İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.06.2025 tarih ve 64 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 20, 22.06.2025 tarihinde 20:07 ve 20:00 saatlerinde yayınladığı "Öncesi Sonrası Gece" ve “Sözün Aslı” adlı program yayınlarına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 20.06.2025 tarihinde saat 20:07’de yayınlanan, sunuculuğunu Senem Toluay Ilgaz’ın yaptığı, Türker Ertürk'ün konuk olarak katıldığı, "Öncesi Sonrası Gece" adlı programda; “(...) Şimdi İsrail bu savaşı durdurmak istemiyor. Bu işe devam etmek istiyor. Orada bir rejim değişikliği, yeni bir harita çizme planı var. Bu işi Amerika dahil olmadan yapmasına imkan olmadığı için bütün gücüyle bunu zorluyor. Görebildiğim kadarıyla da yani karar verilmiş, şu anda diplomatik temaslar göstermelik. Bu savaş büyüyecek gibi gözüküyor. Demin bir Suriyeli suali sordunuz. Sanıyorum buna en kolay cevap verebilecek kişi benim. Niçin benim? 2012 Nisan, bombalar patlarken ben Suriye'deydim. Yani Türkiye burada çok yanlış şeyler yaptı. Yani demin tehdit değil mi? Tehdit demek ülkenizde balistik füze atılıyor olması tehdit anlamında değildir. Eğer komşunuzda bir istikrarsızlık varsa ve bu istikrarsızlık aynı zamanda kitlesel göçe kontrolsüz kitlesel. Bundan daha büyük tehdit yok biliyor musunuz? Bakın Roma kontrolsüz kitlesel göç yüzünden yok oldu. Şimdi bu BOP’un içinde ulus devletler, kontrolsüz kitlesel göç, demografik değişiklikler. Bu da planlar. Bakın Türkiye'de 15 milyon var. Şimdi Suriye, Cem Bey çok güzel anlattı o resmi. O resmin içinde ne var biliyor musunuz? Suriye'de, Irak'ta yapılanlar Libya’da yapılanlar ve şu anda İran'da yapılmaya çalışanlar. Koltuğa endeksli açılım da bunun içinde. Biraz önce siz ifade ettiniz, ne demiş? Üst kimliğimiz Müslüman. Bakın bu da bu projenin içinde… Sayın Erdoğan söylemiş. Bakın bu da bu projenin içinde. Bakın çok net bu. Şimdi İkbal Bey dedi ki küresel güçler böyle bir plan yaptılarsa razı olmaktan başka. Yüz yıl önce çöpe attık, yine çöpe atacağız. Bakın yüz yıl önce çöpe attık yine yine yapacağız. Şimdi Davutoğlu, ya bu projenin içinde Davutoğlu var. "Stratejik Derinlik" kitabının içinde aynen şöyle yazmış: “Küresel büyük düzenin kendi bölgemizde alt düzenleyicisi olacağız.” Bu teknik bir laf… Türkçesini ben tercüme edeyim mi? Türkçesi ne demek? Biz emperyalizmin kendi bölgemizde taşeronluğunu yapacağız. Bakın Suriye’de taşeronluk yaptık, Irak’ta taşeronluk yaptık. Yani şimdi ya bakın burada görüyorsunuz siyasi haritayı değil mi? Böyle değil bu değişti bu değişti diyorum size… Yani geçmiş resme bakın bu resim değişti. Peki, bu duruma kim getirdi? Siyasi iktidar. Şimdi sen hep antisemitik söylemler yapacaksın, işte İsrail'e sen öldürmesini bileceksin diyeceksin. Suriye'de İsrail’e yardım yataklık yaptınız. ... Peki, biz bu projeye yardım ettik. Biz diyoruz ki, bu siyasi hatta şöyle bir şey söyleyeyim size. Rejim değişikliği diyoruz biz değil mi? Bu bölgedeki ilk rejim değişikliği nerede oldu biliyor musunuz? Türkiye'de, 2002’de ve bu projelere yardım ve yataklık yapmaya kalktılar. İşte bölgenin, daha doğrusu ülkenin, dinamik güçleri buna itiraz edince onlara operasyon yapıldı ve işte Türkiye bu hale geldi.”,
22.06.2025 tarihinde saat 20.00'da yayınlanan “Sözün Aslı” adlı programda ise; “23 yıldır hizmet etti Büyük Orta Doğu projesine bu iktidar. Yıl 2007 bakın yıl 2007. İsrail Suriye’deki nükleer santrale Deyrizor bölgesinde El Kibar santraline saldırdı. Nereden saldırdı biliyor musunuz? Türkiye. Türkiye topraklarını komşusu bir Müslüman ülkeye saldırılması için İsrail’e açtı biliyor musunuz? Bunu mütedeyyin insanlarımız biliyor mu bakın bu gerçek var. Peki bu saldırı şu anda 35 yıldır neredeyse devam eden bu büyük Orta Doğu projesinin realizasyonunda çok önemli bir hamleydi biliyor musunuz. Yani şimdi niçin biraz önce PYD’den SDG’ye dönüldü, niçin Amerika bastırdı? İktidar siyasi ikbali için hani biraz önce Sevr 2.0 diyorum ya buna razı oldu. Onun için söylemini değiştirdi yani koltuk için Türkiye’nin çıkarları yok sayılıyor. İslami rejimi eleştirmek doğru. Katılıyorum. Tasvip de etmem. Ama Türkiye’nin çıkarları önemli. Yani İran’da bir güç boşluğu oluşmamalı. Üniter yapı bozulmamalı. Kaos olmamalı. İstikrar sağlanmalı. Ama Türkiye’deki iktidar ne yazık ki 23 yıldır bu istikrarsızlığa hizmet etti. Bu kaosa hizmet etti. Büyük Ortadoğu Projesi’nin realizasyonuna hizmet etti. Ya Gazze’de savaş devam ederken bile İsrail’e destek oldu. Yani kınama. Kınamanın pratikte hiçbir karşılığı yok ki. Ne söylediğiniz değil ne yaptığınız önemlidir. Yaptıklarıyla bu iktidar Türkiye’nin çıkarları, Türkiye’nin güvenliği lafına hizmet etmişlerdir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin realizasyonunda çok büyük mesafeler kat etmişlerdir.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Medyanın gücü ne kadar fazla ise medya mensuplarının sorumluluğunun da o ölçüde arttığını söylemek mümkündür. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları, kamu kurumlarını eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme ve eleştiri hakkı bulunmaktadır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Eleştiri; kanuna aykırı bir şekilde kişi, kurum ve kuruluşları itibarsızlaştırmaya, küçük düşürmeye ve aşağılamaya yönelik suçlayıcı ifadeler içeren sınırsız ve kontrolsüz bir hak olarak görülmemelidir.
Demokratik rejimlerde basın, ifade hürriyetinin geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Dolayısıyla halkın doğru bilgilendirilmesi, kamuoyunda özgür kanaat oluşması, medyanın elinde bulundurduğu iletişim gücünü toplumun aleyhine kullanmaması için ilgili düzenlemeler mevzuatla gerçekleştirilir ve denetleme mekanizmalarınca denetlenir. Yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici, yargılayıcı ya da itibar zedeleyici bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeyde çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde ise; basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi, basının yayımladığı haberlerin kişilerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda, özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, program konuğu tarafından sarf edilen, "Şimdi sen hep antisemitik söylemler yapacaksın, işte İsrail'e sen öldürmesini bileceksin diyeceksin. Suriye'de İsrail’e yardım yataklık yaptınız." şeklinde sarf edilen ifadelerle, TBMM kararıyla düzenlenen operasyonların ve sonrasında Türkiye'nin bölgede gerçekleştirdiği çalışmaların İsrail'e yardım kastıyla yapıldığının iddia edilmesinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti organlarının verdiği kararlara yönelik eleştiri sınırı ötesinde küçük düşürücü ifadeler olduğu, bununla birlikte "Rejim değişikliği diyoruz biz değil mi? Bu bölgedeki ilk rejim değişikliği nerede oldu biliyor musunuz? Türkiye'de, 2002’de ve bu projelere yardım ve yataklık yapmaya kalktılar. İşte bölgenin, daha doğrusu ülkenin, dinamik güçleri buna itiraz edince onlara operasyon yapıldı ve işte Türkiye bu hale geldi." şeklinde sarf edilen ifadelerle ise 2002 yılında yapılan genel seçimlerle değişen iktidarın büyük bir projenin sonucu olduğu, planlı bir uygulama olduğu, demokratik şekilde yapılan genel seçimin sıhhatine, şeffaflığına ve vatandaşın hür iradesiyle siyasal iktidarı belirleme yönündeki kararına ve bu karar sonucu iktidara getirilen yönetimin tüm unsurlarına yönelik bu iddia ve ithamların kamusal sorumluluk anlayışıyla bağdaşmadığı, Türkiye'yi İsrail'in yanında yer alarak emperyalizmin taşeronluğunu gerçekleştiren bir ülke olarak dile getirilerek bu ifadeleri program boyunca birçok farklı zamanda ifade edilmesinin başta Türkiye'nin kurucu değerlerine aykırı olduğu, dolayısıyla mezkur kuruluş tarafından yayınlanan "Öncesi Sonrası Gece" ve "Sözün Aslı" adlı programlarda kullanılan söz konusu ifadelerin kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Mayıs 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 25.351.717,83 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 760.552,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 26.06.2025 tarih, 2025/25 sayılı toplantısında alınan 10 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 26.06.2025 tarih, 2025/25 sayılı toplantısında alınan 10 No.lu karara karşı oy yazısı.
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.