İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.06.2025 tarih ve 59 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 22.06.2025 tarihinde saat 20:44’te yayınladığı “Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntılarıyla belirtildiği üzere, h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 22.06.2025 tarihinde saat 20:44’te canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Sinem Fıstıkoğlu’nun yaptığı, “Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz” adlı programda geçen diyaloglarda; “Şimdi buraya, bu resimle bakılınca, yani İran'a bunca çullanılınca amaç bir defa petrolüne ve doğalgazına çökmek. Irak'a girmenin amacı neydi? Petrole ve doğalgaza çökmekti bu kadar. Suriye'ye girmenin amacı neydi? Yeni Osmanlıcılık, sünnokratik bir yeni Osmanlıcılık şemsiyesi altında bir yapı oluşturulmak istendi ve o sünnokratik yapıyla İran vurulmak istendi. Az önce söz konusu oldu PKK olayı bunun parçasıdır, PYD bunun parçasıdır. Onlar ucuz asker olarak kullanılacaklar, çok açık söylüyorum. Eğer benim biraz okuma kabiliyetim varsa resmi bunu hemen ifade edebilirim. Şimdi gelelim nükleer bombaya... - "Mümkün müdür? Kırmazsanız beni çok mutlu olurum."- "Şimdi bir temel. "- "Buyurun Hocam. 5 dakika sonra sizi yolcu edeceğiz hocam."- "Bir temel enerji teoremi şudur. Telaffuz edilmez ama hepimiz biliriz ve söyleriz, ‘Drain OPEC Oil First’ önce OPEC petrolünü bitir. Amerika ve Batı âlemi, zaten Batı Avrupa enerji açısından kuraktır, nükleer santrallere onun için yönelmiştir. Bu teoremi hep izleye gelmişlerdir. İkinci teorem; ‘Don't Leave Any Cause Out There’, dışarıda hiçbir koz bırakmayacaksın. Kimseye koz bırakmayacaksın. Yani kimsenin elinde koz bırakmayacaksın. Şimdi bu iki teoremi gayet güzel uygulamayı başara geldiler bugüne kadar. Yine devam ediyorlar. Kendi ellerine geçirmek istiyorlar. Nasıl ki Irak’ı ciddi olarak petrolü ve fosil kaynakları için vurdular idiyse İran’ı şimdi o sebepten dolayı vurduklarına şahsen inanıyor isem aynı bağlamda bölgede hiçbir şekilde başkalarının elinde koz bırakmamak üzere uzun vadede bir hamle geliştirmekteler. Aynı bağlamda çok gözden kaçan bir başka husus var. Nedir biliyor musunuz? Doğu Akdeniz tabanının altındaki petrol ve doğalgaz, Gazze onun için haritadan silinmek istendi. Çünkü Gazze onun paydaşıdır. Ağızdan yer alsın Hatay'ımız da öyledir. Ağızdan yel alsın maazallah. Ama dikkat çekmek zorundayım. Ve bakın biz Doğu Akdeniz'de petrol arayamıyoruz değil mi? Nasrettin Hoca'nın öyküsünde olduğu gibi neresini aydınlatıyorlarsa oraya yolluyoruz petrol arama gemilerimizi. Somali açıklarında petrol aradık mesela. Kimseyi tırmalamak istiyor değilim ama Türkiye ciddi olarak bu noktaya getirilmiştir. Aynı bağlamda Pentagon'un oynadığı harikulade bir oyun var çok kimse bunu yedi. Türkiye dincileşiyor değil, mezhebileşiyor. Yani İran'a karşı Yavuz Sultan Selim Köprüsü' nün adının konulmasından itibaren bakarsak İran'a karşı azmettirildik. O zamanlar sevgili Ahmet Paşa, öteki komutanlar, arkadaşları içeridelerken en tepede olan sorumlulara seçimlerdeki başarılarınız saklı olmakla beraber ‘sizi İran'a karşı Saddamlaştırıyorlar’ diye yazı yazdım, yazı yazmanın onurunu taşıyorum. Bu yazıyı arkadaşlarımla da paylaştım tabii. Tekrar etmek ihtiyacındayım bizi İran'a karşı Saddamlaştırıyorlar. Şimdi söylemiyorum 15 sene önceden itibaren mezhebi savaşta şimdi kimsenin kılı kımıldamıyor. Bakıyorsunuz Suudi Arabistan'ın keyfi yerinde 60.000 insan perişan edilmiş, yok edilmiş, mahvedilmiş çoluk çocuk demeden, dönüp bakmıyorlar bile. Demek ki öyle bir İslam birliği vesaire değil. Zaten mezhebileşmedir önemli olan. Neden? İran'a karşı çünkü orası Şii. Suriye ile sorunumuz neydi? Neden Emeviye Camii'nde Cuma namazını kılacaktık? Neden yeni Osmanlıcılık öne çekildi? Zaten yeni Osmanlıcılık, Arap Baharı, ılımlı İslam ve Büyük Ortadoğu projesi bunlar eş anlamlıdırlar önemli ölçüde. Neden? Demin ifade ettiğim gibi yıllar boyunca hiçbir ilmiğin gerçekleşmesinde kusura düşürmeden icra edilmiştir söz konusu proje. Neden Suriye'nin kuzeyi boşaltıldı biliyor musunuz? Neden oradaki Araplar buraya icbar edildiler? Neden mayınlar kaldırıldı biliyor musunuz? Orada Kürtçü devlet kurulsun diye. Bakın onun başladığı tarih 10 sene 15 sene öncesinden itibaren yol almaya koyulmuş görünüyor, bugüne geldik. Neden o yapıldı onu söyleyeyim neden Kürtçü devlet kurulmak istendi biliyor musunuz? Emperyalizmin kucağında Kurtuluş Savaşı olmaz. Ankara'nın 1000 tane vebali vardır eyvallah katılıyorum ama emperyalizmin kucağında hiçbir şekilde Kurtuluş Savaşı yapılmaz, olmaz. Neden orada Kürtçü devlet kurulmak isteniyor biliyor musunuz? İran'a karşı ucuz asker olarak kullanılmak üzere. Yazık ki böyle. ....” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Medyanın gücü ne kadar fazla ise medya mensuplarının sorumluluğunun da o ölçüde arttığını söylemek mümkündür.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
Söz konusu programda, "sünnokratik" terimi ve "mezhebileşme" vurgusu, Türkiye'nin iç ve dış politikasındaki dini-mezhepsel boyutu analiz etmek için kullanılan kavramsal araçlardır. Ancak bu tür kavramlaştırmalar, aynı zamanda mezhepsel kimlikleri siyasi tartışmanın merkezine yerleştirme ve toplumsal ayrışmaları derinleştirme riski taşımaktadır. Mezhepsel kimlikler üzerinden yapılan analizler, siyasi ve toplumsal dinamikleri basitleştirme ve indirgemeci bir yaklaşıma yol açma tehlikesi içerebilir.
Medya ve akademik tartışmalarda bu tür kavramların kullanımı, analitik değerler ile toplumsal etkileri arasında bir denge gözetilerek yapılmalıdır. Mezhepsel dinamikleri anlamak önemli olmakla birlikte, bu analizlerin kendisi mezhepsel ayrışmaları pekiştiren bir söyleme dönüşmemelidir. Özellikle dünya çapında önemli jeopolitik gelişmelerin yaşandığı bir süreçte ülkecek ayrımcılık oluşturacak unsurlardan müteşekkil bir dili değil; birlikte davranmayı pekiştirecek bir dili kullanmak sorumlu yayıncılığın gereğidir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda; program konuğu tarafından, “Yeni Osmanlıcılık, sünnokratik bir yeni Osmanlıcılık şemsiyesi altında bir yapı oluşturulmak istendi ve o sünnokratik yapıyla İran vurulmak istendi. Az önce söz konusu oldu PKK olayı bunun parçasıdır, PYD bunun parçasıdır. Onlar ucuz asker olarak kullanılacaklar, çok açık söylüyorum...Aynı bağlamda Pentagon'un oynadığı harikulade bir oyun var çok kimse bunu yedi. Türkiye dincileşiyor değil, mezhebileşiyor. Yani İran'a karşı Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün adının konulmasından itibaren bakarsak İran'a karşı azmettirildik. O zamanlar sevgili Ahmet Paşa, öteki komutanlar, arkadaşları içeridelerken en tepede olan sorumlulara seçimlerdeki başarılarınız saklı olmakla beraber ‘sizi İran'a karşı Saddamlaştırıyorlar’ diye yazı yazdım, yazı yazmanın onurunu taşıyorum. Bu yazıyı arkadaşlarımla da paylaştım tabii. Tekrar etmek ihtiyacındayım bizi İran'a karşı Saddamlaştırıyorlar. Şimdi söylemiyorum 15 sene önceden itibaren mezhebi savaşta şimdi kimsenin kılı kımıldamıyor. Bakıyorsunuz Suudi Arabistan'ın keyfi yerinde 60.000 insan perişan edilmiş, yok edilmiş, mahvedilmiş çoluk çocuk demeden, dönüp bakmıyorlar bile. Demek ki öyle bir İslam birliği vesaire değil. Zaten mezhebileşmedir önemli olan. Neden? İran'a karşı çünkü orası Şii. Suriye ile sorunumuz neydi? Neden Emeviye Camii'nde Cuma namazını kılacaktık? Neden yeni Osmanlıcılık öne çekildi? Zaten yeni Osmanlıcılık, Arap Baharı, ılımlı İslam ve Büyük Ortadoğu projesi bunlar eş anlamlıdırlar önemli ölçüde. Neden? Demin ifade ettiğim gibi yıllar boyunca hiçbir ilmiğin gerçekleşmesinde kusura düşürmeden icra edilmiştir söz konusu proje. Neden Suriye'nin kuzeyi boşaltıldı biliyor musunuz? Neden oradaki Araplar buraya icbar edildiler? Neden mayınlar kaldırıldı biliyor musunuz? Orada Kürtçü devlet kurulsun diye. Bakın onun başladığı tarih 10 sene 15 sene öncesinden itibaren yol almaya koyulmuş görünüyor, bugüne geldik. Neden o yapıldı onu söyleyeyim neden Kürtçü devlet kurulmak istendi biliyor musunuz? Emperyalizmin kucağında Kurtuluş Savaşı olmaz. Ankara'nın 1000 tane vebali vardır eyvallah katılıyorum ama emperyalizmin kucağında hiçbir şekilde Kurtuluş Savaşı yapılmaz, olmaz. Neden orada Kürtçü devlet kurulmak isteniyor biliyor musunuz? İran'a karşı ucuz asker olarak kullanılmak üzere. Yazık ki böyle.” şeklinde yapılan bu ayrımın Türkiye'deki dini-siyasi dönüşüm üzerine toplumsal bölünme tehlikesi oluşturabilecek kritik bir iddia olduğu, "Dincileşme" genel olarak dini referansların siyasette ve toplumsal yaşamda daha görünür hale gelmesini ifade ederken, "mezhebileşme" spesifik bir mezhepsel kimliğin (bu durumda Sünnilik) öne çıkarılmasını ve diğer mezhepsel kimliklere karşı konumlandırılmasını ima etmekte olup; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren laiklik ilkesi çerçevesinde dini ve mezhepsel kimliklerin kamusal alandaki görünürlüğü sınırlandırılmıştır. Program konuğu Yarman'ın iddiası bu dönüşümün sadece genel anlamda bir "dincileşme" olmadığı, aynı zamanda spesifik bir mezhepsel kimliğin (Sünnilik) öne çıkarıldığı yönündedir ki bu durum dış politika konusu olmanın ötesinde toplumsal huzuru bozacak nitelikte olduğu, bu mezhebileşme vurgusunu özellikle dış politika bağlamında yapıldığı, "Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün adının konulmasından itibaren bakarsak İran'a karşı azmettirildik" ifadesi ile tarihsel Osmanlı-Safevi (Sünni-Şii) rekabetinin günümüz Türkiye-İran ilişkilerine yansıtıldığının ima edildiği, dolayısıyla mezkur yayında sarf edilen ifadelerin mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edebileceği veya toplumda nefret duyguları oluşturabilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Kuruluş hakkında, evvelce Üst Kurul’un 27.03.2025 tarih ve 2025/13 sayılı toplantısında alınan 13 No’lu kararıyla kuruluşun 21.03.2025 tarihli yayınında 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ihlali nedeniyle idari para cezası ile program durdurma müeyyidesinin uygulanmasına karar verildiği, anılan kararın kuruluşça 15.04.2025 tarihinde tebellüğ edildiği, Üst Kurul Kayıtlarından anlaşılmış olmakla; kuruluşun 22.06.2025 tarihinde saat 20:44’te yayınladığı “Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz” adlı programda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde tekraren ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’nci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uyarınca anılan yayın kuruluşu hakkında ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti ve kuruluşa ait müeyyide sicili göz önünde bulundurularak, 10 gün süre ile yayınının durdurulmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz. " ilkesinin bir yıl içinde tekraren ihlali nedeniyle;
HALK RADYO VE TELEVİZYON YAYINCILIK A.Ş. unvanlı ve “h halk” logolu kuruluşun; 22.06.2025 tarihinde saat 20:44’te yayınladığı “Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz” adlı programda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin bir yıl içinde tekraren ihlali nedeniyle; 6112 sayılı Kanun’un 32’nci maddesinin 5’inci fıkrasında yer alan "8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar durdurulmasına; ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir." hükmü uyarınca, yayının ON (10) GÜN SÜREYLE DURDURULMASINA,
a) Geçici yayın durdurma kararının uygulanmasında; medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, Üst Kurul Kararının tebliğini müteakip saat 00:00’dan başlayarak logosunun yer aldığı ekranda; “Yayınımız, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 26.06.2025 tarih ve 2025/25 sayılı toplantısında alınan 7 no’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 22.06.2025 tarihinde saat 20:44’te yayınladığı “Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz” adlı programda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan, ‘Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.’ ilkesinin tekraren ihlali gerekçesiyle 10 gün süre ile durdurulmuştur.” metnine yayın durdurma süresince okunur şekilde yer vermesine,
b) 6112 sayılı Kanun’un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "8 inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin …. ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir…Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca yayın lisansının iptaline karar verileceği,
c) Ayrıca yayınlarına devam etmesi halinde, 6112 sayılı Kanun'un 33’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “… yayınları Üst Kurul tarafından geçici olarak durdurulmasına … rağmen yayın yapan gerçek kişiler ile tüzel kişilerin yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürü, bir yıldan iki yıla kadar hapis ve bin günden beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Tüzel kişiler hakkında ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 60 ıncı maddesindeki güvenlik tedbirleri uygulanır. İzinsiz olarak faaliyetine devam eden yayın cihaz ve tesisleri Üst Kurulca mühürlenerek kapatılır.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği, hususlarının kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 26.06.2025 tarih, 2025/25 sayılı toplantısında alınan 7 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 26.06.2025 tarih, 2025/25 sayılı toplantısında alınan 7 No.lu karara karşı oy yazısı.
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.
Üst Kurulun 26.06.2025 tarihli ve 25 sayılı toplantısında alınan 7 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.
Üst Kurulun 26.06.2025 tarih, 2025/25 sayılı toplantısında alınan 7 No’lu karara karşı oy yazısı.
Ahmet Can BUĞDAY Şerhidir.