İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 20.11.2014 tarihli ve 2349 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“A Haber logolu ve Turkuvaz Medya Yayın Hizmetleri A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 23.10.2014 tarihinde saat 22.00'da Canan Barlas'ın'in sunuculuğunu yaptığı ve gazeteciler Kurtuluş Tayiz, Cemil Barlas, Melih Altınok ile Prof Dr. Bekir Berat Özipek'in katılımcı olduğu Canan Barlas ile Gündem adlı tartışma programı yayınlanmıştır.
Fetullah Gülen Vekili Avukat Nurullah Albayrak 28.10.2014 tarihli dilekçesinde, A Haber televizyonunda 23.10.2014 tarihinde yayınlanan Canan Barlas ile Gündem adlı program içeriğinde Melih Altınok tarafından "Ama o cemaat çevrelerinde o ortak akıldan esinlenmeden zerre yok. Bir cemaatçi tip bir yorum yapmış: 'Hükümet akillere söylediğini bize bir ay önce söyleseydi biz de HDP'nin elini kolunu bağlardık diyorsunuz. Bu tetikçilik itirafıdır diyor.' Beyin sadece soğancıkla ayakta durmak için yetiyor yaa. Bu beyin öyle bir durmuş ki bizim söylediklerimizden çok bambaşka bir anlam çıkarıyor ve aslında niyetlerinide gösteriyorlar. Çünkü Cemaat çevrelerinin Kobani provokasyonunda takındığı tavır öylesine iki yüzlüceydi ki bakın bu adamlar çok açık söylüyorum bunlar kürt düşmanı. Çözüm süreci düşmanı değil kürt düşmanı bu adamlar. 30-40 bin insanın hayatını kaybettiği bir süreç sonuçlanmaya yakınken seçilmiş siyasilerin ellerine kelepçe taktılar onları Batman, diyarbakır sokaklarında bilboardlara asıp insanların sokağa çıkmasını sağladılar. Çözüm sürecini ihanet projesi diye yaftaladılar bu işi sürdüren bürokratları, siyasileri tutuklamaya kalktılar. Kobani olayları ortaya çıktığında diren kobani de değil, diren kobane tweetleri attılar. Bu ahlaksız çete savaşçı, milliyetçi, ırkçı çete bugünde kürtler üzerinden o provokasyona herşeyiyle dahil oluyorlar. Fethullah Gülen'in tarzı şu; alevilerin din dışı unsurlar olduğunu söyler, iman eden insanlar değil der, onlara hertürlü hakareti eder ama gezi olayları olduğunda bir taziye yazar gazeteye. Bugünde Kobani de ölen siviller ile ilgili bir şey demiyor yine sahipleneceği yeri biliyor peşmergeyi sahiplendiğini söylüyor. Orada bir karışıklık bir pislik varya orada bir pislik var, bir pislik yaratılmaya çalışılıyor, bende bu pisliğe bir katkı yapayım diyor." ifadelerinin kullanıldığını, program içerisinde benzer nitelikte mesnetsiz iddialara yer veren ifadeler olduğununu ve bu durumun 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin (b), (c), (ç), (e), (ı), (i) ve (k) bentlerine muhalif nitelikte olduğunu ifade etmiştir.
Söz konusu yayında şikayet edilen hususlara ilişkin konuşma öncesinin bağlamını da içeren deşifre metni ve yapılan tespitler aşağıdaki şekildedir:
Programda Ortadoğu'daki gelişmeler, Türkiye'nin dış politikası, çözüm sürecinin geleceği, Gezi ve Kobani aynı mı?, Kobani ve çözüm süreci, Kobani provokasyonu gibi konu başlıkları konuşulmuştur. "Kobani Provokasyonu, Sokaktaki Kaos Kime Hizmet Ediyor?" alt yazısı eşliğinde sunucu Canan Barlas: "Peki ben şimdi hepinize genel bir soru sormak istiyorum. Bu Paralel'in yaptığı 17-25 Aralık, bu Kobani, derken Gezi, bu zincir nereye doğru gidiyor, yani neresindeyiz bu kalkışmaların şu anda?" şeklinde katılımcılara bir soru yöneltmiştir.
Cemil Barlas: Bence çok değişik bir durumda Türkiye şimdi. Mesela Gezi kalkışması çok değişik bir eksende Türkiye'yi birleştirdi. Arkasından 17 Aralık'ta mesela din, Cemaat üzerinden yapılan provokasyon bir şekilde mesela laiklerle belki Ak Parti'yi yakınlaştırdı. Gezi'de de böyle bir şey oldu, Kobani'de de çok değişik bir eksende Kürt'leri de birleştirdi. Bence her bu 3 tane kalkışma da Türkiye'yi bölmek için planlandı, fakat sonuç olarak bence bu ortak aklı daha da perçinledi, yani bence bu iş yoluna gidiyor ve artık işte Cemaatçileri denediler, Beyaz Türk'leri denediler, Kürt'leri denediler, Alevi'leri zaten deniyorlar, deneyecekleri çok fazla da bir şey de kalmadı. Her denedikleri şeyde de buradaki o ortak akıl daha perçinlendi, bilinçlendi, barışa ve ülkeye daha sahip çıktı.
Melih Altınok: Ama Cemaat çevresinde o ortak akıldan, esinlenmeden zerre şey yok. Bakın size bir şey söyleyeceğim, bir tane Cemaatçi bir tip. Bir Cemaatçi tip az önce konuştuğumuz konuyu yorumlamış, akıldan izandan bahsediyoruz ya, diyor ki diyor: "Hükümet akillere söylediğini bize bir ay önce söyleseydi", Berat da söylemiş ben de söylemişim evet söyledik bunu, "Biz de HDP'nin elini kolunu bağlardık diyor, bu tetikçilik itirafıdır diyor". Beyin sadece ayakta durmak için... Hayır soğancıkla ayakta durmak yetiyor ya ona beyin diyorlar, evet aynı şeyi tekrar ediyorum. Ne için elini kolunu bağlardık diyoruz? Sokakta serhildan çağrısı yaptıklarında yani ölmeye ve öldürmeye insanları teşvik ettiklerinde derdik ki çözüm süreci devam ediyor, sizin çözüm sürecine dair sözleriniz var, bunları yerine getirin derdik. Ama bu beyin öyle durmuş ki, bu sözlerden bile bambaşka bir anlam çıkartıyor ve aslında niyetlerini de gösteriyor. Çünkü Cemaat çevresinin Kobani provokasyonunda takındığı tavır öylesine iki yüzlüce ve önceki dönemleriyle tutarlıydı ki bakın bu adamlar açıkça söylüyorum bunlar Kürt düşmanı, kıvırmayacağım hiç.
Cemil Barlas: Peki sen öyle diyorsun ama Fethullah Gülen Kürt gazetelerine Peşmerge'lere destek için ilan vermiş?
Melih Altınok: Onun cevabını sen ver ama ben şu tanımı bir yapayım, onun cevabı nereye gelecek çok net bir şekilde. Çözüm süreci düşmanı değil Kürt düşmanı bu adamlar. Açık ve net bir şekilde, otuz bin kırk bin insanın hayatını kaybettiği bir süreç bitmeye yakınlaşırken seçilmiş siyasilerin ellerine kelepçe taktılar onları Batman, Diyarbakır sokaklarında bilboardlara asıp insanların sokağa çıkmasını sağladılar bir. Çözüm sürecini ihanet projesi diye yaftaladılar bu işi sürdüren bürokratları siyasileri tutuklamaya kalktılar bu adamlar. Bunların Kürt düşmanlığından çözüm ve barış düşmanlığından sual edilecek bir durum yok. Kobani olayları ortaya çıktığında diren Kobani de değil, diren Kobane tweetleri atmaya başladılar, anlatabiliyor muyum.
Kurtuluş Tayiz: Orjinal yani hakiki harbi...
Melih Altınok: Bu çete, bu ahlaksız çete, bu savaşçı, milliyetçi, ırkçı çete, bugün de Kürtler üzerinden o provokasyona her şeyiyle dahil oluyor. Sen soruyorsun ya Fethullah Gülen niye gazetelere bu ilanları veriyor diye? Fethullah Gülen'in tarzı şu: Alevilerin din dışı unsurlar olduğunu söyler, iman eden insanlar değiller der, onlara her türlü hakaretleri eder ama Gezi olayları olduğunda bir taziye yazar gazeteye. Bugün de Kobani'de ölen sivillerle ilgili bir şey söylemiyor yine sahipleneceği yeri biliyor, Peşmerge'yi sahiplendiğini söyleyen bir taziye mesajı yayınlıyor. Bir tane Peşmerge'nin burnu mu kanadı da bu Kobani olaylarında Gülen bunu sahipleniyor? Hayır orda...
Cemil Barlas: Acaba orada okullarını falan mı korudu, Peşmerge'ler ne yaptı?
Melih Altınok: Hayır, çok net bunun cevabı Cemil. Orada bir karışıklık varya bir pislik var, orada bir pislik yaratılmaya çalışılıyor. Hem Türkiye'yi hem bölgeyi etkileyecek, ben de bu pisliğe bir katkı yapayım diyor. Bu süreç içinde tavrımı belirleyeyim diyor. Böyle bir nedenden dolayı hareket ediyor.
Kurtuluş Tayiz: Hatip Dicle açıkladı, çözüm sürecini bozmak için harekete geçin bölgede diye bana Gülen'in kasetini izlettirdiler dedi. Yani burada...
Canan Barlas: Bugün ama bir Gülen hikayesi de ortaya çıktı, 17-25 Aralık'ta Gülen'in kendisinin bu işi bitirin, en son darbeyi yapın şeyleri, bugün bi pılis itirafçı bir polis tarafından A Haber'de yayınlandı.
Cemil Barlas: Yani bu HSYK güç dengeleri değiştikten sonra daha çok itiraflar duyacağız bu belki ilki onun.
Canan Barlas: Ama bu çok ilginç, 17-25 Aralık'ın kesin Tayyip Erdoğan'ı devirmeye yönelik...
Cemil Barlas: Ama bundan zaten şüphemiz yoktu ki? 17 Aralık talimatı geldi. Polislerin yeri değiştirildi diye beddua etti.
Canan Barlas: Terminoloji ileri sürülmüş burada bitiriyorsunuz diye.
Cemil Barlas: Ama terminolojiye lüzum yok, beddua orada biz anladık zaten, talimat veriyor herkese saldırın diye. Yani onu ayrıca duymanın bir şeyi yok, biz bunu biliyoruz zaten.
Canan Barlas: Ama bugün bu şeyleriyle ortaya çıktı, yani itirafın belgeleriyle.
Cemil Barlas: Daha da çıkacak, daha da çok çıkacak çünkü bu HSYK'daki denge değişti, artık o yargıda da bence itiraflar başlayacak, savcılar arasında da...(Klip 1: Canan Barlas ile Gündem)
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 18.11.2014). Anayasa’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49). Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (bk. ayrıntılarda farklılıklarla birlikte yukarıda geçen Sunday Times kararı, parag. 30). Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 19.11.2014)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkur Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
Yapılan incelemede, ilgili yayında 17-25 Aralık, Kobani ve Gezi olayları arasında bir ilişki olup olmadığına ilişkin sorulan sorunun cevaplandırılması sırasında "Fethullah Gülen'in tarzı şu: Alevilerin din dışı unsurlar olduğunu söyler, iman eden insanlar değil der, onlara her türlü hakaretleri eder ama Gezi olayları olduğunda bir taziye yazar gazeteye. Bugün de Kobani'de ölen sivillerle ilgili bir şey söylemiyor yine sahipleneceği yeri biliyor, Peşmerge'yi sahiplendiğini söyleyen bir taziye mesajı yayınlıyor. Bir tane Peşmerge'nin burnu mu kanadı da Gülen bunu sahipleniyor?" şeklinde Fetullah Gülen'e yönelik iddialar yer aldığı görülmüştür. Yukarıda belirtilen açıklamalar bağlamında, bu ifadelerin bireyi küçük düşürücü ve hakaret niteliğinde olmadığı abartılı, kışkırtmaya başvuran, çarpıcı gelen veya rahatsız eden nitelikte ifadeler olduğu düşünülmektedir. Ancak Fetullah Gülen ile ilgili iddiaların doğru ya da yanlışlığının tarafımızca tespiti de mümkün bulunmamaktadır. Söz konusu kişiye yönelik iddiaların asılsız olup olmadığına ilişkin karar ise muhataplarının müracaatı üzerinden ancak bağımsız mahkemelerce verilebilecek niteliktedir. Bu bağlamda ilgili haber içeriğindeki ifadelerin iddia niteliğinde olması dolayısıyla, bu iddiaların muhatabının düzeltme ve cevaplamasına açık olduğu; bu suretle kamuoyunun bilgilendirilmesinin sağlanacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğa ve medya etiğine uygun bir yayıncılık sergileyeceği düşünülmektedir.
A Haber logolu ve Turkuvaz Medya Yayın Hizmetleri A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı ancak ilgilinin 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkını kullanabileceği kanaatine varılmıştır.”
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu
A HABER logosuyla yayın yapan kuruluşun yayınladığı programda, 6112 sayılı Kanuna aykırılık olmadığı kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Söz konusu yayına ait deşifre ve video kayıtlarının tetkiki sonucunda; anılan yayında; somut nitelikte bir kuruma ya da talepte bulunulan şahsa yönelik küçük düşürücü, aşağılayıcı, hakaret edici ve suçlayıcı nitelikte ifadelerin bulunmadığı ve kamuoyuna yönelik çeşitli görüş, eleştiri, yorum ve iddiaların yer aldığı tespit edilmiştir. Yapılan yayının haber verme ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu ve herhangi bir hedef gösterme teşebbüsü içerisinde olmadığı ve Fettullah Gülen isimli şahsa yönelik ifadelerin ise iddia niteliğinde olduğu tespit değerlendirilmiştir.
Söz konusu iddia ve mantık yürütme ile çıkarılan sonuçların doğrulanması, yanlışlanması veya düzeltilmesi hususları muhataplarının düzeltme ve cevaplandırmasına açık olup 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkının kullanımı ile kamuoyunun doğru ve gerçek bilgiye ulaşmasının sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu hususlar göz önüne alındığında; A Haber logolu yayın kuruluşunun ilgili yayınında 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; A HABER logosuyla yayın yapan TURKUVAZ MEDYA YAYIN HİZMETLERİ A.Ş. hakkında, bahse konu yayını nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir İDARİ YAPTIRIM UYGULANMASINA YER OLMADIĞINA Üst Kurul Üyesi Süleyman DEMİRKAN’ın karşı oyları, oy çokluğu ile karar verildi.