İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 20.11.2014 tarihli ve 2347 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“A Haber logosu ile yayın yapmakta olan Turkuvaz Medya Yayın Hizmetleri A.Ş. yayın kuruluşunda 24.10.2014 tarihinde haftalık yayın yapan, güncel konulara ilişkin konu ve konukların yer aldığı "Deşifre" isimli program yayınlanmıştır. Sunuculuğunu Mehmet Ali Önel'in yaptığı programın stüdyo konuğu parlak bir subay, askeri hakim, savcı iken Paralel Yapı denilen yapıya yönelik yürüttüğü Işık Evler ve Karargah Evleri soruşturmalarından sonra söz konusu yapının suçlamaları ve medya desteği ile adeta suç makinesine dönüştüğü iddia edilen Emekli Hakim Ahmet Zeki Üçok olmuştur. Programda Ahmet Zeki Üçok, temiz bir sicil ile kırk yıl çalıştıktan sonra söz konusu soruşturmalar sonrasında başına gelenleri, Paralel Yapı'nın kendisine yönelik girişimlerini ve bu yapıya ilişkin görüşlerini anlatmıştır.
Fetullah Gülen Vekili Avukat Nurullah Albayrak ilgi yazıda belirtilen dilekçede, A Haber televizyonunda 24.10.2014 tarihinde saat 22.00'da yayınlanan "Deşifre" adlı programda, "17 Aralık operasyonları başarılı olsaydı Gülen ABD'den Humeyni gibi gelecekti. Gülenin siyasi bir amacı varsa gelsin Türkiye'ye ABD'de ne işi var. Gülen, aldığım haberlere göre tamamen CIA'nın kontrolünde" şeklinde ifadelerin yer aldığını ve program içeriğinde benzer nitelikte mesnetsiz iddialara yer verildiğini; program içeriğinde yer alan iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu belirtmiş ve yapılan bu yayının 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin (b), (c), (ç), (e), (ı), (i) ve (k) bentlerine aykırı olduğunu ifade etmiştir.
Söz konusu yayında şikayet edilen hususlara ilişkin konuşma öncesinin bağlamını da içeren deşifre metni ve yapılan tespitler aşağıdaki şekildedir:
M. Ali Önel: 17 Aralık operasyonu sabahı, herkes büyük bir şokla uyandı tabi Türkiye'de. Ama eminim siz farklı okudunuz olayı.
A. Zeki Üçok: Kesinlikle. Çünkü yani demişler ya, biz damdan düşenler biziz. Damdan düşenin halini damdan düşen anlar. Çünkü aynı olaylar bize uygulandı. Benim arkadaşım dedi ki bu birinci sınıf bir darbe girişimiydi dedi. Ben buna katılıyorum. Hani herkes diyebilir işte efendim bu yolsuzluklar var, o ayrı bir olay onlarla ilgili soruşturmalar yürütülsün yani kim ne yapacaksa yani yargı yapacaksa yapsın.
M. Ali Önel: Varsa delilleri kanıtları yürüsün, o soruşturmalar.
A. Zeki Üçok: Evet ama yapılan şuydu, ben de o Fuat'ın söylediğine katılıyorum bu birinci sınıf bir darbe girişimiydi. Eğer başarılı da olsaydı muhtemelen Sincan'da veya Silivri'de biz Başbakan'la veya ne bileyim orada adı geçenlerle hala yatıyor olurduk.
M. Ali Önel: Nasıl bir Türkiye olacaktı peki? Ne öngörüyorsunuz? Eğer ki bu 17 Aralık 25 Aralık darbeleri başarılı olsaydı? Siz o yapıyı en iyi tanıyanlardan birisisiniz. Nasıl bir Türkiye hayali var bunların?
A. Zeki Üçok: Şöyle bir şey olurdu bence. Zaten şöyle olurdu muhtemelen. Şimdi zaten Cemaat'in o dönemlerde devletin bir çok kurumunda etkin yerlerdeydiler, bunlar tamamen yönetime geçerlerdi. Herhalde Gülen de Amerika'dan Humeyni edasıyla gelirdi Türkiye'ye. İşte Türkiye'de ne bileyim, böyle bir şeyin diktatörlük diyeceğim, ama şimdi tam tanımına da uymayacak yani şu anda kim güdümünde Amerika'da yaşıyorsa Türkiye'ye geldikten sonra da o kişilerin güdümünde bir ülke yönetimi olacaktı.
M. Ali Önel: Yani aslında bir anlamda Türkiye istiklalini, bağımsızlığını bir anlamda kaybetmiş olacaktı. Aslında Sayın Erdoğan'da Cumhurbaşkanlığı Seçim çalışmalarında da Yerel Seçim çalışmalarında da hep bunu söyledi. Türkiye bir bağımsızlık mücadelesi veriyor. Bu Paralel Yapı'ya karşı. Eğer bunlar başarılı olsaydı, Türkiye bağımsızlığını kaybedecekti.
A. Zeki Üçok: Şimdi ben şöyle bakıyorum olaya. Yani Gülen niçin Amerika'da? Yani niye Türkiye'ye gelmiyor? Eğer siyasi bir görüşü varsa bu devletin yönetimiyle ilgili bir öngörüsü bir siyasi yapısı varsa gelsin burda yönetsin.
M. Ali Önel: Anayasal zemin buna müsait değil mi? Siyasi parti kurarsınız siyaset yaparsınız, iktidara da gelebilirsiniz.
A .Zeki Üçok: E, yani gazetelerde yazılanlara, işte bir çok yorumcunun söylemlerine göre konuşuyorum. Tamamen CIA'in kontrolünde olduğunu, onun söylemleri doğrultusunda açıklamalarda bulunduğu iddia ediliyor. Ben tabi bunun doğru olup olmadığını bilemem.
M. Ali Önel: Yani yalanlanmayan bir haber olarak şunu söyleyebiliriz, CIA'in üç önemli istasyon şefinin Gülen'in Amerika'da oturma izni verilmesi için mahkemeye yazı yazdığına dair yalanlanmamış haberler var ortalıkta dolaşan.
A. Zeki Üçok: Şimdi buradan baktığımız taktirde o zaman eğer bu yap,ı bu ülkenin yönetimine hakim olsaydı demek ki o yapıyı kontrol eden kurumların veyahutta devletlerin veyahutta adına ne derseniz deyin onların da güdümünde bir ülke yönetimi olacaktı ben onu anlıyorum yani....(Klip 1)
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 18.11.2014). Anayasa’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49). Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (bk. ayrıntılarda farklılıklarla birlikte yukarıda geçen Sunday Times kararı, parag. 30). Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 19.11.2014)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkur Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
"17 Aralık operasyonları başarılı olsaydı Gülen ABD'den Humeyni gibi gelecekti. Gülenin siyasi bir amacı varsa gelsin Türkiye'ye ABD'de ne işi var. Gülen, aldığım haberlere göre tamamen CIA'nın kontrolünde" şeklindeki ifadelerin tahmine dayalı bir değerlendirme ve kişisel yorum niteliğinde olduğu küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hakaret edici olmadığı düşünülmektedir. Söz konusu yayında; somut nitelikte bir kuruma ya da talepte bulunulan şahsa yönelik küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hakaret edici nitelikte ifadelerin bulunmadığı bununla birlikte "Paralel Yapı" olarak ifade edilen bir yapıya ve Fetullah Gülen'e yönelik görüş, eleştiri ve yorumların yer aldığı; yalanlanmadığı belirtilen haberlerde aktarılan iddialardan hareketle eleştiri, analiz ve yorumların yapıldığı; yapılan yayının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Bu bağlamda ilgili yayın içeriğindeki yorum ve değerlendirmelerin, muhatabının düzeltme ve cevaplamasına açık olduğu; bu suretle kamuoyunun bilgilendirilmesinin sağlanacağı gibi medyanın da kamusal sorumluluğa ve medya etiğine uygun bir yayıncılık sergileyeceği düşünülmektedir.
Bu hususlar göz önüne alındığında; A Haber logolu ve Turkuvaz Medya Yayın Hizmetleri A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı ancak ilgilinin cevap ve düzeltme hakkını kullanabileceği kanaatine varılmıştır.”
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu
A HABER logosuyla yayın yapan kuruluşun yayınladığı programda, 6112 sayılı Kanuna aykırılık olmadığı kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Söz konusu yayına ait deşifre ve video kayıtlarının tetkiki sonucunda; anılan yayında; somut nitelikte bir kuruma ya da talepte bulunulan şahsa yönelik küçük düşürücü, aşağılayıcı, hakaret edici ve suçlayıcı nitelikte ifadelerin bulunmadığı ve kamuoyuna yönelik çeşitli görüş, eleştiri, yorum ve iddiaların yer aldığı tespit edilmiştir. Yapılan yayının haber verme ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu ve herhangi bir hedef gösterme teşebbüsü içerisinde olmadığı ve Fettullah Gülen isimli şahsa yönelik ifadelerin ise iddia niteliğinde olduğu tespit değerlendirilmiştir.
Söz konusu iddia ve mantık yürütme ile çıkarılan sonuçların doğrulanması, yanlışlanması veya düzeltilmesi hususları, muhataplarının düzeltme ve cevaplandırmasına açık olup 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkının kullanımı ile kamuoyunun doğru ve gerçek bilgiye ulaşmasının sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu hususlar göz önüne alındığında; A Haber logolu yayın kuruluşunun ilgili yayınında 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır.