğrultusunda Suriye’de nasıl bir yönetimin şekillenebileceği gibi konularda, kişisel görüşlerini açıklamış ve değerlendirmelerde bulunmuştur.
İhlal teşkil ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanan konuşmaları da, bu bölümdeki değerlendirmeleri ve eleştirileri kapsamındaki ifadeleridir.
Bu bölümde Merdan Yanardağ; HTŞ Liderinin, televizyonda canlı yayına katılarak, “Biz İsrail düşmanı değiliz…İsrail'le iş birliğine hazırız.” şeklindeki konuşmalarından yola çıkarak, Suriye’deki yeni yönetim anlayışını, “siyasal İslamcı ikiyüzlülük” olarak nitelendirmiş ve “küçük şer'i çıkarları için yani şeriatçı küçük hedefler için İsrail gibi şeytanla bile anlaşabilecek bir karaktere ve bir ahlaka sahip oldukları” yönünde eleştirilerde bulunmuştur. Sözlerini, “Türkiye'de de dünyada da siyasal İslamcıların özelliği bu.” şeklinde tamamlamıştır.
Görüleceği gibi söz konusu bölümde Merdan Yanardağ; İsrail’le işbirliği yapabileceklerini açıklayan HTŞ Liderinin bu tavrından yola çıkarak; siyasal İslamcı olarak adlandırdığı bu kesimi ikiyüzlü olarak nitelendirmekte ve ikiyüzlülüğü, İsrail ile ilişkiler üzerinden tarif etmektedir. Siyasal İslamcı olarak bilinen kesimlerin, son dönemde Gazze’de yaşanan soykırımın da etkisiyle, İsrail’e karşı olan tutumları dikkate alındığında, bu eleştirinin olgusal bir temeli bulunduğuna kuşku yoktur.
Kurul Kararında, yaptırımın gerekçelendirilme bölümü olmadığı için, Kurul Kararının dayanağı olan Uzman raporuna bakmak yerinde olacaktır.
Uzman raporunun gerekçelendirme bölümünde; “İlgili deşifre metni incelendiğinde Merdan Yanardağ'ın ‘siyasal islamcılar’ olarak nitelediği bir kesime eleştiri sınırları ötesinde söylemlerde bulunmuştur.” ifadeleri bulunmaktadır. Bu ifadeden; Merdan Yanardağ’ın, siyasal İslamcı kesime yönelik söylemleri nedeniyle rapor düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; ‘Siyasal İslam’ tabiri, bir inancın değer ve kavramlarının siyasi çıkarlar için suistimal edilmesini anlatan bilimsel bir kavramdır. Modern devletlerin anayasal, ekonomik ve yargısal olarak, İslami uygulamalarla yeniden kurulması gerektiğini öne süren bu siyasi ideoloji, İslam ilkelerine ilişkin anlayışlarına göre devlet ve toplum oluşumunu savunan çok çeşitli bireyleri veya grupları ifade edebilmektedir.
Konuya atfen yazılan bir makalede, Siyasal İslamcı tanımı şu şekilde yapılmıştır:
“Uyguladıkları yöntemler ve örgütlenme şekilleri farklı olsa da temelde kendilerine göre şekillendirdikleri İslam’ın mutlak doğruyu içeren siyasi, hukuki, ekonomik bir dünya düzeni olduğu fikrine sahiptirler. İçinde bulundukları toplumu ve devleti bu bilinçle donatmaya ve değiştirmeye çalışanlara Siyasal İslamcı, sahip oldukları fikir hareketine ise Siyasal İslam denilebilir.” (TÜRK, R. 2015, Türkiye’de Siyasal İslam’ın Örgütlenme Faaliyetleri. Akademik Hassasiyetler Dergisi Journal Of The Academic Elegance, Cilt:2, Sayı:3, §100) (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/63530)(E.T. 09.02.2025)
Bu noktada vurgulamak gerekirse; siyasal İslamcıların uygulamaya koymak istedikleri yönetim biçimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’da sayılan niteliklerine de aykırılık oluşturmaktadır. Bu yönüyle de eleştirilmesinde hayatın olağan akışına aykırı bir durum yoktur.
Ayrıca; Kurul Kararı, siyasal İslamcı gruplara yönelik eleştiriler konusunda, medya hizmet sağlayıcı kuruluşların yaptırıma uğrayabileceği kaygısıyla, program konuklarının düşüncelerini açıkça ifade etmekten geri durmalarına yol açabilecek nitelikte olduğundan, hakkaniyetli ve rasyonel değildir.
Bu yönüyle Merdan Yanardağ’ın olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğinde olan ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan ifadeleri nedeniyle Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanması, adil ve ölçülü değildir, basın ve ifade özgürlüğünü daraltıcı niteliktedir.
2- Yaptırım uygulanan programda; bir gazeteci tarafından “Siyasal İslamcı” olarak tanımlanan ve eleştirilen kesimin, belirli bir kişiyi ya da kuruluşu hedeflememesine rağmen, “kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez” hükmünden yaptırım kararı alınmıştır.
Oysaki hedef kitlesi net olarak bilinen ve daha ağır eleştirilerin dile getirildiği bir yayına, Üst Kurul tarafından uygulanan yaptırım kararı, DANIŞTAY tarafından uygun bulunmamış ve RTÜK Kararı iptal edilmiştir.
Üst Kurulun 15.04.2020 tarihli ve 2020/16 sayılı toplantısında alınan 15 No.lu karar ile FOX logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, 30,31.03.2020 ve 01.04.2020 tarihlerinde saat 19:00’da yayınlanan ve sunuculuğunu Fatih Portakal'ın yaptığı Ana Haber Bültenlerinde, sunucu tarafımdan söylenen; “…Kötü yönetim nasıl olurmuş örneği burada. Kötü yönetmek nasıl olurmuş bir ülkeyi örneği burada. Zamanındaki paraları çarçur ederek harcamak nasıl olurmuş? Kara gün düşünmeden ülke yönetmek nasıl olurmuş örneği burada sevgili izleyenler! Büyük büyük saraylar yaparak, büyük büyük yazlık saraylar yaparak, her şeyi hacimsel olarak, büyüklük olarak ifade etmek yönetmek değilmiş demek ki. Eğer öyle olsaydı zaten dünyanın en hacimsel, en büyük şeylerine sahip ülkeler safına girerdik, o da gelişmişlik sayılırdı. Hayır... İşte geldiğimiz durum bu. Öngörüsüzlük ve ülkeyi yönetememe durumu… Bir de Diyanet. Siyasallaşan Diyanet de tabi boş durur mu? O da hemen devreye girdi. 'Siyasallaşan Diyanet' sevgili izleyenler. O da hangi yardımın ve hangi bağışın caiz olup olmadığına karar verdi. Siyasallaşan Diyanet. Hangi yardım caiz, hangisi değil, sizce?" şeklindeki sözlerinin, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlali gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun yargı sürecini başlatması sonucunda; Ankara 9. İdare Mahkemesi 15/10/2020 tarih ve E:2020/870, K:2020/1930 sayılı kararıyla, “Haber sunucusu tarafından sarf edilen ifadelerin, basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği” gerekçesiyle, dava konusu Üst Kurul kararını iptal etmiştir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi de, RTÜK’ün istinaf talebini reddetmiş ve DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRE, 20/05/2021 tarihli ve E:2021/882, K:2021/1825 sayılı kararıyla, Bölge İdare Mahkemesi kararını ONAMIŞTIR.
Bu nedenlerle; söz konusu programda, bir gazeteci tarafından belli bir kişi veya belli bir kuruluş hedeflenmeksizin, “dini değerleri siyasete alet eden ve dini, siyasi çıkarları uğruna istismar eden” kesimlere yönelik yapılan eleştiriler nedeniyle, üst sınırdan yaptırım uygulanması; Anayasa Mahkemesi kararında vurgulandığı şekliyle “ölçülülük ve hukuki güvenlik” ilkelerine uygun değildir, haksızdır, orantısızdır.
3- İktidar politikaları ya da tartışılan siyasi ideolojilere yönelik eleştiriler kapsamında Üst Kurulca verilen ancak Danıştay tarafından uygun görülmeyen kararlara baktığımızda da, basın/ifade özgürlüğü kapsamının genişletildiği ve “kamu yararı bulunması” hususunun ön planda tutulduğu görülecektir.
Örneğin; Üst Kurulun 11 Ağustos 2021 tarihi ve 2021/31 sayılı toplantısının 47 No.lu kararıyla, KRT logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şimdiki Zaman” programında yer alan; “Cumhuriyet'in diğer kurumları gibi, nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Cumhuriyet'in dikili ağaçları teker teker satıldılarsa, yerlerinden söküldüler, başka kurumlara döndürüldülerse, Türk Hava Kurumu da benzer bir akıbeti yaşıyor… Fakat bu Orman Bakanı kadar beceriksizini çok ender gördüm. Beceriksiz. Tarımı bitirdi. Hayvancılığı bitirdi. Sayesinde orman da bitiyor… Ya ben hayatımda böyle bir pişkinlik, böyle bir vurdumduymazlık, böyle bir beceriksizlik, böyle bir liyakatsizlik görmedim. Görmedim arkadaş! Marmaris yanıyor. Umurlarında değil… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına olan düşmanlıklarını, o kurumlara olan kinlerini adeta kustular… senin bu aptalca politikaların yüzünden…” şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak Danıştay Onüçüncü Dairesi, 23/03/2023 tarih ve 2023/520 E., 2023/1378 K. sayılı kararıyla, RTÜK lehindeki Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur. Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesi de 30.11.2023 tarihli ve E.2023/7473, K.2023/6961 sayılı kararıyla, Danıştay kararı doğrultusunda, “DAVA KONUSU İŞLEMİN İPTALİNE” kararı vermiştir.
4- İktidar uygulamaları, yargı kararları, ekonomide yaşananlar, siyasi tartışmalar ya da olgusal temeli bulunan iddiaların; televizyon programlarına konu edilmesinin, bunların farklı görüşlere sahip siyasetçi, gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Bu nedenle, demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için, basın ve ifade özgürlüğünün en geniş haliyle kullanılabilmesi büyük önem taşımaktadır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; söz konusu programda olduğu gibi, konuk gazetecilerin eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
Bu çerçevede, yorum programlarının düşünce çeşitliliğinin sağlandığı ve serbest tartışmanın yürütüldüğü programlar olarak ele alınması gerekmektedir. Demokratik toplumlarda medyanın, geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek hak ve görevleri bulunmaktadır.
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Tele 1 medya hizmet sağlayıcı kuruluşun; çoğunlukla eleştiri sınırının aşıldığı gerekçesiyle çok sayıda idari yaptırımla (2024 ve 2025 yılında 11 idari yaptırımda 1.5 milyon TL) karşılaşması, hakkaniyetli ve rasyonel bir tutum olmaktan uzaktır. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda, çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Çok sesliliği boğan, yorum ve eleştiri hakkını cendereye alan bu durum sürdürülebilir değildir. Hak ve özgürlüklere keyfi müdahale hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kabul gören bir durum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de örtüşmemektedir.
5- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
6- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda da, basın ve yayın kuruluşlarının ayrı bir yeri ve önemi bulunduğunu ve tanınan hak ve özgürlüklerin çerçevesinin genişletildiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; “kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir.” (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
7- Gazetecilerin ve medyanın ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, AİHM kararlarında da özel korumalar söz konusudur.
“-AİHM’e göre, siyasi tartışma özgürlüğü, ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’dir. Değer yargıları bir olay veya durum ile ilgili bakış açısı yahut kişisel değerlendirmelerdir. Bir değer yargısının doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkün olmazsa da, değer yargısının dayanağını teşkil eden gerçeklerin doğru veya yanlış olduğu tespit edilebilmektedir. AİHM’e göre, bir gazetecinin, doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece eleştirel değer yargılarını ifade etmekten men edilmesi kabul edilemezdir (Lingens/Avusturya, B.No:9818/82,08.07.1986).
-İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
8- İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir¹⁹⁸ (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD]).
Sonuç olarak, doğrulanabilecek bilgi ya da verilerle birlikte, ‘doğruluğu ispatlamaya’ tabi tutulamayacak değer yargıları, eleştiri ya da spekülasyonlar 10. madde kapsamında korunmaktadır. Ayrıca, değer yargıları, özellikle de siyaset alanında ifade edilenler, çok önemli olan görüş çoğulculuğunun gereği olarak demokratik bir toplum için özel bir korumadan yararlanırlar” (S.86).
https://www.anayasa.gov.tr/media/7448/10_avrupa_insan_haklari_sozlesmesi_kapsaminda_ifade_ozgurlugunun_korunmasi.pdf (E.T.:09.02.2025)
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği “demokratik toplum düzeninin gerekleri” dikkate alındığında, Gazeteci Merdan Yanardağ’ın, olgusal temeli bulunan bir konuda kamusal faydası yüksek serbest tartışma kapsamında yaptığı değerlendirmeler nedeniyle, Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan uygulanan yaptırım, adil ve orantılı değildir.
Sonuç itibarıyla; yaptırıma konu ifadelerin, madde hükmünde yer aldığı şekliyle, “bir kişi veya bir kuruma” yönelik değil, dinî değerleri siyasete alet eden, siyasi çıkarları için dini suistimal eden kesimlere yönelik olması nedeniyle, yaptırım kararının hukuki olmadığı ve olgusal temeli olan eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler nedeniyle yaptırım uygulanmasının, kamusal yararı olan serbest tartışmayı ve özgürce kanat oluşumunu engelleyici olacağı, ayrıca yayında 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 14.02.2025