İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.06.2025 tarih ve 53 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 08.06.2025 tarihinde saat 20:00’de yayınlanan "Sansürsüz" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 08.06.2025 tarihinde saat 20:00’de canlı olarak yayınlanan, moderatörlüğünü Sinem Fıstıkoğlu’nun yaptığı "Sansürsüz" adlı programda; “…şimdi Mehmet Uçum, son dönemin en karanlık adamı, bunun adını koyalım, yani ben şimdi Mehmet Uçum ile ilgili bir hazırlık yapacağım bundan sonra, çünkü çok dikkatimi çekmeye başladı, en karanlık adamı. Geçmişteki ilişkilerine bakıyorsunuz, nerelerden geldiğine bakıyorsunuz ayrıca hemen her gün efendim yerli yargı, milli yargı nutukları atan bir kişi ama geçmişte Can Paker'le beraber yürüttüğü faaliyetlere bakıldığında, hangi kurumların içerisinde olduğuna bakıldığında gerçekten bugünkü söylemiyle hiç örtüşmeyen, hiç benzemeyen bir arka plandan gelen birisi. Ama birden başka bir aydınlanma yaşamış herhalde, bir başka söylemle toplumun karşısına çıkıyor ve nerede pişirildiği belli olmayan, Türkiye'nin menfaatleriyle hiçbir şekilde alakası olmayan, Türkiye'yi demokrasi, hukuk devleti, insan hakları prensiplerinden uzaklaştıran şeylerin mimarı, sanki onların en temel tasarımcısı gibi karşımıza çıkan ama en önemlisi de hiçbir siyasi sorumluluk taşımadan bunu yapan bir kimse.”, “Mehmet Uçum haddini aşıyor. Mehmet Uçum'u biz 2016 referandumuyla tanıdık. Türkiye'yi mahveden anayasa değişikliğinin en önemli sözcüsü olarak kamuoyunun karşısına çıktı. Şunu bilsin toplum, bugün Türkiye'de vatandaşın başına ne geliyorsa, bu 2016 Anayasa değişikliği ile doğrudan ilgilidir. Türkiye'yi demokrasiden uzaklaştıran, ekonomiyi bu şekilde berbat eden gelişmelerin mimarıdır Mehmet Uçum. Yani bu insanların çıkıp sokakta gezmekten utanmaları lazım ama utanmadan sıkılmadan bir de her hafta bu tweetlerle, bu açıklamalarla kendilerini gündeme taşımaya çalışıyorlar. Ya kardeşim siz Türkiye'yi mahveden insanlarsınız ya, memlekette ekonomiyi batıran insanlar sizsiniz, kurumları ortadan kaldıran insanlar sizsiniz, bu milletin canına ot tıkayanlar sizsiniz. Biz sizin kim olduğunuzu çok iyi biliyoruz, bunların hesabı da yarın öbür gün Türkiye'deki siyasal değişim gerçekleştiğinde emin olun vatandaş bunun hesabını soracak, o insanların yakasına yapışacaklar, bunu bilsinler yani. Türkiye'de bir düşünün Avrupa Konseyi'nin biz kurucu üyesi olmakla övünüyoruz, 70 küsür yıldır Avrupa Konseyi'nin üyesiyiz diyoruz, bu beyefendilerin girişimleriyle yapılan bu Anayasa deşikliğinden sonra Türkiye Avrupa Konseyi'nde denetim sürecine alınmış bir ülke. Avrupa Birliği ile hiçbir şekilde, artık kimsenin gündeminde Avrupa Birliği üyeliği yok, niye? Bu beyefendilerin yüzünden, bu beyefendiler hukuktan, demokrasiden Türkiye'yi kopardıkları için ve utanmadan sıkılmadan çıkacaksınız siz bir pazar günü, bir bayram günü, muhalefet şöyle olmalı böyle olmalı diyeceksiniz, ya sen kimsin muhalefete akıl veriyorsun ya? Sen kimsin muhalefete akıl veriyorsun? Senin karşında 100 yıllık bir Parti var, bu Parti savaş meydanlarında kurulmuş bir Parti, bu Parti'yi 12 Eylülcüler hizaya getirememiş, sen mi hizaya getireceksin? Sen kendini ne zannediyorsun? Sen kendini ne zannediyorsun? Şimdi Mehmet Uçum'un bu cüreti, gerçekten hani bir zamanlar şöyle bir Abdullah Gül'de anılan bir laf vardı ya ‘insan gerçekten hayret ediyor’ yani insan hayret ediyor. Ya sen kimsin ya Mehmet Uçum? Senin ağırlığın ne kadar? Senin arkanda kim var? Sen kimin adına konuşuyorsun, hangi yabancı güçlerin sen Türkiye'deki temsilcisisin? Bunların hesabını soracağız sana bunları bil. Sen kimsin, senin arkanda kim var? Bunlar da ortaya çıkacak. Mehmet Uçum şu söylediklerin senin fikir mi? Sen bir defa Türkçe bilmiyorsun ya, şu ifadeyi koysak lise talebesinin önüne 10 tane anlatım bozukluğu bulur, sen kimsin? Çıkmışsın muhalefete akıl veriyorsun. Şimdi Türkiye'de her şeyin tabii, her şeyin birbirine karıştığı, herkesin kendinde sınırsız yetki gördüğü bir dönemi yaşıyoruz. Beyefendi bakıyor tabii, kimin başdanışmanı? Erdoğan’ın başdanışmanı. Erdoğan’ın kendine her şeyi hak gördüğü ortamda, ‘Turpun Büyüğü Heybede’ çıkışıyla yargıyı açıkça müdahale edebildiği bir ortamda, Mehmet Uçum da kendinde bu hakları görüyor anlaşılan.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Günümüzde medyanın toplum üzerindeki büyük etkisi bir takım ahlaki sorumluluklarının doğmasına sebep olmuştur. Bu sorumlulukların bir kısmı kişilik haklarına saygılı olmayı kapsamaktadır. Medya mensuplarının siyasi kişi ve/veya kuruluşları eleştirme hakları bulunmaktadır. Ancak bu haklarını kullanırken siyasi kişi ve/veya kuruluşların haklarının gözetilmesi önem arz etmektedir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Medya mensuplarının siyasi kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur. Ancak bu hakları kullanırken kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir.
Öte taraftan, düşünmek insana özgü bir kavramdır ve bu eylem sonucunda sürecin ürünü olarak da düşünce ortaya çıkmaktadır. Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, hukuk ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Görüldüğü gibi, tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir.
İfade özgürlüğü, demokratik toplumların temel taşlarından biridir ve kamuoyuna açık görev üstlenen kişilerin daha geniş bir eleştiri alanına tabi tutulabileceği kabul edilmektedir. Ancak bu özgürlük mutlak değildir. Eleştiri, hedef alınan kişinin şahsiyetine saldırı niteliği taşımamalı, aşağılama, hakaret ve iftira boyutuna ulaşmamalıdır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, program konuğu tarafından; “Mehmet Uçum, son dönemin en karanlık adamı…Mehmet Uçum'un cüreti...sen kimsin ya Mehmet Uçum? Senin ağırlığın ne kadar, senin arkanda kim var, sen kimin adına konuşuyorsun? Hangi yabancı güçlerin Türkiye'deki temsilcisisin?...Sen bir defa Türkçe bilmiyorsun ya, şu ifadeyi koysak lise talebesinin önüne 10 tane anlatım bozukluğu bulur…Türkiye'yi mahveden insanlarsınız…Memlekette ekonomiyi batıran insanlar sizsiniz…Bu milletin canına ot tıkayanlar sizsiniz" şeklinde sarf edilen ifadelerin, eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı, iftira ve isnat içeren somut delilden yoksun itibarsızlaştırma içeren ithamlar olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Mayıs 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 22.583.082,79 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 677.492,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 26.06.2025 tarih, 2025/25 sayılı toplantısında alınan 8 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 26.06.2025 tarih, 2025/25 sayılı toplantısında alınan 8 No.lu karara karşı oy yazısı.
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.