İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 27.11.2014 tarihli ve 2400 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“A Haber logosu ile yayın yapmakta olan Turkuvaz Medya Yayın Hizmetleri A.Ş. yayın kuruluşunda, 04.11.2014 tarihinde saat 10.00'da gazete başlıklarından haber ve manşetlerin aktarıldığı, muhabirlerle bağlantılar yapıldığı ve stüdyoda konuk olan gazeteci yazar ve yazarlarla haberler ve gündemin değerlendirildiği "Medya Dünyası" isimli bir program yayınlanmıştır.
Fetullah Gülen Vekili Avukat Nurullah Albayrak 13.11.2014 tarihli dilekçede, A Haber televizyonunda 04.11.2014 tarihinde saat 11.00'da yayınlanan "Medya Dünyası" adlı programda "Cemaatin yargı görünümü adı altında darbe girişimine kalkması Hüseyin Gülerce'de tekrar ifade etti. Kırmızı kitapta da bunun sonuçları olacak. Devletin güvenliği ile ilgili bir algısı oluşuyor. Yargı hukuk kılıfı adı altında hükümete karşı darbe yapmaya kalkmak bunun sonuçları olacaktır. Bundan sonra bu ucu nereye kadar giderse soruşturulacaktır. Böyle bir süreç başladı cemaat için bundan kurtuluş yok. Bunu sık sık 28 Şubat'a benzetiyorlar. Bürokrasi içinde örgütlenen Pensilvanya merkezli bir yapı için bütün bu kararlar alındı. Paralel yapı bütün bunları yaparken cemaat kılıfı altından yapıyor. Onlara bir koruma kalkanı oluşturmuş cemaat. Bunlar daha çok ABD'de çalışan bir grup bunlar." şeklinde ifadelerde bulunulduğunu ve program içeriğinde benzer nitelikte mesnetsiz iddialara yer verildiğini; program içeriğinde yer alan iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu belirtmiş ve yapılan bu yayının 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin (b), (c), (ç), (e), (ı), (i) ve (k) bentlerine aykırı olduğunu ve talebinin gereğinin yapılmasını ifade etmiştir.
Söz konusu yayında şikayet edilen hususlara ilişkin konuşma öncesinin bağlamını da içeren deşifre metni ve yapılan tespitler aşağıdaki şekildedir:
İlgili tarihteki Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında basın mebsuplarına açıklama yapan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın, MGK Bildirisi'ndeki 'Legal görünümlü illegal yapılanmalar' tabirini açıkladığı bir VTR ekrana getirilmiş; VTR'de Arınç'ın "Devletin içerisindeki bu paralel yapılanmalardan kimisi takibat konusu olmuş, kimisi belki o noktaya gelmemiş varlıkları da anlayabiliriz. Kendi yapılanmaları içerisinde hiyerarşik bir düzene geçtikleri anlaşılırsa bunlar yasalarımız içerisinde suç sayılmıştır." şeklindeki açıklamaları verilmiş; ayrıca Arınç, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin değişip değişmeyeceğinin hükümetin takdirinde olduğunu belirtmiştir.(Klip 1) Devamında program akışı şu şekilde gelişmiştir:
Sunucu: Bakanlar Kurulu Toplantısı 8,5 saat sürdü dedik ama MGK rekordu. 10 saat 20 dakika sürdü. 2009'u da egale etmiş oldu tabi bu şekilde. Şimdi soracağım şey şu: MGK'nın uzun sürmesinde tabi masada çok fazla konu vardı Bakanlar kurulu'nda olduğu gibi, bu tarihin en uzun MGK'sında Paralel Yapı'yla ilgili de önemli bir aslında karar çıktı,. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne girmesi Paralel Yapı'yla mücadelenin. Şimdi 17 Aralık bir darbe girişimiydi diyor Cemaat'in içindeki en etkin isimlerden biri Hüseyin Gülerce. Onun da dün Sabah gazetesinin manşetiydi, o ifadelere ulaşmıştı Sabah gazetesi. Şimdi bu kadar yıllarca içinde yer almış bir kişinin sözleri, MGK'dan çıkan sonuç, Bakanlar Kurulu'nda biliyoruz neler konuşulduğunu. Hepsini bir değerlendirmenizi isteyeceğim son 4 dakikamız var.
Kurtuluş Tayiz: Evet, "Legal görünümlü illegal yapılar" diye ifade etti Bülent Arınç ta, düzelttiler daha doğrusu. herkes bir tarafından değerlendirdiği için Bülent Arınç tekrar doğrusunu ifade etti. Cemaatin işte yargı görünümü adı altında darbeye kalkması bu anlamda, Hüseyin Gülerce tekrar ifade etti. Yani Kırmızı Kitap'ta da bunun sonuçları olacak giderek yani devletin güvenliği ile ilgili bir algısı oluşuyor, bir refleksi oluşacak Kırmızı Kitap'a girince, bu çerçevede değerlendirecek. Yani yargı, hukuk kılıfı adı altında siyasal iktidara karşı bir darbe yapmaya kalkmak, bunun sonuçları olacaktır. bundan sonra bu soruşturulacak, ucu nereye kadar giderse. Ee, ayrıca Hüseyin Gülerce'nin ifade ettiği de bu çerçevedeydi. Bunlar hep gerçeklerin daha fazla biraz daha açığa çıkması, devlet içerisindeki hiyerarşik, illegal örgütlenmiş yapıların deşifre olması için yeni bir süreç başlıyor. Yani Kırmızı Kitap'la birlikte yeni bir süreç, siyaset meydanlarında bunlar çok eleştirildi ama devlet siyaset meydanlarındaki gibi çalışmıyor. Her kurumun bir işleyişi var, kendi yapısı içindeki illegal bu tür yapıları temizlemek zorunda ama önüne bir ulusal tehdit diye bir madde konulması gerekiyor ki resmi işlemler başlayabilsin. Böyle bir süreç başladı Cemaat için. Bundan kurtuluş yok. Onlar sık sık 28 Şubat'a benzetiyorlar bunu, 28 Şubat'ta unutmayalım. İki tane siyasi parti hedefteydi ve istifa edip koalisyon yıkıldı. İstifa ettirdiler Erbakan'ı. Kimler yaptı? Askerler yaptı, güvenlik bürokrasisi yaptı. Yine o zaman da medya vardı, iç içe yaptılar. Bugün kim var? Bugün milli irade kendisine yönelik siyaset, darbe girişiminde bulunan bürokrasiyi, güvenlik bürokrasisine ilişkin, güvenlik bürokrasisi içinde örgütlenen Pensilvanya merkezli bir Paralel Yapı için, bu kararı aldı. Yani aradaki fark ta bu.
Sunucu: AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop yine dünkü yayında "Aslında cemaat falan yok bürokraside sivil cunta var." dedi bu sivil cunta, eee.
Kurtuluş Tayiz: Cemaat bunun formu ve kılığı, biraz da tabanı. Yani bu Paralel Yapı, cemaat dediğimiz bir olayın, kılıfın içerisinde zaten yapıyor bunları. Onlara biraz koruma kalkanı oluşturmuş cemaat, biz bir cemaatiz, ne var yani işte devletin içine yani, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir cemaat yani başbakanı dinlemez yani cemaat aidiyetiyle bir kişi başbakanı dinler mi? Kriptolu telefonların şifresini, şifreyi kırıp bütün devlet güvenliği dinler mi? Dış İşleri Bakanlığı'nın MİT Müsteşarı'nın zirvesini dinleyip ifşa eder mi? Nasıl bir cemaat, nasıl bir dindarlık, böyle bir şey olabilir mi?Yani bu cemaat aidiyeti değildir demek istedim. Burada Paralel Yapı, Sivil cunta, evet yani bir cunta aidiyetiydi bu ve daha çok da maalesef Amerika'ya çalışan bir grup yani bunlar.
Sunucu: Peki bundan sonra daha çok konuşacağız bu terimi, çok teşekkürler Kurtuluş Tayiz. Katkılarınızdan dolayı çok teşekkür ederiz...(Klip 2)
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 18.11.2014). Anayasa’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49). Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (bk. ayrıntılarda farklılıklarla birlikte yukarıda geçen Sunday Times kararı, parag. 30). Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. Yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 19.11.2014)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkur Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
Yapılan incelemede, Kurtuluş Tayiz tarafından Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın MGK Bildirisi'nde geçen "Legal görünümlü illegal yapılar" açıklaması ve Hüseyin Gülerce'nin 17 Aralık'ı hükümete darbe girişimi olarak nitelediği açıklamalarının analiz ve yorumunun yapıldığı ve "Paralel Yapı" olarak nitelendirilen bir yapılanmaya yönelik iddia ve öngörülerin yer aldığı görülmüştür. Mezkur konunun; güncel, haber değeri bulunan ve kamuoyunun ilgisini çekebilecek nitelikte bir husus olduğu; bu bakımdan Bakanlar Kurulu Toplantısı, MGK Toplantısı gibi önemli toplantılarda konuşulan ve haber değeri taşıyan konuların bir yorum programı içinde bir gazeteci tarafından irdelenmesi ve yorumlanmasının doğal karşılanabilir bir durum olduğu düşünülmektedir. Program içinde Fetullah Gülen'e ve Gülen cemaatine yönelik olarak küçültücü, aşağılayıcı ve hakaret edici nitelikte ifadelerin kullanılmadığı fakat bazı eleştiri ve iddialara yer verildiği bunların ise haber değeri taşıdığı ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Ulusal ve uluslar arası hukuk uygulamalarında abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberlerin dahi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirileceği düşünüldüğünde söz konusu yayında kullanılan ifadelerin, ifade özgürlüğü çerçevesinde olduğu kanaati oluşmuştur. Söz konusu programda Kurtuluş Tayiz'in Fetullah Gülen ve Gülen Cemaati ile ilgili iddialarının ve eleştirilerinin doğru ya da yanlışlığının tarafımızca tespiti mümkün bulunmamaktadır. Bu bağlamda ilgili yayın içeriğindeki iddia, yorum ve değerlendirmelerin ilgili şikayetçi ve muhataplarının düzeltme ve cevaplamasına açık olduğu; bu suretle kamuoyunun bilgilendirilmesinin sağlanacağı gibi medyanın da kamusal sorumluluğa ve medya etiğine uygun bir yayıncılık sergileyeceği düşünülmektedir.
Bu hususlar göz önüne alındığında; A Haber logolu ve Turkuvaz Medya Yayın Hizmetleri A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı ancak ilgilinin cevap ve düzeltme hakkını kullanabileceği kanaatine varılmıştır.”
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu
A HABER logosuyla yayın yapan kuruluşun yayınladığı programda, 6112 sayılı Kanuna aykırılık olmadığı kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Söz konusu yayına ait deşifre ve video kayıtlarının tetkiki sonucunda; anılan yayında; somut nitelikte bir kuruma ya da talepte bulunulan şahsa yönelik küçük düşürücü, aşağılayıcı, hakaret edici ve suçlayıcı nitelikte ifadelerin bulunmadığı ve kamuoyuna yönelik çeşitli görüş, eleştiri, yorum ve iddiaların yer aldığı tespit edilmiştir. Yapılan yayının haber verme ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu ve herhangi bir hedef gösterme teşebbüsü içerisinde olmadığı ve Fethullah Gülen isimli şahsa yönelik ifadelerin ise iddia niteliğinde olduğu tespit değerlendirilmiştir.
Söz konusu iddia ve mantık yürütme ile çıkarılan sonuçların doğrulanması, yanlışlanması veya düzeltilmesi hususları muhataplarının düzeltme ve cevaplandırmasına açık olup 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkının kullanımı ile kamuoyunun doğru ve gerçek bilgiye ulaşmasının sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu hususlar göz önüne alındığında; A Haber logolu yayın kuruluşunun ilgili yayınında 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; A HABER logosuyla yayın yapan TURKUVAZ MEDYA YAYIN HİZMETLERİ A.Ş. hakkında, bahse konu yayını nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir İDARİ YAPTIRIM UYGULANMASINA YER OLMADIĞINA Üst Kurul Üyesi Esat ÇIPLAK’ın karşı oyu, oy çokluğu ile karar verildi.