İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.06.2025 tarih ve 52 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 09.06.2025 tarihinde saat 19:58’de yayınlanan "4 Soru 4 Yanıt" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 09.06.2025 tarihinde saat 19:58’de Murat Taylan ve Merdan Yanardağ'ın katılımıyla canlı olarak yayınlanan, "4 Soru 4 Yanıt" isimli programda; “Burada ifade etmek isterim yani Akit Gazetesi'nin dünkü alçaklığını hep beraber gördük. Kurmak istedikleri düzen öyle bir düzen. "Manisa Belediye Başkanı Çarpıldı" diye başlık attılar. - Villasında çarpıldı.- Evet villasında çarpıldı. Manisa Belediye Başkanı villasında çarpıldı diye paylaşım yaptılar ve haber geçtiler. Şimdi siyasal İslamcılık bu kadar işte ahlaksızlıktır aynı zamanda. Onlar kutsal bir davaları var diye ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünürler ve düşman olarak gördükleri herkesin bu ülke vatandaşlarının yarısından fazlasını öyle çarpmak, öldürmek, boğazını kesmek, tekbir getirerek kesmek onlar için bir suç, günah ya da hata değildir. Ne olursa olsun ya herkesin bir ölümü var. Burada ya böyle bir kötülük yani insanın şeyini yani havsalasını zorluyor, hayal gücünü zorluyor. Ya böyle bir kötülük nasıl olabilir diye düşünüyorsunuz. Orada seçilmiş bir Belediye Başkanı, üç evlat babası, üç kız çocuğu babası, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bu ülkenin çocuğu ve bu ülkede yayınlanan bir gazete villasında çarpıldı diye ucuz bir kelime oyunu yaparak böyle bir paylaşımda bulunuyor. Bunu belirtelim. Bakın bunu bu tarihe not düşüyor yani değerli yurttaşlar, bizi izleyen değerli seyirciler, siyasal İslamcı ve İslamcı faşistlerin ahlakı bu. Ya böyle bir olayda geçmiş olsun dersiniz. Tutun ki bundan memnun oldunuz paylaşmazsınız, konuşmazsınız.- Bu ilk değil ki Merdan Bey. İlk değil, bu anlayış her yerde karşımıza çıkıyor. Düşman sizin tarif ettiğiniz gibi düşman gördüğü herkesi, siyaseten yalnızca karşısında olduğu için düşman gördüğü herkesi, hakkında neler yazıyorlar, neler çıkıyor. - Bu nedenle kurmak istedikleri düzen, eğer Cumhuriyetin yıkılması halinde kurmak istedikleri düzenin ipuçları buradadır. - Doğru.- İnsanlara, insanlara elektrik vererek öldürmeyi bile mübah sayabilecek bir ilkel, faşist bir kafa yapısına sahipler. Faşizmin bir özelliği var. Birkaç niteliği var. Irkçı faşizm mesela. Nazizm, bunu görürüz biliriz ya da daha İtalyan faşizmi gibi yani imparatorlukçu, tarihçi bir faşizm. O Büyük Roma İmparatorluğuna gönderme yapan Mussolini ideolojisi onun tezleri, bir de bizim gibi Müslüman ülkelerdeki en tehlikeli faşizm türlerinden biri. Bakın MHP'nin bir dönem benimsediği o ırkçı, ırkçılık, Türk ırkçılığı üzerinden geliştirilecek faşizm tutmadı, taban bulmadı…En tehlikeli faşizm türlerinden biri İslamcı faşizmdir çünkü insanların inançları üzerinden onları istismar ederek bir kitle tabanı oluşturur ve bu kitle tabanı oluşturmakta da başarılı olma olasılığı son derece yüksektir. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit ve olay budur.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Medyanın gücü ne kadar fazla ise medya mensuplarının sorumluluğunun da o ölçüde arttığını söylemek mümkündür. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları, kamu kurumlarını eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme ve eleştiri hakkı bulunmaktadır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Eleştiri; kanuna aykırı bir şekilde kişi, kurum ve kuruluşları itibarsızlaştırmaya, küçük düşürmeye ve aşağılamaya yönelik suçlayıcı ifadeler içeren sınırsız ve kontrolsüz bir hak olarak görülmemelidir.
Demokratik rejimlerde basın, ifade hürriyetinin geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Dolayısıyla halkın doğru bilgilendirilmesi, kamuoyunda özgür kanaat oluşması, medyanın elinde bulundurduğu iletişim gücünü toplumun aleyhine kullanmaması için ilgili düzenlemeler mevzuatla gerçekleştirilir ve denetleme mekanizmalarınca denetlenir. Yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici, yargılayıcı ya da itibar zedeleyici bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeyde çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi, basının yayımladığı haberlerin kişilerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda, özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Herhangi bir eleştiri, ifade özgürlüğü kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Ancak eleştiri sınırlarının ötesine geçen ve kişileri aşağılayan, kişilik haklarına saldırdığı ve hakaret niteliği taşıyan, insan onuruna aykırı ve özel hayatın gizliliğini ihlal eden her türden ifade ise ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmelidir. Kamusal alan içerisinde muhtelif ideolojiler tarafından üretilen söylemlerin, belirli bir karşıtlık içerisinde iktidar mücadelesi etmesi olağandır. Demokratik bir toplumda çok sesliliğin korunması hem kamusal alanı oluşturan kurumlar hem de bireyler açısından temel bir gerekliliktir. İfade özgürlüğü kapsamında eleştiri sınırları aşılmadan haber içeriklerinin ve yorumların kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplum doğasının gereğidir.
Dini inançlar ve bu inanca ait simgelerin somutlaştığı yapılar, yalnızca inanç pratiklerinin mekânsal karşılığı değil; toplumsal hafızada kutsallık atfedilen, kolektif bilinç açısından yüksek sembolik değere sahip yapılardır. Böylelikle dinin temsil ettiği değerler, toplumsal barış ve kültürel bütünlük açısından vazgeçilmez işlevler üstlenir. Yayın içeriklerinde herhangi bir dinin, inancın veya bu inancı temsil eden unsurların eleştiri sınırlarının ötesine geçilerek aşağılanması; bireysel inanç özgürlüğünü hedef almanın ötesinde, inanç grupları arasında kutuplaşma ve toplumsal gerilim yaratma potansiyeli taşımaktadır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, “Şimdi siyasal İslamcılık bu kadar işte ahlaksızlıktır. Aynı zamanda onlar kutsal bir davaları var diye ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünürler ve düşman olarak gördükleri herkesin bu ülke vatandaşlarının yarısından fazlasını öyle çarpmak, öldürmek, boğazını kesmek, tekbir getirerek kesmek onlar için bir suç, günah ya da hata değildir.” şeklindeki ifadelerle, mezkur gazetenin ve kullanılan haber başlığının eleştirisinin ötesinde bir "Siyasal İslamcı" kategorisi oluşturulduğu ve bu tanımlamaya yönelik olarak genelleyici biçimde "Siyasal İslamcılık" kavramı üzerinden kişi ve kurumların menfi nitelikteki eylem ve söylemlerinin İslam dini ile ilişkilendirildiği, "İnsanlara elektrik vererek öldürmeyi bile mubah sayabilecek bir ilkel, faşist bir kafa yapısına sahipler. Faşizmin bir özelliği var. Bir kaç niteliği var. Irkçı faşizm mesela. Nazizm, bunu görürüz biliriz ya da daha İtalyan faşizmi gibi yani imparatorlukçu tarihçi bir faşizm. O Büyük Roma İmparatorluğuna gönderme yapan Mussolini ideolojisi onun tezleri, bir de bizim gibi Müslüman ülkelerdeki en tehlikeli faşizm türlerinden biri. Bakın MHP'nin bir dönem benimsediği o ırkçı, ırkçılık Türk ırkçılığı üzerinden geliştirilecek faşizm tutmadı, taban bulmadı. … En tehlikeli faşizm türlerinden biri İslamcı faşizmdir çünkü insanların inançları üzerinden onları istismar ederek bir kitle tabanı oluşturur ve bu kitle tabanı oluşturmakta da başarılı olma olasılığı son derece yüksektir. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit ve olay budur." şeklinde ifadelerle ise "İslamcı faşizm" kavramı ve “ilkel”, “faşist kafa yapısı”, “elektrik vererek öldürmeyi mubah sayabilecek” şeklinde şiddet içeren tabirler kullanılmış, İslam ve şiddetin yine kişi ve kurumların menfi nitelikteki eylem ve söylemleri üzerinden kavramsal olarak ilişkilendirildiği, dolayısıyla "Siyasal İslamcılık" ve "İslamcı faşizm" kavramları üzerinden bireylerin, kurumların ve şiddet unsurlarının menfi eylem ve söylemlerinin ön plana çıkarılması suretiyle İslam inancı ve şiddet eylemlerinin iç içe gibi gösterilmesinin ve İslam inancı ile şiddet arasında bağ kurulmasının İslam inancına sahip bireyleri incitici ve küçük düşürücü nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Mayıs 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.440.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2025 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 195.543,00 (yüzdoksanbeşbinbeşyüzkırküç) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 26.06.2025 tarihli, 2025/25 sayılı toplantısında alınan 9 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 26.06.2025 tarihli ve 25 sayılı toplantısında alınan 9 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.
Üst Kurulun 26.06.2025 tarihli, 2025/25 sayılı toplantısında alınan 9 No.lu karara karşı oy yazısı.
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.