Toplantı No:
Toplantı Tarihi:
Karar No:
Şerh Konusu: Üst Kurulun 07.11.2024 tarih, 2024/43 sayılı toplantısında alınan 27 No’lu karara karşı oy yazısı.
07.11.2024 tarihli Üst Kurul Toplantısında, ‘‘Huzur Radyo TV A.Ş.’’ unvanlı ve ‘‘NOW’’ logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun; 04.11.2024 tarihinde saat 19:00’da yayınlanan, ‘‘Selçuk Tepeli ile Now Ana Haber’’ adlı program yayınına ilişkin aşağıda deşifresi verilen ifadelere istinaden 6112 sayılı Kanunun 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan yayın hizmetleri "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur.’’ hükmünün ihlali nedeniyle yaptırım kararı alınmıştır.
04.11.2024 tarihinde saat 19:00’da yayınlanan "Selçuk Tepeli ile Now Ana Haber" adlı haber programında ilk haber olarak gündemin önemli gelişmelerinden biri "Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atandı" ifadelerini içeren sunumla izleyicilere aktarılmıştır.
Haberin detayında konuyla ilgili kayyum atanan belediyelerin önünde gerçekleşen protestolara ait görüntüler ve Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk'ün ve diğer siyasilerin çeşitli yorum ve değerlendirmelerine yer verilmiştir. Haberin ardından program sunucusu Selçuk Tepeli’nin; “Yav şimdi biz ne dedik, evvelsi hafta açılım filan diyorlardı. Gerçi o açılım değil açılın ben geçeyimdi onu da söyledik. E Dem Partisi'ne söylemedim mi ben arkadaş daha kaç kere efendim bu sözlere kanacaksınız da nereye varacaksınız diye. Şimdi ne diyo meydanda konuşmacı: İşte ellerini uzattılar biz de yeni bir işte fırsat zannettik ee demedik mi, bunu. Yaa şu siyasette böyle insanların yer işgal edip milletin vaktini almasından artık sıkıldım ya. Bi şey söylüyoruz arkadaş ya. Hani nerde normalleşme, hani nerde ılımlı bilmem ne hani nerde neydi o öbürü...günü kurtarmak için panik kararlarla hareket ettiklerini son bir ayda yaptıklarıyla kanıtladılar. Ne yaptıklarını bilmiyorlar. Hükümetten bahsediyorum Ak Parti Hükümetinden, Cumhur İttifakından. Niye bu kadar panikteler peki çünkü darmaduman ettiler, düzeni bozdular, her şeyi bozdular ve ülkeyi artık yönetemiyorlar da ondan.”,
...O yumuşama muhalefetten başladı tabi. Dedik ki özgür olmak istiyorsan lüzumsuz uzlaşmamalısın. Öyle demedik mi burada. E geçen hafta Ahmet Türk barış elçisiydi. Bakın muhalefeti uyarıyorum bundan bi kaç gün sonra, bi kaç hafta sonra sizin şu meydanlarda birbirinize verdiğiniz destekten yola çıkarak evvelsi hafta Abdullah Öcalan gelsin, önüne kırmızı halılar serilsin, mecliste konuşsun, halka millete Türk milletine hitap etsin gibi şeyler söyleyenler sizi terör bloğu, terör bilmem bi şeyşi, koalisyonu olarak falan millete şikâyet etmeye başlar, milletimizin bi bölümü de buna inanır. İki üç hafta önce neler olduğunu hatırlamaz. Bu arada bu dava sürüyor, bi mahkumiyet filan da yok. Yav üç kere belediye başkanı olmuş. Aday olurken kimse bi şey demiyor mu? Diğer bu arada kayyum vakalarında da bundan önceki seneler benim bildiğim bi mahkumiyet falan yok. Bu nasıl keyfi bi şey ya. Milli irade, milli iradeyi ağızlarından düşürmüyodu Cumhur İttifakı. şimdi gelelim Esenyurt'a. Esenyurt'ta meclis üyeleri bugün toplantıları var, bugün toplantı günü- belediye meclisinin. Meclis üyeleri belediyeye sokulmadı -sunucu ses tonunu yükselterek- noldu siz meclislere de mi kayyum atamaya başladınız.” şeklindeki son cümlesini ses tonunu yükselterek söylemesinin, “tepkide ölçünün kaçırılması” olarak değerlendirilmesi ve “herhangi bir bilgi ve belge olmaksızın çeşitli kişisel görüş ve yorumlarda bulunmasının da, bilgi ve haber aktarımında tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine aykırı, toplumun olaylarla ilgili özgürce kanaat edinmesine engel olabilecek nitelikte olduğu gerekçeleriyle; 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan; "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz;…" ilkesinin ihlal edildiği değerlendirmesiyle, “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM;
Yukarıdaki ifadelerde bir medya mensubunun ekrana getirilecek olan haber öncesi Türkiye gündemi ile ilgili yorumları yer almaktadır. Bir medya kuruluşunun ve bir medya mensubunun da bu gibi ifadeleri aktarması, kamuoyunu başka bir bakış açısı ile bilgilendirme çabası ve dolayısıyla gazetecilik mesleğini icra etmesi son derece doğal bir durumdur. Demokratik toplumlarda yasama, yürütme ve yargıya ek olarak dördüncü güç olarak karşımıza çıkan medya, fikir ve kanaatlerin özgürce açıklanabildiği bir alan olarak kabul edilmelidir. Bu özgürlük gazetecilik meslek ilkeleri çerçevesinde gerçekleştiğinde ifade özgürlüğünün temelini de oluşturmaktadır.
İfade özgürlüğü hem ulusal hukuk hem de uluslararası hukuk ile koruma altına alınmıştır.
T.C. Anayasası’nın ‘Kişinin Hakları ve Ödevleri’ başlıklı İkinci Bölümü’nde düzenlenmiş olan 25. Maddesinde, herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu, her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimsenin, düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamayacağı ve suçlanamayacağı hükme bağlanmakta, 26. Maddesinde ise, herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu hürriyetin Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsadığını, bu fıkra hükmünün, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı, bu hürriyetlerin kullanılmasının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabileceği hükmü bulunmaktadır.
5187 sayılı Basın Kanunun "Basın özgürlüğü" başlıklı 3. Maddesinde de, "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç islenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesi ifade özgürlüğünü düzenlemektedir. Madde metni şöyledir: “1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamları tarafından müdahale edilmeksizin ve ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın, görüş sahibi olma, bilgi ve düşünceleri edinme ve yayma özgürlüğünü içerir. Bu Madde devletlerin yayıncılığı, televizyon veya sinema işletmelerini izin alma koşuluna bağlamasını engellemez. 2. Bu özgürlüklerin kullanımı, beraberinde ödev ve sorumlukları getirdiği için, ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü veya kamu emniyeti menfaatlerine, düzensizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık veya ahlakın korunması, başkalarının şöhret veya haklarının korunması, gizli olarak elde edilen bilgilerin açıklanmasının önlenmesi veya yargı organlarının otorite ve tarafsızlığının sürdürülmesi için yasa tarafından öngörülen ve demokratik bir toplumda gerekli olan formalitelere, koşullara, kısıtlamalara veya cezalara tabi tutulabilir.”
İfade özgürlüğünün öznesi herkestir ve her türlü ifadeyi koruma altına almaktadır. Bu hakka içerik bakımından sınırlama getirilmemiştir. Bir ifadenin “değerli-değersiz”, “topluma yararlı-yararsız” veya “ticari yarar amacıyla yapılması-yapılmaması” biçiminde ayrıştırılması ifade özgürlüğü açısından kayda değer sayılmaz. Anayasa Mahkemesi’ne göre de, “hem gerçek hem de tüzel kişiler için geçerli olan ifade özgürlüğü siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır. Açıklanan ve yayılan bir düşüncenin, içeriğinden hareketle kişiler ve toplum açısından “değerli-değersiz” veya “yararlı-yararsız” biçiminde ayrıştırılması sübjektif unsurlar ihtiva eder. Bu değerlendirmelerden hareketle ifade özgürlüğünün alanının belirlenmeye çalışılması bu özgürlüğün keyfi biçimde sınırlandırılması sonucunu doğurabilecektir. İfade özgürlüğü, başkaları açısından “değersiz” veya “yararsız” görülen düşüncelerin açıklanması ve yayılması özgürlüğünü de içermektedir.” (AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 36; Ali Gürbüz ve Hasan Bayar Kararı, B. No: 2013/568, 24/6/2015, § 42; Ali Gürbüz Kararı, B. No: 2013/724, 25/6/2015, § 45; Ali Rıza Üçer (2) Kararı, B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 29).
İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünü güvence altına almayı hedeflemektedir. (AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 64). AİHM ifade özgürlüğünü siyasi ifadeler bakımından ele alırken kamusal organların denetimini bir yurttaşlık görevi olarak kabul etmekte ve yurttaşların bu görevi yerine getirirken ağır ve sert bir üslup kullanması kabul edilebilirdir bulmaktadır.
“Siyasi tartışma özgürlüğünün ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’ olduğu göz önüne alındığında diğer ifade türleri ile kıyaslandığında, siyasal politikaları ve siyasi kişilikleri eleştiren, siyasi politikaları veya açıklamaları muhalif bir tarzda ele alan siyasi ifade özgürlüğüne dikkat çekmektedir.” (AYM, Tansel Çölaşan Kararı, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 64).
Anayasa Mahkemesi “Anayasa’da sadece düşünce ve kanaatler değil, ifadenin tarzları, biçimleri ve araçları da güvence altına almıştır. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (AYM, Emin Aydın Kararı, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43; Yaman Akdeniz ve Diğerleri Kararı, B. No: 3986, 2/4/2014, § 36; Youtube LLC Corporation Service Company ve Diğerleri, B. No: 2014/4705, 29/5/2014, § 49; Fatih Taş Kararı, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 58; İsa Yağbasan ve Diğerleri Kararı, B. No: 2013/1481, 20/11/2014, § 40; Ali Karatay Kararı, B. No: 2012/990, 10/12/2014, § 40; Fikriye Aytin ve Diğerleri Kararı, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 25).
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
31 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirilen “Yerel seçimler” üzerinden bir yıl bile geçmeden, İçişleri Bakanlığı tarafından 31.10.2024 tarihinde Esenyurt Belediyesi’ne, 04.11.2024 tarihinde de Mardin, Batman ve Halfeti belediye başkanlıklarına yapılan “kayyım” atamaları, toplumun büyük kesimi tarafından demokrasiye müdahale olarak nitelendirilerek tepki ile karşılanmış, özellikle siyasi arenada çok sert tartışmalara yol açmış ve konuya ilişkin eleştirel değerlendirmeler o tarihten itibaren medyada geniş bir şekilde yer almıştır.
Haberle ilgili hazırlanan uzman raporuna ve raporu esas alan Kurul Kararına bakıldığında; haberin içeriğinden değil, haberin veriliş şeklinden kaynaklı nedenlerle gerekçelendirildiği görülmektedir.
Raporda bu husus, Sunucu Selçuk Tepeli’nin; “Şimdi gelelim Esenyurt'a. Esenyurt'ta meclis üyeleri bugün toplantıları var, bugün toplantı günü belediye meclisinin. Meclis üyeleri belediyeye sokulmadı -sunucu ses tonunu yükselterek- noldu siz meclislere de mi kayyum atamaya başladınız.” ifadelerini, ses tonunu yükselttiği vurgulanarak yaptırıma gerekçe gösterilmiş ve yaptırım kararı;
Haber spikerinin duygusal tepkiler vermesi bir noktaya kadar anlaşılır olsa da bu tepkide ölçünün kaçırılması durumunun ekrandan izleyiciye ulaşırken ajitasyona varabilmesi sunucunun konumu gereği sahip olduğu otorite ile birleşince ikna ve etkileme gücünü misli ile arttırabilmektedir.” gibi subjektif değerlendirmeler üzerinden temellendirilmiştir.
Söz konusu değerlendirmelerin, kişilerin bakış açısına göre değişiklik gösterebilecek öznel nitelikte olduğu ve “tepkide ölçünün kaçırıldığı” tespitinin nasıl ve ne şekilde yapıldığı bir yana, bu tarz bir yaklaşımla verilen yaptırım kararı da, uygun görülen 6112 sayılı Yasa madde hükmüyle örtüşmemektedir.
Ayrıca, dramatik bir bütünlük gerektiren televizyon haberlerinde, haber sunucularının üslup ve becerilerinin haber sunumunda etkili olduğu bilinmektedir. Özellikle, haber sunucularının başarı kıstası olarak değerlendirilen ve etkili sunumun en önemli, en temel kuralı kabul edilen husus; haberi yorumlarken aktarılan cümle duygusuna, gerektiğinde beden dilini de uyumlandırabilmek ve ses tonunu haberin türüne/içeriğine göre ayarlamak gelmektedir.
Haberin veriliş şekli üzerinden, somut bulgulardan yoksun ve “ölçünün kaçması” gibi zorlama gerekçelerle, uygulanan yaptırım kararı; haksızdır ve hukuki dayanaktan yoksundur. Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların haklı gerekçeler olmaksızın cezalandırılması, basın ve ifade özgürlüğünü temel alan demokratik toplum düzenine aykırı olacağı gibi, 6112 sayılı Yasa’nın 37. maddesinin, “Üst Kurulun görev ve yetkilerini” belirleyen birinci fıkrasının, (a) bendinde yer alan; “Yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin... çoğulculuğun güvence altına alınması... amacıyla gerekli tedbirleri almak.” hükmünü de ihlal edecektir.
Bu kapsamda; üst sınırdan verilen yaptırım kararı isabetli ve ölçülü değildir.
Ulusal ve uluslararası içtihatlar, habercilerin, haberi veriş şekline karışılmasını mümkün kılmamaktadır.
Özellikle “kayyım atamaları” gibi, sonuçları itibarıyla siyasi partiler özelinde, partilerin seçmen kitlelerinin de dâhil olacağı ve toplumun büyük bir kesiminin etkileneceği bir konuda, kamu otoritesinin müdahaledeki konumunu ve/veya müdahalenin yanlış/eksik olduğu düşünülen boyutlarını kamuoyuna aktaracak şekilde yayıncılık yapmak da yayıncıların görev alanındadır. Kaldı ki, medyanın “demokratik süreçlerin işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla, düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir.
Medyanın böylesi önemli bir görev tanımı, yasalarla korunmasını da kaçınılmaz kılmaktadır.
Medyanın ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, ulusal ve uluslararası mahkeme kararlarına göre, sadece haber içeriğinin değil, içeriğin iletilme biçiminin de, ifade özgürlüğü kapsamında olduğu açıktır. Bu kapsamda, Üst Kurul tarafından verilen yaptırım kararının hukuki olmadığı ortadadır.
Uzman raporunun ve raporu dayanak alan Kurul Kararının bir başka bölümünde de yaptırımın diğer gerekçesi; “…program sunucusu tarafından sarf edilen bilgi ya da belgeye dayanmayan çeşitli kişisel görüş ve yorumlarla kamuoyunda kanaat oluşturabilecek, tüm ülkenin hassas olduğu bir konu olan terör bağlantısı şüphesiyle hukuki sürecin işletildiği bir süreçte toplumu yanlış yönlendirebilecek, toplumun bir bölümü ya da genelinde kafa karışıklıklarına yol açabilecek ifadelere yer verildiği görülmüştür. Dolayısıyla bilgi ve haber aktarımında tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine aykırı toplumun olaylarla ilgili özgür kanaat edinmesine engel olabilecek nitelikte yayın yapılmasına yayın kuruluşu tarafından aracılık edildiği değerlendirilmiştir.” şeklinde belirtilmiştir.
Gazetecilerin, haber sunucularının yorum yapmasına ya da eleştiride bulunmasına engel bir durum yoktur. Bu durum, gerek uzman raporunda gerekse de raporu esas alan Kurul Kararı’nda, “...medya aktörlerinin siyasi kişi, kurum ve kuruluşları eleştirebilme ve bu kişi, kurum ya da kuruluşların ortaya koyduğu eylemler konusunda kamuoyunu bilgilendirme hak ve sorumluluğu bulunmaktadır.” ve “Gazetecilerin ilgili konu ile alakalı, programlarında ve bültenlerde çeşitli yorumlarda bulunması olası ve gerekli bir durumdur...” değerlendirmeleri ile kabul edilmiştir.
Sunucu Selçuk Tepeli’nin belediyelere yapılan kayyım atamaları ve siyasetin gündeminde olan “açılım” tartışmaları gibi, olgusal temeli bulunan konularda değerlendirmelerde bulunduğu, eleştirel değer yargısı niteliğindeki yorumların, düşünce çeşitliliğinin bir parçası ve toplumda özgürce kanaat oluşumunu engelleyici bir nitelik taşımadığı görülmektedir.
Bu yönüyle de; gazetecilerin eleştiri ve yorum yapma hakkı bulunduğu kabulüne rağmen, eleştiri sınırı aşmayan, gazeteciler söz konusu olduğunda daha geniş yorumlanması gereken ifade özgürlüğü kapsamında kalan kişisel görüş ve yorumların yaptırıma gerekçe gösterilmesi açık bir çelişkidir.
Üst Kurul tarafından, benzer programlarda Cumhurbaşkanına veya iktidar politikalarına yönelik eleştiriler kapsamında, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır…” hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle verilen ancak Danıştay tarafından uygun görülmeyen kararlara baktığımızda da, “kamu yararı bulunması” hususunun ön planda tutularak, basın/ifade özgürlüğünün öncelendiği görülmektedir.
1) Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu karar ile “Haber Türk” logolu ve “Ciner Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, 20.03.2020 tarihli “Para Gündem” programında 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci paragrafının (ı) bendinde belirlenen; “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak…” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir.
Ardından RTÜK, BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 15.06.2021 tarihli, E:2021/2226 ve K:2021/2262 No.lu kararında da; “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.” şeklinde hüküm bildirerek davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir.
2) Üst Kurulun 2 Haziran 2021 tarih ve 2021/22 sayılı toplantısının, 29 No.lu kararıyla, Halk TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şirin Payzın’la Sözüm Var” programında, sunucunun; “Bu kadar kadına yönelik şiddetin konuşulduğu bir ortamda Cumhurbaşkanı’nın çıkıp bir kadın siyasetçiye şimdilik az dövdüler ama ileride daha fazla da dövebilirler anlamında şiddeti ve dövmeyi önceleyen ve de yücelten bir tavır takınması İstanbul Sözleşmesi’nden de neden çıktığımızı anlatıyor ve üslubun da bu yani şu kadınları da gördük demek ki kadın siyasetçi… Kadınların siyasete bakışı ve sahip çıkmasıyla birtakım baş edilemediği görüldüğü zaman yumruklar konuşsun diyen bir erkek siyasetçiden bahsediyoruz gibi bir durum var, bu boyutu da var yani kadına yönelik şiddettir bu açıklamalar.” şeklindeki söylemlerinin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde belirlenen; “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak…” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanmıştır.
Ancak; DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ,16/05/2023 tarih ve 2023/944 E., 2023/2414 K. sayılı kararıyla, RTÜK’ün temyiz isteğini reddetmiş ve davacı yayın kuruluşunun lehine verilen Bölge İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
Sonuç itibarıyla; örnek kararlardan da anlaşılacağı üzere, canlı yayınlarda dile getirilen eleştiri nitelikli ifadelerin, doğru olmadığı veya toplumun olaylarla ilgili özgür kanaat edinmesine engel olabilecek nitelikte olduğu iddialarıyla bir programa yaptırım uygulanması, Danıştay tarafından basın/ifade özgürlüğüne aykırı olarak değerlendirilmekte ve Üst Kurulun yaptırım kararları iptal edilmektedir.
Hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği ve bireylere yönelik olarak hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden eleştiri ve yorumların basın özgürlüğü çerçevesinde korunduğu görülmektedir.
Tüm değerlendirmeler sonucunda bir haber programı sunucusunun ilgili haber sonrası dile getirdiği yorumların, mesleğinin icrası gereği hükümetin politikalarını eleştirdiği yorumlar olduğu görülmektedir. Haberin verilişinden kaynaklı gerekçelerle uygulanan yaptırım kararının, ulusal ve uluslararası yüksek mahkeme kararları ışığında değerlendirildiğinde, hukuki olmadığı, 6112 sayılı Yasa’nın uygun görülen madde hükmüyle örtüşmediği ve gücünü Anayasa’dan alan basın ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 17.02.2025
Tüm değerlendirmeler sonucunda bir haber programı sunucusunun ilgili haber sonrası dile getirdiği yorumların, mesleğinin icrası gereği hükümetin politikalarını eleştirdiği yorumlar olduğu görülmektedir. Haberin verilişinden kaynaklı gerekçelerle uygulanan yaptırım kararının, ulusal ve uluslararası yüksek mahkeme kararları ışığında değerlendirildiğinde, hukuki olmadığı, 6112 sayılı Yasa’nın uygun görülen madde hükmüyle örtüşmediği ve gücünü Anayasa’dan alan basın ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 17.02.2025