İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 01.10.2025 tarih ve 87 sayılı yazısına konu MELTEM TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 20.08.2025 tarihinde saat 13:17’de canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Eylül Han Tezel’in yaptığı "Eylül Han ile Gündem Özel" adlı programda sunucu tarafından; “CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda iktidarın Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı üzerinden yürüttüğü ticarette usulsüzlükler tespit ettiklerini açıkladı ve duvardaki ikinci tuğlayı da çekiyorum dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Yüce Divan dosyasına girecek belgeleri açıklamaya devam ediyorum ifadesini kullanan Yavuzyılmaz paylaşımında şu ifadeleri kullandı: “21 Mayıs 2014 - Eylül 2018 tarihleri arasında AK Parti'nin Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı'ndan uluslararası anlaşmalara aykırı olarak taşıdığı ham petrol için Irak Bölgesel Kürt yönetiminden 2 milyar 320 milyon dolar taşıma ücreti aldığını tespit ettik." dedi. Bu tutar önce AK Parti hükümetinin Jersey Adasında kurduğu Turkish Energy Company adlı şirkete transfer ediliyor. Ardından 904 milyon doları Türkiye'ye BOTAŞ’a aktarılıyor. Geriye kalan 1 milyar 416 milyon dolar ise ne olduğu meçhul. Bu para adeta bir kara delik olan Jersey Adasında buharlaşıyor. Güncel kurla 58 milyar lira kayıp. Ayrıca uluslararası tahkim mahkemesi söz konusu ticaretle ilgili Türkiye'nin uluslararası anlaşmalara aykırı olarak fazladan 1 milyar 324 milyon dolar ham petrol taşıma ücreti aldığını da tespit ediyor. Türkiye'nin bu tutardaki cezayı da Irak Merkezi hükümetine ödemesini hükmediyor. “İktidara gelir gelmez buharlaştırılan ve cezaya hükmedilen bu tutarlar Cumhurbaşkanı ve ilgili AK Partili yöneticilerin mal varlıklarından tahsil edeceğiz." dedi Deniz Yavuzyılmaz. İşte bu çok önemli. Yani bir şeyler yapıldı bitti. Hadi bir yeni bir devri toplayalım. Yeniden biz vatandaşlar taşın altına elimizi koyalım demek istemiyoruz. Birilerinin yaptıkları cezasız kalmamalı. Bakın artık o kadar şaşırmıyoruz ki rakamlara… Çalışan vekillerden biri Deniz Yavuz Yılmaz. Teşekkür ediyoruz. Yine bir belge çıkardı ama peki ne olacak? Bununla ilgili bir sürü belgeler var cümlesinin arasında Yüce Divan’a bir belge daha dedi ya biraz umut oluyor. Hani bu kadar çalıp çırpıp yapıp her şeyi götürüp sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi her şeyin normalleştirilmesine karşıyız. Şaşırmıyoruz değil mi?...Ama Uluslararası Hukuka aykırı bu aslında. Bunu da bir not düşelim....” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan; "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz…." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; Üst Kurulun denetim görevini yürütürken, çok hassas ve adil davranması, hak ve özgürlüklere müdahalede sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. Aksi halde çok sesliliği sağlamak, toplumun özgürce kanaat oluşturmasına katkı sunacak ortamı kurmak mümkün olmayacaktır.
“MELTEM TV” logolu medya hizmet sağlayıcıda, 20.08.2025 tarihinde, canlı olarak ekrana getirilen "Eylül Han ile Gündem Özel" isimli programda; sunucunun bazı ifadelerinin, “çeşitli kurum ve kişiler hakkında iddiaların doğruluğundan emin olmaksızın dile getirildiği, tarafsızlık, doğruluk ve gerçeklik ilkelerine aykırı yayın yapıldığı” gerekçesiyle Üst Kurul çoğunluğu tarafından kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- Yaptırım konusu programda; Sunucu Eylül Han Tezel, CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz’ın sosyal medya platformu üzerinden paylaştığı iddiayı gündeme taşımış ve yayın konuğu Veryansın TV Genel Yayın Yönetmeni Gazeteci Erdem Atay ile birlikte bazı değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Canlı yayında okunan Deniz Yavuzyılmaz’ın paylaşımında özetle; “AK Parti'nin 21 Mayıs 2014 - Eylül 2018 tarihleri arasında, Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı'ndan uluslararası anlaşmalara aykırı olarak ham petrol taşıdığı, Irak Bölgesel Kürt yönetiminden aldığı taşıma ücretin tamamının BOTAŞ’a aktarılmadığının tespit edildiği, Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nin, Türkiye’nin uluslararası anlaşmalara aykırı olarak fazladan 1 milyar 324 milyon dolar ham petrol taşıma ücreti aldığını tespit ederek, Türkiye'nin bu tutardaki cezayı Irak Merkezi Hükûmeti’ne ödemesine hükmettiği” iddiaları yer almaktadır.
Ana Muhalefet Partisi Genel Başkan Yardımcısı’nın paylaşımı ile ülke gündemine giren bir olayın, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar tarafından irdelenmesi ve sorgulamalar yapılması, kamu yararı açısından bir zorunluluktur. Yayında da parti yöneticisinin sosyal medya paylaşımının okunmasının ardından; Sunucu Tezel gündeme getirilen iddialar çerçevesinde yolsuzlukla mücadele ve kamu kaynaklarının yönetiminde hesap verebilirlik çerçevesinde, etik değerleri vurgulayarak eleştiri ve değerlendirmelerde bulunmuştur. Sunucu tarafından yapılan değerlendirmelerde, herhangi bir kişi ya da kuruluş doğrudan suçlanmamış, eleştiri sınırını aşan bir ifade kullanılmamıştır.
Uzman raporunda ve Kurul Kararında da yaptırım; “varsayımsal içerikleri; gerçekliği ispat edilmiş gibi kesin bir dille ve taraflı bir şekilde ele alarak izleyici ile paylaşıldığı” savıyla gerekçelendirilmiştir.
Oysaki yayında işlenilen ve “varsayımsal içerik” olarak nitelendirilen olay, muhalefet temsilcisinin kamuoyuna açık beyanlarına dayanmaktadır. Bilindiği üzere; bu tür konularda Yüksek Mahkeme kararlarında ve AİHM içtihatlarında, “görünür gerçekle örtüşme” unsuru önem taşımaktadır. Yayında gündeme getirilen konunun, birçok medya organında haberleştirilerek medyada geniş yer bulması ve yoğun tepkilere neden olarak siyasi gündemde tartışılması sonucunda, 5 gün sonra Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından açıklama yapılmıştır.
Sunucu tarafından kullanılan, “birilerinin yaptıkları cezasız kalmamalı”, “artık şaşırmıyoruz”, “bunu da bir not düşelim” şeklindeki değerlendirmelerin, siyasi eleştiri ve kanaat açıklaması kapsamında ve değer yargısı niteliğinde olduğu da dikkate alındığında, bu ifadelerin belirli bir kişi veya kurumu hedef almaktan öte, genel anlamda yolsuzluk algısına karşı duyulan toplumsal tepkiyi dile getirmek amaçlı olduğu anlaşılmaktadır.
Üst Kurul pek çok kararında; “...medya aktörlerinin siyasi kişi, kurum ve kuruluşları eleştirebilme ve bu kişi, kurum ya da kuruluşların ortaya koyduğu eylemler konusunda kamuoyunu bilgilendirme hak ve sorumluluğu bulunmaktadır... Gazetecilerin ilgili konu ile alakalı, programlarında ve bültenlerde çeşitli yorumlarda bulunması olası ve gerekli bir durumdur (2024/43 sayılı, 27 No.lu karar).”, “Medya mensuplarının siyasi kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur (2025/05 sayılı, 28 No.lu karar).” şeklindeki değerlendirmelerle sunucular, haber spikerleri ve medya mensuplarının eleştiri ve yorum hakkı olduğunu kabul etmektedir.
Bu duruma rağmen; sunucunun olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğindeki ifadeleri nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşa “haberde doğruluk” ölçütü üzerinden üst sınırdan yaptırım uygulanması rasyonel ve ölçülü değildir.
6112 sayılı Kanun’un 8/1-(ı) bendinde hüküm altına alınan, “haberlerin tarafsızlığı, doğruluğu ve gerçekliği” ilkesi; kaynağı belirtilmeyen haberlerin yayınlanmasını ve/veya kasıtlı olarak yanlış bilgi verilerek toplumun yanıltılmasını yasaklamakta; buna karşın haber programlarında haber içeriğine dayalı yorum ve eleştirileri engellememektedir.
Bu bağlamda, programın söz konusu bölümü haber aktarımıyla birlikte sunucunun eleştiri ve yorum hakkı çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Bilindiği üzere; medyanın, özellikle kamu yararı söz konusu olduğunda, “halkın gerçekleri, doğruları bilme ve öğrenme hakkı çerçevesinde, toplumsal meseleleri sorgulama ve bu doğrultuda iktidarın hesap vermesini sağlama” gibi hak, görev ve sorumlulukları bulunmakta ve bu haklar, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında bulunmaktadır.
Dolayısıyla, yayının bu bölümündeki konuşmalar bağlamı ve bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde; medyanın, demokratik kamu denetimi işlevinin yerine getirilmesi boyutunu aşan bir yön bulunmamaktadır.
2- Konuya ilişkin bir diğer önemli husus, Uzman Raporu ve bu raporu esas alan Üst Kurul Kararında, yaptırım gerekçelerinden biri olarak;
“Konuya ilişkin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin 25 Ağustos 2025 tarihli ‘Dezenformasyon Bülteni 185’ sayılı bülteninde bu bilginin doğru olmadığı ‘…Irak lehine verilen tazminat kararına karşı ise Türkiye tarafından başlatılan iptal davası süreci ise halen devam etmektedir...’ şeklindeki açıklamayla kamuoyuna duyurulmuştur.” tespitinin yer almış olmasıdır.
Ancak; yaptırım kararının gerekçesi olarak sunulan argüman, zaman bakımından geçersizdir. Çünkü yaptırım uygulanan yayın, 20 Ağustos 2025 tarihinde, yani dezenformasyon bülteninin yayınlanmasından 5 gün önce ekrana getirilmiştir. Dolayısıyla, sonradan yayınlanan bir resmi değerlendirme veya düzeltme, geçmişte yapılmış bir yayına ilişkin “doğruluk” veya “tarafsızlık” ihlali iddiasını geriye dönük olarak meşrulaştıramaz.
Hukuki güvenlik ilkeleri gereği ve 6112 sayılı Yasa kapsamına göre, bir yayın ancak yayın anındaki bilgi durumu ve mevcut doğrulama imkânları esas alınarak değerlendirilebilir. Yayın sonrasında ortaya çıkan açıklamaların ve/veya bilgilerin, önceki tarihli yayınlar için yaptırım gerekçesi olarak kullanılması; kanunilik, öngörülebilirlik ve orantılılık ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Ayrıca; Dezenformasyon Bülteni’nde de; tahkim davasında “Türkiye aleyhine verilen tazminat kararı” bulunduğu kabul edilmekte, tazminat kararının gerekçesi açıklanmaksızın hukuki sürecin devam ettiği bildirilmektedir. Üst Kurulun, hukuki sürecin devam ettiğinin açıklandığı bir aşamada, bir tarafın açıklamalarını doğru olarak kabul ederek, “haberde doğruluk” ölçütü üzerinden yaptırım yoluna gitmesi rasyonel değildir.
Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin, yayından 5 gün sonra yapılan açıklamasının yaptırım kararının dayanağı olarak gösterilmesi hukuken isabetli değildir.
3- Demokratik bir hukuk devletinde basının asli işlevi; kamuoyunu ilgilendiren tüm konularda, mesleki sorumluluk ve etik ilkeler çerçevesinde bilgi ve fikir akışını sağlamak, kamu gücünü elinde bulunduran aktörler üzerinde denetim işlevini yerine getirmek ve kamuoyu oluşturma sürecine katkıda bulunmaktır. Bu nedenle, medyanın kamusal kurumların işleyişindeki aksaklıkları gündeme taşıyarak düzeltilmesine imkân sağlaması, gazeteciliğin evrensel ve anayasal bir görevi olarak kabul edilmekte, bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir.
Bu kapsamda; olgusal temeli bulunan iddiaların ve toplumsal önemi bulunan tartışma konularının, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar tarafından programlara konu edilmesinin; farklı görüşlere sahip gazeteci, yazar ve akademisyenlerce analiz edilmesinin, demokratik toplum düzeninin temel unsurlarından biri olan çoğulcu kamusal tartışma ortamına ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için basın özgürlüğünün yaşamsal bir öneme sahip olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle; kamusal nitelik taşıyan meselelerde ileri sürülen iddialar ve bunlara ilişkin yorumların, kamu otoriteleri veya toplumun bir kesimi için incitici veya rahatsız edici nitelikte de olsa, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları uyarınca basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla, muhalefet temsilcisi bir siyasal aktörün, uluslararası bir konu hakkında iktidar uygulamalarına yönelik iddialarının kamuoyuna aktarılması ve haberleştirilmesine ilişkin bir yayına uygulanan söz konusu yaptırım kararı; yalnızca medyanın kamusal denetim görevine müdahale anlamına gelmemekte, aynı zamanda halkın bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat oluşturma hakkını da sınırlamaktadır.
Ayrıca; Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili kararlarında “demokratik toplum düzeninin gereklerini” tanımlamaktadır. Bu çerçevede, temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbirler için “toplumsal bir ihtiyacın karşılanması”, “orantılılık” ve “başvurulabilecek en son çare” ölçütlerinin getirildiği görülmektedir. Bu ölçütler ışığında, uygulanan yaptırım kararının orantılı ve en son çare olarak görülmesi mümkün değildir.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; basın ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşmayan değerlendirmeler nedeniyle; Anayasa Mahkemesi’nin tariflediği şekilde “güçlü nedenler” olmaksızın cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, kamusal nitelikli tartışmaların yapılmasını güçleştirecektir.
4- Çağdaş demokrasilerde basın, “halkın gözcüsü”/“gözetleyici” (watchdog) durumundadır ve siyasilere ilişkin haberlerde çok daha geniş bir özgürlük alanına sahip olması gerektiğine kuşku yoktur.
Anayasa Mahkemesi’nin Özgür Boğatekin Başvurusu’na ilişkin (B. No: 2020/23730) 14/6/2023 tarihli kararı; gazetecilerin kimi iddiaları gündeme taşıması ve yanıt araması faaliyetinin çerçevesine ilişkin büyük önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde, şu görüşler yer almıştır:
“22- ...Başvurucu, bir gazeteci olarak toplumun sözcülüğünü yapmış ve yüksek sesle dile getirilen söylentileri kışkırtıcı bir üslupla ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasının olgusal temelinin ilçede yürütülen projeler olduğu ortadadır. Bununla birlikte projeler hakkında çıkan söylentilerin varlığını bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi ispat etmesi başvurucudan beklenemez. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 52).
23- ...Yeterli olgusal temelleri olduğu müddetçe bireyleri yahut toplumu ilgilendiren olaylar hakkında çıkan söylentilerin haberleştirilmesi de cezalandırılamaz. Dahası söz konusu duyumlar hakkında yetkilileri doyurucu açıklama yapmaya çağırmanın sağlıklı bir demokraside cezalandırma konusu olması düşünülemez. Kaldı ki köşe yazılarında başvurucu, kesin ifadeler kullanmak yerine yazılarında yer alan iddiaların birer söylenti olduğunu ifade etmiş; iddiaların doğruluğuna ilişkin olarak kendisinin hiçbir şüphesi bulunmadığı algısını yaratacak bir dil kullanmamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Yılmaz, B. No: 2019/21052, 15/3/2022, § 37).”
Görüleceği üzere; Anayasa Mahkemesi, olgusal temeli bulunan konularda söylentilerin bile haberleştirilmesine olanak tanımaktadır. Yaptırıma konu haber ise, görünür gerçekle örtüşmektedir ve Ana Muhalefet Partisi Genel Başkan Yardımcısı tarafından, kamuoyuna açık bir platformdan duyurulmuş bir açıklamaya dayanmaktadır.
Bu açık duruma rağmen; Anayasa Mahkemesi’nin, gazeteciliğin çerçevesine ilişkin kararı dikkate alınmaksızın üst sınırdan verilen yaptırım kararı, hukuka aykırıdır, ifade ve basın özgürlüğünü daraltıcı niteliktedir.
5- Bu noktada; Üst Kurul tarafından alınan kararın, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne yönelik bir müdahale teşkil edip etmediği; bu müdahalenin Anayasa ile güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlâl edip etmediği ve ayrıca söz konusu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle; Üst Kurulun, haber ve haber programlarında, bahse konu madde hükmünden verdiği cezaların, Danıştay tarafından nasıl değerlendirildiğine bakmak yerinde olacaktır:
a) Üst Kurulun, 07.07.2021 tarih ve 2021/27 sayılı toplantısının, 751 No.lu kararıyla; “TELE 1” logolu medya hizmet sağlayıcıda, 20.04.2021 tarihinde saat 07:00’da yayınlanan "Gün Başlıyor" adlı haber bülteninde yer verilen bir haberde;
“…10 kilo patates, pardon 20 kilo, bir lira ya kilosu, 20 lira. Bak ne oluyor Diyarbakır’da... Sonra işte bir türlü görevini doğru düzgün yapamayan, işini yapmayan sadece ‘eyvah yukarıdan ne derler’ diyen bu valiler, kaymakamlar… Bu milleti arsızlığa alıştırdınız bakın bu yoksulluğun göstergesi değil. Sırf yoksul oldukları için o patatese saldırmıyorlar. Arsızlaştırdığınız için, onurlarını ellerinden aldınız insanların, insanları böyle 3 kuruşluk avanta için birbirlerini çiğneyen hale getirdiniz… İşte ben de bu iktidara buradan devamlı çağrıda bulunuyorum… şu anda güç patlaması yaşıyorsunuz. Müthiş bir güç şımarıklığı var. Bunun sonu kötü. Dünyada da hep böyle olmuş. Bu kadar kibre kendini kaptıran ve özellikle maiyette olanların artık kendi benliklerini, kendi gururlarını, kendi onurlarını, kendi şahsiyetlerini bir kenara bırakıp sadece ve sadece bir tek kişi için kavga vermeleri ama o kavgayı verirken elbet de güzel karşılığını almaları bir yere kadar gider. Ondan sonra böcek gibi ezilirsiniz bak… Kim emperyalist? Bak şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yöneten AKP iktidarı ve saray tipik emperyalist yaklaşım içinde… Ama kifayetsiz emperyalist ülkeyiz biz. Henüz o çapa da gelmedik. Ama kafamız o. Halkın kafası da o. Bayağı faşist yayılmacı zihniyet hakim şu anda...”
şeklindeki ifadelerle; 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır…" ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun yargı sürecini başlatması üzerine; Ankara 13. İdare Mahkemesi (E:2021/1855, K:2022/1479), 24/6/2022 tarihli kararıyla;“…ifadelerinin sunucunun kendi bakış açısıyla yaptığı siyasi yorum ve eleştirilerden ibaret olduğu, … ifadelerin yapılan uygulamalara ve hükûmet politikasına yönelik ağır eleştiri niteliğinde olduğu, hükûmetlere ve siyasetçilere yöneltilen eleştirinin sınırının diğer kişilere göre daha fazla olduğu… sunucunun kendi düşüncelerini toplumla paylaşma ve ifade özgürlüğü sınırları kapsamında yaptığı genel yorum ve ağır eleştirilerden ibaret olduğu ve düşünceyi açıklama ve yayma kapsamında kaldığı…” gerekçesiyle Üst Kurul Kararını iptal etmiştir.
Danıştay Onüçüncü Daire (E: 2023/1216 Karar No:2024/4747), 13/11/2024 tarihinde, verdiği kararda; Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin “Üst Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı” şeklindeki kararını bozmuştur.
b) Üst Kurulun, 07.07.2021 tarih ve 2021/27 sayılı toplantısının, 749 No.lu kararıyla; “FOX” logolu medya hizmet sağlayıcıda, 09.06.2021 tarihli "FOX Ana Haber" adlı haber bülteninde yer verilen bir haberde;
“Vurgunda İsmi Geçenler Yine Kamuda", "PTT’yi Zarara Uğrattığı İddia Edilen Bürokratlara Yeni Görevlendirmeler" başlığı ile verilen haber sonrasında, "Peki bu çalışanların ne kadarı torpille işe girdi. Gerçekten bir şey yapıyor mu yapmıyor mu belli değil… Belki de o 3 gençten en mutlu gibi görünen 1'i de torpille bir işe girdi o oldu bu oldu.", "Devlete Olan Borçlarda Faizin Çoğu Siliniyor, 18 Taksit İmkânı Tanınıyor" başlığı ile verilen haber sonrasında "Öyle de bir acayip durum var ki sanki bu ülke bizim değil gibi yani ona öyle kötü davranıyorlar yani seçim kazananlar, onların kazanmasından kazananlar, denizinden, ormanından, hayvanından ne kelime insanından yani sanki intikam alır gibi davranıyor.", "Kanal İstanbul'da Tarih 26 Haziran", "Erdoğan: İnşaata Başlıyoruz, Eserlerimize Engel Olamayacaklar" başlığı ile verilen haber sonrasında "Adeta iktidarın bencil, bencilce siyasetinin bir geçit töreni gibi olacak… Şimdi bir kanalla çözüleceği iddia edilen ve hiçbir bilimsel dayanağı da olmayan deniz salyası konusu… O kadar gündelik, o kadar durumu kurtarmaya çaba gösterenlerin sözleri ki bunlar. Yetersiz. Kimseyi ikna edecek gibi değil. Zaten hiçbirimiz, biz bu Kanal İstanbul falan biz, bizimle kimse bunu paylaşmaz. Hiçbir şeyinden faydalanamayız."
şeklindeki ifadelerle; 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak…" ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun yargı sürecini başlatması üzerine; Ankara 14. İdare Mahkemesi (E:2021/1927, K:2022/1436), “Dava konusu yayının, günün iç ve dış olayları konusunda bilgilendirmek amacıyla hazırlanmış bir program olduğu, yayında kamuoyunu ilgilendiren konularla ilgili yorum ve açıklamalarda bulunulduğu... bu nitelikte haber ve iddiaların basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır” gerekçeli ve 16/06/2022 tarihli kararıyla, Üst Kurulun yaptırım kararını iptal etmiştir.
Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesince, istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu kararının ardından, Danıştay Onüçüncü Daire (E:2023/1217, K:2024/5937), 25/12/2024 tarihinde, BİM kararını onayarak, Üst Kurulun temyiz istemini reddetmiştir.
Danıştay kararlarının ortak noktası; kamu yararı söz konusu olduğunda iddiaların da haberleştirilebileceği, kaynak gösterilen ya da kişilerin şikâyet ve görüşlerine dayanılarak yapılan haberlerin, basın özgürlüğü ile haber verme hakkı sınırları içerisinde değerlendirilmesi gerekliliğidir.
6- Danıştay Onüçüncü Dairesi, tarafından onaylanan ve aşağıda ayrıntıları yer alan başka bir kararda da; kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda, doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayınlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir.
Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu karar ile “Haber Türk” logolu ve “Ciner Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, 20.03.2020 tarihli “Para Gündem” programında 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda;
“…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir.
Ardından RTÜK; BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, Danıştay Onüçüncü Daire, (E:2021/2226 ve K:2021/2262), 15/6/2021 tarihli kararıyla, davalı RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir.
7- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca Anayasa’ya göre; ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
8- 6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır. Demokrasinin sağlıklı işlemesi için yaşamsal öneme sahip olan basın ve ifade özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara yönelik düzenleme ve denetim işlemlerinde çok hassas olunması, bu özgürlüklere en yüksek güvencenin sağlanması zorunludur.
İfade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğini sağlamakla görevli olan Üst Kurulun da basın ve ifade özgürlüğüne müdahale ederken bu bilinç ve duyarlılıkta hareket etmesi, demokrasinin kökleşmesi ve gelişmesi için zorunludur.
Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi; “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi, kamu otoriteleri, ülke yöneticileri, siyasetçiler, bürokratlar, toplum önderleri söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstünel ve Diğerleri, § 102). Yine başka bir AYM kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin, gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
Anayasa Mahkemesi’nin, Emin Aydın Başvurusu (B. No: 2013/2602, 23/1/2014) kararı, bu tarz içeriklere ilişkin Yüksek Mahkemenin yaklaşımının ortaya konması açısından önem taşımaktadır:
“46. Demokratik bir sistemde, kamu gücünü elinde bulunduranların yetkilerini hukuki sınırlar içinde kullanmalarını sağlamak açısından basın ve kamuoyu denetimi en az idari ve yargısal denetim kadar etkili bir rol oynamakta ve önem taşımaktadır. Halk adına kamunun gözcülüğü işlevini gören basının işlevini yerine getirebilmesi özgür olmasına bağlı olduğundan basın özgürlüğü, herkes için geçerli ve yaşamsal bir özgürlüktür. (bkz. AYM, E.1997/19, K.1997/66, K.T. 23/10/1997), (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Lingens/Avusturya, B. No:9815/82, 8/7/1986, § 41; Özgür radyo-Ses Radyo Televizyon Yapım ve Tanıtım AŞ/Türkiye, B. No: 64178/00, 64179/00, 64181/00, 64183/00, 64184/00, 30/3/2006 § 78; Erdoğdu ve İnce/Türkiye, B. No: 25067/94, 25068/94, 8/7/1999, § 48; Jersild/Danimarka, B.No: 15890/89, 23/9/1994, §31).”
“55. İfade özgürlüğü konusunda devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Kamu makamları negatif yükümlülük kapsamında Anayasa’nın 13. ve 26. maddeleri kapsamında zorunlu olmadıkça ifadenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamalı ve yaptırımlara tabi tutmamalı; pozitif yükümlülük kapsamında ise ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili korunması için gereken tedbirleri almalıdır (benzer yöndeki AİHM görüşü için bkz. Özgür Gündem/Türkiye, B.No:23144/93, 16/3/2000, §43).”
AİHM’nin yerleşik içtihatlarında da belirttiği gibi, hükûmetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, bir hükûmetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (AİHM kararı, Castells/İspanya, B. No: 11798/85, Karar tarihi: 23/04/1992, §46). Hükûmetler yalnızca yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmemelidirler, hükümetlerin aynı zamanda halk ve kitlesel medya tarafından da denetlenmeleri gerekmektedir (AİHM kararı, Şener/Türkiye, B. No: 26680/95, Karar tarihi: 18/07/2000, §40).
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde basın ve ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, olgusal temeli olan konularda, gazetecilerin özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Bu doğrultuda; görünür gerçekle örtüşen ve kamusal faydası yüksek sorgulamalar nedeniyle üst sınırdan uygulanan yaptırımın, rasyonel, adil ve ölçülü olmadığı, basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir darbe oluşturacağı, yaptırım kararına gerekçe gösterilen ifadelerde, kişi ya da kurumların doğrudan hedef alınmadığı ve kesin bir dille suçlanmadığı, yapılan eleştirilerin kamu yararına ilişkin bir konuda etik, siyasal ve hukuki yorum ve eleştiriler olduğu ve eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler nedeniyle yaptırım uygulanmasının, kamusal nitelikli serbest tartışmalar ile özgürce kanaat oluşumunu engelleyici nitelikte olacağı, ayrıca 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 06.11.2025


