İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 20.11.2014 tarihli ve 2344 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“A Haber logosu ile yayın yapmakta olan Turkuvaz Medya Yayın Hizmetleri A.Ş. yayın kuruluşunda 27.10.2014 tarihinde saat 21.00'da günün gelişmeleri ve haberlerinin aktarıldığı "A Haber" isimli ana haber bülteni yayınlanmıştır.
Fetullah Gülen Vekili Avukat Nurullah Albayrak ilgi yazıda belirtilen dilekçede, A Haber televizyonunda 28.10.2014 tarihinde (Program 27.10.2014 tarihinde yayınlanmıştır, dilekçeye sehven 28.10.2014 tarihinin yazıldığı düşünülmektedir.) saat 21.00'da yayınlanan "A Haber" adlı haber bültenine telefonla canlı yayın bağlantısı yapılan Rasim Ozan Kütahyalı'nın "HDP, Kandil, kim olursa olsun Türkiye içindeki eski Türkiye güçleri, Paralel örgüt, Pensilvanya'daki Türkiye'yi karıştırmak isteyen o zat, hiçbiri çözüm sürecini durduramayacaktır. Çözüm süreci hem Türk milletinin hem Kürt milletinin çoğunluğunun iradesi ile yürümektedir. Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem Başbakanımız bu konuda çok kararlıdır. hem de bütün olumsuzluklara, operasyonlara, tuzaklara rağmen İmralı bu konuda çok kararlıdır." şeklinde ifadeler kullandığını; program içeriğinde benzer nitelikte mesnetsiz iddialar içeren ifadeler yer aldığını; bu iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu ve tekzip edilmiş mahkeme kararı alındığını belirtmiş; şikayet konusu yayınların 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin (b), (c), (ç), (e), (ı), (i) ve (k) bentlerine aykırı olduğunu ifade etmiştir.
Söz konusu yayında şikayet edilen hususlara ilişkin konuşma öncesinin bağlamını da içeren deşifre metni ve yapılan tespitler aşağıdaki şekildedir:
Sunucu: ... Öncelikle sana şunu sorayım. Biraz önce haber,m,zde de gösterdik. 3 askerin öldürülmesi süreci sonrasında HDP'den bir açıklama geldi ve Ankara karıştı. HDP diyor ki 3 PKK'lı ardından 3 asker öldürüldü sanki bir misilleme varmış havası, bu jargonu nasıl değerlendiriyorsun sen?
Rasim Ozan Kütahyalı: Utanç verici bir açıklama olarak değerlendiriyorum yani çok yani daha da ağır kelimeler kullanmak istiyorum ama. RTÜK sebebiyle bunu söyleyemiyorum şu an kanalınızda. Bu utanç verici bir açıklamadır. Tam manasıyla bir eski Türkiye açıklamasıdır. Yok 3 PKK'lı öldürüldü, karşılığında 3 asker öldürülsün demek alçaklıktır yani başka bir şey söyleyemiyorum. Fakat şunu şöyle söyleyeyim. HDP de Kandil de kim olursa olsun Türkiye içindeki eski Türkiye güçleri, Paralel örgüt, Pensilvanya'daki Türkiye'yi karıştırmak isteyen o zat, hiçbiri çözüm sürecini durduramayacaktır. Çünkü çözüm süreci hem Türk milletinin hem Kürt milletinin çoğunluğunun iradesi ile yürümektedir bir. İki, hem bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem Başbakanımız Ahmet Davutoğlu bu konuda çok kararlıdır hem de bütün tuzaklara bütün bu operasyonlara rağmen İmralı bu konuda çok kararlıdır. Bu kararlılık hem halkın kararlılığı, Türk ve Kürt halklarının kararlılığı, hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve İmralı'nın ki şunu unutmayalım, yaklaşık 4-5 milyon oyu var HDP'nin, bu oy Öcalan'ın oyudur. Öcalan bu partiye oy vermeyin desin onlar sıfır çeker. Yani ordaki kişilerin hiçbirinin değeri, kıymeti, önemi yoktur. Selahattin Demirtaş'a İmralı destek vermesin sıfır alır. Yüzde sıfır bakın bir bile alamaz. Onun için aynı şekilde o Kandil'deki savaş baronları, HDP, Kandil ekseninde çıkartılmak istenen o savaş tamtamlarını çalanlar kendileri İmralı'dan ayrılsın biz ayrı bir örgüt kuruyoruz desin, Kürt halkından bir gram destek alamazlar. Kimse dağa bağa çıkmaz onu da söyleyeyim. Dolayısıyla yani burada bu tür şeyler olacaktır, bizleri test etmek için yapılıyor bunlar, hem Türklerin içindeki hem Kürtlerin içindeki milliyetçilik damarını, ulusalcılık damarını, azdırmak için yapılıyor bunlar Duygu ve bunların hiçbirine Türkler ve Kürtler olarak gelmemeliyiz.
Bu açıklamalar bu provokatif açıklamalar kasıtlı yapılmaktadır. Kesinlikle bu oyunlara gelmemeliyiz. Dediğim gibi istedikleri kadar uğraşsınlar Türk halkının kararlılığı ve çözüm sürecine desteği çok net. Kürt halkının kararlılığı ve çözüm sürecine desteği çok net...(Klip 1)
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/AIHS_tr.pdf, Erişim Tarihi, 18.11.2014). Anayasa’nın 25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanun’unda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı "İçtihat Metni"nde, demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” ifadelerine yer vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10. maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” ifadelerine yer vermiştir. (Yargıtay Kararlarına, UYAP - Bilgi Bankası, http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/, adresinden karar/esas numaraları ile sorgulama yapılmak suretiyle ulaşılabilir.)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49). Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (bk. ayrıntılarda farklılıklarla birlikte yukarıda geçen Sunday Times kararı, parag. 30). Bu bağlamda Mahkeme, Viyana Üst Mahkemesinin kararında geçen, basının görevi haber vermek olup bunların yorumu öncelikle okuyuculara bırakılmalıdır (bk. yukarıda parag. 29), şeklindeki görüşü kabul edememektedir.” ifadeleri yer almıştır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Lingens-Avusturya Kararı http://www.inhak.adalet.gov.tr/faaliyet21/aihm_diger_ulke/3.pdf, Erişim Tarihi: 19.11.2014)
Yukarıda belirtilen hükümlerden ve kararlardan anlaşılacağı üzere İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda dolayısıyla hem ulusal hem uluslar arası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu2007/7-28 E. ve 2007/34 K. numaralı içtihadında, basın özgürlüğünün; belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimlerin “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu içtihat metninde ifade özgürlüğünün aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağı belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Lingens-Avusturya kararında, ifade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanacağının belirtildiği görülmektedir. Mezkur Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası hukuk düzeninde, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kavramlarının demokrasinin bir sonucu olarak geniş anlamda yorumlandığı değerlendirilmektedir. Sonuç olarak medyada bireylere yönelik olarak küçültücü olmamak ve hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddialar yer alabilmektedir. Bu nitelikte haber ve iddialar basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak demokratik toplumlarda medyanın sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır. Medyanın; abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve iddiaların muhataplarına cevap ve düzeltme hakkı tanıması ve/veya karşıt görüşlere yer vermesi demokratik toplumun gelişmesine ve kamuoyunda özgürce kanaat oluşmasına sağlayacağı gibi medyanın kamusal sorumluluğunun ve medya etiğinin bir gereğidir.
Yapılan incelemede, söz konusu yayında 3 askerin öldürülmesi sonrasında HDP'den gelen açıklamanın Sabah Gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'ya telefon bağlantısı üzerinden sorulduğu ve Kütahyalı tarafından bu sorunun "HDP de Kandil de kim olursa olsun Türkiye içindeki eski Türkiye güçleri, Paralel örgüt, Pensilvanya'daki Türkiye'yi karıştırmak isteyen o zat, hiçbiri çözüm sürecini durduramayacaktır." şeklinde değerlendirildiği görülmektedir. "Pensilvanya'daki Türkiye'yi karıştırmak isteyen o zat" ifadesinin bireyi rahatsız edebileceği ancak küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hakaret niteliğinde olmadığı dolayısıyla ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Bu hususlar göz önüne alındığında; A Haber logolu ve Turkuvaz Medya Yayın Hizmetleri A.Ş. unvanlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşun ilgili yayınında, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır.”
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu
A HABER logosuyla yayın yapan kuruluşun yayınladığı programda, 6112 sayılı Kanuna aykırılık olmadığı kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği,
Konu hakkında karar alınmasını teminen yazının Üst Kurula havale edildiği anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Söz konusu yayına ait deşifre ve video kayıtlarının tetkiki sonucunda; anılan yayında; somut nitelikte bir kuruma ya da talepte bulunulan şahsa yönelik küçük düşürücü, aşağılayıcı, hakaret edici ve suçlayıcı nitelikte ifadelerin bulunmadığı ve kamuoyuna yönelik çeşitli görüş, eleştiri, yorum ve iddiaların yer aldığı tespit edilmiştir. Yapılan yayının haber verme ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu ve herhangi bir hedef gösterme teşebbüsü içerisinde olmadığı ve Fettullah Gülen isimli şahsa yönelik ifadelerin ise iddia niteliğinde olduğu tespit değerlendirilmiştir.
Söz konusu iddia ve mantık yürütme ile çıkarılan sonuçların doğrulanması, yanlışlanması veya düzeltilmesi hususları, muhataplarının düzeltme ve cevaplandırmasına açık olup 6112 sayılı Kanun'un 18. maddesinde düzenlenen düzeltme ve cevap hakkının kullanımı ile kamuoyunun doğru ve gerçek bilgiye ulaşmasının sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu hususlar göz önüne alındığında; A Haber logolu yayın kuruluşunun ilgili yayınında 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'a aykırı bir husus olmadığı kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; A HABER logosuyla yayın yapan TURKUVAZ MEDYA YAYIN HİZMETLERİ A.Ş. hakkında, bahse konu yayını nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir İDARİ YAPTIRIM UYGULANMASINA YER OLMADIĞINA Üst Kurul Üyeleri Ali ÖZTUNÇ ve Ahmet YILDIRIM’ın karşı oyları, oy çokluğu ile karar verildi.