İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 03.12.2025 tarih ve 97 sayılı yazısına konu STAR TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 03, 04, 05, 06, 07.11.2025 tarihlerinde saat 14:15’te yayınlanan “Nur Viral İle Sen İstersen” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, STAR TV logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hafta içi her gün saat 14:15'te yayınlanan, sunuculuğunu Nur VİRAL'in yaptığı, gerçek hayat hikâyelerinin anlatıldığı, kayıp, kaçırılmış veya dolandırılmış kişiler ile ilgili şüpheli durumların, kayıpların bulunması ve bununla ilgili konuların aydınlatılması adına incelenen konuya ilişkin aileler, görgü tanıkları ve olaylar hakkında bilgi sahibi olan izleyicilerin katılım sağladığı "Nur Viral ile Sen İstersen" adlı gündüz kuşak programın 03.11.2025 tarihli bölümünde, "Nikah Şahidimiz Karımın Sevgilisiymiş." şeklindeki haber bandıyla sunulan programda geçen diyaloglarda; “Şu anda ekranda gördüğümüz fotoğraf nikahınızdan bir fotoğraf değil mi?- Evet efendim bu nikah şahidi olan zattı. Şahıs da bunun beş senelik dostuymuş, beş senelik. - Sizin nikahınızda şahit olan kişi.- Akrabam diye.- kimdi nikahınızdaki şahit? - (Ses reji tarafından kısıldı)- Halit Bey onun eski sevgilisi miymiş?- Evet efendim. Geçende de ben buraya gelmeden önce beni aradı. Tüm bu şeyleri size sunmuş olduğum, belgeleri de resimleri de bu gönderdi. Bana attı, gönderdi. Ben bunu konuşturdum.- Halit Bey bunu itiraf etti mi?- İtiraf etti ama telefonda ses kayıtları var. Artık hocamın veya sizin yetkinize sundum. Yani ben size güvenerek geldim buraya.- Doğru anlıyorum değil mi?- Ekibinize ve size güvenerekten geldim.- Teşekkür ediyorum, güveninizi hiçbir zaman boşa çıkarmayacağız. Sezai Bey doğru anlıyorum değil mi? Ekranda görmüş olduğumuz bu düğün, nikah fotoğrafınızdaki, size şahitlik yapan Halil Bey, Halit Bey.- Mustafa, Ali diye birisi Ali Başlamış orada. - Kaç kişi var?- Yani on kişi var efendim, ben size sordum. Yani bu daha önce.- Olcay Hanım sizinle beraber iken 10 tane sevgilisi de mi varmış.- Evet efendim yani ben bunları ispatladım. - Siz diyorsunuz ki Sezai Bey’e madem ben senin karınım, namusunu niye benim Tiktok'ta, sosyal medyada uygunsuz fotoğraflarımı paylaşıyorsun diyor.- Evet efendim, cevap vereyim. Normal resimlerini paylaşıyorum ama onun bana, Halit'in bana gönderdiği, Mustafa'nın bana gönderdiği, Ali'nin bana gönderdiği benim ise Rize Asayişe verdiğim, fuhuştan içeride yattı. O resimler de paylaşılsın, ben suçumu kabul edeceğim. Ben normal resim paylaştım. Ben içimi dökmek istedim.- Sen bana dedin ki dayım benden 800.000'de yer almış, Neye göre sen verdin ona?- 800, 850.000 TL benim kaybım var. Beni sen tanıştırdın dayım diye. Dayın çıkmadı. Olcay: Dayım ölmemiş burada. - Dayın iş adamı dedin, beni dolandırdı. - Soruları ben sorayım. Sezai Bey'in dediği gibi, sizin nikah şahidiniz olan kişi sizin sevgiliniz mi? - Hayır asla. Adam ölmemiş, oradadır abla, araştırabilirsin. - Ama nikah şahidim sevgilisiydi diyor. - Yalan konuşuyor işte. Dengesi yerinde değil ki yüzsüz. Sen yüzsüz bir insansın. Sen buraya 20 gündür buraya çıkmışsın. Niye dileniyorsun? Ha niye dileniyorsun. Sen benim namusumu şerefimi 5 paralık ettin. - Bir dakika tek tek konuşalım ne olur? Sizin nikah şahidiniz Halit sizin sevgiliniz mi? - Hayır.- Kim Halit?- Halit benim komşum, karısı benim arkadaşım, kızı benim arkadaşım. Evimi boyadı, kendisi gitti, dayak attı ona. Adam gene bir şey demedi. Durumum yok diye evimi boyadı. Nur Viral: Dayım diye eve getirdiğiniz birçok kişi vardı.- Kazım dayım var abla. - Eve getirdiğiniz insanlar var. - Kimse benim zaten hepsi meydanda abla. Dilaver dayım var, Kemal dayım var, Kazım dayım var, Denizli’de dayım var. 4 tane dayım var abla. Bu yalan konuşuyor.- "Nikah şahidi aslında nikah şahidimiz dedi Olcay'ın nikah şahidi benim, nikah şahidim Olcay'ın eski sevgilisiydi dedi. Bu da yetmedi, Mustafa adında bir başka sevgilisi olduğunu iddia etti. Bu da yetmedi, dedi ki Sezai paramı çaldığını iddia ettin ama Olcay da dedi ki, Sezai beni öyle adamlarla tanıştırdı ve konuşmaya zorladı ki dedi, orada zaten ipler koptu."- Eşinle evliyken mi sen Cafer'e kaçtın?- Evet. Nasıl kaçtım? Abim beni evimden aldı götürdü, sığınmaya gittim, sığınmadan Cafer geldi beni aldı.- Ama evliydin, yani resmi nikahlı evliydin ?- evet, resmi olarak evliydim.- E niye boşanmadın niye kaçtın aldatmış oluyorsun böyle- Evet ama ayrıldık sonradan abla.- Ama aldattın yani- E 2 sene yok iki sene aradan geçti- Cafer kim?- Cafer dayımın oğlu imam nikahlı eşim idi, bir kızım var ondan.- Turan kim?- Turan ilk eşim, Turan ilk eşim, Cafer sonradan, şimdiki de Sezai - Küçük kızını ne zaman doğurdun? Küçük kızını ne zaman doğurdun?- Küçük kızım 3 aylık karnımdaydı, Cafer'in- Yani ilk aslında sen Turan'la evliyken kucağında karnında Cafer'in çocuğunu taşıyordun- Evet evet, nikah üstümdeydi, resmi olarak ayrıydık yani nikahı üstümdeydi. - Hayır yani şöyle yani sen resmi nikahlı olarak Turan'la beraberdin aslında - Beraber değildik yani ayrıydık - Resmi nikahlı onun karısıydın.- Evet evet.- Ama o sırada Cafer'den hamileydin. Peki Turan seni bu yüzden mi terk etti?- Yok. Zaten daha önceden ayrıydık. - Biliyor muydu hamile olduğunu?- Evet biliyordu zaten gitti- Yani kocan senin başka bir adamdan hamile olduğunu biliyor muydu?- Evet o da evlenmişti, ben de evlendim zaten.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Televizyon yayınlarının hem görsel hem işitsel olması, ilgi çekici olması, herkese hitap eden yayınlar yapması ve yayın çeşitliliğin olması gibi özellikleri nedeniyle çok fazla tercih edilen, dolayısıyla küçük yaşlardan itibaren toplumun büyük bir kısmının etkileşim halinde olduğu sosyal bir araçtır. Medyanın insanları etkileme ve kamuoyu oluşturma kabiliyeti çok güçlüdür. Bu kabiliyet medyanın bütün insanlara rahatlıkla ulaşabiliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte medyanın sahip olduğu bu güç, beraberinde büyük sorumluluklar da getirmektedir. Özellikle yayın esnasında kullanılan ifade ve üslupta sorumlu yayıncılık anlayışıyla hareket edilerek toplumdaki genel ahlakı bozabilecek nitelikte her türlü yorum ve değerlendirmelerden uzak durulması yayın kuruluşlarının kamusal sorumluluğudur.
Medyanın gelişmesi ve değişmesiyle toplumda değerlere yüklenen anlamlar da değişmiş toplumun olaylara ve davranışlara yaklaşımı yeni boyutlar kazanmıştır. Kadınların sesi olma, çeşitli sorunları çözme ve kamusal yayın yapma iddiasıyla ortaya çıktığı ifade edilen programlarla toplumda yaşanan değer erozyonları da daha görünür olmuştur. Değerlerin yeşerdiği ve yerleştiği ilk kurum ailedir. Aile, toplumun devamını sağlayan; bireylerin kimlik ve kişiliklerinin oluşmasında, toplumsallaşıp topluma uygun üyeler haline gelmelerinde alternatifi olmayan önemli bir kurumdur. Toplumu temelini oluşturan aile, sevgi, saygı, mahremiyet, vefa gibi değerlerin muhafaza edildiği bir fanus özelliği taşımakta ve değerlerin kazanıldığı ve yaşandığı bir kurum olarak aile, bu yönüyle ayrı bir konumdadır.
Türk televizyon ekranlarında yayınlanan gündüz kuşağı programlarında yaşanan olumsuz durumların ve meydana gelen değer ihlallerinin sürekli sergilenmesi neticesinde aile birliğini bozucu etkenler bir süre sonra toplumda normal hale dönüşebilmektedir. Bu normalleşme yeni sorunları beraberinde getirerek birçok olumsuz duruma neden olmuştur. Bu konuda yapılan çalışmaların pek çoğunda bu içeriklerle ilgili olarak RTÜK’ün özellikle genel izleyici kapsamında ailedeki tüm fertlere hitap eden programlar ve medya içerikleri konusunda mevcut denetlenme mekanizması daha etkili hale getirmesi öneri olarak sunulmaktadır.
Her toplumun kendi devamlılığını sağlayan ortak değerleri vardır. Toplumun milli ve manevi değerleri toplumu bir arada tutmaya yarayan, toplumun geneli tarafından yaygın ve doğal olarak kabul edilen, örf, adet, gelenek, inanç ve ahlak gibi birçok alandan beslenen ve böylece toplum yaşamını bir anlam çerçevesine oturtan soyut unsurlardır. Bunun yanı sıra genel ahlak ise toplumun çoğunluğu tarafından kabul görmüş iyi ve kötüye ilişkin değerler olarak tanımlanmaktadır. Bir toplumda yaşamanın gerektirdiği ortak değerlere sahip çıkmak, sağlıklı nesillerin yetişmesi, ahlaki temelleri oluşturmak toplumun devamı için elzem gözükmektedir.
Bununla birlikte, ahlaki gelişim sürecinde çocuklar başta olmak üzere bireylerin ahlaki gelişimini etkileyen birçok çevresel etken vardır. Günümüzde bu etkenler içerisinde en etkili olanı şüphesiz kitle iletişim araçlarıdır. Bu araçlar vermek istedikleri her türlü mesajı verirken alıcıda bırakacağı olumsuz etkiyi göz önünde bulundurmalıdır. Toplumdaki vicdani ve ahlaki değerlerle bağdaşmayan yayınlar toplumsal çöküntüye yol açabilmektedir. Özellikle çocukların günün önemli bir kısmında etkileşim içinde olduğu medya araçları çocukların bilinçaltında gizli veya açık birçok zararlı ve yıkıcı etki oluşturabilmektedir.
Ayrıca, toplumsal değerler, belli bir toplumda meydana gelen ve genel kabul gören düşünce ve normları yansıtan ölçütlerdir. Aile, din, hukuk, eğitim, ekonomi gibi kurumlar toplumsal değerlerin etkisi altında şekillenir. Toplumsal değerler, toplumsal yapı ve düzenin devamlılığı için çok önem arz eder. İnsan yaradılışı gereği sosyal bir varlıktır ve insan için toplumsal hayat ne kadar önemli ve gerekliyse bir toplum için de o toplumun çekirdeğini oluşturan aile o kadar önemlidir. Aile toplumlarda kültürün, insani değerlerin ve tarihi sürekliliğin koruyucusu ve aktarıcısıdır. Türk toplumu geçmişten bu yana aile değerlerine verdiği önem sayesinde gelişimini sürdürmüş ve kültürel kimliğini korumayı başarmıştır. Aile; çocuk, genç, yetişkin, yaşlı, erkek veya kadın herkes için en doğal ve temel sığınaktır. Fertler, toplumsal hayata ilk olarak ailede hazırlanırlar, dinini, inancını, ahlak, edep, saygı, sevgiyi önce ailede öğrenirler. Aile kurumunun toplumun en doğal ve temel birimi olup toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahip olduğu hususu, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 16. maddesi başta olmak üzere, evrensel düzeyde kabul gören birçok insan hakları metninde yer almaktadır. Anayasamızın 41. maddesine göre de "Aile, Türk toplumunun temelidir." Sadece mevzuat bağlamında değil değerler hiyerarşimizde de ailenin korunması ve aile bağlarına ihtimam gösterilmesi en üst sıralarda yer almaktadır. Toplumun önemli bir parçası olarak aile, üstlendiği rol gereği ve yerine getirdiği işlevleriyle geçmişten günümüze hemen her toplumun karakteristiğini yansıtmaktadır. Milletin ayırıcı vasıflarını, değer yargılarını, inanç ve düşünce kalıplarını bünyesinde barındıran, bu değer ve düşünce kalıplarının aktarılmasını ve kuşaklar arası bağın sürdürülmesini sağlayan aile, kendinde içkin olan bir değere sahiptir.
Ülkemiz tarafından 07.09.1992 tarihinde imzalanan ve 01.05.1994 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Sınır Ötesi Sözleşmesi'nin "Yayıncının Sorumlulukları" başlıklı 7. maddesinde de programların ahlaka aykırı olmaması gerektiği vurgulanmış, bu konuda yayıncıya özel sorumluluklar yüklenmiştir. Dolayısıyla toplumun ahlaki değerlerinin korunması sadece iç hukukumuz değil uluslararası hukuk prensiplerinde de güvence altına alınmayı gerektirecek kadar önemli ve hassasiyet gösterilmesi gereken bir husus olarak tanımlanmıştır.
Bununla birlikte, gündelik hayatta yaşanan tüm konular kitle iletişim araçları ile geniş kitlelere ulaştırılarak görünür, bilinir ve tartışılır hâle getirilmektedir. Genel olarak kamuoyunu ilgilendiren bu süreçte ise bilgi aktarımı yapılırken bireylerin bilgilendirilmesi ve de belirli düzeyde yaygın bilinç oluşturulması yayın kuruluşları tarafından hedeflenmektedir. Mikro ölçekte aileyi, makro ölçekte ise toplumu ilgilendiren problemler ele alınırken programda kendini ifade etme imkânı verilen kişiler çeşitli mahrem konuları stüdyo ortamından tüm ülkenin gündemine taşınabilecek şekilde iddia, içerik ve ayrıntılı tasvirler ile gözler önüne sermektedir. Herhangi bir çözüme ya da sonuca kavuşturmadan bir tür kurgusallık içinde katılımcıların hayatları birer seyirlik nesneye dönüştürülmektedir. Medya tarafından izlenme kaygısı ile aile değerlerini zedeleyen içeriklerin gösterimi, evlilik ve aile kurumunun olumsuz temsili, aileyi ve dolayısıyla toplumu olumsuz yönde etkilemektedir. Aile kavramı zaman içerisinde dönüşüme uğramışsa da ailenin korunması, ülkemiz için hâlâ en önemli ilkelerden biridir. Medya, toplumsal değerlerin aktarımı, paylaşımı, değişimi ve yeniden üretimi konusunda önemli bir araçtır. Ancak zamanla toplumsal değişimlerle beraber aile değerlerinde de birtakım değişimler meydana gelmektedir. Özellikle kitle iletişim araçlarının aile değerlerini göz ardı etmesiyle birlikte ahlaki ve kültürel yozlaşmalar yaşanmaktadır, medyanın aile yapısına ters düşen, ahlaka uygun olmayan ilişkileri "normal, sıradan ve olağan" bir forma sokup insanlardaki hassasiyeti azalttığını, buna benzer ilişkileri meşrulaştırdığını ve izleyiciyi yeni duruma alıştırdığını söylemektedir.
Televizyonun etkilerinin en fazla görüldüğü kurum kuşkusuz ailedir. Nitekim aile, bireylerin öznel dünyalarını inşa ettiği ve toplumun özgüllüğünü yansıtan önemli bir alandır. Bu alanı özel kılan ise mahremiyetin bu alan içinde var olmasıdır. Dejeneratif ilişkilerin ifşa süreci TV ekranlarında sansasyonel bir biçimde ve söylemde gerçekleştiğinde kuşkusuz aile yapısına olumsuz etkisi olacaktır. Gündelik hayattaki mahremiyete yaklaşım ile televizyon yayınlarında sergilenen özel hayat hikâyelerinin merak güdüsüyle izlenmesi arasındaki çelişkili durumu ortaya çıkarmanın yanı sıra, bu içeriklerin izleyici üzerindeki etkileri bağlamında karşımıza çıkan en önemli sorunun aile yapısını olumsuz olarak etkilemesi ve toplumda aile algısını değiştirmesi gibi sonuçları doğurduğunu ortaya koymuştur.
Her ne kadar yüksek izlenme oranına sahip olsa da yapılan araştırmalar izleyicilerin önemli bir bölümünün bu türden programları sakıncalı bulduğunu göstermektedir. Söz konusu programa yönelik izleyicilerden gelen yoğun şikâyetlerin yanında programın izlenme oranlarının da yüksek olduğu bilinmektir. Özellikle Türkiye’nin büyük yayın kuruluşlarının yoğun rekabete dayanan bu reyting yarışından geri kalmamak için bu formattaki yayınlarına ısrarla devam ettikleri görülmektedir. Medya hizmet sağlayıcı kuruluşları her ne kadar birer ticari müessese olsalar da yaptıkları iş itibarı ile kamusal sorumlulukları vardır. Bu açıdan sadece kar elde etme amacı ile değil aynı zamanda sorumlu yayıncılık anlayışı ile de hareket edilmelidir.
Toplumsal düzeyde ele alındığında milli manevi değerlerin geniş sınırlar içinde tanımlandığı, ancak toplumun temelini oluşturan aile ve ona ait korunması gereken değerlerin sosyolojik olarak toplumun genelinin anlaşıldığı ve gündelik yaşamda kültürel ve davranış kalıplarını biçimlendiren değerlerden oluştuğu bilinmektedir. Söz konusu değerlerin yeni nesillere aktarılmasına aracılık eden aile, özellikle televizyon içeriklerinden birinci derecede etkilenen konumu nedeniyle, yayın kuruluşlarının bu doğrultuda değerlerin korunması ve aile değerlerine zarar verebilecek nitelikteki içeriklerle ilgili olarak kamusal sorumluluğa sahip olduğu gerçeği geniş mutabakatla kabul edilmektedir.
"Nur Viral ile Sen İstersen" tarzında aile içinde yaşanan olumsuzluklar, çözülemeyen cinayetler, kayıpların bulunması vb. temalı programlarının toplum üzerinde dejeneratif etkileri yapılan çeşitli araştırmalarla ortaya çıkmaktadır. Kayıp temalı bu tarz programlarda gazetelerin en çok okunan üçüncü sayfa haberleri stüdyo mahkemelerinde masaya yatırılmakta, gerçek insanların gerçek hikâyelerine ve gerçek tepkilerine şahit olmak isteyen izleyiciler saatlerce ekran başında kalabilmekte, kameralar karşısında açılan her konu olayla alakalı/alakasız her türlü konuşma, konu ve konuk dâhil edilmekte ve program sürekli bir sorgulama havasında geçmektedir.
RTÜK'ün resmi internet sitesinde yer alan Etik İlke Kararları'nda bu rapora konu olan milli, manevi değerler, genel ahlak ve ailenin korunması hususlarıyla ilgili şu ifadeler yer almaktadır: "Kuşak programlarında kullanılan yorum ve ifadeler ile seçilecek program içeriği toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olmayacak, toplumsal yaşam alanı içerisinde sergilenemeyecek söz ve davranışlara izin verilmeyecektir."
Yukarıda yer verilen tüm açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; ihlale konu programda; karı, koca ve kadının sevgilileri arasında yaşanan olaylar zincirinin tüm ayrıntılarıyla ekranda yer almasının toplumda aile hakkında güven duygusunu zedeleyerek aile kavramını yıkıcı nitelikte olduğu, tüm toplumlarda eşe sadakat aile birliği için elzem olduğu göz önüne alındığında ilgili programda yayınlanan durumların toplumsal değerlerle çatışmakla birlikte ahlaki değerleri de zedelediği, böyle bir ilişkinin toplum tarafından rahatsız edici ve ahlaki normlara aykırı bulunmakla birlikte yayıncı kuruluşların bu tür ilişkileri normalleştiren sahneler yayınlaması toplumda ahlaki yozlaşmaya neden olabileceği, ahlaki değerlerin toplumun birlikteliğini ve düzenini sağlayan temel unsurlardan biri olduğu gerçeğinden hareketle söz konusu programın hem Türk toplumunun genel ahlak kavramı ve milli manevi değerleriyle bağdaşmayacak bir biçimde izleyicilere aktarıldığı hem de aile birliğinin göz ardı edildiği, dolayısıyla evli bir kadının evlilik birliği içindeyken akrabalarım diye tanıttığı pek çok sevgilisi olduğu ve evliyken kocası dışında başka bir erkekten hamile kaldığını anlatması ve bu olaylar zincirinde her türlü ayrıntının gözler önüne serilmesinin; toplumsal yaşamda genel düzeyde kabul görmeyen ilişki biçimlerinin temsil edildiği programın, toplumsal değerleri hiçe sayan, Türk aile yapısına, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olduğu, televizyon programlarında bu tarz konuların görülme sıklığı arttıkça toplumun bu ilişkileri normalleştirmesine, duyarsızlaşmasına ve toplumsal değerlerin yozlaşmasına neden olacağı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle söz konusu yayında, 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Anılan yayın kuruluşu hakkında;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %2 oranında idari para cezası uygulanmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; “Toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.” ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ekim 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 373.907.748,13 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde iki oranı (%2) 7.478.155,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “ (…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir...” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Oy birliği ile karar verildi.


