İnceleme ve Değerlendirme : İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın 11.11.2014 tarihli ve 2256 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin Uzman Raporunda;
“Samanyolu Haber logosu ile yayın yapmakta olan medya hizmet sağlayıcı tarafından 08.10.2014 tarihinde "Büyük Resim" adlı haber program yayınlanmıştır.
Program Serdar Bal'ın "Bu akşam hafta sonundan beri yaşanan olayları konuşacağız, hafta sonundan beri de sokaklar yangın yerine çevrilmiş durumda. Asker sokakta, bazı illerde eğitime ara verildi ve şu ana kadar maalesef 21 kişi hayatını kaybetti. 19’lu sayı Mardin’den iki kişinin daha cesedine ulaşıldığına dair bilgi geldi ve sayı 21 oldu. İstanbul’da da bazı ilçelerde şu an itibarıyla halen bu sokak eylemleri devam ediyor, bu gün konumuz, gündemimiz bu olacak" şeklindeki, programda ele alınacak konuları özetleyen, girişiyle başlamıştır.
Programda son günlerde Türkiye’de yaşanan Kobani olayları, Demirtaş’ın PKK’ya silah verilsin açıklamaları, Kürtlerin neden sokağa döküldükleri, Kürt sorununun çözümünde Öcalan'nın nasıl rol oynadığı gibi konularda, program konukları İst. Üniv. Avrasya Enst..Md Doç. Dr. Bekir Günay, Taraf Gazetesi Yazarı Cafer Solgun, programın daimi konuğu olduğu belirtilen Doç. Dr İhsan Yılmaz'ın görüş ve yorumlarına yer verilmiştir.
Programın ilk dakikalarında(KLİP 1)23.10.00'te Doç. Dr. Bekir Günay'ın "Şu anda HDP’nin açıklamalarıyla dün Diyarbakır, İstanbul’da dâhil olmak üzere yaşanan olaylar bence çok riskli ve tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor. Bunun altını çok iyi çizmek lazım. Bu konuda sakin ve makul bir şekilde davranmak lazım. Eğer bu olay tabana doğru yayılırsa Ankara’nın ötesine doğru ki HDP’nin ve başka akımın zaten HDP daha üstteki bir akım olarak baktığımızda HDP burada ciddi manada PKK vs küçük alt unsurlar bunlar. Daha büyük sizin programınız adıyla baktığımızda, büyük resme baktığımızda, büyük fotoğrafta Türkiye’yi ciddi bir iç savaşa, iç kargaşaya sokmak isteyen bir elin bir manada uzantısı noktasına giden bir yaklaşım tarzı var. Burada sabırlı ve makul ve mantıklı davranmak lazım, eğer bu davranışları yitirirse herkes, o zaman 1900’lerin başındaki fotoğraflara geri döneriz diye düşünüyorum…..(23.14.02-olay tamamen farklı bir noktalara doğru gidiyor, burada ciddi bir şekilde herkesin daha sakin bir dil kullanması lazım, çünkü bölgedeki olay sıçratılmaya çalışılıyor…..(23.14.49-burada herkesin makul davranması lazım…" …şeklindeki kitlelere olumlu mesajlar veren sözleri ile insanları sağduyuya davet ettiği izlenmiştir.
İlerleyen dakikalarda (KLİP 2) 23.18.26'da Cafer Solgun "…meşru protesto hakkının kullanılması her türlü eleştirinin dışında tutulması gereken bir şeyse, kitlesel bir hareketin şiddet hareketine yönelmesi; heykellerin kırılması, bayraklara yönelik saldırılara dönüşmesi gibi şeyler elbette ki tasvip edilemez ama Türkiye’de yaşayan Kürtler sürüyor, sürüyor, sürüyor denilen bir çözüm sürecinin varlığına rağmen mutsuz, memnuniyetsiz ve bir barış umudu, sevinci, coşkusu, beklentisi içerisinde değiller.…….Şu anda Kürtler çözüm süreci ile ilgili ciddi bir hayal kırıklığı, umut kırıklığı psikoloji içerisindeyken İŞİD’in Kobani’ye yönelik katliam amaçlı kuşatması karşısında çözüm süreci ayrı, Kobani ayrı diyen açıklamalara itibar etmesi söz konusu olamaz.
İŞİD'de akrabaları, eşi, dostu, kardeşi, soydaşı adı her neyse katliam tehdidi altındayken 'Burası Türkiye, biz burada çözüm süreci var gayet mutluyuz' diyemez...…..(23.20.45-Benim iddiam şu: HDP böyle bir çağrı yapmasaydı bile bir şey olurdu ve Kürtler, Türkiye’nin dört bir yanındaki Kürtler ve bu meseleye duyarlık gösteren çevreler yine sokaklara çıkardı, yine sokaklara çıkardı. Bu anlamda HDP’nin sorumluluğunun altını bu kadar kalın çizmek bana çok hakkaniyetli bir yaklaşım gibi gelmiyor. Bu insanlar niye sokağa çıktı, ne oluyor, neye kızıyorlar, niye bu kadar öfkeliler, ne zaman bu öfke birikti bu Kürtlerde? Esas üzerinde durulması, tartışılması ve anlaşılması gereken şey budur." şeklindeki sözlerle görüşlerini dile getirmiştir.
Saat 23.26’da programın daimi konuğu olarak tanıtılan Doç. Dr İhsan Yılmaz 'Kürtlerinin neden sokağa çıktıkları' konusundaki görüşlerini aktarmış ve ekrana yansıyan ifadelerin deşifresi aşağıda sunulmuştur:
"(KLİP-3) 23.27.38'de İhsan Yılmaz "Kobani'de insanlar boğazlanma tehdidi altındayken, tecavüz edilme tehdidi altındayken, İŞİD'in girdiği yerlerde neler yaptığını biliyoruz biz. Her ne kadar AKP’li milletvekili Emrullah İŞİDLER diye birisi var, eski başbakan yardımcısı o "en azından işkence yapmıyorlar canım sadece kelle uçuruyorlar” falan diyor, öyle bir sempatizanlığı oldu bu gün twett attı, öyle diyor olsalardı sonuçta bu insanlar girdikleri yerde tecavüz ediyorlar........(23.29.07-....oradakiler Türkmen olsaydı, her kürt bunu düşünmüştür ve haklı olarak düşünmüştür, oradakiler Türkmen olsaydı yine aynısını yapacak mıydın? Dolayısıyla sokaklara dökülen insanların böyle bir motivasyonu var. Tabii ki provakatörü var, dış güçler, şudur budur hepsi olur, her zaman vardır ama sen onlara niye malzeme veriyorsun? Dün işte Recep Erdoğan’nın zamanın başbakanı, onun bir açıklaması vardı meydanlarda: İŞİD ha düştü ha düşüyor, düştü, düşecek böyle ağzı kulaklarına varır gibi. Yani orada Kerkük düşüyor olsa, Saraybosna düşüyor olsa öyle konuşur musun konuşmazsın, bunu hepimiz biliyoruz. Seviniyor gibi bunu böyle ilk benden duyun müjdemi isterim gibi bir tarzla bunu söylemesi, Kürtler de aptal değil. Kürt olabilirler ama zeki insanlar yani herkesin ortalama bir vasat da olsa zekâsı var, bunu insanlar anlamıyorlar mı anlıyorlar. Dolayısıyla sokağa çıkarlar……(KLİP-4)23.36.52-..yapılan yorumlara bakıyorsunuz Mehmet Barlas'ın oğlu bir virüs müymüş neymiş ismi yazmış oraya twitter adresine, yazdığı şey; yani ben diyor "paralellerin ihanetine bakıyorum, PKK'nın şiddetine bakıyorum diyorum ki bu İŞİD'e sempati duyuyorum" filan yani, işte başka bir AKP milletvekili İsmail Safi yine İŞİD lehine başka bir şey, işte demin söylediğim Emrullah İŞİDLER, adam başbakan yardımcılığı yaptı bu ülkede 2 ay öncesine kadar, 2 ay öncesi Başbakan yardımcısıydı, ilahiyat profesörü bir de tefsir yazacakmış ne tefsiri yazacaksa artık, adam resmen ‘İŞİD öldürüyor ama o en azından işkence yapmıyorlar’ diye bir tweet atabiliyor, sonra da utanıyor, utanma duygusu demek ki azıcık da olsa kalmış, siliyor. Demek ki yanlış bir şey yapıyorsun ama refleksini ortaya koyuyor,……Yani zaten Metropolün yaptığı anket facia yani millet ona pozitif olarak baktı. % 80’i Türk halkının İŞİD’e terörist diyor falan filan. İyi de % 20’si ne diyor? Adam kelle uçuruyor her gün? .% 80’i terörist diyormuş e % 20? Az rakam mıdır bu?...Rakamları ben tek tek analiz ettim,..AKP seçmeninde oranlar daha yüksek, yani adam İŞİD'e daha çok sempati, tamam % 70-80'i sempati beslemiyor ama kardeşim adam kelle uçuruyor, tecavüz yapıyor ve sen hala bir düşünmem ya bi lazım falan, ee başına gelse senin düşünecek misin o kadar? ……Anama, nasıl olsa kürde yapıyor dolayısıyla “olmayabilir onları da anlamak lazım.”. Başbakan Davutoğlu kendisi dedi “öfkeli gençler” bunlar diye, dolayısıyla oradaki o İslamcı refleks o Sünnicilik, mezhepçilik yani saptırılmış dini şeyler bunlar. Bunların dinde imanda da çok yeri yok, hiç yeri yok daha doğrusu. Dolayısıyla o gevşekliği anlıyorsunuz. Yani düşmanımın düşmanı dostumdur, İŞİD beslenirken de istemeyerek de olsa vs. veya İŞİD büyürken engel olunmaması falan bundan oldu. Esed'e saldıracak bunlar oh nasıl olsa, bi yesinler birbirlerini, zaten bu gün yapılan yorumlarda onlar vardı işte AKP’lilerin 'Dinsizin hakkından imansız gelir' Kastettikleri oradaki Kürtler .Ya Kobani’deki herkes PKK teröristi mi kardeşim?(23.39.13)......(23.42.18-....Bakın bizim güneyimizde hep Kürtler var ve bunlar belki de yarın bir gün otonom bölge olacak, özerk olacak falan. Türkiye’dekine engel oluyorsun diyelim, öbür tarafta oldu. Irak’ta oldu, Suriye’de oluşuyor, İran’da da belki yarın bir gün oluşur,
Cafer Solgun :Orada bir Kürdistan eyaleti zaten var belki,
Doç. Dr İhsan Yılmaz: Ha Türkiye dolayısıyla daha insani bir olaya yaklaşması lazım, yakarım, yıkarım, keserim ya Türkmen olsa o refleksi gösterecek miydin? Biraz öyle düşün. Göstermeyecektin. Dolayısıyla ya bu Esed’in zulmündense bu adamlar özerk, mözerk anayasal bir sistem içinde Suriye’de orda keşke barış içerisinde yaşasalar, ben de dost olsam. Barzani’ye düşmandın, aşiret reisi, aşiret reise, her gün söylüyordun e şimdi Şivan Perver’i de çağırıyorsun, Erdoğan yan yana onla fotoğraflar çektiriyor, mutluluk pozları veriyor, aynı hatayı tekrar yapmayalım,........(KLİP 5///23.50.30-…yıl olmuş 2014. Sınırın öbür tarafında Erbil’de adam Kürtçe konuşuyor, Kürtçe parlamentosu var, her şey Kürtçe. Siz sınırın bu tarafında hala kardeşiz diyorsunuz ve o adamlara ikinci sınıf muamele yapıyorsunuz. O bölünmeyi Türkiye Devletinin politikaları, AKP’nin ikili oynaması, insanları açılım süreci diye oyalaması, ne yaptığının belli olmaması, hakkını verebilecekken onu vermeyip de PKK ile bu işi pazarlığa döndürmesi, ya ver Kürtlerin hakkını ya insansa AB standartlarında bir şeyler yap, dolayısıyla dış politikayı biz değiştiremeyiz…….Kobani düştü düşecek demek bu işi çözmez, sırıtarak, başınıza bela alırsınız Kürtleri boşarsınız kafanızda. …şimdi Kürtlerle Türkler arasında olan bu. O yakmalar yıkmalar buna sebep oluyor, sokaktaki vandallar, onlara arkadan destek olanlar artı onlara verilen,.... ……."
"Büyük Resim" adlı programın tamamının izlenmesinden; Kobani olayları sonrasında Türkiye'de yaşanan sokak eylemleri, Kürtlerin neden sokağa döküldükleri konusu irdelenirken Doç. Dr İhsan Yılmaz’ın ekrana yansıyan ve yukarıda deşifre metni sunulan konuşmalarında Kürtlere ikinci sınıf insan muamelesi yapıldığı, Kürtlere haklarının verilmediği, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kobani düştü düşüyor" şeklinde bir açıklama yaparken bunu adeta sevindirici, müjdelejici bir tarzla söylediği, Kerkük veya Saraybosna düşüyor olsa idi bunu bu tarz içerisinde söylemeyeceği dolayısıyla Kürtlerin sokağa çıktıkları, dönemin başbakan yardımcısı Emrullah İşler'in ‘İŞİD öldürüyor ama o en azından işkence yapmıyorlar’ şeklinde tweet attığından bahisle kendisi tarafından Emrullah İŞİDLER olarak adlandırıldığı, İŞİD'e böyle bir sempatizanlığının olduğu, yapılan bir ankette Türk halkının % 80’inin İŞİD’e terörist dediğini ancak geride %20 gibi bir rakamın bulunduğundan bahisle, 'nasıl olsa Kürde yapılıyor' şeklinde ifadelerin kullanıldığı, 'düşmanımın düşmanı dostumdur' mantığı ile İŞİD'in büyümesine engel olunmadığı, AKP’lilerin 'Dinsizin hakkından imansız gelir' düşüncesiyle Kürtleri kastettikleri vb. sözlerle Kürtlerin neden sokağa döküldükleri konusundaki görüşlerini ayrıştırıcı söylemlerle aktardığı izlenmiştir.
Program konuklarının görüş ve yorumlarını aktarması fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmekle birlikte ülkemizin içerisinde bulunduğu bu hassas dönemde izleyiciye ayrıştırıcı söylemlerle olumsuz mesajların verilmemesi gerektiği düşünülmüştür. Ayrıca yayında adı geçen şahıslar hakkında kullanılan ifadelerin eleştiri sınırlarını aşan, küçük düşürücü, aşağılayıcı nitelikte olduğu düşünülmüştür.
SAMANYOLU HABER logosu ile yayın yapan medya hizmet sağlayıcının bu yayını nedeniyle 6112 sayılı Kanun'un MADDE 8 (1) e) bendi uyarınca "Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, özürlülük, siyasî ve felsefî düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez." ve (1) ç) "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkelerine aykırı davrandığı değerlendirilmiştir.”
Şeklinde değerlendirmelere yer verilmiş olduğu,
Yayın kuruluşunun 6112 sayılı Kanun’un 8 inci maddenin birinci fıkrasının (ç) ve (e) bendlerini ihlal ettiği kanaatinin Daire Başkanlığınca belirtildiği, anlaşılmaktadır.
Gerekçe :Konunun; İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nınyazısı, eki belgeler ve ilgili mevzuat kapsamında Üst Kurulumuzca değerlendirilmesi neticesinde;
Bahse konu program düşüncelerin aktarıldığı ve tartışıldığı bir ortamda icra edilmiştir. “Düşünceyi açıklama özgürlüğü” demokratik toplumda hayli önemli bir yere sahiptir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Handyside davasında;
“Düşünceyi açıklama özgürlüğü, sadece hoşa giden veya zararsız ya da tepki oluşturmaz sayılan « haber » veya « fikirler » için değil, fakat, devlete veya halkın bir kısmına ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve yeniliğe kucak açma bunu gerektirir ve bunlar olmadan demokratik toplum olmaz.”
şeklindeki gerekçesiyle, düşünceyi açıklama özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi konusunda ısrar etmiştir.
Bunun yanı sıra, 2013/5356 no ile Anayasa Mahkemesi’ne yapılan Bireysel Başvuru neticesinde Yüksek Mahkeme’nin 08.05.2014 tarihli kararında; bir haber nedeniyle kendisine hakaret edildiği ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan suç duyurusunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, Anayasa Mahkemesine götürülmesi üzerine; Anayasa Mahkemesi, AİHM’nin 1976 tarihli Handyside kararına ve Yargıtay'ın "ifade özgürlüğü sadece lehde olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan haber ve düşünceler için değil aynı zamanda aleyhte olan çarpıcı gelen ve rahatsız eden düşünceler için uygulanmalıdır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz" düşüncesine atıfta bulunarak hak ihlali olmadığına karar vermiştir.
Bu nedenle demokratik toplumlarda çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereği olarak, yukarıda belirttiğimiz ulusal ve uluslar arası yargı kararlarına da konu edilmiş; hoşa gitmeyen, şoke edebilen ve rahatsız edici nitelikteki görüş ve ifadeler de, “ifade özgürlüğü” ana ekseninde ağır eleştiri sınırları içerisinde kabul edilebilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca “Herkes, görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak kanaat özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber ve fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir….” Anayasa’nın 28 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise “Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”, yine 6112 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ise, “Bu Kanunun amacı; radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi, ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması, medya hizmet sağlayıcılarının idarî, malî ve teknik yapıları ve yükümlülükleri ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluşu, teşkilâtı, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.” hükmünü taşımaktadır.
Görüleceği üzere, ifade özgürlüğü gerek uluslararası gerekse ulusal metinlerde düzenlenmiş ve koruma altına alınmıştır. Özellikle 6112 sayılı Kanun’da kanunun amaçlarından bir tanesinin ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması olarak belirlenmesinin amacı; verilmesinde kamu yararı bulunan olayları topluma iletmek, toplum ve bireyleri bilgilendirerek tartışmalar açmak ve böylece kamuoyunun serbestçe oluşumunu sağlamaktır.
İhlal unsuru taşıdığı iddia edilen söz konusu yayında sarf edilen sözlerin program konuklarının görüş ve yorumlarının ortaya konulması niteliğinde olduğu ve bazı eleştirel ifadeler ağır olsa da hakaret boyutuna ulaşmadığı, sarf edilen ifadelerin aşağılayıcı ve küçük düşürücü nitelikte olmadığı ve bu nedenle eleştiri sınırları ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, kanaatine varılmıştır.
Karar : Yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıntıları ve gerekçeleri yukarıda izah olunduğu üzere; SAMANYOLU HABER logosuyla yayın yapan SAMANYOLU HABER YAYINCILIK HİZMETLERİ A.Ş. unvanlı kuruluş hakkında; bahse konu yayını nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir İDARİ YAPTIRIM UYGULANMASINA YER OLMADIĞINA, oy birliği ile karar verildi.